Siyaset

27 Mayıs bir Devrimdir – 50. Yılında 27 Mayıs

27 mayis bir devrimdir 50 yilinda 27 mayis 5ee7478bf1ed6

Bu çalışma, unutturulmak istenen 27 Mayıs Devrimi’ni anımsatıyor. Hakkındaki temel bilgileri-belgeleri bir araya getirerek Devrimi gençlerin daha iyi kavramasını sağlamaya çalışıyor. Kitapta 27 Mayıs’ın hazırlanış ve uygulanışına ilişkin tanıklıklar, anılar ve fotoğraflar yer alıyor.

Yazar, yaşanan olayları anımsatarak 27 Mayıs’ı tüm toplumsal-siyasal olaylar gibi, kendi koşulları içinde değerlendirmenin zorunluğunun altını çiziyor.

Kitapta yer alan bazı konu başlıkları:
DP İktidarının Son Yılları… 27 Mayıs Öncesi Günler: Sonun Başlangıcı… Silahlı Kuvvetlerde Durum… İhtilal Gecesi ve Sabahı… Geçici Anayasa ve Milli Birlik Komitesi’nin İlanı… Yassıada Yargılamaları… Kurucu Meclis… Seçimler: Yönetimin Sivillere Geçmesi… Dünya Basınında 27 Mayıs…

Milli Birlik Komitesi üyesi Kadri Kaplan’ın sunuş yazısıyla.

***

Hürriyet Kavgası

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
Dalga dalga aydınlık oldular
Yürüdüler karanlığın üstüne
Meydanları zaptettiler yine,

Beyazıt’ta şehit düşen
Silkinip kalktı kabrinden
Ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
Yıktı şahmeranın mağarasını

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar,
Dinleyin duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar
Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

Nâzım Hikmet, 1962

SUNUŞ

Cüneyt Akalın’ın 27 Mayıs Bir Devrimdir adlı çalışmasını zevkle inceledim. Zira, elli yıllık bir tarih derinliğinden (perspektifinden) o günleri yeniden değerlendirmek olanağını buldum. Bu ciddi müdahalenin hazırlanışı ve uygulanmasında görev yüklenmiştim. Onun siyasal ve sosyal kişiliğinin inşacılarından birisiydim. Ayrıca, bu yeni anayasal yapının uygulanması döneminde, Millî Birlik Komitesi Cumhuriyet Senatosu üyeliği, Cumhuriyet Senatosu Başkan Vekilliği, Devrimciler Güç Birliği yöneticiliği, Halkevleri Genel Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuştum. Sonraki uzun yıllarda yasama organı üyesi olarak, yeni düzeni koruma çabalarına, planlı yönetimle kalkınmanın sulandırılışına, Anayasal düzen temellerinin zorlanışına, bu hengâme içinde ortaya çıkan yeni müdahalelere tanık oldum.

İşte bu uzun ve yoğun deneylerimin süzgecinden geçirerek vardığım sonucu (yargıyı) özetle, ama çok özetle açıklamak istiyorum.

Önce belirteyim ki, yazar, kronolojik bir görünümde açıklanan ve yorumlanan olayların takdiminde, bilimci kişiliğini, tarih araştırmacılığı dürüstlüğünü, önceki çalışmalarında olduğu gibi burada da ön planda tutmuştur.

27 Mayıs’ın hazırlanış ve uygulanışına (el koyma-ihtilal-devrim) ilişkin pek çok sayıda aktarma, yazısal ve görsel belge vardır. Nesnel ve öznel açılardan bakarak, peşin yargılı olmamak kaydıyla, yeterli doğrulara erişilebilir. Bu yapıt da bunlardan birisidir. Bunlara yeniden değinmeyeceğim. Önemle belirtmek islediğim, 27 Mayıs, evrensel etkisiyle tarihimizdeki yerini alacaktır.

Etkisi ve kapsamıyla evrensel bir kabule erişmiş olan büyük Türk Devrimi’nin (Atatürk Dcvrimi’nin) devamı ve koruyucusu olarak ortaya çıkıp, 1961 Anayasası’yla devlet düzenini yenileyen 27 Mayıs, bu açıdan kendisini dünyaya kabul ettirmiştir elbette… Arkasındaki yarım yüzyıla karşın, nitelik ve gerekliliği halen gündemdedir. Peşin hükümlerden sıyrılıp bir kısım duygusallık ve çıkarcılık engelleri aşılsa, bu devrimin, çağdaş yönelim ve demokrasi yolunu yeniden ışıklandıracağı yadsınamaz.

Planlı kalkınmayla temellendirilmiş olup, insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti düzeni ile hiç kuşkusuz, ulusal kurtuluş savaşıyla kurulmuş olan cumhuriyetimizin, geliştirilerek, evrensel demokrasiye yöneltilmesidir 27 Mayıs; ve de ona sıkı sıkıya bağlıdır. Bunun içindir ki, 27 Mayıs’ın nicelik ve niteliği, başlangıcı vc sonu araştırılırken, bu husus gözden ırak tutulmamalıdır. Bu açıdan bakılınca, modern devletimizin işleyişine yönelen, devrimin temellerini zorlayan, keyfilik ve çıkarcılığı yönetime egemen kılmak isteyen tutum ve davranışlara karşın, çare arama çabalarının, çok yıllar önce var olduğunu, 27 Mayıs’ın da bu yolla ortaya çıktığını unutmamak gerekir.

Geçmişte Demokrat Parti iktidarının daha ilk yıllarında, yöneten zihniyetin tutarsızlıkları nedeniyle, uçaksavar topçu okulundaki arkadaşlarla durum değerlendirmesi yaptığımızı hep anımsamışımdır. Bu durum; yalnız askerler içinde değil, toplumun bütününde sürdürülmüş, onun içindir ki doğuşunda, büyük halk kitleleri, 27 Mayıs’a kucak açmıştır. Bu devrimin sonlandırılmasına gelince; 25 Ekim 1961’de fiilen sona eren 27 Mayıs yönetiminin felsefesi vc anayasal organları, devamlı ve ısrarlı tahribata karşın, günümüzde de söz konusu olup, devlet yönetiminin dayanaklarındaki yerini korumaktadır. Bunlar, devlet yönetiminde “sübap”tır; ve de tıkanmamaları gerekir. Gidişata, ibretle, kuşkuyla, hüsranla bakılmayacak günleri özlüyoruz. Ulusal kurtuluş savaşıyla başlayıp 27 Mayıs’la sürdürülen büyük devrim, genç kuşaklardan (nesillerden) bunu bekliyor.

Milli Birlik Komitesi Üyesi
M. Kadri Kaplan

ÖNSÖZ

50. yıldönümünde Türkiye 27 Mayıs’ı kıyısından köşesinden tartışmayı sürdürüyor. 27 Mayıs karşıtları saldırdıkça saldırıyor. Bu, yeni bir olay da değil. Özellikle son 25-30 yıl içinde 27 Mayıs’a sövgü liberal bir moda oldu; deyim yerindeyse bir kimlik açıklamasına dönüştü. Millet, 27 Mayıs’a karşı olanlar-olmayanlar diye ikiye bölündü.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Belli ki 27 Mayıs birilerinin canını iyice acıtmış.

27 Mayıs bir devrimdir. Bir incelemeye “kesin hüküm”le başlamaya dudak bükenler olacaktır. Olsun varsın…

Bu cümleyle başlayan çalışma, aynı cümleyle sona erecek. Çünkü, 27 Mayıs’ı bu kadar açık seçik tanımlayabilccck bir başka ifade yok. Rüzgârların iyice sağdan estiği, 27 Mayıs’ın dışlandığı, “tukaka” edildiği koşullarda kitaba çarpıcı bir cümleyle başlamak, sivrilik değil, daha ilk satırdan itibaren okurun dikkatini bir iddiaya yöneltme çabasıdır.

Devrim kavramı bizde çoğunlukla doğru anlaşılmaz. Sağcılar çok korktukları devrimi her fırsatta karalamaya çalışırken, kimi “solcular” ise devrimi yere göğe sığdıramaz, kusursuz bir varlık tahayyül eder, ona deyim yerindeyse bir kutsallık yüklerler. Oysa devrim, devrimdir. Devrimci güçlerle karşı güçler arasındaki önemli sıçramalara, ataklara devrim diyoruz.

27 Mayıs’ın devrimler sıralamasında kendine alt sıralarda yer bulabilmesi olayın özünü değiştirmiyor. Dr. Hikmet Kıvılcımlı 27 Mayıs’ı “kediye göre budu” diye tanımlarken haklıydı. Yani bir kedinin vücudunda budu ne oranda yer kaplıyor idiyse, o kadar büyüktü. 27 Mayıs “kendine özgü” bir devrimdi; bir büyük alt-üst oluşa yol açmadı, kendi çapında sonuçlar doğurdu. Yakın tarihimizde bıraktığı iz, öncelleriyle, yani Anadolu Devrimi’yle, II. Meşrutiyet’le kıyas kabul etmez. 27 Mayıs, olsa olsa onları izleyen küçük bir halka olarak değerlendirilebilir.

Bu tespiti yapmak, belki 27 Mayıs’ı büyütmez, ama inkârcılığa da prim vermez.

27 Mayıs’ı gerçekleştiren devrimciler kuşkusuz daha iyisini yapabilirlerdi. Ancak, aradan elli yıl geçtikten sonra bunları söylemek kolaydır. Benzer şeyleri aradan yıllar geçtikten sonra, Büyük Fransız Devrimi, Sovyet Devrimi için de söylemek mümkündür. Nitekim pek çok kişi bu yönde yazıp çizdi, bunlar günümüzde bile devam ediyor.

Keşke’lerle, amalarla tarih yazılmaz. Tarih, olguları açıklar. 27 Mayıs, tüm toplumsal-siyasal olaylar gibi, kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.

İnsan geriye dönüp o yılların kaynaklarını karıştırınca, kendini bir başka dünyada hissediyor. İktidardakilere “suçluların telaşı içindesiniz, sizi ben bile kurtaramam” diye bağıran, onları uyaran, “Türk milleti Güney Kore milletinden daha az haysiyetli değildir” diye çıkışan ve sonunda “şartlar tamam olunca, ihtilal meşru bir hak haline gelir” diye haykıran, üstelik bunları Meclis kürsüsünde dile getiren kişi solcu bir militan, ateşli bir konuşmacı, bir “İttihat Terakki hatibi” değil, temkinli, ölçülü kişiliği ile tanınan Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür.

O döneme ait “ihtilalci anıları”, o yıllarda garnizonlarda bir araya gelen subayların hemen her gece Türkiye’yi Menderes diktasından kurtarma planları yaptıklarını, üstelik bunların subay mahfillerinde açık-seçik tartışıldığını belirtiyor. Peki ilgililer neden önlem almamış, alamamış? Bunun üzerinde düşünmeye değer. Bir bünye

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Oktay Sinanoğlu – Büyük Uyanış

Editor

Sol Müdahale

Editor

Ergenekon/Çelik Çekirdek’ten Susurluk’a Sauna Çetesi’nden Türk İntikam Tugayı’na

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası