Niğbolu Muharebesinde tutsak edildikten sonra altı yıl Yıldırım Bayezid emrinde kalan ve 1402 Ankara Savaşı’nda onunla birlikte Timur’a tutsak olup Orta Asya’ya götürülen Timur ve halefleri ile Kırım Hanı nezdinde yirmialtı yıl daha kaldıktan sonra Almanya’ya kaçabilen -yazdığı eser o dönemde adeta kapışılan- Bavyeralı soylunun maceraları.
Tanınmış Osmanlı Tarihi yazarı J. Hammer’in “Almanların Marco Polo’su” dediği, “Türklerin Tarihi” isimli Amerika ve Almanya’da yayınlanmış popüler bir eserin müellifi Richard Peters’in “Büyük Bir Türkolog” ve “Türkolojinin temellerini atanlardan biri” olarak nitelendirdiği Schiltberger kimdir?
Almanya’da, Bavyera Devleti’nin başkenti Münih ile Freising arasında bir köyde, soylu bir ailenin çocuğu olarak 1380 veya 1381 yılında doğan Hans Johann(es) Schiltberger, 1394 yılında Macar Kralı Sigismund (ki sonradan Roma-Cermen İmparatorluğu’nun başına da geçmiştir) tarafından yönetilen orduya katılmıştır.
Bilindiği gibi Sigismund, Balkanlar’dan bir sel gibi Avrupa içlerine doğru ilerleyen Türkleri durdurmak amacıyla bir Haçlılar Ordusu toplamış ve muhtelif Avrupa devletlerinden ve beyliklerinin gönderdiği yardımcı kuvvetlerden oluşan 130.000 kişilik bir orduyla Türkler üzerine yürümeye başlamıştı. İşte bu kuvvetlere katılan Bavyera birliklerinin içinde Schiltberger de bulunuyordu. 25 Eylül 1396 Niğbolu’da bu ordu ile yapılan meydan savaşı, Türklerin büyük bir zaferi ile sonuçlandı.
Zamanın kronikçilerine inanmak gerekirse, Türkler 60.000 şehit vermişlerdi. Mağrur Bayezid, şehitlerle dolu savaş alanını büyük bir acı içinde dolaşırken, kendini tutamayarak ağlamış ve şehitlerin intikamını alacağına and içmişti.
Bu nedenle, rivayete göre sayıları on binleri bulan tutsağın, Sultanın huzurunda kafaları uçurulmaya başlandı, tutsaklar, birkaç tanesi birlikte bağlanmış olarak getiriliyorlardı. Bu arada, iki tutsakla birlikte çocuk yaşta biri de Sultanın önüne getirildi. Diğer ikisinin işi bitirildikten sonra sıra üçüncüye geldiğinde, tutsağın çok genç olması, Sultanın yanında duran şehzadenin dikkatini çekti, çocuğa acıdı.
Oğlunun dileği üzerine Sultan tutsağı affettiği gibi, 20 yaşından küçük olanların öldürülmesini men’etti. Kendi ifadesine göre, canını kurtaran Schiltberger, o zaman henüz onaltı yaşında bulunuyordu. Hayatı gençliğine bağışlanmış oldu. Diğer birçok tutsakla birlikte Gelibolu üzerinden başkent Bursa’ya gönderildi. Yıldırım Bayezid, tutsaklardan bir kısmını zaferinin bir nişanesi ve şeref armağanı olarak gerekli gördüğü hükümdarlara gönderiyordu.
Schiltberger, Mısır’da Sultan Berkuk’a gidecek olanlar arasındaydı. Fakat ayaklarındaki yaralar nedeniyle, gönderilmesinden vazgeçildi ve böylece Ankara Savaşı’na kadar 6 yıl kadar Yıldırım’ın emrinde kaldı. Kendi anlattıklarına göre, Sultan bir yere giderken, âdet olduğu üzere, önünde yürüyen yaya askerler arasına onu da kattılar.
Schiltberger bu işi altı yıl yaptıktan sonra, bir ata sahip olmasına ve ata binmesine izin çıktı. Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’ndaki talihsiz yenilgisi üzerine Timur’un tutsakları arasına girmekle, genç Bavyeralı asker için, altı yıllık Türkiye ikametinden sonra, 25 yıl kadar daha süren yeni bir Asya macerası başlamış oldu.
Timur’un ölümünde (1405), dördüncü oğlu Şahruh’un payına düşen köle, sonradan diğer bir oğlu Miranşah’ın mülkiyetine geçti. 1408 yılında Miranşah’ın Karakoyunlu Kara Yusuf’la yaptığı savaşta maktul düşmesi üzerine, Schiltberger, bir kere daha sahip değiştirerek, Miranşah’ın ikinci oğlu Ebubekir’in köleleri safına katıldı.
Ebubekir’in sarayında o sırada Çekre adında, ülkesinin tahtı üzerinde hak iddia eden Altınordulu bir prens veya gerçek bir han, yaşıyordu. O dönemde hanları istediği gibi tahta çıkarıp indiren çok kudretli bir kabile reisi olan Edegu, Çekre’ye gelip tahta oturması için haber salmıştı. Çekre ülkesine dönerken, Ebubekir, onun maiyetine 600 atlı kattı. Bunlar arasında Schiltberger de bulunuyordu. Bu sırada Edegu, Sibirya üzerine sefere çıkmıştı.
Çekre de bu sefere katıldı ve böylece Schiltberger, Sibirya’yı da görmüş oldu. R. Peters’in dediğine bakılırsa, Avrupa’ya “Sibirya” adını ilk getiren kişi Schiltberger olmuştur. Tutsak olarak bulunduğu son ülke olan Kırım’dan bir yolunu bularak arkadaşlarıyla birlikte kaçan Schiltberger, Kafkasya, Batum, İstanbul yoluyla Tuna üzerinden ülkesine döner. Bir süre sonra “Anılar”ını yazar. Halen bu anıların dört ayrı “yazma”sı bilinmektedir:
Nümberg, Donaueschingen, Heidelberg ve St. Gailen (İsviçre) nüshaları. Schiltberger’in yazdıkları büyük ilgi uyandırmış olacak ki, Johannes Gutenberg’in Mainz şehrinde ilk matbaayı açmasından (1450) kısa bir süre sonra, matbu nüshaların birbiri ardınca yayınlandığını görüyoruz. İlk baskı R. Peters’e göre 1460’da Augsburg’ta, Ernst Diez’e ve Brockhaus’a bakılırsa 1473’te Ulm şehrinde yapılmış ve daha ilk basıldığı yıl birkaç kez yeniden yayınlanmış, sonra 1476, 1477, 1478, 1549 (iki kez), 1553, 1554, 1560 ve 1565’de basılmıştır.
Daha sonra 19. yüzyılda 1859’da Prof. Karl Friedrich Neumann ve 1885’te Valentin Langmantel tarafından, açıklamalarla yayınlanmıştır. Bütün bu basımlar o devrin Almancası ile, yani orijinal diliyle yapılmıştı. 1944 yılında Rose Graessel, son olarak da Ulrich Schlemmer, eseri bugünkü Almancaya çevirmişlerdir.
Marco Polo’nun büyük eseri ancak 19. yüzyılda ilgi toplayıp basılmaya başladığı halde, Schiltberger’in anılarının daha yazıldıklarını takiben hemen büyük ilgi uyandırması, Almanya’da ve Avrupa’da büyük heyecan uyandıran “Türkengefahr” (Türk tehlikesi)’ın günün sorunu olması ve herkesin bu tehlikeyi yaratan insanları yakından tanımak, merakını gidermek, istemesinden doğmuştur, diyebiliriz.
Bu kadar büyük ilgiyle karşılanan kitap nasıl bir eserdi? Schiltberger’in eseri pek büyük bir kitap değildir. Mesela son Ulrich Schlemmer basımı gayet gevşek ve rahat bir düzen içinde 254 sahife tuttuğu halde, Prof. Neumann’ın gotik harfli gayet sık ve küçük puntolu kitabında metin kısmı, 51-161. sayfalar arasındadır. Demek ki, 150-200 sayfalık bir hacimdedir. Adı geçen yeni basımlarda, kitap bir veya birkaç sayfalık 67 bölümden oluşmaktadır. Bir fikir vermek üzere bu bölümlerin bazılarının başlıklarını aşağıya alıyorum: