Roman (Yerli)

Başın Öne Eğilmesin; Sabahattin Ali´nin Romanı

basin one egilmesin sabahattin alinin romani 5edbb1ae20797Asla başı öne eğilmedi Sabahattin Ali’nin. Düşüncelerini yapıtlarında ve gazete yazılarında yılmadan savundu… 41 yıllık kısa yaşamı boyunca Türk edebiyatının dünya dillerine çevrilen seçkin örneklerini vermekle kalmadı, yurdu için bağımsızlık istedi, özgürlük istedi, çağdaşlaşma istedi…

Bu değerlerin düşleriyle yaşadı. Bu düşlerin bedelini hapishane ve sürgünlerle geçen bir yaşamının ardında Istranca ormanlarında katledilişiyle ödeyecekti.

Hıfzı Topuz bu romanda, belgelere dayanan özgün kurguyla Sabahattin Ali’nin gençlik günlerinden öldürülüşüne uzanan trajik yaşamına ayna tutuyor.

Ölüme Uzanan Yolculuk

Gençlik Yılları

Hapishane Mektupları

Umutsuz Aşk: Ayşe

Aliye

Savaş Sonrası Ankara

Demokrasi Girişimleri

Görüşler, Yeni Dünya. Tan ve 4 Aralık

Marko paşa

Zor Günler

Kamyon Macerası

Kaçış

Ek Bilgiler

Meraklısı İçin…

Birkaç Söz

Ben Sabahattin Ali olayına Eski Dostlar kitabımda da değinmiştim. O kitap yayınlandığında pek çok okuyucum Sabahattin Ali’nin yaşamını daha geniş bir biçimde ele almamı önerdi Konuyu biyografi olarak yazmak kitaba kuru bir hava verebilirdi. Kurmacanın olanaklarından yararlanmak bana daha çekici göründü. Ama nasıl bir kurmaca? Gerçekleri hiç bozmadan, abartmadan. olayları ve mektuptan konuşmaya dönüştürerek, konuya gerekli ayrıntıları katarak bir kurmaca..

Kitabın en güç yanı Sabahattin Ali’nin öldürülmesi olacaktı. Giz perdesi sadece aralanmış, bu yolda çeşitli varsayımlar ortaya atılmış ama cinayetin nasıl işlendiği açıklanmamıştı.

Ortada korkunç bir cinayet vardı. Çeşitli tanıkların sözleri ve yapılan araştırmalar Israncalardaki kaçırma olayının onu yok etmek için önceden tasarlandığını göstermiyordu Yani Ankara’dan “vur emri” verilmiş değildi. Amaç her türlü şiddete başvurarak Sabahattin Ali’yi konuşturmaktı.

Ama bu işi üstlenenler görevlerini çok aşarak canavarca dav-ranışlarıyla, insanlık dışı ve düşmanlık duygularıyla onun canına kıydılar. Sonradan Karanlık Güç’ün koruması arkasına sığındılar. Devleti sanık durumunda bıraktılar. Karanlık Güç de katillere sahip çıktı. Bu da insanların devlete olan güvenim sarstı

Aradan bunca yıl geçti, hâli o suçu işleyenlerin kimlikleri açıklanmadı.

Sabahattin Ali olayı “Faili Meçhul” cinayetler dosyasına kaldırıldı. Nice yıldır bunca yazar, bunca politikacı “Bu iş artık aydınlansın’” diye bağırdılar Karanlıklardan hiçbir ses gelmedi. En son CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın Meclis’e sunduğu öneride güme gitti. Katiller çoktan öldü ama devlet hâlâ nedensiz bir inatla onları koruyor. Ne korkunç bir olay!

Olayın bir de şu yanı var: 1946-50 yılları dünyada Soğuk Savaş dönemidir. ABD bütün ülkelerde, Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Uzak Dogu’da, Latin Amerika’da ve hatta Kara Afrika’da Sovyet etkisine ve komünizme karşı baraj oluşturmak ve her türlü sosyalist eğilimleri önleme telaşı içindedir. Bu amaçla her yerde çeşitli komplolar oluşturulmuştur. Birçok ülkede işbirlikçi iktidarlar kaderlerini ve çıkarlarını yeni emperyalizme bağlamış ve onların suç ortağı olmuşlardır. Bu arada sola karşı milliyetçilik akımları desteklenmiş, kışkırtmalara girişilmiş ve sosyalist partiler kapatılmıştır.

Türkiye’de 4 Aralık “Tan ve Görüşler Olayı” bunun en somut örneklerinden bindir. Markopaşa’ya ve o türden gazetelere yapılan saldırıların temelinde bu sindirme politikası yer alır.

Sabahattin Ali olayı “Faili Meçhul” bir cinayet sayılamaz. Bu cinayet bizde global terörün ilk uygulamasıdır. Katil diye yakalanan ve suçu üstlenen Ali Ertekin tetikçi bile değildir. Ne katil yakalanmıştır, ne de tetikçiler.

Sabahattin Ali bizde yeni emperyalizmin ilk kurbanı olmuştur. Bu cinayeti daha sonraki yıllarda bağımsızlığı, laik ve demokratik düzeni savunan Atatürkçülerin öldürülmesi izlemiştir.

Doğan Öz. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi,Cavit OrhanTütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri hep aynı zincirin halkalarıdır.

Sabahattin Ali olayı tek başına ele alınamaz. Bu cinayet sola karşı tezgâhlanan bir stratejinin ilk ürünüdür.

Ben burada Sabahattin Ali’yi geniş açıdan ele almak istiyorum. Yani tüm yaşamı, gençliği, aşkları, Sertellerle ve Nâzım la olan dostluğu, çektiği acılar, Aydın’da tutuklanması, Konya’da başına gelen felaket, Turancıların saldırısı, Devlet Konservatuvarı yılları, Görüşler ve Tan olayı. Markopaşa macerası, kamyonla taşımacılık işi ve kaçış…

Öldürülmesinden üç buçuk ay önce Rasih Nuri İlerilerin evinde gizlendiği günlerde bir akşam yemeğinde birlikte olmamız beni kendisine bağlayan bir olay olmuştu. Onu savunmak, tanıtmak. sevdirmek benim için bir vefa borcuydu. O akşamdan bende unutulmaz sıcak anılar kaldı. Belki de konuya bu yüzden yaklaştım.

Sabahattin Ali’nin birçok yakını sonradan benim dostum oldu: Abidin Dino, Zekeriya Sertçi, Niyazı Ağırnaslı, Pertev Naili ve Hayrünisa Boratav, Aziz Nesin, Vâ-Nûlar, Melih Cevdet Anday. Mehmet Ali Aybar, Mücap Ofluoğlu, Kemal Bekir, Faruk Sayar ve biricik kızı Filiz Ali

Eşi Aliye Hanım’ı Paris’te Boratavların evinde tanımıştım. Mehmet Ali Cimcoz, Erol Güney. Asaf Halet Çelebi. Niyazi Berkes gibi yakın dostlarıyla da birkaç kez birlikte olmuştuk ama onlara bu konuda hiç soru sormamıştım. Sabahattin Ali’nin romanını yazmayı hiç düşünmemiştim ki…

Bu kitabı yazarken 64 yıllık dostum Rasih Nuri İleri’nın verdiği bilgilerden. Filiz Ali’nin sağladığı notlardan, Avukat Müşerref Cimcoz’un verdiği belgelerden, Sertellerin, Rıfat İlgaz’ın, Aziz Nesin’in anılarından, Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın. Asım Bezirci’nin, Kemal Sulker’in, Atilla Özkırımlı’nın araştırmalarından. Doğan Akın’ın derlediği Ayşe Sıtkı’nın mektuplarından, Cumhuriyet arşivinden yararlandım. Turgut Çeviker, Alpay Kabacalı ve Erdoğan Kantürer’in yardımlarını gördüm. Hepsine teşekkür borçluyum.

Ayrıca bu konuyu işlememi öneren Remzi Kitabevinden Yasemin Aktaş’a, arşiv araştırmaları için yardımcım Nilgün Ağat’a ve bu kitabın son biçimini almasında değerli katkıları olan sevgili dostum Öner Ciravoğlu’na teşekkür ederim.

20. yüzyılın en büyük komplolarından birinin kurbanı olan Sabahattin Ali’nin özgürlük savaşımlarıyla geçen duygu dolu anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Hıfzı Topuz

Ölüme Uzanan Yolculuk

31 Mart 1948 Salı, Sabahattin Ali’nin İstanbul’da son günüydü. Ertesi sabah yalnız İstanbul’dan değil, belki de Türkiye’den uzun bir süre için ayrılacaktı.

Ne kadardı bu süre? Bir yıl mı? Beş yıl mı? Kafasında kesin hiçbir şey yoktu. Nereye gidecekti? Nereye yerleşecekti? Ne yapacaktı? Dergi mi çıkaracaktı? Radyolarda mı konuşacaktı? Ya da eskisi gibi öykü ve roman mı yazacaktı? Gazetecilik mi yapacaktı? Neyle geçinecekti? Cüzdanında topu topu birkaç yüz lira vardı, dışarıda neye yarardı bu para? Kimlerden yardım isteyebilirdi? Yabancı ülkelerde hiçbir yakın dostu da yoktu.

Sabahattin Ali neden yurt dışına çıkmak istiyordu? Kendi kendine şöyle diyordu: Bütün kapılar bana kapandı. Tam bir çıkmazdayım. Bu ülkede yaşanmaz artık. Bu hava beni zehirleyecek. Polis peşimi bırakmıyor. Beni öldürecekler. Gençken amacım öğretmen olmaktı. Oldum, işten attılar. Dergi çıkardım, kapattılar. Mahkemelerde ve cezaevlerinde süründürdüler. Başımda daha kaç dava var! Ne olacağım belli değil. Kamyonla taşımacılık yapayım dedim olmadı. Her şey aksı gitti. Hem beş para kazanamadım. hem de borçtan kurtulamadım. Bıktım artık bu tür yaşamdan. Boğuluyorum.

Kurtulmak, kaçmak, ama nereye? Bulgaristan’a bir geçse, gerisi kolay. Oradan Yugoslavya’ya, oradan İtalya, oradan da Fransa’ya…

Sovyetler Birliği’ni düşünmüyordu. Çünkü hiçbir zaman bir parti disiplinine uymak istememiş ve bu yüzden de Türkiye Komünist Partisi’ne girmemişti Sınırsız özgürlüğünden asla ödün vermek niyetinde değildi Sovyetler TKP ile bağlantı kurmamış bir yazarı nasıl bağrına basabilirdi?

31 Mart Salı günü kafasında yine hep bu düşünceler vardı Ama kesin kararını vermişti artık. Ertesi sabah kamyonla yola çıkacaktı. Kararından ne evlerinde kaldığı Mehmet Ali Cimcoz’a ne de onun eşi Adalet’e söz etmişti. Ne sevgili eşi Aliye’ye bu gidişini açıklamıştı, ne de kendinden çok sevdiği kızı Filiz’e. Herkesten gizliyordu bu kaçış planını. Zaman zaman evlerinde kaldığı Mehmet Ali Aybar’ın. Asaf Halet Çelebi’nin ve Vâ-Nüların da bu kaçış tasarısından haberleri yoktu. Onlara sadece artık Türkiye’de yaşamasının imkânsız olduğunu söylemişti.

Zaten son aylarda kamyonla taşımacılık işine giriştiği için de hiç kimse onun kaçış hazırlıkları içinde olduğunu aklına getirmiyordu. Kaçmaya niyetli olan kişi neden taşımacılık işine kalksın? Sınıra kadar elbette kamyonla gitme zorunluluğu yoktu. Atlar bir otobüse, en yakın sınır kentine gider, oradan da sınıra ulaşabilir-di. Demek ki taşımacılık işine kalkışmasının nedeni sınırı kamyonla geçmek olamazdı.

Yani. Sabahattin Ali gerçekten geçimim sağlayabilmek için kamyonculuk işine girişmiş, bu iş tutmayınca da yurt dışına kaçma kararını vermişti.

Peki, bu kaçış planını kimlerle birlikte hazırlamıştı? Bir tek kişiyle. Bu kişi Edirnekapı’da berberlik yapan Bulgaristan göçmeni, doğru dürüst bir eğitim görmemiş, orta boylu, dar alınlı, yuvarlak gözlü, sinsi bakışlı, hiç güven vermeyen ve kendini komünist sayan karanlık bir adamdı: Berber Hasan Tural

Hasan Tural 1938’de Türkiye’ye göç ettikten sonra çeşitli işlerde çalışmış, sonra Edirnekapı’da bir berber dükkânı açmış, orada burada komünizmi öven sözler söylediği için de 1946‘da komünizm propagandası yapmak suçuyla bir buçuk yıla mahkûm olmuştu.

Berber Hasan’ın cezaevinden bir dostu vardı: Ali Ertekin.

Peki, kimdi bu Ali Ertekin? O da 1910 doğumlu bir Yugoslav göçmeniydi. İlkokuldan sonra Gedikli Erbaş Okulu’na girmiş ve bir süre orduda süvari üstçavuşu olarak hizmet etmişti. Ama orduda silâh salıp yakalandığı için 1945’te Askeri Mahkemeye verilerek dört buçuk ay hapse mahkum edilmiş ve askerlikten atılmıştı.

Ertekin cezaevinden çıktıktan sonu, işsiz güçsüz dolaşırken burada tanıdığı Berber Hasan’ı bulmuş, o da kendine yurt dışı-na adam kaçırmayı önermişti. Dışarıya kaçmak isteyen iki kişi vardı. Biri Yüksekkaldırım’da bir fırında çalışan Osman, öteki de İbrahim adında bir kişi. Ertekin bunların ikisini de Kırklareli’nden Bulgaristan’a kaçırmayı başarınca Berber Hasan’ın güvenini kazanmıştı.

Peki, Sabahattin Ali nereden bulmuştu bu sicili bozuk insanları?

Komünizm propagandasından hüküm giymiş Berber Hasan ı cezaevinde tanımıştı.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Osmanlı Fıkraları

Editor

Mehdi

Editor

Felah

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası