Hikaye - Öykü

Hugo Claus – Utanç

Toledo Barı’nın terasında denize karşı oturan dört kişiydiler; gövdeleri kara katranlanmış altı, sekiz, dokuz yelkenlinin, yerli yelkenlilerinin geçtiği denize karşı. Dört kişi: Servaes, Hofman, O (Roland) ve güvercin grisi şantung takımı içinde, azıcık yan tarafta kalmış, en yaşlıları, uzaktan en yaşlıları olan Jacques, Jacques Kindt (bir başka deyimle Jock Malthus).

Dört hafta önce, Ada’nın üzerinden bir bulut denizi geçmişti, bütün bir gün, şimdiyse yumağımsı ve bir lekenin içinden pembe örümcek ağı gibi geçen tek bir bulut var. —Aptallık, dedi Jacques. —Başka bir şey değil, dedi Hofman. Jacques, Servaes’in yaprak yeşili damarlı masaya döktüğü küçük absent şişesinin yanına, yelpazelenmekte olduğu, uçak postasına vereceği zarfı masaya koydu.

( Mektupta, Curious, Denver Co. Yayınevi’nin yayınlayacağı son kitabı Maggot’s Desire ın son bölümü ile ilgili düzelti önerileri vardı. ) Meydanın karşı tarafında, o sırada hurma dalları yüzünden cephesi görülmeyen, postane ile, her an ateş etmeye hazır bir nöbetçinin kapısında durduğu karakolun tam önünde, Kurtarıcının at üstündeki heykelinin yanında, çadır bezinden ve tahtadan yapılmış bir korkuluğun arkasında bir taksi durdu, frenleri gıcırdadı ve Servaes, —Misere, dedi. 1937’den, Halkın Kurtuluşu yılından kalma bir taksi!

Haftada bir kez Avrupa’dan gelen gemi de öyle; Zırhlı, belki de bir hafta içinde savaş gemisine dönüştürülmüş. Haftada iki kez Avrupa’ya uçan uçak, Piskopos’un uzaktan kuzeni olan Oregon’lu General Thoreau’nun bir armağanı; gövdesinin sol yanına, kalıp delme yöntemiyle on sekiz köpekbalığı çizilmiş.

Yerlilerin bisikletleri hep kız bisikleti. Kurtarıcı’nın 1936’da Ada’ya atlarını getirememiş olan seçkin bir alayına aitmişler. “Mişere”(Felaket, sefalet ç.n) taksi şoförünün adı; misyonerlerin papaz okulunda öğrenciymiş. Jacques ona ara sıra “Miserere” diyor. Papaz okulundan, dil kanseri olduğu için kovulmuş. Şimdi üniformaya benzeyen eflatun takımı içinde yalınayak, nöbetçiye doğru yürüdü. Nöbetçi selam verdi ve Komiser Leon de Leon çıkıp ona doğru geldi, eğildi, dinledi. Ada’nın birinci sınıf muhbiri olan şoför birşeyler fısıldadı.

Pembe örümcek ağlarıyla sarılı bulut, rüzgârın etkisiyle çözüldü. Servaes, üzerinde kar ve dağ resmi bulunan bir posta kartını kemirirken, annesinin evleneceğini haber verdi. —Olamaz, dedi Hofman. —Elli iki, diye vurguladı Servaes. Elli iki yaşına bastı ve işte. —İnanması zor, dedi Hofman. —Neden, diye sordu Jacques. Neden olmasın? —Bana yük olmamak için yapıyor, dedi Servaes buruk buruk, söylediğine bakılırsa… —Gördün mü, diye sözünü kesti Hofman. —Ya sen, onu üzüyor muydun, diye sordu Jacques. —Tabii, diye yanıtladı Servaes.

Terasta en küçük bir esinti olmamasına karşın, Herald Tribune” ü nü güçlükle katladı. Kibar insan, Times gazetesini açıp kapatma biçiminden belli olur. Servaes, ipeksi sayfalara kızgın darbeler indirmekteydi. Karşıda, Komiser Leon de Leon taksinin arka camına bir bakış fırlattı, sonra da camın arkasına saklanmış ya da taksinin döşemesine düşmüş biriyle konuşmaya başladı. Gökyüzünde tek bir bulut kalmamıştı.

Yandaki pazarda yerliler bağrışıyordu, bir sürü şey diyorlardı ama anlamlı bir şey söyledikleri yoktu. Hofman’ın, deneme çekimleri için saçlarını boyatması gerektiğini düşünüyordu. Şöyle yaban şeftalisi ile altın sarısı arası bir renk… —Asla, dedi Hofman sakince. —Gevacolor ha, güzel olur, saçın dökülecek olursa, koyu renk görünür. —Şekerim, özellikle saçlarım dökülmemeli. Hofman’ın sinsi bir gülüşü var, tehdit edici, neredeyse şeytanca, ona (Roland’a) dönerek: —Zaten şeftali rengine göre burnum fazla uzun dedi. —Bu da nereden çıktı, diye sordu Servaes tiz sesiyle.

Burun yeni yapılmıştı. Burnu onarmış, törpülemiş, daha inceltmiş ve her şeye karşın daha sağlamlaştırmış olan Dr. Fong, bekleme odasına iki resim asmıştı: Hombourg Prensi ”ndeki gibi, ameliyattan önceki burun, ve De Telegraaf gazetesinde yayımlanmış fotoğrafta -ünlü televizyon oyuncusu Hofman, Incognito”da büyük şarkıcı Liesbeth List ile- görülen ameliyat sonrası burun. —Zamanı geldiğinde tekrar konuşuruz, dedi Servaes. —Saçımın tek bir teli bile olmaz, dedi Hofman. Sonra birden Roland’a dönerek: —Annen saçlarını boyuyor mu, diye sordu. —Annem bir azizedir, diye yanıtladı Roland.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Osho – Martıları Seven Adam

Editor

Baki Asiltürk – Baki Ayhan T. – Hilesiz Terazi (Şiir Yazıları)

Editor

Canan Efendigil Karatay – Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu Sağlık

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası