Roman (Yabancı)

Asla Vazgeçme

asla-vazgecme-kapak

“Tamamen bağımlılık yapıcı. Eğer bir sonraki sabaha işleriniz varsa kesinlikle okumaya başlamayın çünkü Asla Vazgeçemeyeceksiniz.”
–San Fransisco Chronicle

* * *
“Hızlı ve eğlenceli bir lunapark trenine binmiş gibi, hiç bitmesin isteyeceğiniz ve sıkı sıkıya sarılacağınız bir kitap. Ardından kalan zamanı da çocuklarınıza sarılmak için ayırmalısınız.”
–Library Journal

* * *
“Bağımlılık Yapıcı…”
“Bir gencin özel hayatı mı? Yoksa ailesinin bu özel hayatı bilmesi mi daha önemlidir?”
“Ergenlik çağındaki bir gencin isyankâr tavırlarını, tamamıyla kontrolden çıkmış davranışlardan nasıl ayırt edebilirsiniz?”
“İntihara eğilimli bir çocuğunuz varsa ne yapmalısınız?”
“Acaba sıradaki siz misiniz? Yaşayacağınız gerilimler yerini rahatlığa bırakacak bile olsa, acı çekeceksiniz”
–Publisher Weekly.

* * *

ASLA VAZGEÇME
Tia ve Mike Baye, bir gün hiç hoşlanmadıkları ebeveyn modeline bürünerek, çocuklarını çok sıkı bir şekilde koruyup onları gözetleme içgüdüsüne kapılacaklarını hayal edemezlerdi. Fakat on altı yaşındaki oğulları Adam, son zamanlarda aile bağlarından bir hayli uzaklaşmış, okulda bugüne kadar yaşamış olduğu olayların son halkası, sınıf arkadaşı Spencer Hill’in intiharından sonra onun için endişe etmekten başka bir şey yapamaz olmuşlardı. Adam’ın bilgisayarına karmaşık bir casus yazılımı yüklemişler ve zaman içinde bilinmeyen bir kişiden oğluna yönelik mesajlar geldiğini görmüşlerdir: “Asla Vazgeçme, her şey yolunda.”

– – – – – – – – – – – – –

Betsy Hill, oğlu Spencer hatırasına sınıf arkadaşları tarafından yapılmış olan siteyi gezerken gözüne bir resim takılır. Resim oğlunun öldüğü gece çekilmiştir ve görünüşe bakılırsa oğlu o gece yalnız değildir… Hemen, kamera kadrajının dışında duran kişinin Adam Baye olduğunu düşünür, fakat Adam kayıplara karıştığında, çevrelerini sinsi ve derin bir şeyin kapladığının farkına varmıştır. Tia ve Mike Baye’ye gelince, cevaplamaları gereken soru: Konu çocuklarınız olduğunda çok fazla şeyi bilmeniz mümkün müdür?

l.BÖLÜM
Yanındaki adam ‘”Dinleyin kızlar: Yaradılış ve evrim teorileri birbiriyle tamamen uyumludur.” diye bağırdığı sırada, Marianne acınacak haldeki hayatındaki her iyi şeyi mahvetme konusundaki muhteşem yeteneğine hayret ederek üçüncü Cuervo’sunu deviriyordu.
Tükürüğünden bir damla Ylamnne’ın boynuna sıçramıştı. Suratını asıp adama bir bakış fırlattı. Gür ve fırça gibi bıyıklan vardı. Yetmişlerin porno filmlerinden fırlamış gibiydi. Marianne”ın sağında oturuyordu. Adamın kafa bularak etkilemeye çalıştığı saman gibi saçlarını aşırı sarıya boyamış kadın da solundaydı. Dolayısıyla Marianne bu hafif ve basit öğle yemeği sandviçinin araşma sıkıştırıldığı için kendini şanssız hissediyordu.
Onları görmezlikten gelmeye çabaladı. Bardağının içinde sanki bir elmas varmış da değerini ölçmeye çalışıyormuş gibi dikkatle inceledi. Bıyıklı adamla, saman saçlı kadının bir an önce çekip gitmesini umut elti. Ama umutlan suya düştü.
“Sen çılgınsın,” dedi Bayan Saman Saçlı.
“Aç kulağını beni dinle.”
“Tamam dinliyorum. Ama cidden çılgınsın sen.”
“Yerleri değişelim mi? Bu şekilde yan yana oturursunuz,” dedi Mariantıe.
Bay Bıyık elini Marianne’ın kolunun üzerine koyarak, “Yerinizden kalkmayın küçük hanım, bunu sizin de dinlemenizi istiyorum,” dedi.
Marianne itiraz edecek oldu ama susmak daha çok işine gelmişti. İçkisine geri döndü.
“Tamam,” dedi Bay Bıyık, “Adem’le Havva’yı biliyorsunuz değil mi?”
“Elbette,” dedi Saman Saçlı.
“Hikâyeye inanıyor musunuz?”
“Adem’in ilk erkek, Havva’nın ilk kadın olduğuna mı yani?”
“Aynen öyle.”
“Yok ya. Sen inanıyor musun peki?”
“Evet, tabii inanıyorum.”
Adam haylazlık yapan bir çocuğu sakinleştirmeye çalışır gibi bıyığını okşadı. “İncil bize neler olup bittiğini anlatır. Önce Adem yaradılmış sonra da kaburga kemiğinden Havva yaratılmış.”
Marianne içkisinden bir yudum daha aldı. İçmesinin bir sürü nedeni vardı. Genelde eğlenmek için içerdi. Daha önceden yeni ilişkiler kurmak için bunun gibi bir sürü yerde bulunmuştu. Ama bu gece bir erkekle çıkma fikri ona uzak geliyordu. Biraz kafayı bulup, uyuşmak için içiyordu. İşe yaramazsa hapı yutmuştu.
Hayatı karma karışıktı.
Her zamanki gibi.
Tüm hayatı, bir budala gibi sarhoş olmakla noktalanan dur durak bilmeyen bir can sıkıntısıyla, dürüst ve saygın olan her şeyden kaçarak, bir sonraki elde edilmesi imkânsız telafi yollarım arayarak geçmişti. İyi bir şeyi yok etmişti. Artık geri dönmek için gücü yoktu ve işte bunu da yüzüne gözüne bul astırmıştı.
Geçmişte ona en yakın insanların kalbini kırmıştı. Duygusal olarak incittiği insanların hepsi en çok sevdikleriydi. Ama şimdi, son zamanlardaki ahmaklığı ve bencilliği sayesinde Katliamcı Marianne’ın kurban listesine kendisine tamamen yabancı insanları da ekleyebiliyordu.
Aslında bir şekilde yabancıları incitmek daha da kötüydü sanki. Hep sevdiklerimizi incitiriz değil mi? Ama masumları incitmek kötü bir karmaydı.
Marianne bir hayatı mahvetmişti. Belki de birden fazla hayatı.
Peki neden?
Çocuğunu korumak için. Ona göre nedeni buydu.
Geri zekâlı aptal şey.
“Tamam,” dedi Bay Bıyık. “Adem, Havva’nın vücuda gelmesini sağladı işte her neyse, ne diyorlarsa buna.”
“Cinsiyet ayrımcılığı zırvalan,” diye tepki verdi Saman Saçlı.
“Ama bu Tanrı “nın söyledikleri.”
“Bilim tarafından reddedilmiş zırvalar.”
“Orada dur güzel bayan. Dinle bir.” Sağ elini kaldırdı. “Bak bu Adem”sonra da sol elini kaldırdı”Bu da Havva. Bir de Cennet Bahçemiz var tamam mı?”
“Tamam.”
“Adem’le Havva’nın iki oğlu oluyor. Kabil ve Habil. Sonra Habil Kabil’i öldürüyor.”
“Hayır, Kabil Habil’i öldürüyor,” diye düzeltti Saman Saçlı,
“Emin misin?” kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. Sonra umursamaz bir şekilde elini sallayarak, “Her neyse işte birinden biri ölüyor,” dedi.
“Habil ölüyor. Kabil onu Öldürüyor.”
“Emin misin hakikaten?”
Saman Saçlı başını salladı.
“Tamam. Böylece elimizde bir tek Kabil kaldı. Burada soru şu, peki bundan sonra nasıl ürediler? Yani demek istediğim ortalıkta bir tek Havva vardı ve o da yaşlanmaya başlamıştı. Peki, o zaman insanoğlu nasıl çoğaldı?”
Bay Bıyık söylediklerinin arkasından alkış ister gibi durdu. Marianne gözlerini yuvarladı.
“Buradaki ikilemin farkında mısın?”
“Belki Havva’nın başka bir çocuğu daha olmuştur. Bir kız.”
“Yani o zaman kendi öz kardeşiyle mi yattı?” diye sordu Bay Bıyık.
“Tabii ki. O zamanlar herkes herkesle yatıyordu değil mi? Yani demek istediğim Adem’le Havva ilkti. Bir ensesi olayı var zaten ortada.”
“Hayır,” dedi Bay Bıyık.
“Hayır mı?”
“İncil ensesti yasaklar. Cevap bilimde. Demek istediğim buydu. Bilim ve din aslında birbirleriyle yan yana olabilirler. Aslında bu tamamen Danvin’in evrim teorisiyle ilgili bir şey.”
Saman Saçlı gerçekten de çok ilgilenmiş görünüyordu. “Nasıl yani?”
“Düşün bir. Tüm bu Darwincilere göre biz nereden geliyoruz?”
“Primatlardan.”
“Doğru. Maymun, goril işte her neyse. Sonuçta Kabil cennetten kovulmuştu ve şu harikulade gezegende tek başına ortalıkta dolaşıyordu. Sen beni dinliyor musun?”
Bay Bıyık söylediklerinin dinlenip dinlemediğinden emin olmak için Marıanne’ın koluna dokundu. Marianne yavaşça adama doğru döndü. Şu pornocu bıyıklarını kesse bir şeye benzer diye düşündü.
Marianne kafasını salladı. “Dinliyorum.”
“Çok iyi.” Adam gülümsedi ve bir kaşını kaldırdı.
“Ve Kabil bir erkek, tamam mı?”
Saman Saçlı oradan hemen atladı. “Doğru.”
“Normal bir erkeğin dürtülerine sahip, tamam mı?”
“Tamam.”
“Nerede kaldık? Etrafta aylak aylak dolaşıyor. Aletinde bir şeyler olduğunun da farkında. Yani dürtülen demiştik. Ve bir gün, bir ormanda dolaşırken burada yine gülümsedi ve yine bıyığını okşadı “Kabil çekici bir maymuna rastlıyor. Ya da bir goril. Ya da bir orangutan.”
Marianne adama doğru döndü. “Dalga geçiyorsunuz değil mi?”
“Hayır. Bir düşün. Kabil maymun ailesini gözüne kestiriyor. Maymun cinsi insanoğluna en yakın cins değil mi’1 Dişi maymunlardan birine atlıyor ve gerisini anlarsınız işte.” Hani belki gerisini anlamamışlardır diye ellerini birbirine çarptı. “Ve primat böylece hamile kalıyor.’7
Saman Saçlı “Bu çok iğrenç bir şey.” dedi.
Marianne yeniden içkisine dönmek istese de adam bırakmayıp yine koluna dokundu.
“Ne kadar mantıklı olduğunu görmüyor musun? Primatın yarı insan yarı maymun bir bebeği oluyor. Maymuna benziyor evet, ama zamanla yavaşça insan özellikleri su yüzüne çıkıyor. Gördün mü? İşte! Yaradılışla evrim birbirlerine tamamen uyumlu iki teori.”
Altın bir madalya bekler gibi güldü.
“Bir şeyi aydınlatalım. Yani Tanrı ensesti yasaklamış ama hayvanlarla cinsel ilişkiye hayır demiyor.” dedi Marianne.
Bay Bıyık bilmiş bilmiş, bak şu konuşana der gibi Marianne’m sırtına vurdu.
“Deminden beri burada bilimle uğraşan ve dinle bilimin asla uyuşamayacağım savunan şık pantolonlu adamların hayal gücünden ne kadar da yoksun olduklarını göstermeye çalışıyorum. Sorun burada. Bilim adamları sadece mikroskoplarının ardındakilere bakarlar. Din adamları da sadece sayfadaki sözcüklere. Hiçbiri ağaçlara bakmaktan ormanı göremez.”
‘”Şu orman,” dedi Marianne “İçinde şu maymunların yaşadığı orman olmasın sakın?”
Ve hava değişti. Ya da belki de Marianne öyle sanmıştı. Bay Bıyık konuşmayı kesti. Uzun uzun Marianne’a baktı. Marianne bundan hoşlanmamıştı. Bakışlarında değişik bir şeyler vardı. Kötü bir şeyler. Adamın gözleri simsiyahtı. Mat bir cam gibi cansız donuk gözler. Sanki biri tesadüfen onları rastgele alıkoymuş gibi. Adam göz kırpıp daha da yaklaştı.
Marianne’ı inceliyordu.
“Vay canına tatlım. Yoksa ağlıyor musun sen?”
Marianne saman saçlı kadına döndü. O da gözünü dikip Marianne’a bakıyordu.
“Yani gözlerin kızarmış,” diye devam etti adam. “İşine burnunu sokmak gibi bir niyetim yok ama merak ettim, iyi misin sen?”
“Gayet iyiyim,” dedi Marianne. Sanki kelimeler ağzımda yuvarlanıyor diye düşündü. “Sadece rahat rahat içmek istiyorum,” dedi,
“Anladım tabii.” Ellerini kaldırdı. “Seni rahatsız etmek istememiştim.”
Marianne gözlerini içkisinden ayırmadı. Bir hareket bekledi, ama bıyıklı adam hâlâ yerinden kalkmamıştı.
Marianne içkisinden koca bir yudum daha aldı. Barmen uzun zamandır aynı işi yapan bir adamın pratikliğiyle bardağı yıkadı. Eski kovboy filmlerindeki gibi bir an bardağa hohlayacakmış gibi geldi Marianne’a. Etraf loştu. Barın arka tarafında hani makyajınızı kontrol edemeyeceğiniz klasik bar aynalarından vardı. Müdavimleri dikizlemeye imkân veren, koyu füme olduğu için kusurları örten aynalardan.
Marianne aynadan bıyıklı adama baktı.
Adam Marianne’a kızgın bir bakış attı. Marianne o ışıktan yoksun, hareketsiz, mat gözlere kilitlendi.
O kızgın bakış yavaşça bir gülümsemeye dönüştü ve Marianne boynunda bir ürperme hissetti. Adamın arkasına dönerek çekip gitmesini seyretti. Rahatlama hissiyle içini çekti.
Kafasını salladı. Kabil bir maymunla yatarak neslini çoğaltıyor. Elbette ahbap, elbette.
Eli içkisine gitti. Bardak sarsıldı. Şu aptalca teori iyi kafa dağıtmıştı doğrusu. Ama zihni o kötü yerden uzun süreliğine uzaklaşamamıştı.
Yaptığı şeyi düşündü. O zamanlar kendisine gerçekten de iyi bir fikir olarak mı gelmişti? Kendisine ve başkalarına nelere mal olduğunu, sonsuza kadar değişen hayatları düşünmüş müydü?
Sanmıyordu.
Büyük hasar vardı. Adaletsizlik vardı. Kontrolsüz öfke vardı. İçten içe yanan, ilkel bir intikam duygusu vardı. Şu İncil’de yazan “göze göz dişe diş” meselesi, onun yaptığına ne ad verirlerdi acaba?
Büyük ağır bir misilleme.
Gözlerini kapatıp ovuşturdu. Midesi guruldamaya başlamıştı. Stresten herhalde diye düşündü. Gözlerini açtı. Bar şimdi daha karanlık görünüyordu. Başı dönmeye başlamıştı.
Bunun için daha çok erkendi.
Kaç bardak içmişti acaba?
Bunun gibi içkinin dozunu kaçırdığınız akşamlarda yatağa uzanırsınız ve yalak fıldır fıldır dönmeye başlar. Tutunma ihtiyacı duyarsınız, zira merkezkaç kuvvetin sizi en yakın pencereye doğru fırlatacağını hissedersiniz ya, aynı o şekilde önündeki demir çubuğu kavradı. Midesi iyice sıkışmaya başlamıştı. Gözleri fal taşı gibi açıldı.
Aniden karın boşluğuna bir sancı saplanmıştı. Ağzını açtı ama çığlık atamadı. Bu sebepsiz acı çığlık atmasını engellemişti. Yerinde kıvrıldı.
“Sen iyi misin?”
Saman saçlının sesi. O kadar uzaktan geliyordu ki. Acı dayanılmazdı. Doğum yaptığından beri hissettiği en şiddetli acıydı. Birini dünyaya getirmek. Tanrı’nm küçük bir testi. Bilin bakalım neKendinizden daha çok sevmekle ve kendinizden daha fazla Özen göstermekle yükümlü olduğunuz şu minik şey. İçinizden dışarı çıkarken idraki zor bir biçimde size fiziksel acı veriyor.
Bir ilişkiye başlamanın güzel bir yolu değil mi?
Bay Bıyık’m bu konuyla ilgili neler söyleyeceğini tahmin edebiliyor musunuz?
Jiletler gibi. İşte sanki aynı jiletler saplanıyordu midesine. Sanki dışarı çıkmak için tırmalıyorlardı içini. Tüm akla yakın düşünceler kaçıp gitmişti, acı Marianne’ı tüketmişti. Sadece şimdi değil, bütün hayatı boyunca ne yaptığını, nasıl bir yıkıma yol açtığını unutmuştu. Ergenlik döneminde ebeveynleri onun pervasızlıkları yüzünden tükenmiş ve yaşlanmışlardı. İlk kocası Marianne’ın sürekli onu aldatmasından, ikinci kocası ona karşı kötü davranmasından harap olmuşlardı. Ve bir de ikinci kocasından bir çocukları vardı. Ona dostça davranan çok az sayıda kişi de ancak birkaç haftadan fazla dayanabiliyordu. Ve bir de onlar Marianne’ı kullanmadan önce Marianne’ın onları kullandığı erkekler vardı.
Erkekler. Belki bu da bir geri ödemeyle ilgiliydi, Seni incitmeden önce sen onları incit.
Kusacağından emindi.
“Tuvalet,” diyebildi sadece,
“Tamam, anladım.”
Yine Saman Saçlının sesi.
Marıanne tabureden düştüğünü hissetti. Bir çift….

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Uzun Dünya

Editor

Kehribardaki Yusufçuk

Editor

Cesetler Merdiveni

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası