Dini

Batının İslamla Kavgası

batinin islamla kavgasi 5ed43ae63e13cBu kısa inceleme, okuyucuların Batı’da ortaya konan anti-islami geleneğin eğilimleri, biçimleri ve muhtevasından haberdar olmalarını sağlayacaktır. Anti-islami gelenekten yola çıkarak, herhangi bir kimse, Batı’nın İslam anlayışı konusunda bir fikir sahibi olabilir. Anti-İslami geleneğin ana hamlesi, yeni oryantalist ve sosyal bilim araştırmaları ve medya yayınları yoluyla gerçekleştirilmektedir. Kendi ülkeleri uğruna doğrudan veya dolaylı olarak casusluk için kullanılan bilgin seyahatlerine, müslüman ülkelerde artık hemen hiç rastlanmamaktadır. Bunların yerini, Batı dünyasının ileri istihbarat toplama acentaları almıştır. Bunlar özellikle, İslam dünyasındaki umumiyetle ‘İslami fundamentalizm’ ve ‘İslami terör grupları’ olarak nitelendirilen şeylerin oynadığı rolle ilgilenmektedirler.’

***

Tarihin başlangıcından beri insanın tabiatına uygun olarak sürekli bir mücadele ve savaş durumu söz konusu olmuştur. Bir iç reaksiyon olarak kimi zaman bu insanda içsel bir hal almış şeytani ve ilahi yönler arasında bir mücadele söz konusu olmuş; esasen insanın doğumundan ölümüne kadar alnındaki değişmez yazısı/yazgısı da bu değil midir zaten. Tarihin yazgısına şibih olan; Habil ve Kabil misali. Kimi zaman içleri aynı olanlar söz gelimi hizb olarak şeytanın yanında yer alanlar bir araya gelmiş Allah’ın dostlarını düşman olarak bellemiş, savaş bu iki taraf arasında cereyan etmiş. Bazen ideolojik bir hal almış fikir tartışmasına sahne olmuş yerin yüzü, yine savaşa kan dökmeye kadar giden…
İnsana mutlu ve huzurlu bir yaşam vadeden dinler bile zamanla aslını yitirerek; dünya ile ahiret arası orta bir yerde olması gerekirken dünyaya dalmış, zulüm ve sömürü çarklarının muharrik gücü olmuş. İşte yine azmanlaşan, azan insanlar din (hem de ilahi bir karaktere sahip olan: Hıristiyanlık ) adına bir zulüm ve sömürünün startını vermiş yüzyıllarca sürecek olan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan…
Bir siyaset sosyoloğu olan yazarımızın Batının/batılın İslam’la kavgasını okurken onun konuyu işlerken kullandığı siyaset tadında sosyal mesajlarının dili sizi son sayfaya kadar bırakmayacak.
Her çalışmanın/yapıtın bir amacı ve varmayı düşündüğü bir hedefi vardır. İncelediğimiz eserde de bir amaç ve buna bağlı olarak üç hedef söz konusudur.
Yazara göre Batıdaki anti İslami yapı anlaşılmadan İslam ülkelerindeki Batı aleyhtarlığı anlaşılamaz. .Buna binaen çalışmasının amacı olarak “herhangi bir kimseyi suçlamak veya sorumlu tutmak değil(sy 9)”, “Batıdaki anti İslami geleneğin tabiatında var olan peşin hükümleri, kin ve husumeti yansıtan olgulara ışık tutma amacındadır(sy 10).”
Yazar, amaca uygun olarak Batıdaki anti İslami geleneğin köklerini ortaya çıkarma adına üç yönlü bir hedefi esas alır:
Bunlardan ilki; anti İslami gelenek eğiliminin, yüzyıllar boyunca kararlaştırılmış bir tavır üzere mi var olageldiğini,  yoksa zaman zaman mı ortaya çıktığını tespit etmek.
İkincisi; böylesi bir eğilimin kendisini ifade etme biçimlerini teşhis etmek.
Çalışma üçüncü olarak, mezkûr tarzların içinde barındırdığı unsurların doğasına ışık tutma yollarını araştırma amacındadır.
Kitabını bu amaç ve hedefler doğrultusunda biçimlendiren yazar Batılıların İslam’la kavgasını yedi bölümde inceler.
İlk olarak “Hıristiyanlık ve haçlı seferleri” ile giriş yapıp konuyu izah ettikten sonra sonuç bölümüyle konuyu bitirip genel bir değerlendirme yapar.
Müteakip bölüm “Seyyahlar ve Casuslar” olup burada İslam ülkelerinde Müslüman kılığında gezen sözde seyyahlardan/casuslardan söz eder.
Daha sonra şartların değişmesiyle izlenen metot da değişir ve artık yeni yüz kendini “ Sömürgecilik ve Oryantalizm” şeklinde gösterecektir. Söz konusu bölümde vücuda getirilen oryantalist bir İslam’dan bahsedip Batı dünyasının bununla sahih/otantik İslam anlayışıyla kavgasında edindiği faydalara değinir. “Eğer Müslümanlar sömürgecileriyle yapılacak bu yanıltıcı yorumları benimseyecek olsalar, o takdirde İslam’ın gerçek ruhunu ve İslam’ın hükmünü öne çıkaran bir tavır sergileyemeyeceklerdir”  der ve konuyu izah etme adına Oran vilayetinden bir Cezayirli olan Muhammed Ben Rahal’in şu sözünü nakleder: “Düşmanlık, Avrupa’nın İslam’a ilişkin mütalaasında hâkim olan bir özelliktir… Eğer bir Müslüman vatanını dinini veya ulusunu savunursa bir vatanperver olarak değil vahşi bir kimse olarak görülür; Eğer cesaret veya kahramanlık gösterirse fanatik olarak adlandırılır; yenilgi esnasında tevekkül gösterecek olursa kaderci diye çağrılır…(sy 52)”
Dördüncü bölüm “Misyonerler ve Medeniyet” başlığıyla başlar ve İslam Ülkelerinde mevcut olan misyoner okullarından bahseder. Bu durumu: “Sadece Batı bilgisini değil, Batılılaşmanın da ithal etmesini sağlayacak bir dizi misyoner okulları açtılar(sy 79)” sözüyle ifade eder. Misyonerlerin amaçlarını da: “Misyonerlik faaliyetlerinin İslam ülkelerinde iki yönlü bir amacı var olageldi. Birincisi, Müslüman halkı Hristyanlığa kazandırmaktı. Bu alanda pek fazla bir başarı sağlayamadılar. İkinci amaç, eğer Müslümanlar Hristyanlaştırılamıyorlarsa, o zaman onları sekülerleştirmek gerekiyordu(sy 79)” cümlesinde özetler.
Beşinci bölüm “Irkçılık ve Şablonculuk” olup söz konusu durumla ilgili olarak ABD, Kanada, Batı Almanya ve İngiltere’de konuyla ilgili araştırmalar nakledilir. “1974’te Kaliforniya’daki ilk ve orta dereceli okullarda 1974-75 öğretim yılında okutulan otuz altı adet sosyal bilimler ders kitabı konusunda bir muhteva analizi yapıldı. Bu ders kitaplarının odak noktası, Orta Doğu’yu göçebe Arap toplumunun yaşadığı bir yer olarak resmetmekti. Yapılan çağrışımlar, deve, çöl ve bedevilerdi(sy 85)” Şekilde olduğu gibi söz konu kitaplar ırkçı bir tutumla yazılmış olup şabloncu bir kafa yapısı oluşturma amacı taşıyordu. Bu kitaplar aynı zamanda İslam’la ilgili birçok yanlış bilgiyle de doluydu.
Altıncı bölüm “Sosyal Bilimciler ve Gelişme Teorileri” başlığını taşıyıp burada İslam’ın reaksiyon, savunma, kriz, ekonomik, kültürel, kimlik, anti-emperyalist ve tarih teorileri incelenir. “Oryantalizm İslam’ı doğrudan doğruya yıpratmaya çalışırken, sosyal bilimler Müslüman toplumların sosyal yapısını çökertmeye ve yerine seküler Batı fikirlerini geçirmeye gayret ediyordu(sy 97)” diyerek İslam’a saldırıların zaman içinde geçirdiği evrimleri ortaya koyar. “Sosyal bilimciler, toplumların ikili sınıflandırmasını yaptılar; Batılı olmayan ülkeler geleneksel olarak sınıflandırılırken, Batılılar modern sınıflamasına tabi tutuldular(sy 104)” sözüyle de sosyal bilimcilerin toplumları batılı ve batılı olmayan şeklinde ikiye ayırdığını batılı olan her şeyin medeni batılı olmayanın ise bedevi olduğu şeklindeki görüşü de irdeler ve eleştirir.
Son olarak “Kitle İletişim Araçları ve Cehalet” başlığında yazar medyanın dünyadaki Batı yanlısı devletlerin yanında yer aldığını savunur. “Her nerede bir ülke Batı’nın yasa ve kuralları dışına çıksa, Batılı kitle iletişim araçları onu artık gerçekliğe uygun bir şekilde yansıtmamaktadır. Bu tür ülkeler hakkında genellikle cehalet yaymaktadır(sy 126).” şeklindeki sözüyle de bunu açıkça ortaya koyar.
Kitabın sonunda yer alan sonuç bölümünde ise yazar kitabın genel bir değerlendirmesini yapar.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Klasik Modernizmde Kuran’a Yaklaşımlar

Editor

Tanrının Öldüğü Gün – Ateistin El Kitabı

Editor

Ebu’l-Hasen El-Eş’arî’de Nazar ve İstidlal

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası