Diğer

Bir Yastıkta Kırk Yıl – Gerçek Yaşamdan Örneklerle Evlilik Terapisi

bir yastikta kirk yil gercek yasamdan orneklerle evlilik terapisi 5f39342ec3123Sosyal bir varlık olarak birlikte yaşamak için köyler, kentler kuran modern insanın, kendi kurduğu birlikte yaşam mekânlarında yapayalnız kalması ve hatta bu yalnızlığın en küçük sosyal birimi olan ailenin içerisine kadar sirayet etmesi, ibretlik ve trajik bir durumdur. Hiç arzu edilmemesine ve herkes tarafından yakınılan bir durum olmasına rağmen, kalabalıklar içerisinde yaşanan bu trajik yalnızlığın, gelecekte de insanlara vaat edebileceği yegâne şey, ruh sıkıntısı, bunalım ve kaostur.

Böylesi istenmedik ortamların çocuğu olan günümüz insanının, bin bir ümit ve beklenti ile kurduğu yuvaların, ayrılıkla yıkıldığına sıkça şahit olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.  İletişimin, gönülden gelen mesajlar yerine zaruret, resmiyet boyutuyla yapıldığı günümüzde aile içerisinde iletişimin de benzer boyutla kurulması, aile bağlarını zayıflatan en önemli faktör olarak bütün korkutuculuğuyla karşımızda durmaktadır.

Eşlerin, sadece beden güzelliği itibariyle belirledikleri ölçülerle kurdukları bağların zayıflığı sürdürülemez bir evliliğin en önemli sebebidir. Tatmin olmayan ruhun –karşısındaki ne kadar güzel veya yakışıklı olursa olsun- kaçınılmaz biçimde başka arayışlara gireceği gerçeği, dağılmış aileler ve ortada kalmış çocuklar biçiminde gördüğümüz insan enkazlarıyla sıkça rastladığımız gerçekliklerdendir.

Değerli kardeşim, aziz dostum Rıdvan OLUÇ’un yaptığı bu çalışma, parmak bastığı trajedi ve vaad ettikleriyle özgün ve güzel bir çalışma olmuştur.

Fatih Kalkınç
Uzman Psikolojik Danışman

***

İthaf;
Mutlu bir aile için elinden geleni yapan herkese…

Teşekkür

Böyle bir kitabın ortaya çıkması için benimle görüşmeleri kabul eden en az kırk yıl evli kalmış çiftlere ve bana görüşmeleri ayarlayanlara,

Kitap yazma sürecinde zamanlarından aldığım eşim Bahar’a, kızım Seher’e ve oğlum Etka’ya, Bir tanecik anneme, canım kardeşlerim; Süeda, Mehmet, Yasemin, Elif ’e, daima desteklerini gördüğüm Beytullah TAŞPINAR, Abdullah GÜLİSTAN, Resul CENGİZ’e,

Meslek hayatıma özel okullarda başlamama vesile olan, desteğini daima hissettiğim Fatih KALKINÇ’a,

Beni daima destekleyen ve kendinden çok şey öğrendiğim Ferhat ÇELİK’e,

Kitaplarından çok şey öğrendiğim Mustafa ULUSOY’a ve Sema MARAŞLI’ya,

Teşekkür ederim…

Ön Söz

Okullar bitirmiş, diplomalar almış olabiliriz. Buna rağmen değil mi ki “hayat okuryazarı” değiliz -en azından kendi adıma söyleyeyim- “cahiliz.” Hayata dokunmak, hayatın gerçeklerini görmek ve kabul etmek, onlarla yaşamayı öğrenmek “hayat okuryazarlığı” adına önemlidir. Hayat sahibinin hayata monte ettiği kuralları ve kaideleri vardır. Bunlardan biri de her şeyin eşi ile olması, eşi ile yaratılmış olmasıdır. İnsan, yaratılanların en şereflisi. Mutluluk, huzur ve yeni nesiller için yol arkadaşı eşi ile yaratılmıştır. Eşlerin mutluluğu veya mutsuzluğu yalnızca karı kocayı ilgilendiren bir durum değildir. Aileyi, sadece eşlerden oluşan bir kurum gibi düşünmek yanılgıdır. Aksine o, anne baba, çocuklar ve diğer akrabalardan oluşan geniş bir kurumdur. Dolayısıyla onun mutluluğu ve mutsuzluğu tüm akrabaları ve toplumu ilgilendirir. Aile yuvasının öncelikli kuruluş amacı, üyelerin huzur ve mutluluğunu temin etmektir. Yuvada bir takım huzursuzluklar zuhur ettiğinde, bunların usulüne uygun olarak çözülmesi, anne baba ve diğer aile bireyleri başta olmak üzere, etkili ve yetkili herkesin temel sorumluğudur. Yuva içerisinde problemsiz bir yaşam arzu edilse de bu, her zaman mümkün olmayabilir. Önemli olan problemleri aklıselim ile çözebilmek ve yuvayı acı, tatlı hatıralarıyla sürdürebilmek, yaşatabilmektir.

İnsanın var olduğu yerde, insanî zaaflar ve boşluklar sonucu pek çok problem de olacaktır. Bunları görmemek yahut görmezden gelmek, ertelemek, kaçmak problemleri çözmez. Bu meyanda aile içinde de birtakım problemler olacaktır. Bu konuda yapılması gereken; yaşanan ve yaşanılabilecek problemleri masaya yatırmak ve usulüne uygun olarak bunlara sağlıklı çözümler üretmektir.

Sabır İlahi bir reçetedir. Sabır her yerde güzeldir ama aile hayatında daha güzeldir. Çünkü aile hayatındaki sabır, sadece kişinin kendisi için değil, ailenin tüm fertlerini korumaya yönelik sabırdır. Aileyi korumaya yönelik sabır ise sahibini, cennetin en yüksek makamlarına layık hale getirebilir. Nitekim sabreden hanımın cennet hanımlarının ablası makamına yükselebileceği gibi, sabreden beyin ise cennet gençlerinin ağabeyi makamına yükselebileceği bildirilmiştir.

Değerli, kardeşim Rıdvan Bey’in kaleme aldığı “Bir Yastıkta Kırk Yıl” kitabı, taşıdığı yaşanmışlıklarla; unutulan sabrın, hoşgörünün, omuz omuza vermenin yani hayatı okumanın aile saadetinde ne kadar önemli bir alt yapı oluşturduğunu göstermektedir. Özellikle “incir çekirdeğini” doldurmayan nedenlerle parçalanmış aileleri görünce bu kitabın parçalanmalara dur deme adına ilham kaynağı olacağını düşünüyorum.

Ferhat ÇELİK
Uzm. Psikolog ve Psikodrama Terapisti

Giriş

Böyle bir kitap çalışması fikri, boşanma sayılarının artmasıyla beraber ortaya çıktı. Hele ki, “Türkiye’de günde ortalama üç yüz elli çift boşanıyor” haberini gördükten sonra bu işe biraz daha hız verdim. Ayrıca yıllardır “Eşler Arası İletişim” semineri veriyorum. Bu seminerlerde katılımcılara; “Eşinizle bir sorun yaşayacak olursanız ve çözemezseniz, etrafınızdaki yaşlı evli çiftlere danışın, çünkü büyük bir olasılıkla sizin yaşadığınız problemleri onlar da yaşamıştır ve evlilikleri devam ettiğine göre bu problemi çözmüşlerdir.” diyorum.

Kitabın ismini Uşak – Antalya arası yolculuk esnasında eşimle birlikte, rahmetli Barış MANÇO’nun şarkısından esinlendik. Kitabın oturduğu iskelet evlilikte en az kırk yılını tamamlamış çiftlerle yapılan röportajlardan oluşmaktadır. Ama bu röportajların yanında etkin ve yetkin insanların beyanlarına ve tavsiyelerine de yer verdim. Ayrıca bazı ulusal ve uluslararası araştırmaların sonuçlarını da kitapta paylaştım.

Kitabın temel fikri insani problemlerin, haliyle eşler arası problemlerin zaman içinde değişiklik gösterse de temelde aynı olduğudur. Bizden öncekilerin tecrübelerinin karşılığı zaman olduğu için paha biçilmez değerdedir. Bu tecrübeler kaleme alınmazsa maalesef insan ömrüyle sınırlı kalacaklar. Kitapta 1816 yıllık tecrübe paylaşılmaktadır. Bu paha biçilmez tecrübelerin kaybolmaması ve değerlendirilmesi kitabın temel amacıdır.

İnsani zaaflar tarihsel süreç içinde hiç değişmemiştir. İnsanlar arası ve doğal olarak eşler arası geçimsizliklerin temelinde de insani zaaflar vardır. Bu zaafları bir şekilde bertaraf edip hayat arkadaşıyla en az kırk yıl evli kalmış insanlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Bu eserin herkese faydalı olmasını Cenab-ı Hak’tan dilerim.

Kitabın alt başlığı “Evlilik Terapisi” öncelikle kendim içindir. Çünkü en az kırk yıl evli kalmış insanlarla röportaj yaparken, ben terapi oldum. Okuyan herkesin terapi olması dileğiyle…

Rıdvan OLUÇ
Uşak, 2013

1. SEANS

• I. Gürcan Çifti
• İletişimde Altın Kurallar

Erkek hanımına, hanımı beyine sevgiyle baktıklarında Cenab-ı Hak da onlara rahmet nazarıyla bakar. Şayet erkek hanımının ellerini ellerine alırsa, her ikisinin de günahları parmaklarının arasından dökülür.
(Hadis-i Şerif)

Bir evin güzelliği uyumdur,
Bir evin tadı bağlılıktır,
Bir evin sevinci sevgidir,
Bir evin zenginliği çocuklarıdır,
Bir evin yasası hizmettir,
Bir evin refahı memnun olan gönüllerdir.
(Henry TAYLOR)

40 YILLIK MUTLULUK

EMİNE GÜRCAN (57) ALİ İHSAN GÜRCAN (63)

Nasıl ve ne zaman evlendiniz?

Ali İhsan Bey: 1972’de evlendik. Subaylar genelde köylere gidiyor, uzun süre eşlerinden ayrı kalıyorlardı. Bunu kim kaldırabilir kim kaldıramaz diye düşünürken aklıma Çalıkuşu Feride geldi. Böyle bir kişi bulmak istedim. Manisa Öğretmen Okulu etrafında dolaşırken Emine Hanım’la tanıştım.

Arkadaşım bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Arkadaşım bana, “Bizim okulda stajyer kızlar var, senin de bir öğretmenle evlenmek istediğini biliyorum, gel gör dedi.” Ben de okula gittim; Emine Hanım’ı gördüm ve tanışma isteğimi Emine Hanım’a söyledim. Emine Hanım’la tanıştıktan sonra Manisa Şehir Kulübünde limonata içerek başladık.

Ali İhsan Bey, Emine Hanım’ı gördünüz ve tamam dediniz, size tamam dedirten şey nedir?

Ali İhsan Bey: Emine Hanım’ın konuşması dikkatimi çekti, memleketlerin yakınlığı benim kriterimdi, yaş farkımız da bence çok uygundu. Emine Hanım’la ortak bir geleceğimiz olabilir dedim.

Emine Hanım: Ben ilave edeyim. Ben Ali İhsan Bey’e, “Benim neyimden etkilendin?” diye sordum. Ben Ali İhsan Bey’le ilk görüştüğümüzde, “Bak sen beni bugün bu kadar şık gördün ama bu manto benim değil. Bugün çarşıya çıkacağım için arkadaşımdan ödünç aldım. Yarın kendi kıyafetlerimi giyeceğim. Beni kendi kıyafetlerimle görünce şaşırma.” demişim. Ali İhsan Bey bu açık sözlülüğümden, dürüstlüğümden etkilendiğini söyledi.

Emine Hanım, Ali İhsan Bey’i gördünüz ve tamam dediniz, size tamam dedirten şey nedir?

Emine Hanım: Ben on altı yaşındayım o zaman. İlk etapta dış görünüş insanı çok etkiliyor. Dediler ki seni bir subay sordu. Ben zaten okul bahçesinde görmüştüm, hızlı adımlarla koşuyor, enerjik. Benim de hoşuma gitti beğenilişim. Biz orada dokuz kızız. Beni sormuş, tercih etmiş; tercih edilen olmak tabii hoşuma gitti. Baktım şöyle, düzgün duruyor. Biz o gün Ali ihsan Bey’le yürüdük. Yürürken, stajda olduğumu, Manisa’yı bilmediğimi ve çok kalmayacağımı söyledim, O da bana, “Merak etme ben seni götüreceğim, bana güven.” dedi. Bana güven verdi. Sağduyularınız çoğu zaman size yol gösterir. Bir saat dolaştıktan sonra beni okul yoluna kadar getirdi. O günden sonra her gün görüştük. Görüşmemizde, “Ben evlenmek niyetindeyim, mesleğimi elime aldım, evlilik zamanım geldi ve ben bir otuz yıl seninle beraber olacağım.” dedi. Otuzuncu yılımızdan sonra bana çok hoş bir sürpriz yaptı; fotoğrafımızı büyütmüş, yatağın üstüne koymuş, “bir otuz yıl daha” diye not yazmış.

Ali İhsan Bey, Emine Hanım’la görüşmelerinizde sizin için olmazsa olmaz dediğiniz bir kriter var mıydı?

Ali İhsan Bey: “Ben seninle her yere geleceğim.” dedi. Bin dokuz yüz yetmiş beşe kadar her yere de geldi. Ondan sonraki on yılda ben Güneydoğu’daydım. Eşimin, iki tane çocuğumuzla Kayseri’de kalmasını istedim. Emine Hanım, Eğridir’e sekiz kilometre mesafede, eğimi yüzde doksan olan, arabaların bile yolda kaldığı bir köye her şeyi göze alarak göreve gitti. Tüm ikna çalışmalarımıza rağmen orada görev yapmamasına Emine Hanım’ı ikna edemedik. Bin dokuz yetmiş dörtte savaş çıktı, ben de savaşa gittim. Ben savaşa gidince bazı kişiler insafa geldi; göz bebeğinde küçülme, deride incelme sebeplerinden dolayı görev yaptığı o köyden şehir merkezine indi Emine Hanım.

Emine Hanım, Ali İhsan Bey’de sizi etkileyen şey nedir?

Emine Hanım: Söylediği sözlerin arkasında durması ve dürüstlüğü. Ali İhsan Bey bana, “Cebimde beş bin lira para var evlenmek için. Bu beş bin lira çerçevesinde sana ne istersen yapabilirim. Ailemden herhangi bir destek almam söz konusu değil.” dedi. O paranın bin lirasıyla gelinlik aldık. Ali İhsan Bey her zaman açık ve dürüsttür. Ben bazen “şık giyinsen” derim. Ali İhsan Bey de, “Biz giydiklerimizle adam olmayız, özümüzle adam oluruz.” der.

Evlilik süreci nasıl gelişti?

Ali İhsan Bey: Benim anne babamın belirlediği bir kız vardı. Kız zengindi ama ben kendim için uygun görmüyordum. Ailemin bana bu kızla evlenmem yönünde telkinleri olsa da ben kabul etmedim. Ben kabul etmeyince ailem benle Emine Hanım’ı istemeye gelmedi. Ben de abimle gittim. Emine Hanım’ın anne babası kız istemeye annem ve babamın gelmesini istediler. Ben durumu olduğu gibi anlatınca işi yokuşa sürmeyip evlenmemize izin verdiler.

Emine Hanım: Ali İhsan Bey kafasına koyduğu bir şeyi hemen yapar. Ali İhsan Bey’le yirmi dört Aralık’ta tanıştık, sekiz Ocak’ta bana yüzük verdi, bu arada her gün buluşup konuşuyoruz. O zaman genç kızız, altın yüzük getirmesi çok hoşuma gitti. Yüzüğü verirken “Çok ciddiyim, evlenmek istiyorum.” dedi. Bu arada annem Manisa’ya yanıma geldi, Ali İhsan Bey de arkamızdan yürüyor, ben anneme gösterdim. Annem, okulu bitirmeden böyle bir işi düşünmemem konusunda bana ikazlarda bulundu. Şubat tatilinde ben Dikili’ye ailemin yanına gittim. Aileme Ali ihsan Bey’le geçirdiğim süreci anlattım. Annem çok fevri reaksiyon verdi. Babam da, “Bak kızım bu işler böyle olmuyor. Gelip seni resmi olarak istemeleri gerekir. Bizim burada bir çevremiz var, siz kendi kendinize karar vermişsiniz ama bizim de rıza göstermemiz gerekiyor. Lütfen bu işi diplomanı alana kadar dondur.” dedi. Annem ne kadar fevri ise babam o kadar sakindi bu durum karşısında. Babam sakinliğini korurken, bana “Önce okulunu bitir, biz seni istediğine vereceğiz zaten. Okulundan başka şeylere kayarsan okulunu bitiremeyebilirsin, bu da bizi çok üzer.” dedi. Ben de Ali İhsan Bey’e durumu açıklayan bir mektup yazdım. “Biz bu işi donduralım, yaz tatili gelsin devam ederiz.” dedim. Ali İhsan Bey mektubu okuyunca, “Eyvah kızın aklını çelecekler, vermeyecekler” diye düşünüyor. Soluğu da bizim evde alıyor. Onlar geldiğinde biz komşudayız, onlar evde babamla konuşmaya başlamışlar. Babam olumlu yaklaşırken, annem çok sert bir şekilde karşı çıkıyor. Annemim bu sert tavrına karşılık babam anneme; “Bak hanım bu kız evlenecek mi? Evlenecek. Köye tayin edecekler mi? Edecekler. Ben dükkânı kapatıp arkasından gidebilecek miyim? Gidemeyeceğim. Sen beni bırakıp yalnız gidebilecek misin? Hayır. İkimiz birden kızın arkasından gider miyiz? Gidemeyiz. Kızı tek başına yollarsak aklımız onda kalır mı? Kalır. O zaman en iyisi kocasıyla gitmesi. En azından güveneceğimiz bir adama veriyoruz kızımızı. Damat adayının da işi var, ailesi de gelmiş. Kötü aile de değil, kendi hallerinde insanlar. Endişe etme kocası ona sahip çıkar. Biz bu işi onaylayalım.” dedi. Böylelikle istemeye istemeye de olsa annem razı oldu.

Evlendiğinizde eşya olarak neyiniz vardı?

Emine Hanım: Elli altı metre karelik, iki odalı bir evdi evimiz. Bir yer yatağı, bir sandık, bir askı, işte hepsi bu.

Evliliklerin ilk yıllarında tartışmalar çok olur; sizde böyle bir şey oldu mu?

Ali İhsan Bey: Birçok kere oldu. Bazen tartışmalardan birkaç saat sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi birbirimize sarılmalar da oldu. Tartışmalarımızda, ben bir şeyler söylerdim, Emine Hanım bir şeyler söylerdi, ayrılırdık bulunduğumuz ortamdan, küser gibi olurduk. Sonra ikimiz de kendimizce durumu değerlendirirdik, akabinde ben elimi uzatırdım, Emine Hanım elini uzatırdı, hiçbir şey olmamış gibi devam ederdik. Gençken tartışmalar üç beş gün sürerdi, artık sabah tartışıyorsak öğleden sonra barışıyoruz.

Emine Hanım: En güzeli de tartışmalardan sonra barışmak.

Hiç küslük oldu mu?

Emine Hanım: Hiç olmaz mı? O dönemde insanın karnına ağrılar giriyor. İnsan bu dönemde “Gelse özür dilese, sarılır her şeyi unuturum” diye düşünüyor. Ali İhsan Bey küs olduğumuz dönemlerde evden uzaklaşmaz. Gençken küsmeler de tartışmalar gibi uzun sürerken yaş ilerleyince küs kalma süreleri çok çok kısaldı. İşin aslı yaş ilerleyince küsmelerin ne kadar anlamsız olduğunu anladık.

Ne kadar sürede anladınız küsmelerin anlamsızlığını?

Ali İhsan Bey: Yirmi yılda.

Eşinizin en sevdiğiniz yönü nedir?

Emine Hanım: Dürüstlüğü.

Ali İhsan Bey: Eğitimcilikte çok iyi bir model. Çok iyi bir öğretmen. Sadakatinden hiçbir şüphe duymadım; her yere yalnız başına gidiyor. Singapur’a, Bangok’a, Mısır’a yalnız gitti.

Kırk yıllık evliliğinizin sırrı ne?

Ali İhsan Bey: Bizim başta verdiğimiz sözdür. Biz bir yola çıktık, ölünceye kadar birlikte olmak için birbirimize söz verdik.

Emine Hanım: Birbirimize karşı dürüst olmamız. Zorluklara beraber katlanıp göğüs germemiz. Birbirimize güvenmemiz.

Karı-koca ikiniz de çalışandınız, para ve bütçe yönetimini nasıl yaptınız?

Ali İhsan Bey: Birbirimizden hiç para gizlemedik. Emine Hanım evin ekonomisini tamamen bana bıraktı. Ben Emine Hanım’a, “Evin iç işleri sana, dış işler bana ait.” dedim.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Sakız Ağacı

Editor

Kapitalizmin Kökenleri

Editor

Aslında Giden Erkek Yoktur

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası