Doğduğun Ev Kaderindir romanı
Doğduğun ev kaderindir dizisinin hangi kitaptan alındı merak mi ediyorsunuz?
Doğduğun Ev Kaderindir dizisi, Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘Camdaki Kız’da da yer alan gerçek hikâyesinden uyarlandı.
Arka kapak bilgisi
“Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”
Aşk yakıyor
Ayrılık kavuruyor
Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…
Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.
Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…
“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
– Dr. Gülseren Budayıcıoğlu-
———————————-
Kliniğe girdiğimde hafif bir müzik sesi geliyor kulağıma. Çok eskilerden, bizim gençlik zamanlarımızdan kalma ama insanların hala çok severek dinlediği bir müzik bu.
“You mean every thing to me … ”
Hüzünle karışık bir heyecan kapl ıyor içimi. Kendimi tıpkı o zamanlardaki gibi hissediyorum. Yani genç, diri ve enerji dolu.
Sonra asansörün aynasında şöyle bir kendime bakıyorum. Genç değilim ama hala yüksek bir enerjim var. işte bu enerjiyi bana bu klinik ve biraz sonra odama girip çıkmaya başlayacak olan hastalarım veriyor.
Bana genelde çoğu hüzünlü hikayeler anlatsalar da, benim odamdan çıkarken onların gözlerinde gördüğüm pırıltı, yorgunluk fi lan bırakmıyor bende. Masalarında oturan ve beni görünce gülümseyerek hafifçe ayağa kalkan sekreterine ben de gülümseyerek odama geçiyorum.
Bakalım bugün odama kimler girip kimler çıkacak, kimlerin kaderlerinin onlara ne tür cilveler yaptığını görecek, kimlerin dertlerini, acılarını paylaşacağım.
Masama oturunca yeni bir dosya açmak üzere sol yanımdaki dolaba doğru uzanırken Tuna fırtına gibi giriyor içeri . Sürekli okurlarım bilir, Tuna benim ofisteki yardımcım, elim kolum, neredeyse her şeyimdir. Elinde, soğuğundan camı terlemiş kocaman bir bardak su var. Bu kadar kiloyla insan nasıl bu kadar çevik olabiliyor acaba? Ben hiçbir zaman böyle çevik, bu kadar hareketli olamadım. Kolejde beden eğitimi derslerinde öğretmenimiz bize sırayla uzun, üzeri deri kaplı bir masanın üzerinden takla attırırdı. Ne kadar zor gelirdi böyle şeyler bana. Tuna’ya şimdi şu halının üzerinde takla at desem, saniyede atar. Hem de bu yaşta ve bu kiloyla …
Kafamı kaldırsam Tuna hemen başlayacak konuşmaya ama kaldırmıyorum. Elinden bardağı alıp yaz kış hep buz gibi içtiğim suyu bir dikişte bitiriyorum. Bardağı masama koyarken Tuna karşımda heyecanla bekliyor. Yerinde duramıyor, bana anlatacağı heyecanlı bir şeyler var demek ki. Kafamı kaldırmadan
soruyorum.
“Tuna, şu halının üzerinde bir takla atsana!”
Çok kısa bir sessizlikten sonra ikimiz birden gülmeye başlıyoruz.
” Sizin canınız sıkıldı galiba, ben imle uğraşmaya başladığınıza göre! ”
” istersen bunu hemen yaparsın değil mi?”
“Yaparım tabii, ne var bunda !”
“Tamam, tamam. Şimdi söyle bakalım söyleyeceklerini.”
” Şimdi içeri girecek olan hanımın adı Nalan. Ayol çok değişik bir kadın! Gençliğimizin sinema artistlerine benziyor. En çok da Filiz Akın’a … Ama çok garip giyinmiş. Yeni moda böyle de bizim mi haberimiz yok. Yerlere kadar inen siyah, dantelli bir etek, üzerinde de kat kat yine siyah bir şeyler var. Bir elinde koca bir
yelpaze, öbür el inde çanta . Saçları bile eski model. Tahtından inmiş de biri onu zorla buraya getirmiş gibi … Arkasında nedimeleri eksik. ”
” Neler söylüyorsun sen Tuna? Masal fi lan mı yazacaksın? Nereden uydurdun bunları?”
“Ne uydurması! Şimdi görünce siz de anlayacaksınız. Tuhaf işte … Neye kızdıysa, yanındaki adamı elindeki yelpazeyle az kalsın dövecekti . Kadıncağız sinir krizi geçiriyor. Sonunda ben girdim a raya . Görseniz, öyle bir kadından bu tür hareketleri hiç
beklemezsiniz. Diğer hastalar da şaştı kaldı duruma; televizyonda d izi seyreder gibi bakıyorlardı. Tabii ben onlar kadar rahat
seyredemedim. Araya girmesem, koca adamla başa çıkacaktı .
Pes doğrusu!”
Bu bilgi leri Tuna’dan ben isterim. içeri girmeden önce hastalarımız önce onun göz muayenesinden geçer. Hastalara şöyle bir bakar, onlarla konuşur, sonra da fark ettiği önemli bir şey varsa
mutlaka bana söyler. Çünkü benim hastalarım, bu odada kendilerini hayatın içinde hissetmezler. Benimle birlikte başka diyarlarda gezinirler. Tuna ise onların hayatın içindeki hallerini görür. Bu
bilgiler genelde çok işi me yarar ama bugün biraz abarttı galiba …
“Yanındaki adam hem genç, hem de yakışıklı. O da İbrahim Tatlıses’e benziyor. Maço fi lan ama hoş adam. İnsan onları birbirine hiç yakıştıramıyor. Ben yönetmen olsam, o kadının yanına
böyle bir adam koymazdım. Birinden birini değiştirmek gerek.”
“Tuna sen dün gece eski filmlerden birini seyretmiş olmayasın? Filiz Akınlar, lbrahim Tatlısesler filan … Son olarak da yönetmen oldun .”
“Yok Gülseren Hanım, şimdi görünce siz de bana hak vereceksiniz. Adam, tıpkı İbrahim Tatlıses gibi kırmızı bir mont giymiş üstüne. Hani bir seferinde beraber Kıbrıs’a g itmiştik. Biz
otururken ibo gelmişti yanımıza. Hani kırmızı bir mont vardı üzerinde. işte tam da öyle … Uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlü, iriyarı bir adam. Bir tek bıyığı eksik, onun yerine de kirli sakalı var.
Kadın o koca adamla nasıl başa çıktı anlayamadım. Oysa kendi
ufak tefek biri ama durmadan ağlıyor. Hiçbirimiz onu sakinleştiremedik. Ben yönetmen olsam, o kadını kral içe rolünde oynatırdım. Zaten kılığı kıyafeti de uygun!”…..
Camdaki Kız Özet
Nalan bir gün zorla bir psikiyatri kliniğine getirilir. Onu buraya getiren sebep birlikte yaşadığı sevgilisi Hayri’dir. Nalan psikiyatriste başından geçenleri anlatır.
Hayri, kendi halinde bir gençtir. Köyden İstanbul’a gelmiş, büyük bir şirkette çalışmaya başlamıştır. Köyden evlendiği bir kadından çocukları vardır. Şehrin renkli yaşamı, Hayri’yi de değiştirmiştir. Daha girişken ve özgüven sahibidir artık. Bu konuda Nalan’a çok şey borçludur. Nalan problemler içinde büyümüş, çok sıkıntılı bir çocukluk ve ilk gençlik devresi geçirmiştir. Bir iç mimar olan Nalan, Hayri’nin de çalıştığı şirketin sahibi zengin iş adamının oğlu Sedat ile evlenir. Her ne kadar Kayınvalidesi ve kayınpederi onu her zaman desteklese, onlarla arasında bir sorun olmasa da kocası ona hiçbir zaman sevgi, şefkat gibi duygular göstermez.
Şirkette Sedat, babası ve kardeşleri söz sahibidir. Aklı sadece en son moda şık kıyafetler giymek, en güzel yerlerde gezmek, lüks arabalar almak, arkadaşlarıyla takılmak ve babasından gizli kumar oynamak olan Sedat, Nalan’ın kendisine gösterdiği yakınlığa karşılık vermez. Sedat, işleri diğer kardeşleri gibi çekip çeviremediği, aklı bir karış havada olduğu için sürekli olarak babası tarafından aşağılanmaktadır. Bu durum Sedat’ın özgüvenini yitirmesine, kişiliğinin pasif bir hal almasına neden olmaktadır. Nalan’la evliliğinde bu etkenlerden dolayı başarısız bir eş olur. Nalan hamileliği ve bebeğini kaybetmesinin ardından ağır bir depresyona girer ve bir süre işten ayrılır.
Bir zaman sonra kayınbiraderinin desteği ile tekrar işe döner. Şoförlüğü ve korumalığını yapması için emrine şirkette çalışan Hayri verilir. Hayri’nin uzun zamandır Nalan’da gözü vardır. Hayri, onun bu ruh halini fırsat bilerek Nalan’ı elde etmek için her şeyi yapar. Zaten sevgiye, ilgiye aç olan Nalan bir süre sonra Hayri’den çok etkilenir. Bir müddet sonra Hayri ve Nalan yakınlaşırlar. Ama evliyken böyle bir ilişki yaşamayacak kadar namuslu olduğu için kocasından boşanır ve Hayri ile 7 yıl sürecek olan bir ilişkiye başlar. Nihayetinde Nalan, Sedat’tan boşanır. Hayri ile beraber yaşamaya başlarlar. İlk yedi yıl çok mutlu olurlar.
Bu arada Hayri evli ve üç çocuk babasıdır. Karısı Türkan köydeki kuma hayatına alışkın olduğu için Nalan’ı kolayca kabullenir. Nalan da çocukları babasız kalmasın diye Hayri’den boşanmasını istemez. Bir gün karısını ve çocuklarını Nalan’la tanıştırır. Türkan Nalanı çok sever, sürekli kızlarını alıp onu görmeye gider. Ona göre Nalan görgülü, terbiyeli hanım bir kadındır o yüzden bu ilişkiden hiç rahatsız olmaz. Hayri’nin eşi Hayri’nin kendilerini zor durumda bırakmayacağından öyle emindir ki, ilişkileri çatırdamadan uzunca bir süre devam eder.
Çapkın Hayri, gönlünü üçüncü bir kadına kaptırır. Yeni aşkı harbi bir Laz kadındır. Zengin bir adamın dostudur aynı zamanda. O da Hayri’ye çok bağlanır. Fakat Hayri’nin eşi ya da Nalan gibi pek dengeli ve hoşgörülü değildir. Kadınların üçü de Hayri’yi çok sevmektedir. Hayri hiçbirinden vazgeçememektedir, onlar da Hayri’den. Aynı anda üç kadını idare eden Hayri, toplumsal değerlere aykırı işlere soyunan sorumsuz bir kişidir, arızalı fikirlere sahiptir.
Nikahlı eşi yıllarca pek çok sıkıntıya göğüs germiş, evini çekip çevirmiş. Nalan ise zengin bir ailenin muazzam imkanlarından feragat etmiş, evli olduğunu bilmesine rağmen hayatını Hayri’ye adamıştır. Hayri, acı dolu yaşamında artık huzur ve mutluluk isteyen yeni aşkını daha fazla idare edemeyeceği ve başına iş açılacağının korkusuyla eşinden de Nalan’dan da ayrılma ihtiyacı duyar. Laz kızı hem Hayri’yi hem karısını sürekli tehdit eder. Hayri bir türlü bu işin içinden çıkamaz ve bir gün kendi evinin bahçesinde Laz kızı tarafından bıçaklanarak öldürülür. Hayri’nin ölümü hem kendi ailesini hem de Nalanı perişan eder. Nalan bunu öğrenince hayatının şokunu yaşar. Nalan, sıkıntılarından kurtulmak için Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’na gelmeye başlar.
Nalan her seansa geldiğinde doktoru onda Hayri’nin kendisini terk etmesi korkusundan başka çocukluğunda yaşadığı ağır travmalar olduğunu fark eder. Uzun bir zaman sonra Nalan yaşadığı çocukluk acılarını, korkularını da anlatır. Anne ve baba dediği kişilerin aslında anneannesi ve dedesi olduğunu, annesinin kendisini doğururken öldüğünü gözyaşları içinde anlatır. Anneannesi ve dedesi onu yanlarına alıp en güzel okullarda, lüks bir hayat içinde yaşatmış ama kendi yaşadıkları acı ve utanç yüzünden asla onu sevmemiştir. Bir kez olsun başını bile okşamamışlardır. Nalan bütün bunları evlendikten sonra babası öldüğünde öğrenmiş ve yaşadığı onca acının üstüne bir de bu eklenmiştir.
Nalan doktorunun telkinleriyle eski hayatına dönmemek ve hayatında yeni bir sayfa açmak için uzun süre uğraş verir. Son olarak gittiği resim atölyesindeki hocasının hiç bilmediği görmediği babası olduğunu öğrenir. Babası ondan af diler ve çok kıymetli eserlerini ona bırakarak ortadan kaybolur. Nalan artık eski kaderine ve acılarına dur diyerek yeni bir hayata başlama kararı alır. Yaşam tarzını değiştirir ve bir işe başlar.
Küçük Prenses(Yeni sekmede açılır)
Ateş ve Kadın(Yeni sekmede açılır)
Denizin Külleri(Yeni sekmede açılır)