Dini

İmam Rabbani – Mektubat-ı Rabbani II. Cilt

Yaratıkların hakikatlerini; Sabit âyân, olarak isimlendiriyorlar. Bu iki ilmi tayini, vücub mertebesine dayandırarak diyorlar ki; — Bu ayanlar, hariçte varlık kokusu koklamadıkları gibi, hariçte mücerred ehadiyyetten başka bir şey de asla mevcut değildir. Hariçte görünen bu çokluk ise, bu sabit olarak görünen görüntülerin-ayanınaksi olup, hariçte ondan başka bir şey bulunmayan o zahiri varlığın aynasında aksetmiştir. Bu aynaya hayali bir varlık arız olmuştur.

Tıpkı aynaya akseden bir şahsın sureti gibi. O şahsın sureti aynaya aksettiği zaman, aynada hayali bir varlık görünür. Aynaya akseden bu suret, hayali bir suret olmaktan başka bir varlık deği İşte vehmedilen bu hayal, Hakk Celle’nin yaratmasıyla olmuştur. Ki bunun böyle olduğuna tam bir iman-yakin-bulunmaktadır. Vehim ve hayalin kalkması ile ortadan kaldırılamaz ve ona, ebedi azap ve sevap gelir. Hariçte vehmedilen-hayal edilen bu çokluk üç kısımdır; Birinci kısım; Ruhi tayindir. İkinci kısım; Misali tayindir. Üçüncü kısım ise;

Ceset tayinidir. Ki bu kısım, şehadetle alakalıdır. Bu üç tayine; Harici tayinler, denmektedir. Ve bunları, imkan -varlık- mertebesine dayandırırlar. Beş iniş dahi, bu beş tayinden ibarettir. Bu tenazzülati hamse -beş iniş- için; Beş hazretler demektedirler.

Onlar için Vacip Tealanın kendisinden ve kendisinin aynı olan sıfatlarından, isimlerinden başka bir şey, ne hariçte ne de ilimde sabit olmamıştır. Yine onlar hayal ettiler ki, sureti bilme, o suretin aynıdır. Yoksa benzeri ve misali değildir. Yine, varlığın zahirindeki aynaya aksetmiş olup sabit görünen suretleri de, o görünenlerin aynı olarak düşünürler. Benzeri olarak değil.

Bundan dolayı zorunlu olarak; ittihad-birleşme-hükmünü verip dediler ki; — Bunların tümü, O’dur. İşte bunlar, vahdeti vücud meselesi hakkında kısa yollu olarak Şeyh Muhyiddin-i b. Arabi’nin görüşleridir. Şeyh, bu bilgileri ve benzerlerini, velilik mührüne mahsus olduğunu zannetmektedir. Bundan dolayı der ki; — Peygamber mührü, bu ilimleri velilik mühründen almaktadır. Fusus adlı eserin genişleticileri bile bu sözün yorumunu yapmakta zorlanmışlardır. Velhasıl, Bu gruptan hiçbir kişi, Şeyhden evvel bu ilimler ve sırlar hakkında asla konuşmamışlardır. Bu sözü, bu şekliyle katiyetle açıklamamışlardır.

Onlarda, sarhoşluğun ağır gelmesiyle ittihada ve tevhide işaret eden kelimeler ortaya; — Enel-hak (hak benim), — Sübhani (noksan sıfatlardan uzağım), gibi sözler söylemişlerse de, fakat onlar, ittihadın nasıl olduğunu açıklamamışlar ve tevhidin menşeini bulamamışlardır. Böylelikle şeyh, bu grubun öncekilerinin delili, sonradan gelenlerinin de hücceti olmuş oldu. Bununla birlikte bu meselede bir çok incelikler, gizli kalmıştır. Bu hususta kapalı sırlar, açığa çıkma yoluna girdiğinden dolayı, bu fakir bunları ortaya çıkarmaya muvaffak olup, bunların yazılmasıyla sevinmiştir. «Allah (c.c), hakkı dirilten ve doğru yola ulaştırandır.»

Ey evlat, Hak ehli alimlerin görüşlerine göre, Allah (c.c) onların çalışmalarını kabul buyursun) Vacip Tealanın sekiz sıfatı hariçte mevcuttur. Bunlar, zorunlu olarak hariçte Cenabı Hakkın zatından ayrıdır. Ama bu ayrılığın benzeri ve şekli yoktur.

Aynı şekilde, bu sıfatların bazıları da diğer bazılarından, biçim ve şekli belli olmayan bir şekilde ayrıdır. Hatta şekli-biçimi olmayan bu ayrılık, Zatı Tealanın mertebesinde sabittir. Çünkü Cenabı Hakk, genişliği meçhul bir şekilde geniştir. (Onu içine almaktadır.) Bizim anlayışımızda ve aklımızda oluşan ayrılık, Cenabı Hakkın kendisinde bulunmaz, ondan soyulmuştur.

Çünkü Cenabı Hakk’ın zatında, parçalanma ve kısımlara ayrılma düşünülemeyeceği gibi, yüce sultan hazretlerine girmenin, onunla birleşmenin yolu bulunmamaktadır. Yine burada, halin ve mahallin gereği yoktur. Velhasıl, Yaratıkların sıfatlarından ve onun gereklerinden ne varsa, Cenabı Mukaddesten uzaktır, soyulmuştur. Onun misli gibi hiçbir şey yoktur. Ne zatta, ne sıfatlarda ve ne de fiillerinde misli yoktur.

Benzersiz ayrılığın ve keyfiyetsiz genişliğin-kuşatma- bulunmasına rağmen, isimler ve sıfatlara, ilim mahallinde tafsilat ve ayrışma arız olup, akseden bir hal meydana gelmiştir. Her ismin ve her sıfatın, yokluk mertebesinde bir zıttı ve mukabili olan ayrılığı vardır. Mesela; ilim sıfatının, yokluk mertebesinde zıttı ve mukabili bulunmaktadır.

Bu da, cehalet olarak isimlendirilen ilmin bulunmayışıdır. Kudret sıfatının da mukabili bulunmaktadır ki, bu da acizliktir. Acizlik, kudretin bulunmayışıdır. Diğer sıfatlar da bu karşılaştırmaya göre kıyaslanabilir. Bu yoklukların mukabili olarak da, aynı şekilde Vacip Tealanın ilminde tafsilat ve temyiz arız olmuştur.

Dolayısıyla kendilerinin mukabili olarak, isimlerin ve sıfatların aynaları haline gelmişlerdir. Onların akislerinin ortaya çıktığı bir durumda olmuşlardır. Fakire göre yokluklar-ademler; bu sıfatlardan ve isimlerden, akisleri ile beraber yaratıkların hakikatleridir. Bu hususta nihai olarak söylenebilecek olan şudur;

Bu yokluklar, o mahiyetlerin asıllarının maddeleri gibidir. Bu akisler, o maddelerdeki hallerin suretleri mesabesindedir. Şeyh Muhyiddin’e göre, yaratıkların hakikatleri, ilim mertebesinde görünen, ortaya çıkan o sıfatlardır ve isimlerdir. Bu fakire göre ise; yaratıkların hakikati, isim ve sıfatların zıttı olan yokluklardır.

İlim makamında o yoklukların aynasında görünen sıfatların ve isimlerin akisleriyle beraber ve onların birleşimiyle-imtizacıyla… Yüce Muhtar Sultan, gölge varlığıyla sıfatlanmış, iç içe girmiş o mahiyetlerden bir mahiyet var etmek dilediği zaman, ki o gölgeler Hazreti Vücudun gölgelerinden bir gölgeydir ve onu harici bir varlık yapmak istediğinde, Hazreti Vücudun gölgelerinden bir gölge oraya atarak, onu harici eserlerin başlangıcı haline getirmiştir.

Yaratıkların varlığı, ilimde ve hariçteki diğer sıfatlar gibi, Hazreti Vücudun gölgelerinden bir gölgedir. Ona tabi olan üstünlüklerdir. Mesela; yaratığın ilmi, onun mukabili olarak akseden Vacip Tealanın ilminin gölgesidir. Yaratığın kudreti, onun mukabili olarak acizliğe akseden, Vacip Tealanın kudretlerinden bir gölgedir. Dolayısıyla yaratıkların varlığı, mukabili olan yokluk aynasında akseden Hazreti Vücudun gölgelerinden bir gölgedir. Şiir: Malım diye getirdiklerim hiçbir şey değil, Bana ve sıfatlarıma hibeden başka şer değil…

Fakat bu fakire göre; bir şeyin gölgesi, o şeyin aynı değil. Bilakis onun benzeridir, misalidir. Bunların birini diğerine hamletmek yasaktır. Fakire göre; yaratıklar, Vacip Tealanın aynı olamaz. Çünkü yaratıkların -mümkünlerin- hakikati yokluktur. Ondan akseden sıfat ve isimlerin akisleri ise, o isimlerin ve sıfatların benzeridir, misalidir. Aynı değil. Hepsinin o olması doğru değildir. Ama hepsinin ondan olması doğrudur. Zira mümkününvarlığın- bizatihi kendisi, şerlerin, noksanlıkların ve pisliklerin kaynağı olan yokluktur.

Yaratıklarda üstünlük cinsinden ve ona bağlı olarak ne buluyorsa, hepsi yüce Hazreti Sultandan istifade edilerek elde edilen üstünlüklerdir. Hakk Sübhanın, üstünlüklerinin gölgeleridir. Dolayısıyla tabi olarak Hakk Sübhan, göklerin ve yerin nuru olmuş oluyor. Hakk Tealadan öte ne varsa hepsi karanlıktır. Nasıl olmasın ki?

Yokluk bütün karanlıkların üstündedir. Bu mevzunun incelenmesi, merhum büyük oğluma yazılmış olan, varlığın hakikatini beyan eden ve yaratıkların mahiyetlerinin incelendiği mektupta mevcuttur. Dolayısıyla oraya müracaat edilmelidir. Şeyh Muhyiddin-i b. Arabi’ye göre alem, isimlerden ve sıfatlardan ibarettir. Ki onlara ilim mertebesinde ayrılık arız olmuştur. Varlığın zahirindeki aynada da görüntü ortaya çıkmıştır. Bu fakire göre alem; ilim mevkiinde Vacip Tealanın isimlerinin ve sıfatlarının yansıdığı yokluktan ibarettir.

Bu yoklukları, hariçteki bu yansımalarıyla beraber Hakk Tealanın icadı olarak, ama gölge bir varlıkla, bulmuştur. Dolayısıyla alemde, zati pislikler ve açık şerler görünmüştür, ortaya çıkmıştır. Hayır ve üstünlüklerin tümü, Cenabı Hakk’a aittir. Allahü Tealanın şu ayeti, bu bilgiyi desteklemektedir; «Sana gelen iyilik Allah’ın lütfudur. Ve sana gelen her fenalık da kendindendir-yaptığının cezasıdır.» Nisa; 79 İlhamı veren, noksan sıfatlardan münezzeh Allah’dır.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Cennetin Gülü Hz. Muhammed (S.A.V.)

Editor

Friedrich Wilhelm Nietzsche – İnsanca, Pek İnsanca-2

Editor

Mahmud Erol Kılıç – Anadolu’nun Ruhu – TASAVVUF, FELSEFE, SİYASET KONUŞMALARI

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası