Tümamiral Semih Çetin’in Bir İhanetin Öyküsü-Hasdal’da Bir Amiral adlı kitabı Kaynak Yayınları tarafından yayımlandı.
Türk Ordusuna yönelik Balyoz tertibiyle Hasdal’a kapatılan Tümamiral Semih Çetin, kendisinin ve silah arkadaşlarının direniş destanını ibretlik bir ders olarak tarihe kaydediyor.
“15 yıl önce Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren bir kriz döneminde gemimizle Kardak bölgesinde görev yaparken, çok yakınımıza sokulan Yunan gemilerindeki subayların gözlerinde gördüğüm nefreti hiç unutamamıştım. Yıllar sonra soğuk bir Şubat gecesi, Beşiktaş Adliyesi’ndeki gözlerde bundan çok daha fazla nefret göreceğimi doğrusu hiç aklıma getirmemiştim.
Kendi ordusuna ve donanmasına komplo kuracak kadar alçalmış bir çetenin yarattığı bir ihanet sürecinden geçiyoruz. Kendi ülkemizde esir düştük.”
-Tümamiral Semih Çetin’in Silivri’deki Savunmasından-18 Ağustos 2011
“Tümamiral Çetin’in bu sözleri hem insanın içini çok acıtıyor hem de çok şaşırtıyor. Bir Türk subayına bu duyguları yaşatmak güzel bir şey mi?”
-Can Ataklı-Vatan, 24 Ağustos 2011
“Bu sözler acı, üzücü, ama gerçek. İbret alınacak sözler. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onurlu bir subayının yüreğinden kopup gelen sözler. Hiç kuşku duyulmasın ki tarih bugün Hasdal’da yatanların kırılan gururlarını iade edecektir.”
-Tufan Türenç-19 Ağustos 2011
“Tümamiral Çetin, sözünü noktaladığında, insan kendini ‘var’lığından sıyrılmış, yok olmuş gibi duyumsamasının önüne geçemiyor; bunu hiç unutamıyorum.”
-Meriç Velidedeoğlu-Cumhuriyet, 28 Ekim 2011
***
İÇİNDEKİLER
BU KİTABI NEDEN YAZDIM?…………………………………………………..13
GİRİŞ…………………………………………………………………………………..15
Bu Türk Deniz Kuvvetleri de Artık Çok Oluyor!…………………………..21
Bugüne Kadar Neredeydiniz?…………………………………………………26
Kim Verecek Bunun Hesabını?………………………………………………..32
Komutanlar Personele Moral Vermeye Geliyor…………………………..36
Asıl Taarruz Başlıyor……………………………………………………………. 40
Semih, Seni de Çağırıyorlar……………………………………………………..48
Hiçbir Kanıt Yok, Tutuklandılar………………………………………………….57
Beşiktaş Adaletiyle Tanışma!……………………………………………………64
Hâkim Bey Amcamı Öldürdüler…………………………………………………72
Heybeli’den Hasdal’a………………………………………………………………82
TCG Hasdal Seyirde!………………………………………………………………88
Nisan Bir!……………………………………………………………………………..117
Vefasızlar, Aptallar, Korkaklar………………………………………………..125
Hukuksuzluğa Siyah Çelenk……………………………………………………130
Gerçekten Nisan Bir Şakasıymış!…………………………………………….136
Can Ataklı’ya Mektup……………………………………………………………..142
UFO’da Sucuk Ekmek, Paşabahçe’de Akşam Keyfi!…………………..148
Subayları Hapiste, Komutan Maç Peşinde!………………………………..154
Devlet Haksızlığın Tarafı Olmuşsa!…………………………………………..162
Aylar Sonra Gelen İki önemli Ziyaretçi……………………………………..167
Kuvvet Komutanı’na Göndermediğim Mektup…………………………….174
Güneş Yeniden Doğuyor……………………………………………………….182
Hoş Geldiniz Değerli Amiralim!………………………………………………..188
Kaçaklan Yakalayın!……………………………………………………………..192
İddianame Dedikleri……………………………………………………………….196
Suga Planı: Hain Pusunun İbret Belgesi!…………………………………..204
Suçlusun, Çünkü………………………………………………………………….208
Amiral Listesinde Adın Var!……………………………………………………211
Donanmaya Baskın!………………………………………………………………214
Silivri’deki Yassıada……………………………………………………………..228
13. Duruşma, Adaletin Kara Cuması……………………………………….238
Vardiya Amazonlarda…………………………………………………………..246
Sana Yine Selam Olsun Hasdal!…………………………………………….249
Komutan Eşleri Eylem Yaptı!………………………………………………….254
Komutanların Geç Kalan Ziyareti……………………………………………258
Vardiya Bizde Rüzgârı…………………………………………………………261
Kim Koydu Bu CD’yi Buraya?………………………………………………..267
Direneni Tarih Yazar, Tarihi de Kahramanlar…………………………..271
Başın öne Eğilmesin Teğmenim……………………………………………..276
Sürpriz Ziyaretler………………………………………………………………..282
Beklenen Açıklama………………………………………………………………285
Manifesto…………………………………………………………………………..292
Adalet Yok Bu Celsede……………………………………………………….301
İçeridekilere İhtiyaç Yok………………………………………………………306
Omuzlarındaki Yıldızla
Samanyolu Kadar Otan Komutanlar!……………………………………..315
Omzundaki Tek Yıldızla Omuzlarda Taşınanlar……………………….327
Rüzgâr Dönüyor mu?…………………………………………………………333
Yine Hayal Kırıklığı!…………………………………………………………….339
TASMO Kollan Sonunda Hasdal’da!……………………………………..346
Önce Sandığa, Sonra Silivri’ye……………………………………………351
Hasdal’ın Mevcudu Artarken………………………………………………356
Ortalık Toz Duman…………………………………………………………….361
Personelimin Hak ve Hukukunu Koruyamadım
Ayrılıyorum………………………………………………………………………371
Savunmam………………………………………………………………………379
Denizciler Tarihe Not Düşüyor……………………………………………395
Seni Düşünmek………………………………………………………………..405
Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor!………………………………………….409
Bilek Güreşi mi?……………………………………………………………….415
Silivri’de Çok Değerli Hâkimler Var!……………………………………..418
Kuvvet Komutanı’na Tarihi Mektup……………………………………..421
Mahkemenin Acelesi Var………………………………………………….429
Adalet Bilime Karşı!………………………………………………………….433
Balyoz Davasında Sürpriz!……………………………………………….438
Özel Yetkili Mahkemeler Kalkıyor mu?…………………………………441
Yine Askeri Şûra…………………………………………………………….446
Güzeller Güzeli Bir Gelin………………………………………………….450
Hasdal’da Bir Düğün Alayı……………………………………………….456
Bitirirken………………………………………………………………………..461
YAŞAMÖYKÜSÜ……………………………………………………………467
AD DİZİNİ………………………………………………………………………469
bir gün daha geçti zalimin zindanında, çelik gibiyim hâlâ, direniyorum sabırla, umutla, haber salın uzaklara, hain pusuyu kurana, inat olsun diye kötülüğün hizmetkârına, sonunda mutlaka çıkacağız aydınlığa.
BU KİTABI NEDEN YAZDIM?
Balyoz davasıyla ilgili onlarca kitap yazıldı. Hepsi de yoğun emek ürünü, birbirinden değerli inceleme kitapları. Yazılma amaçları da çok açık. Uğradığımız büyük haksızlığı, yapılan hukuk ihlallerini okuyucuya anlatmak, gelecek nesillere taşımak. Bir anlamda tarihe not düşmek…
Benim böyle bir amacım ve iddiam yok. Bu kitabı yazma nedenlerim çok farklı.
Düşünsenize!
Ailenizle birlikte çok mutlu bir yaşantınız var. Askerlik mesleğinin zirvesindesiniz. Bir gün alçakça bir iftiraya uğruyorsunuz. Ne olduğunu anlamadan, üzerinize atılan suçun delillerini bile görmeden hapse atılıyorsunuz.
Kızıyorsunuz…
Daha sonra bazı sözde suç delilleri ortaya çıkmaya başlıyor. İçiniz rahatlıyor. Çünkü öyle bulgular var ki. suçsuzluğunuzu kanıtlamak için avukata bile ihtiyacınız yok. Komplo korktuğunuz kadar mükemmel değil.
Seviniyorsunuz…
Üstelik sizin arkanızda devlet var. Bu ülkede sizin gördüğünüzü görecek savcılar, yargıçlar var. Hakkınızı koruyacak komutanlar var.
Yanılıyorsunuz…
Hiçbir şey değişmiyor. Haksızlık sürüyor. Sanki herkes gerçeklerle arasına duvar çekmiş. Kimse umursamıyor.
Kırılıyorsunuz…
Hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Umudunuz azalıyor. Devlete güveniniz sarsılıyor. Bu arada günler geçiyor. Tutukluluk sürüyor. Sevdikleriniz aklınıza geliyor.
Özlüyorsunuz…
Yıllarca hizmet ettiğiniz devlet, size sırtını dönüyor. “Bir emriyle gözü kapalı ölüme giderim” diye düşündüğünüz komutanlarınız suspus oluyor. Medya suskun. İnsanlar sinmiş. Ülkede garip şeyler oluyor.
Üzülüyorsunuz…
Çıkış yolu arıyor, bulamıyorsunuz. Aklınızı kaçıracak gibi oluyorsunuz. Haksızlığa katlanmak zorlaşıyor. Haftada bir saatlik görüşler, duygularınızı aktarmaya yetmiyor.
Sıkılıyorsunuz…
Ne yapardınız?
Ben yazmaya başladım. Bu süreçte yaşadıklarımı, duygularımı kâğıda döktüm. Yaşadıkça, günü gününe, karakterleri gerçek bir roman gibi yazdım, yazdım, yazdım…
Bazen zamanda geriye gittim. Bu zor meslekte yaşadıklarımı anlattım. Yeri geldi ülke sorunları hakkında değerlendirmeler yaptım.
Özlem ağır bastı, ailemden bahsettim. Kızdım, öfkelendim, küfredeceğime uygun dille kâğıda dökmeye çalıştım.
Köşe yazarlarını okudum. Bazılarıyla yazıştım. Değerlendirmelerinden alıntılar yaptım. Bana iyi geldi. Dayanma gücümü artırdı. Sonunda elinizdeki kitap ortaya çıktı.
Bu bir anı kitabı değil. Günlük hiç değil. Okurken, günümüzdeki Bekirağa bölüğünü, yani Hasdal’ı ve sakinlerini yakından tanıyacağınız, Balyoz sürecinde ailece yaşadığımız üzüntülere, sevinçlere, kırgınlıklara, kızgınlıklara, çokça da hayal kırıklıklarına şahit olacağınız gerçek bir öyküdür.Bir ihanetin öyküsü…
GİRİŞ
Benim gibi birçok subayın hayatını karartan Balyoz soruşturması kapsamında, 25 Şubat 2010 tarihinde ilk kez sorguya alındığımda, bunun siyasi bir dava olduğunu anlamıştım. Farklı çıkarları ve amaçları uğruna Türk Silahlı Kuvvetleri’ne düşmanlıkta birleşenlerin, siyasi öç peşinde koşanların davasıydı bu.
İfademi imzaladıktan sonra avukatıma “Çok uzatmayın avukat hanım, biz ne savunmalar gördük, sonuç değişmedi” demişti Savcı Mehmet Berk. Daha sonra bana, sanki başka bir ülkeden gelmişim gibi, “Siz Yassı adayı bilir misiniz?” diye sormuştu. 27 Mayıs 1960’ta daha dünyada bile olmayan bir savcı, o tarihte sadece iki yaşında olan bir tümamirale geçmişin hesabını soruyordu.
Aynı savcı sorgudan sonra “Diğer savcı arkadaşlarla toplanıp karar vereceğiz” demişti. Odasından çıktığımda emir astsubayım televizyonlarda tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edildiğim haberlerinin geçtiğini söyledi.
Nöbetçi mahkemedeki kısa duruşmadan çıktıktan sonra yargıcın mübaşirle gönderdiği tutuklama kararım da, zaten avukatlar daha mahkeme başlamadan yine televizyondan öğrenmişti. Anlaşılan bu karar çok önceden verilmişti.
İşim zordu. Hukukun işlemediği bir yerde adalet arayacaktım. Adıma açılmış imzasız saçma sapan dijital verileri aleyhime suç delili olarak önüme koyan savcıya 3-4 saat ifade verdiğime sonradan pişman oldum.
Çünkü soruşturmaya konu olan dijital veriler, daha ilk bakışla fark edilebilecek önemli maddi hatalar içeriyordu. Özel yetkili bir savcının, deneyimli bir yargıcın gözünden kaçması mümkün olmayan hatalar.
Sahteciliği daha baştan ortaya koyan bu önemli bulgular, o ana kadar savcılarda, yargıçlarda lehimize bir şüphe bile yaratmamışsa, söylediklerim neyi değiştirecekti ki.
Sorgu sırasında bana sözü edilen listelerde yüzlerce subayın adı geçiyordu. Sadece Deniz Kuvvetlerinden isimleri sahte Balyoz belgelerine bulaştırılan personel sayısı 1800’den fazlaydı. Demek ki bu daha başlangıçtı. Arkası gelecekti. Bu sefil komplonun asıl amacı ortaya çıkmıştı: Tasfiye.
Listelerdeki tanıdık isimleri düşündüm. Ortak özellikleri neydi? Neden hedef alınmışlardı?
Her şeyden önce Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine gönülden bağlıydılar. Ulusal çıkarlarımızın inatçı savunucusuydular.
Sanırım bu nitelikleriyle, Atatürk devrimleri karşıtlarının emellerine, küresel egemen güçlerin bölgedeki çıkarlarına tehdit olarak görüldüler. Çok iyi yetişmiş, geleceği parlak, birçoğu yıllar içerisinde sırasıyla yüksek komuta kademelerine gelebilecek bu subayların, normal yollarla önleri kesilemezdi.
Komplo kurdular.Kimler yoktu ki bu hain komplonun içinde? Bazı polisler, savcılar, yargıçlar, siyasetçiler, askerler ve medyada çöreklenmiş sözde gazeteci ve yorumcular. Devletin neredeyse tüm organlarına sızmış bu kişiler, yetkilerini kötüye kullanarak, hukuk kisvesi altında kendi askerine tuzak kurdular.
Ürettikleri belgelerle sahte darbe senaryoları yaratıp, demokratlıkta ellerine su dökemeyecekleri subayları, özel görevli mahkemelerde sanık durumuna düşürdüler.
Medyadaki özel görevli sözcülerine televizyonlarda ve gazetelerde her gün tekrarlattıkları “Darbecileri yargılıyoruz, askeri vesayet sona eriyor” yalanlarıyla halkı kandırdılar.
Peki, kimdi bunlar? Amaçları neydi? Kime hizmet ediyorlardı?
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Haliç’le Yaşayan Simonları Diin Devlet Bugün Cemaat isimli kitabında, son yıllarda ciddi hukuk ihlalleri yaşanan Ergenekon, Balyoz vb. soruşturmaları yürüten bazı polis ve yargı mensuplarının Gülen cemaatiyle ilişkilerine dikkat çekerek, çarpıcı iddialarda bulundu.
Ne ilginçtir ki, bir dönem cemaat mensubu olduğu ve ülkücü gelenekten geldiği söylenen Avcı, kitabı yayımlandıktan kısa bir sure sonra tutuklandı. Hem de aşırı sol bir örgüte üye olduğu, bu örgüte yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle!
Aynı cemaat hakkında İmamın Ordusu isimli kitap yazmaya kalkan gazeteci Ahmet Şık’ın başına gelenler de malum. Ergenekoncu damgasıyla tutuklandı, yaklaşık bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Şık da gözaltına alınırken söylediği “Dokunan yanar” sözüyle cemaati işaret etmişti.
Balyoz soruşturması başladığı günden itibaren, yapılan hukuksuzluktan halktan gizlemek ve sanıklar aleyhine kamuoyu oluşturmak maksadıyla, cemaatin kontrolünde olduğu söylenen bazı yayın organlarınca ortaya saçılan bilgi kirliliği de bu açıdan dikkat çekici.
Amerikan istihbaratçılarının da bu alçakça tertibin planlanmasında önemli rol oynadığı çok yazıldı, çizildi. Wikileaks belgeleri bu yorumları doğrular nitelikte.
Hal böyleyken, devletin ilgili kurumlarının bu iddiaları görmezden gelmesi size garip gelmiyor mu?
Düşünsenize! Yıllarca devlete hizmet etmiş insanlar “Balyoz belgeleri düzmece, başka kişilerce suç almak maksadıyla hazırlanmış” diye haykırıyor. Ulusal ve uluslararası güvenilir kurum ve kuruluşlardan alınmış onlarca bilirkişi raporu bu tezi destekliyor.
Ama TSK düşmanlığını görev edinmiş bir gazetecinin iddiasıyla, bunca askerini gözünü kırpmadan sanık yapan devlet, bu iddiaları araştırmıyor. Olacak iş mi?
Kitabın ismini “Bir İhanetin Öyküsü” koydum. “Bir Komplonun Öyküsü” değil. Çünkü güvendiğimiz kişi ve kuramların ihaneti ol…