Mısır’da tahrir alanında ayaklanma başladığında El Cezire’nin Tahrir (Kurtuluş) alanını gösteren internet yayını üzerinden ve yayınlardan izlemeye çalışarak, kimi zaman saaati ve dakikasıyla izlediklerimizi yorumlamaya çalıştık.
Elbette bu yazılar olaşların gelişimi üzerinde bir etkide bulunamazdı, ama bir devrimci olarak çok sınırlı verilerle bile olayların akışını anlamlandırabilmenin, değerlendirebilmenin ve öngörülerde bulunup bir diriş geliştirebilmenin örneklerini sunmaya çalıştık.
Bir tür deney gibiydiler. Yazılar aşağıda, okununca çok kısıtlı bilgiye ve neredeyse dakkası dakikasına yorumlar yapmamıza rağmen çok büyük bir yanılgı yoktur. Aksine olayların alacağı biçim önceden görülmüştür.
Ordu’nun en azından tarafsızlığı ile devrime biraz ebelik yapar gibi olmasının, ilerde bu devrimin en büyük zaafı olacağını öngörmüştük. Diğer yandan Müslüman (Alandan gelen Allahu ekber sesleri) ve Mısır milliyetçisi (Mısır Bayrakları) niteliğinin onun en büyük zaafı olduğu da öngörülüyordu.
Marksizm’in kavramsal araçları ve sistematize ettiği tarihsel deneyler ve genellemeler olmasa elbette Devrimin bu genel gidişini böylesine en azından ana hatlarıyla doğru olarak değerlendirmek mümkün olamazdı. Bu yazıları yazarken, sosyalist mücadelenin tarihsel hafızasına dayanıyorduk.
Birkaç yıl sonra Türkiye’nin Tahrir’i olan Taksim’de başlayan ve Taksim’in merkezi olduğu devrimci bir kabarış yaşadık. Gezi hareketinin başladığı gün yine saaati saatine yazdığımız ilk yazıda şu satırlar okunuyordu:
“Mısır’da Tahrir’de olanları El Cezire’nin canlı yayınlarından izleyerek neredeyse dakikası dakikasına yorumlar yapmış, sonradan neredeyse hepsinin doğruluğu ortaya çıkan, öngörülerde bulunmuştuk. O zaman olaylardan çok uzakta çok dolaylı bilgilere dayanıyorduk ve yazdıklarımızın dil farkı nedeniyle herhangi bir şekilde olaylar üzerinde etki yapması olasılığı neredeyse sıfırdı.
Şimdi ise durum birazcık farklı. Birincisi İstanbul’da yaşıyoruz. Dolayısıyla doğrudan görme, içine katılma, doğrudan izlenimler edinme, nabzını daha doğrudan tutma şansımız var. İkincisi ise dil bariyerleri, engelleri yok. Küçük de olsa yazılanların bir etkide bulunması olasılığı bulunuyor.”