Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji

Duyguların Psikolojisi

duygularin psikolojisi 5ee74512122dfProf. Dr. Nevzat Tarhan Duyguların Dilinde insanoğlunun sahip olduğu olumlu ve olumsuz tüm duyguları (sevgi, merhamet, güven, adalet, sabır, vefa, ümit, iyimserlik, merhamet, bencillik, gurur, kibir, şüphe, öfke, kin, üstünlük, üzüntü, nefret, kıskançlık) tek tek çözümlüyor. Olumlu duyguları daha etkin kullanma yollarını gösterirken, olumsuz duygularla mücadele yöntemlerini ve bunların bireysel ve toplumsal faydaya nasıl tahvil edilebileceğini açıklıyor. Sol beyni eril, sağ beyni dişil olarak niteleyen Tarhan, kitabında bu iki beynin alanını doğru yerde kullanmak yönünde tavsiyeler veriyor. Bu noktada ön beyin alanıyla ilgili yeni bilgiler devreye giriyor. Akılla duyguyu birleştiren ön beyin, bilgileri işleme sürecini gerçekleştiriyor. Bunu için, iki beyin lobu arasında koordinasyon saylayabilen kişiler, akıl ve duygu dengesini doğru kuruyorlar. Tarhan bir anlamda duygusal zekâyı doğrunun ve batının değerleriyle yeniden yorumluyor. Zaten yazara göre, kitabın amacı da; insana duyguların kökenini anlatıp, kendi kendisini yönlendirmesini sağlamak.
***

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

GİRİŞ

Postmodern Zekâ mı? Yeni Gelenek mi? / 17

Sinirbilimden Yaşambilime / 17

Sevgi ve Beyin Felsefesi / 18

Duygusal Zekânın Doğuşu / 19

Duygusal Alışkanlıklar / 20

Duygusal Zekâ Sahibi Olmak / 22

Algılama Yolları / 24

BİRİNCİ BÖLÜM

DUYGULAR

Varlık Amacımız Nedir? / 29

Duyguların Biyolojik Temelleri / 29

Düşünce ve Beyin İlişkisi / 29

Beyinle İlgili Gelişmeler / 30

Sağ ve Sol Beyin Alanları / 31

Sol Beyin Eril, Sağ Beyin Dişildir / 32

Sağ Beyin Niyete, Sol Beyin Sürece Bakar / 33

Ön Beyin / 33

Ön Beynin İşlevi / 33

Rotayı Ön Beyin Alanı Belirler / 35

Sağ Beyin Sempatik, Ön Beyin Empatiktir / 35

Sol Beyin Gerçekleri, Sağ Beyin Duyguları, Ön Beyin Doğruları Analiz Eder / 36

Uzun Vadeli Mutluluk Ön Beynin İşidir / 36

Ön Beyin Kişiliği Etkiler / 37

Gage Vakası / 37

Hayatın Her Alanında Sağ, Sol ve Ön Beyin / 38

Sol Beyin Görüş, Sağ Beyin Emir Bildirir / 38

Karar Verme Sürecinde Üç Beyin Alanı / 39

Sol Beyin Kanunları, Sağ Beyin Otoriteyi, Ön Beyin İnsanı Sever / 39

Dinlemek Sol Beynin, Anlatmak Sağ Beynin İşidir / 40

Sol Beyin Geçici, Sağ Beyin Radikal, Ön Beyin Koruyucu Çözümler Üretir / 40

Sol Beyni Baskın Çalışan Futbolcular İyi Savunma Yaparlar / 41

Ön Beynini Kullananlar, Kendilerini Sevdirirler / 42

Liderlik Sağ Beynin Motivasyonudur / 42

Yetki Kullandırmak Bir Maharettir / 43

Övünmek mi, Dövünmek mi, Övmek mi? / 43

“Zaten Siz Adam Olmazsınız” / 43

“Biz Biriz” / 44

Ön Beyin ‘Gerektiğinde’ Konuşur / 44

Mercedes’in İçinde Bir Aslan / 45

Ayrık Beyin Vakaları / 45

Hem Yap Hem Yapma / 45

Duygu ve Hareket / 46

Temel ve Yüksek Duygular / 46

Paylaşarak Mutlu Olmak / 48

Duyguların Karar Mekanizmasındaki Rolü ve Sağduyu / 48

Sezgisel Duygular / 49

Sezgisel Duygunun Altıncı Histen Farkı / 49

Altıcı His Gelişir mi? / 49

Duyguların Eğitimi ve İrade / 50

Temel Duyguların Önemi / 50

Niyet Duygu İlişkisi / 51

İnsan Beyni Farklıdır / 51

Üç Önemli Gerçeklik / 51

İRADE / 52

İrade Şoföre Benzer / 53

Beyin Biyolojik Bir Bilgisayardır / 54

Kendi Varoluşunu Fark Eden Yalnız İnsandır / 54

Duygular Aklı Nasıl Etkiler? / 55

Şans Akılla Fırsatın Kesiştiği Noktadır / 55

İlk Seçenek Genellikle Doğrudur / 56

İhtiyaçlar İlmi Doğurur / 57

Acı, İnsanı Değişime Götürür / 58

Duygu – Düşünce ve İnanç Kalıpları / 59

Davranış Zekâsı / 60

Bilgi Temelli Araştırma / 60

İnanmak, Düşünmekten Daha Zordur / 61

İKİNCİ BÖLÜM

OLUMLU DUYGULAR

OLUMLU DUYGULAR / 65

SEVGİ / 65

Renkler ve Duygular / 65

Duyguların Birleşimi / 66

Sevginin Kullanımı / 66

Sevgi Türleri / 66

Aşkın Sevgi / 67

İnsan Güzeli Sever / 68

Sevme Duygusu Geliştirilebilir mi? / 68

Çocuklarda Sevgi / 68

Otistik Çocuklarda Sevgi / 69

Sevgi Piramidi / 69

Sevginin Davranışlara Yansıması / 70

Sevgi-Değer İlişkisi / 71

Sevgi Sıralaması (Sevgi Nesnesi, Süresi ve Dozu) / 72

Sevgi Suya Benzer / 73

Sevgi ve Evlilik / 74

Sevgi Yoksunluğu / 74

Sevgi ve Farkındalık / 75

Sevgi ve Bağlılık / 76

GÜVEN / 77

Güven Duygusunu Neler Artırır? / 79

Güven Duygusu Neden Zarar Görür? / 79

Önyargı ve Kıyas Güveni Zayıflatır / 80

‘Kendini Gerçekleştiren Kehanet’ / 81

Güven, Tedbir ve Tehdit / 82

Güven ve İtaat / 82

İş Hayatında Güven / 83

Kendine Güvenen Kişinin Özellikleri / 84

Çocuklarda Temel Güven Duygusu / 84

Özgüven ve İdeal Benlik Algısı / 85

ÜMİT / 86

Ümit, İnsanı Aydınlığa Çıkarır / 86

Ümitvar Olmanın Yolu Nedir? / 87

Liderlerin, Kâşiflerin ve Mucitlerin Dayanağı: Ümit / 87

Ümidin Kötüye Kullanımı / 89

İYİMSERLİK / 89

Çocuklarda İyimserlik / 90

İyimserliğin Dengesi / 90

Gerçekçi İyimserlik / 91

İyimserlik ve Kötümserlik / 92

İyimserlik Geleceği Etkiler / 93

MERHAMET ve ŞEFKAT / 94

Merhamet Evrensel Bir Duygudur / 95

Merhametin Nörobiyolojisi / 96

Şefkat / 97

Şefkat Hangi Dilden Konuşur? / 98

Şefkat Göster, Sağlık Bul / 98

Şefkat ve Empati / 99

‘Teflon Adam’ Modeli / 99

Çocuklarda Empati / 100

Empati, Yardımlaşmayı Gerektirir / 101

Çocuklarda ‘Doğru Empati’ / 102

Ergenlik Döneminde Empati / 102

Empati ve Otizm / 103

Empatiyi Geliştirme Yolları / 103

Gülümse ve Mutlu Ol / 104

Eğitim Sisteminin Empatiye Katkısı / 104

MUTLULUK / 105

Modern Çağda Mutluluk / 105

Mutluluğun Engelleri / 106

İnsan Acıdan Kaçmak İster / 107

Mutlulukta Denge ve Ölçü / 108

Biyolojik Mutluluk / 108

Bağışıklık Sistemi ve Mutluluk / 108

Genetik ve Mutluluk İlişkisi / 109

ESTETİK DUYGUSU / 110

Güzellik Özgüven İlişkisi / 111

Evrendeki Güzellik / 111

İç ve Dış Güzellik / 112

Güzelliğin Sergilenmesi / 112

SORUMLULUK DUYGUSU / 113

Sosyal Sorumluluk / 114

Sorumluluk Duygusu ve Değerler / 115

Sorumluluk ve Vicdan / 116

Modernite ve Vicdan / 116

VEFA / 117

Vefa Doğuştan Gelmez, Sonradan Kazanılır / 117

Vefa Duygusu ve Fedakârlık / 118

Aile İlişkilerinde Vefa / 119

ADALET / 119

Çikolata Testi / 120

Adalet Duygusuna Tesir Eden Etkenler / 120

Zaaflar ve Adalet / 121

Adaleti Sağlama Yöntemi Ne Olmalıdır? / 121

Adalete Etki Eden Duygular / 121

Diktatörya Adalete Zarar Verir / 122

Gurur Adaleti Engeller / 123

Adalet ve İhtiyaç / 123

Önyargı ve Adalet / 124

Adalet ve Bağışlama / 125

Semavi Dinlerde Adalet / 126

Kanun Devleti ve Hukuk Devletinde Adalet / 127

SABIR / 128

Modern Dünya Sabrı Sonradan Keşfetti / 128 Lokum Testi / 129

Duyguların Eğitiminde Sabrın Önemi / 129

Aktif ve Pasif Sabır / 131

Sabır Matematiğe Benzer / 131

Duygusal Sabır / 131

Bedensel Sabır / 132

Çocuklarda Sabır Eğitimi / 132

Tembelliğin Sebebi Sabırsızlıktır / 133

Sabır ve Ümit / 133

Sabır ve Hırs / 134

Sabır ve Kadere İman / 134

Aktif Kadercilik ve Sabır / 136

Sabır Eğitimi / 137

Azim Başlamak, Sabır Bitirmek İçin Gereklidir / 137

SONSUZLUK DUYGUSU / 138

Sonsuz Olma İsteği ve Ümit / 138

Evrende Dijital Bir Sistem mi Var? / 139

Ölümsüzlük Arzusu / 139

Ölüm Düşüncesi Nasıl Olmalı? / 140

Gerçekçi Sonsuzluk Duygusu / 142

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OLUMSUZ DUYGULAR / 143

BENCİLLİK / 145

Bencil İnsanın Özellikleri / 146

Bencillik Mutsuzluk Getirir / 146

Bencillik, Sosyal Kanserdir / 147

Bencillik, Empati Yoksunluğuna Sebep Olabilir / 147

Bir İnsanın Bencil Olduğunu Nasıl Anlarız? / 147

Herkes Bencil midir? / 148

Bencil İnsanın Aşkı / 149

Bencillik ve Tembellik İlişkisi / 150

Bencilliğin İyi Tarafları / 151

GURUR / 152

Değerlilik Duygusu ve Gurur / 152

Ergenlik Döneminde Gurur / 153

Gurur Aklın Önüne Geçmemelidir / 154

Gurur ve Başarı İlişkisi / 154

CEO’ların Hastalığı / 155

Gurur, Eleştiri Kaldırmaz / 155

Gurur Hırs İlişkisi / 156

Gurur Bencillik İlişkisi / 156

Gururlu İnsana Nasıl Davranmak Gerekir? / 157

KİBİR / 159

Kibirli İnsanların Başlıca Özellikleri / 159

Kibir, Güzelliklerin Düşmanıdır / 160

Tevazu: Kibrin İlacı / 160

Kapitalist Sistem, Kibri Teşvik Eder / 161

Kibirli İnsanla Nasıl Baş Edilir? / 161

Özsaygı ve Farkındalık / 162

Kibrin Zıddı: Düşük Benlik Algısı / 162

ÜSTÜNLÜK DUYGUSU / 163

Narsistik Özellikler Açısından Üstünlük Duygusu / 163

Birinci Olmayan Başarısız mıdır? / 163

Paranoid Özellikler Açısından Üstünlük Duygusu / 165

Üstünlük Duygusu Nasıl Oluşur? / 166

Üstün Olduğuna İnanmanın Beyindeki Temelleri / 167

Üstünlük Duygusuyla Mücadele Etmenin Yolu / 168

UTANÇ / 168

Utangaç İnsan Sevimlidir / 169

Utanma Duygusu Korunmalıdır / 169

Gereğinden Fazla Utangaçlık: Sosyal Fobi / 170

Yakın Çevreyle İlişkilerde Utanma Duygusu / 170

Sevgi+Utanma=Saygı / 171

Cinsel Utanma / 171

Toplumsal İlişkilerde Utanma Hissi / 171

ŞÜPHE / 172

Şüphe, Belirsizlik ve İnanç / 173

İnanma Biçimleri / 173

Şüphenin Olumlu Tarafları / 174

Aşırı Şüpheli İnsanlar / 175

Şüpheci Kişilerin Özellikleri / 176

Şüphenin Sık Görüldüğü Meslek Grupları / 176

Paranoid Duygular ve Şüphe / 177

Övgü Avcıları / 178

‘Sadık Dost Arıyorum’ / 178

Paranoid Duygularla Mücadele / 178

KISKANÇLIK / 180

Yapıcı Kıskançlık- Yıkıcı Kıskançlık / 180

Sevgi ve Kıskançlık / 181

Kıskanç İnsan Ne Yapmalı? / 182

‘Benim İstediğim Gibi Olacaksın’ / 183

Kıskanılan Kişi Ne Yapmalı? / 184

Kıskançlığın Paratoneri: Tevazu / 185

Kıskançlığın Tüketim Kültüründeki Kullanımı / 185

ÖFKE / 186

Öfke Anında Vücutta Meydana Gelen Değişiklikler / 187

Öfke+Korku=Saldırganlık / 188

Öfke Kontrolü / 188

Kendimizden Değil, Davranışımızdan Nefret Etmeliyiz / 189

Kusursuz İnsan Yoktur / 189

Öfkenin Nefrete Dönüşmesi / 189

Erkek ve Kadında Öfke / 190

Öfkenin Telafisi / 191

Öfkeli İnsanla İlişkinin İncelikleri / 192

KİN / 193

Kin Duyan Kişinin Yaşadıkları / 193

Olumsuz Duygular, Paylaşıldıkça Pekişir / 194

Kin Duygusu Bazı Kültürlerce Beslenir / 194

ÜZÜNTÜ / 195

Doğru Değerlendirilen Üzüntü İnsanı Güçlendirir / 196

Üzüntünün Ümit Duygusuyla İlişkisi / 196

Üzüntünün Süresi / 197

‘Self Medikasyon’ Kendi Kendini Tedavi Etmek / 198

NEFRET / 198

Nefret Neden Doğar? / 199

Nefret, İyi Bir İpucudur / 199

Kin-Nefret İlişkisi / 200

Nefret Bir Propaganda Aracıdır / 200

Dördüncü Bölüm / 201

DUYGUSAL ZEKÂ / 201

Kendini Tanımada Duyguların Önemi / 203

Duygusal Analizin Anahtar Soruları / 203

Alternatif Düşünce Üretebilmek / 204

En Büyük İyilik Zihnini Eğitmektir / 204

Batı Öğretisinin Kısa Geçmişi / 204

Kendini Anlamlandırma da Doğu ve Batı Öğretileri / 205

Batı Felsefesi Irkı, Doğu Felsefesi Vatanı Kutsallaştırır / 205

Batı Öğretisi, Zevkçiliği Teşvik Etmektedir / 206

Batı Felsefesinin Sevgi Anlayışı / 207

Sevilen Sıfatlarda Batı ve Doğu Farkı / 207

Batı ve Doğu İnanışlarında Ölüm Konusu / 208

İki Anlayış Arasındaki Farkın Sebebi / 210

Duygusal Zekâya Niçin İhtiyaç Duyuldu? / 211

Batı Dünyasının Duygusal Zekâyı Keşfi / 211

Duygusal Zekânın Batı Felsefesine Katkıları / 211

Duygusal Zekâ ile Birlikte Batı’da Değişen Değerler / 212

Duygusal Zekâyı Neden Batı Keşfetti? / 213

Batı, Aklıyla Hissediyordu / 213

İnsanlığın Mutluluğu, Doğunun Değerleriyle Batının Yönteminin Birleşmesinde Yatıyor / 214

Duygusal Zekânın Cevaplayamadığı Sorular / 214

Duygusal Zekâda Kadın Erkek Farkı / 214

Duygusal Zekâyı Yükseltmenin Yolu / 215

SONSÖZ

EKLER

EK -1 DUYGUSAL ZEKÂ KENDİNİ DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ / 219

EK -2 KISKANÇLIK ÖLÇEĞİ / 223

EK -3 KENDİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ / 225

EK -4 ZEKÂ TÜRLERİNİ ANLAMA ÖLÇEĞİ / 227

KAYNAKLAR / 239

ÖNSÖZ

Peş peşe icatlar yapıp, halktan en çok alkış aldığı bir dönemde, Edison’a en büyük icadın ne olduğu soruluyor.

Edison’un verdiği cevap, “En büyük icat ottur, bizim yaptığımız icat ve keşifler mevcudu göstermektir” oluyor. Edison hayatta hem mutlu hem üretken olmayı başarabilen ender ünlülerden biridir. Fakat acaba bilimsel alçak gönüllüğe sahip olmasaydı böyle üretken bir bilim adamı olabilir miydi? 67 yaşında atölyesi ile birlikte her şeyi yandığında ertesi gün ailesini toplayıp “Bütün hatalarımız yandı” diyebilmiş ve üç hafta sonra da fonografı icat etmişti. Zorluklara karşı yoluna devam edebilmek, başardığında gurura kapılmamak hep yüksek duygusal zekâ örnekleridir. Acaba neden dünya, Edison’un ahlakını terk edip, somut zevklere yönelmeye başladı? Bu sorunun cevabı ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, 1990’lı yıllarda duyguların bilimsel bir kategori olduğu ve duyguların ihmal edilmesi sonucu insanların başarılı ama mutsuz oldukları anlaşıldı.

Endüstri devrimi ve modernizm aklı yüceltirken, duyguları ihmal etti. Batıda insanlar ismen Hıristiyan olmalarına rağmen, materyalist bakışı benimsediler. Batı ahlaki doğru olarak da kapitalizmin bir ürünü olan püriten ahlakı seçti.

Çıkarcılık, benmerkezcilik ve zevkçilik, tüketim ekonomisinin rekabeti arttırmak için kullandığı önemli kavramlardandı. Çıkarlarını ego idealine dönüştüren insan, soyut değerleri terk etmek zorunda idi. ‘Alçakgönüllülük üretim maliyetini arttırır, ahlak bilimsel bir kategori değildir’ düşüncesinin yaygınlık kazanmasıyla piyasa ve ahlak kavramları birbirinden uzaklaştırıldı.

Bunların bugüne yansıması ise şöyle oldu: Shapino’nun naklettiğine göre ABD Çocukları Savunma Fonu, Amerikan gençliğinin bir günlük kesitini şöyle veriyor.

Her gün:

• 25 yaşın altındaki 3 genç AIDS nedeniyle ölüyor ve 25 tanesine HIV virüsü bulaşıyor.

• 6 çocuk intihar ediyor.

• 18 yaşın altında 342 çocuk şiddet suçundan tutuklanıyor.

• Ergen annelerden 107 bebek doğuyor.

• 2833 çocuk okulu terk ediyor.

• 6042 çocuk tutuklanıyor.

• 135.000 çocuk okula silah götürüyor.

Aynı şekilde, depresyon ve intihar salgınından söz eden istatistikî sonuçlar da var. Bu rakamlar insana, “Dünya nereye gidiyor?” diye sorduruyor. Daha varlıklıyız ama daha mutlu değiliz.

Duygusal Zekâ Analizinin İnsanlığa Kazandırdıkları

Duygusal zekânın tanımlanmasıyla beraber, duyguların somut biyolojik temelleri olduğu, bunun bilimsel bir kategoriye dahil edilebileceği anlaşıldı. Duyguları eğitmenin ihmal edildiği durumlarda, hangi kötü sonuçlarla karşılaşılacağı daha belirgin gözükmeye başladı. IQ yükselirken EQ (Duygusal Zekâ) düşmüştü. Çözüm bunu arttırmaktaydı. Terk edilmiş bazı değerler -ki bunlar Doğu kaynaklıydı- tekrar dikkate alınmaya başladı. Ancak bu defa da Budizmin çağın gerçeklerine pek de uygun olmayan, yalnız uhreviliği yücelten, dünyayı fiilen terk ettiren felsefesi hâkim oldu. Orta yolu bulmak için maddeyi fiilen değil duygusal olarak terk edebilmenin yolları aranmaya başlandı. Çünkü insan maddi ve somut zevkleri amaçladığında üzülüyordu. Dünyevi düşünen kişiler, çaresiz ve yetersiz kaldıkları durumlara çözüm üretmekte zorluk çekiyorlardı. Tam da bu noktada semavi öğretiler imdada yetişiyordu. “Halk içinde Hakla beraber olmak, dünyayı fiilen değil kalben terk edebilmek” gibi değerler duygusal zekâya yeni bir yorum katacaktı.

Bu kitaptaki amacımız; bilimsel devrim niteliğinde bir keşif olan duygusal zekâyı yeniden kazanılan gelenekler ve terk edilmiş değerlerle birleştirerek kalıcı kılmak olmuştur.

Tüketerek mutlu olmaya çalışan Batının, paylaşarak mutlu olmayı hedefleyen Doğudan alacağı daha çok ders vardır.

Nevzat Tarhan Kasım 2006, İSTANBUL

GİRİŞ

POSTMODERN ZEKÂ MI? YENİ GELENEK Mİ?

Sinirbilimden Yaşambilime

Algılama organı olan beynimiz, beş duyumuzla gelen ‘duygu ve düşünce’ sinyallerini algılar. Dışsal rehber (toplum), ancak içsel rehber (akıl ve vicdan) ile birleştiğinde bize yol gösterir.

Duygular, fiziksel varlığı olmayan, belirsiz şeyler değildir. Geleneksel pozitivist yaklaşımda, hisler beş duyu ile gelen algılardan farklı tanımlanırdı. Damassio’nun eşsiz tanımı ile, “geleneksel bilimde beynimiz vücudumuzun tutsak bir seyirci-siydi.” Vücudumuzda fizyolojik düzenlemeler vardı; duygular da bu fizyolojik işleyişin garip sonuçlarıydı. Safra kesesinin salgısı ne ise duygu, düşünce ve davranış da beynimizin bir ürünüydü. Beynin belirleyici, düzenleyici, yönetici bir rolü yoktu. Yeni bilimsel bilgiler ise duyguların maddesel varlığı olduğunu gösterdi. Zihinsel etkinlik denildiğinde, hem vücut hem beyin birlikteliği düşünülmeye başlandı. Hatta, “Acaba beynimizde aktif hale geçen ‘executive gen’ yani yeni yönetici bir gen mi var?” sorusu soruldu. Zihinsel bir ürün olarak tanımlanan fizyolojik işlemler, sadece beynin değil evrensel topluluğun da türevi olarak kabul edildi. (Damassio, 1994)

Descartes, ‘Cogito, ergo sum’ yani, ‘düşünüyorum o halde varım’ diyerek duyguların maddesel varlığını ve yaşam üzerindeki etkisini yok saymıştı. Bugün, insan zihninin kafamızın içinde bulunan fiziki dokudan tamamen ayrı bir varlık olduğu, felsefenin temel taşlarından biri haline geldi. Bu görüş, doğulu bilginlerin yüzyıllardır benimsediği tezi desteklemektedir. Bilinen bir gerçek ki, insan para harcarken, yatırım yaparken, evlenirken salt akılla hareket etmez; sevgi, takdir edilme arzusu, güven duygusu da önemli belirleyicilerdir.

SEVGİ ve BEYİN FELSEFESİ

Sevgi duygusunun insan beyninin özel bir işleyişine bağlı olduğunun anlaşılması, sevginin değerini ve itibarını düşürür mü? Binlerce yıldır aşk, sanat, romantizm, kıskançlık olarak bilinen ve ‘insan ruhu’nun birer uzantısı olarak kabul edilen kavramlar yeniden mi tanımlanacak?

Duygularımızın beynimizde biyokimyasal karşılık bulması, bizi duygularla ilgili ölçü aletini keşfettiğimiz gerçeğine yaklaştırdı. “Hangi sevgi, hangi nefret, hangi değerler bizim çıkarımızadır?” sorusuna artık beynimizde oluşan zihinsel işlemleri ölçerek cevap verebileceğiz.

Duygularımızın fiziksel bir varlığının olması insanlık tarihinin hayranlık uyandıracak keşiflerinden birisi olmuştur. İnsan beynindeki karmaşık biyolojik süreçler ve sayısız bağlantılar, insanı doğru tanımamızda bize yardımcı olmaya başlamıştır. Bu konuda dört aşamalı bir süreçten bahsedebiliriz:

Birinci buluş: Beynimizle diğer organlarımızın bir bütün içinde çalışması, komutlarını kimyasal enformasyon şeklinde dokulara göndermesi.

İkinci buluş: Beynimizin zihin haline gelmesi. Beş duyu, duygular, düşünceler ve çevreden gelen uyaranları algılayıp, niyetlenmiş davranışa yönelmesi sosyal çevreyi gerektirir.

Üçüncü buluş: Beynin, zihin haline geldikten sonra kendi kendini programlaması için zihinsel etkinliğe ulaşması ve kendini yenilemesinde üstün, aşkın bir güç gerektiği fikri…

Dördüncü buluş: Sinirbilim hakkında çok şey bilen Batı felsefesinin yaşam hakkında çok şey bilen Doğu felsefesine her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu…

DUYGUSAL ZEKÂNIN DOĞUŞU

Entelektüel algılamamızı bu kadar değiştirebilecek yeni bilgi ve buluşlar doğal olarak yeni doğrular ortaya çıkardı. Akıl ve zekâ ile çözülemeyecek sorunlar ve açıklanamayacak sorular, yeni duygu tanımlaması ile cevaplanmaya başlandı.

Kendimizi tanımamız, hayatı ve varoluşu anlamamız, başkalarına anlam iletirken duyguları da aktarmamız önem kazandı.

Duyguların aktarılması, düşünce bilgisinin duygu bilgisine dönüşmesi için zihinsel malzemeler gerektiğini gösteriyor. Bu malzemeler de serotonin, noradrenalin, dopamin gibi kimyasallar, hormonlar ve enzimlerdir.

Önceki yıllarda iletişimin ‘informatif’ yani bilgi aktarımı ayağı diyebileceğimiz tek tarafı biliniyordu. Ancak insanlar bu bilgileri eyleme dönüştüremiyorlardı. Ayrıca sahip oldukları bilgileri sadece kabul etmeleri yetmiyor, aynı zamanda onları davranışa dönüştürüp benimsemeleri gerekiyordu. İşte bu noktada, iletişimin duygu aktarım ayağı devreye giriyordu. Karşı tarafı söylediklerimizden çok söyleyiş şeklimiz ve beden dilimiz etkiliyordu.

Mesela, korkuyu sözel ifade ve aktarımla tanımlayamaz. Hızlanan kalp atışı ve solunum, titreyen dudaklar, el ve ayak boşalması, tüylerin diken diken olması, iç organların burkulması olmadan korkuyu anlatmak mümkün müdür? Soğuk, kuru ve nötr bir bilimsel bilgi, duygu oluşturan bazı zihinsel materyaller olmadan hiçbir sonuç vermez.

Aynı şekilde öfkeyi de düşünelim.

Sıkılmış dişler, kasılmış kaslar, kabaran göğüs, genişlemiş burun delikleri, hızlı bir soluma olmadan öfkeden söz edilebilir mi? İşte bunlar, duyguların aktarılması, düşünce bilgisinin duygu bilgisine dönüşmesi için zihinsel malzemeler gerektiğini gösteriyor. Bu malzemeler de serotonin, noradrenalin, dopamin gibi kimyasallar, hormonlar ve enzimlerdir. Başkalarına anlam aktarırken veya sinir sistemimizin rahatlatıcı (parasempatik) bölümünü devreye sokarken bazı kimyasallara ihtiyacımız vardır. Beynimizdeki bu kimyasalları doğu bir şekilde üretip, yönetmeyi ‘duygusal zekâ’ olarak isimlendirmek hiç de abartılı olmayacaktır.

DUYGUSAL ALIŞKANLIKLAR

Beynimizin bizi savaşmaya veya sevmeye iten, akıl yürütme ve karar verme ile birlikte akıl dışı davranmamıza neden olan somut biyolojik temelleri vardır.

Nezaket ve güvenin azalması, bencillik, şiddet, alçaklık ve zalimliğin artması ile birlikte başkalarının hissettiğini anlama becerisinin (empati) zayıflaması şiddet suçlarını artırdı. Empatinin zayıfladığı durumlarda başkalarının yaşadığı acı, mutsuzluk vb gibi psikolojik ihtiyaçlar anlaşılamaz. Empati yoksunluğunda, dürtüler kontrolden çıkmaya başlar. Benmer-kezci beklentiler sosyal beklentilerin önüne geçer. Başkalarına ilgi, yardım, iyilik yapma, şefkatli olma yerine kendi çıkarını düşünme, zevkinin peşinde koşma, acımasız olma gibi değerler yaşama baskın olur.

İstanbul’da, Anadolu’da, bütün Ortadoğu’daki “dergâhlara” ilim öğrenmek için gelenlere “önce edep” denilmesi, duygusal hayatımızın akıllıca yönetilmesiydi Zaten tutkularımızı, düşüncelerimizi, değerlerimizi ve yaşamı iyi yönetmek gerçekte bilge olmaktır.

Dürtüler, kendini eylemle ifade etmek isteyen duygulardır. Dürtüsüzlük insanı tembelliğe, acizliğe ve yalnızlığa iter. Dürtülerin aşırı ifade edilmesi ise acımasızlığa, başkalarına kötülük yapmaya, aceleciliğe, sabırsızlığa, alçakça olarak bilinen davranışlara sebep olur.

İnsanın istek ve dürtüleri ile yaptığı mücadele ve eğitim çalışması temel yaşam becerisini oluşturur. Yıkıcı, kendine zarar verici veya ölümcül riskleri sonuç veren dürtüleri zapt etmek ve şefkatli olmak için duygusal alışkanlıklar, sosyal beceriler edinilmesi gerekir. Bu konuda duygusal zekâ tanımını temel yaşam becerisi olarak popüler psikiyatriye katan Daniel Goleman şunu söylüyor: “İki ahlaki tavra ihtiyacımız var: Kendine hâkim olmak ve şefkat göstermek.”

Zehirli duyguların, sigara içmek gibi fiziksel sağlığımıza zarar verdiğinin somut ve biyolojik temelleri, duygusal zekâ tanımlamasının temel gerekçelerinden birini oluşturmuştur.

Duygusal zekâ eksikliğinde, depresyon, şiddet dolu bir yaşam, uyuşturucu bağımlılığı, hayat başarısızlığı gibi durumlarla karşılaşıldığı somut bir bilgi olarak önümüzde durmaktadır.

Genetik mirasımızın bize bağışladığı duygusal eğilimlerin yine bu konudaki derslerle insan beyninde duygu devreleri haline dönüştürülmesi, hislerin eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. Geçmiş çağlarda atalarımızın “nefis terbiyesi” olarak belirttikleri duygusal dersler de aslında aynı şeydi. Kendini tanımak, kendini denetlemek, diğergamlık (empati), anlaşmazlık çözme, işbirliği yapma gibi temel insani beceriler ata-larımızca nasıl öğretiliyordu? İstanbul’da, Anadolu’da, bütün Ortadoğu’daki “dergâhlara” ilim öğrenmek için gelenlere “önce edep” denilmesi, duygusal hayatımızın akıllıca yönetilmesiydi. Zaten tutkularımızı, düşüncelerimizi, değerlerimizi ve yaşamı iyi yönetmek gerçekte bilge olmaktır.

Kızgın, asi, sinirli, kaygılı, dürtüsel, saldırgan tavırların azalması, nazik, şefkatli tutumların artması, akıl ve kalbin birleştirilerek eğitilmesini gerektirir. Batı, terk ettiği manevi değerleri modern yaşamın kazanımlarını koruyarak ‘psikoloji’ adı altında tekrar hayata geçirmektedir. Bunun ifade şekillerinden biri de, “duygusal zekâ” kavramı olmuştur.

DUYGUSAL ZEKÂ SAHİBİ OLMAK

Mutluluk ve başarı için gerekli olan duygusal niteliklere duygusal zekâ denir. Duygusal zekâsı olanlar, kendi duygularıyla birlikte diğer insanların duygularını da okuyabilen, bağımsız davranan, uzlaşmayı başaran iyimser kişilerdir. Amaca ulaşmak için ne yaptığı kadar nasıl yaptığını da önemseyen, zorluklar karşısında sebat edebilen, sorun çözmekten kaçınmayan ve uyum yetenekleri yüksek kişiler duygusal anlamda zekidirler. Mantıksal zekilerin, akademik başarıları güçlüyken, duygusal zekilerin hayat başarıları, evlilikleri, arkadaş ilişkileri daha iyidir. Kendileriyle de barışık olduklarından, zorluklar karşısında iş uyumları bozulmaz. Her zaman ümit duygularını ayakta tutabilirler.

• Özbilinç (Kendini tanıma)

• Özdenetim (Dürtüleri kontrol etme)

• Duyguları ifade edebilme

• Başkalarının duygularını anlayabilme (Empati)

• Engellere rağmen yola devam edebilme (Sebat)

• Kendini harekete geçirebilme (Motivasyon)

• Uyum sağlayabilme, sorun çözmeye istekli olma

• Uzlaşmacı olabilme, çözüm odaklı düşünme

• Ümidi ayakta tutma ve iyimser olma

• Yeni deneyimlere açık olma, kendini geliştirmeye istek duyma

Özetle yukarıdaki on maddede özetlenebilecek duygusal zekânın temel adımları zihinsel ustalık ve duygusal bilgelik gerektirir.

Bizim kültürümüzde ilim ve irfan birbirinden ayırt edilmiştir. İlim sahibi olup, irfan sahibi olmayanlar, sırtına kitap yüklemiş ama adam olamamış kişiler olarak tanımlanır. Çok bilgili, ancak sosyal ve duygusal becerileri zayıf olan bu kişiler sevilmez ve çoğunlukla yalnız kalırlar. Başarısız olduklarında çevrelerinde kimseyi bulamazlar.

Hem ilim hem irfan sahibi kimselerse, sınırlarını bilir, kendilerini bilgileri nedeniyle başkalarından üstün görmezler. İnsanî değerlerin akademik değerler kadar önemli ve gerekli olduğuna inanır ve o değerleri yaşatmaya çalışırlar. “Arif olan anlar” sözü, bu anlayışla darb-ı mesel olmuştur. Bilgiyi uygulamaya geçirmek anlamına gelen arifliğin özellikleri, kültürümüz ve inanç sistemimizce “insan-ı kâmil”in vasıfları kabul edilerek yüceltilmiştir. Empati ise, diğergamlık adı altında, yani diğer insanlar hakkında da gam, kaygı hissedebilme şeklinde geleneğimizde yer almıştır. Kendine hâkim olmak ve özdenetim, “nefis terbiyesi” adı altında dedelerimizce uygulanırdı.

Modernist bakış özgürlüğü, dürtüleri serbest bırakmak olarak tanımlarken; duygusal zekânın keşfiyle, gerçek özgürlüğün “dürtülerden özgür olmak” olduğunu kabul görmeye başladı. Aslında bu, geçmişin yeniden keşfidir. Başkalarını önemsemeyen, sadece kendi çıkarını ve başarısını önceleyen, yaşamı bir mücadele olarak algılayan, “hayat bir mücadeledir” diyen birey ve toplum savaş halindedir. Toplumla çatışmak doğaldır, diyerek uzlaşmacılığı zayıflatan modernizm, sosyal ilişkilere zarar verdi. Mesleki başarısı yüksek ama sosyal engelli, yalnız, bencil, zevkini yaşam amacı edinmiş bireyleri ödüllendirdi.

Modernist bakış üzerine tesis edilen kapitalizm, tüketimi hızlandırmak için “yardımlaşma, ürünün işlem maliyetini artırır, alçak gönüllü olmak, zayıflık işaretidir” düşüncesini temel aldığından rekabetçiliği çatışmaya dönüştürdü. Böylece kapitalist felsefe insanın mutluluğunu kurban etmiş oldu. İşte duygusal zekâ da, bu deneyimler sonucu deneme yanılma yoluyla terk edilen manevi değerlerin sistematize edilmesinden başka bir şey değildir.

Nörobiyolojideki gelişmeler; başkalarını mutlu etmenin bireyin kendi beyninde mutlulukla ilgili hormon ve enzimleri salgılattığını, fedakâr olmanın kısa vadeli bir zevki terk edip uzun vadeli bir zevke ulaşmayı sağladığı, başkaları hakkında kaygı hissetmenin insan olmanın ölçütü olduğunu ve beraber yaşama bilincini doğurduğunu bizlere yeniden gösterdi.

İyi ki pozitif bilimler var. Bu doğrulara uyabilirsek, dünya daha yaşanabilir olacaktır.

ALGILAMA YOLLARI

Beynimizin, duygu, düşünce ve davranışların kaynağı olduğuna dair paradigmada bir dönüşüm yaşanıyor. “Beynimiz duygu, düşünce ve davranışların oluşmasında kaynaklık mı, aracılık mı yapıyor?” sorusu bu meseleyle uğraşan bilim adamlarının heyecanla tartıştıkları bir konudur.

Duyguların eğitilebilmesi, beynimizin esnek bir organ olması ve yeni hücreler üretebilme kapasitesi, “Bilincimizin üstünde aşkın bir bilinç ve güç oluşturmak mümkün mü?” sorusunu sordurdu. Duygusal zekâ konusunda araştırma yapanlar, kozmik bir zekânın varlığı üzerine çalışıyor, kişinin kendini evrenle bütünleşmiş hissettiğinde beynin bazı bölgelerinin nasıl harekete geçtiğini anlamaya gayret ediyorlar. Budist rahipler üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar, meditatif eylem durumunda Yaratıcı ile bütünleştiğini hisseden rahibin o an da bütün isteklerinin karşılanmış, bütün ihtiyaçlarının giderilmiş olduğunu düşündüğünü gösterdi.

Beynimiz mi bilincimize, bilincimiz mi beynimize hizmet ediyor? Ruh ve kişilik yapımızın aracı organı olan beyin iç ve dış uyaranları algılıyor, akıl yürütüyor, öneriyor, hükme varıyor ve karar veriyor. Bunların hepsini otomatik olarak yapabiliyorsa, sembolik düşünceyi, sanatsal düşünceyi nasıl üretiyor, yeni deneyimlere yeni çözümleri nasıl oluşturuyor, kendi varlığının farkına ne şekilde varıyor, evrenin varoluşunu hangi biçimde anlıyor? Zaman kavramını ve öleceği bilgisini nasıl algılıyor? Uçağın otomatik pilotunu programlayan, bilgisayarın donanımına yazılım ekleyen ve bağlanabilirliğini sağlayan dış güç, beynimizde nasıl karşılık buluyor? Bu soruların cevabını felsefeciler, kognitif bilimciler ve din bilimcilerin ortak tartışmalarına havale etmekte yarar var.

Özetle, algılama organı olan beyin, beş duyu ile gelen bilgilerle birlikte, akıl yoluyla ulaşan düşünceleri, sezgi kanalından iletilen duyguları, dürtülerle sinyal gönderen istekleri de algılar. Hatta algılayamadığı bilgileri anlaşılır kılmak için inançları kullanır.

İdrak sonucu elde edilen bilgi ve veriler, beynin talamus ve hipotalamus bölgesinde filtre edilir. Davetli ve davetsiz düşünceler burada ayırt edilir. Önem ve öncelikler belirlenir, ayıklama işleminin sonucunda niyetlenilmiş davranış ortaya çıkar. Artık, beyin niyetlenilmiş davranışa uygun çalışmaya başlayabilecektir. Nesneler arasında anlam bağları kurmak için uğraşır. Biz neye niyet edip, o yönde davranırsak, o programa uygun mesajlar ve proteinler üretir. Böylece sosyal davranışlarımız ortaya çıkar.

Algılama organı olan beyin, beş duyu ile gelen bilgilerle birlikte, akıl yoluyla ulaşan düşünceleri, sezgi kanalından iletilen duyguları, dürtülerle sinyal gönderen istekleri de algılar. Hatta algılayamadığı bilgileri anlaşılır kılmak için inançları kullanır.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Jean-Paul Sartre – Varlık ve Hiçlik

Editor

Atakan Altınörs – Dil Felsefesine Giriş

Editor

Joseph Campbell – İlkel Mitoloji – Tanrının Maskeleri

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası