Milletlerin tarihinde bazı günler vardır ki milad kabul edilir. Böyle tarihlerin öncesi ve sonrası arasında muazzam değişimler yaşanmış, o milletin kaderi etkilenmiştir.
Bizim tarihimizde de Malazgirt Zaferi’nin yaşandığı 26 Ağustos 1071, İstanbul’un Fethi’nin yaşandığı 29 Mayıs 1453, Büyük Taarruz sonrasında işgalci Yunan Ordusu’na vurulan en ağır darbe olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin gerçekleştiği 30 Ağustos 1922 “milad” günlere en güzel örneklerdir.
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’de işte böyle bir gündür. Öyle ki Müttefik Donanması ile Osmanlı Topçusunun düellosu olarak nitelenebilecek bu gün, 3 Kasım 1914 Seddülbahir Bombardımanından başlayıp 8-9 Ocak 1916 gecesi son müttefik askerinin yine Seddülbahir bölgesinden ayrılmasına kadar süren Çanakkale Muharebelerinin sembol günü olarak da anılmaktadır.
Oysa hepimiz biliyoruz ki; 18 Mart Boğaz Muharebesi’nde her iki tarafın insan kaybı, birkaç hafta sonra başlayıp bütün yarımadayı cehenneme çeviren kara muharebelerindeki insan kaybının yanında son derece cüzî kalmaktadır.
Hatta İngiliz kaynakları biraz da Osmanlı zaferini gölgelemek için, harekâtta zarar gören, batan savaş gemilerinin eski ve gözden çıkarılmış gemiler olduğunu, ertesi gün tekrar saldırılsaydı Türk topçusunun cephanesinin kalmaması nedeniyle rahatlıkla Çanakkale boğazının geçilebileceğini iddia ederler.
İtilâf Devletlerinde Osmanlı Devleti’nin çok zayıf olduğuna, hem askeri hem siyasi açıdan kolaylıkla mağlup edilebileceğine dair kanaat o kadar belirgindir ki “sadece donanmayla” İstanbul önlerine gelebilmenin Türkleri dize getirebileceği düşünülebiliyordu. O dönem tarafsız olan Amerika Birleşik Devletleri’nin İstanbul Büyükelçisi olan Henry Morgenthau anılarında bu devletlerin görüşlerinin yansıması olarak “İstanbul’a gelince, oradaki Müttefik filosunun gelmesine karşı olmaktan uzak bulunan ayaktakımı da, Türkler arasındaki en iyi unsurlar da, bunu mutlulukla karşılayacaklardı. Türklerin kendileri, şehirlerinin İngiliz ve Fransızlar tarafından ele geçirilmesi için dua ediyorlardı, çünkü bu onları, hakimiyeti elinde tutmakta olan çetenin baskısından kurtarabilir, nefret ettikleri Almanlardan halas olmalarını sağlayabilir, barışa zemin hazırlayabilir ve onların ıstıraplarına son verebilirdi. [2]” diye yazmıştı.