Londra’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki bir odanın duvarında «önemli Olayların Kronolojik Şeması, 1939-1945» başlığını taşıyan bir levha uzun zaman asılı kaldı. Bu dikkat çekici levhanın ikinci sütununda üçer aylık devreler halinde müttefiklerin gemi kayıpları (mavi) ile Almanların denizaltı kayıpları (kırmızı) yan yana gösterildi.
Savaşın ilk yıllarında mavi sütun yürekler paralayıcı ve trajik bir intizamla yükselirken, kısa ve kalın kırmızı sütun, felâkete doğru belli belirsiz ayak sürüdü. 1943 yılının Mart ayı ile Haziran ayı arasında olağanüstü bir değişiklik oldu.
Bir üç aylık devreden diğerine geçerken durum tamamen değişti ve bu tarihten sonra uzun kırmızı sütun, muzafferane (!) bir şekilde levhanın ucuna doğru uzanırken mavi sütun alçala alçala nihayet gözden tamamen kayboldu.
Atlantik Savaşı‘nın grafik bir özeti bu levhadan daha iyi yapılamaz ve bu İngiltere ile birlikte bütün hür dünyanın atlatmış olduğu büyük tehlikenin bir açıklamasını teşkil eder. David Mason bu kitapta, adı geçen levhanın ölü iskeletini, gayet canlı ve akıcı bir üslûp içinde takdim etmektedir.
Bu girift ve hayret verici hikâye, 1935 senesinde henüz yüzbaşı rütbesinde olan Karl Doenitz’in komutanı Erich Raeder tarafından çağrılıp Alman denizaltı filosunun yeniden düzenlenmesi ile görevlendirilmesinden başlayıp, Schleswig Holstein’dan Bordeaux limanlarına kadar uzanan denizaltı tezgâhlarının tahribi ve kargaşalık içindeki acıklı sona kadar, açık ve ilginç bir şekilde anlatılmaktadır.
Her ne kadar, 1945 senesinden beri, Amerikan ve İngiliz kaynaklı filim ve romanlarda ticaret filolarımızın mensupları pırlanta yürekli birer şövalye, buna mukabil düşmanları olan Alman denizaltıcıları ise, şeytanî birer kanlı kaatil gibi tanıtılmış ise de, en fazla tesir altında kalanlar dahi, dost olsun düşman olsun bütün denizaltıların maneviyatı yüksek, teknik maharet sahibi, cesur ve takdire lâyık mürettebat ile donatıldığını, için için hissederlerdi.
Bu güzel kitabı okuyanlar göreceklerdir ki, bu durum, bugünün Polaris denizaltılarının mürettebatı için olduğu kadar, o zamanın Alman denizaltılarının mürettebatı için de böyle idi.
Hâttâ sonunda, hareket sahalarının akaryakıt yokluğundan dolayı çaresizlik içinde daralması ve anavatanlarının harabeye dönmesine rağmen, denizaltı mürettebatı bir varlık gösterebilmek için çırpınıyorlardı. Ayrıca, denizaltı savaşı taktikleri, harbin ilk kışında Teğmen Gunther Prien’in ufacık U47’si ile Scapa Flow’a girip Royal Oak’u batırdığa güne oranla, çok gelişmişti.
Nasıl bugün periskopun başına geçebilmek için bir fen adamı veyahut mühendisin bilgisine sahip olmak gerekiyorsa, denizaltıların idare ve kumandası da buna yakın bir bilgiyi gerektirecek kadar zorlaşmıştı. Okuyanlara icap ettiği nispette bu gibi bilgileri vermesi bakımından da David Mason’un kitabı övülmeye lâyıktır.
Hitler’e, zafere ulaşabilmesi için, diğer bütün silâhlardan daha fazla destek olmuş bu denizaltıların muharebeleri, İkinci Dünya Savaşı ismiyle anılan devasa hercümercin en hayatî cephesini teşkil eder. Bu kitap, ele aldığı konunun ve aynı zamanda dalgaların altında çarpışmış olan insanların haklarını teslim etmektedir.