İdeolojiler müşterek bir aldanış olmaksızın ayakta duramazlar, düşünce ise müşterek bir aydınlanmayı gözetir. Faydasız Yazılar adını verdiğim bu yazılar kümesini kendi aydınlanması peşinde giden bir adamın tasalarını paylaşıma açması diye kabul edin.
SUNUŞ
“Şiir alanındaki çatışmalarımın verdiği sonuçlardan öğrendim ki gerçekliği bulunmayan hiçbir işaret insanlarda karşılığını bulmuyor.” diyen İsmet Özel, düşüncelerin sağlamasını yapabilmenin de benzer bir tarafı olduğunu söylüyor. “Faydasız Yazılar” ise dumura uğramış kalplere karşı faydasızdır. Toplumdaki pek çok mesele, halledilemeden kanıksanır ki bu bir toplum için olabileceklerin en kötüsüdür. Düşünen ve aydınlık peşinde koşan insanın yalnızlığı da bundan sonra başlamaktadır zaten».
“Faydasız Yazılardın bizde karşılık bulması, hem ortaya konan düşüncelerin gerçekliğini hem de meselelerden ne kadar uzağa düştüğümüzü gösteriyor, ismet Özel’in “Faydasız Yazılar adını verdiğim bu yazılar kümesini kendi aydınlanması peşinde giden bir adamın tasalarını paylaşıma açması diye kabul edin.” sözünü bir davet kabul etmenizi dileyerek sizi kitapla baş başa bırakıyoruz.
Şule
başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez,
şehrin bulvarlarına da sokmazlar onu.
Ama
uzak kıraç bîr ıssızlıkta
bunalmış bir yolcu
dibinde oturacağı,
sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye
ferahlarsa
bu yeter.
(Chuang Tzu’nun peşinden)
ÖNSÖZ YAHUT ÖZÜR BEYANİ
Türkiye, düşüncenin başlı başına değer sahibi olabildiği bir ülke değil. Ne devlet, ne de herhangi bir kurum düşünceyi ve dolayısıyla düşüncenin temsilcisi olan insanları koruması altına almış değildir. Bu yüzden belirginliğe ulaşmış bir bilim çevremiz, bir sanat ve felsefe çevremiz yok. Siyasi dalgalanmaların etkisini üzerlerinde dolaysız bir biçimde taşıyan “okumuş” larımız, XIX. yüzyıla özgü abon pour rorient” damgasını hâlâ kendi insanlarına karşı bir baskı ve itibar unsuru olarak kullanabilmektedir. Böylesi zorluklar içinde düşünce dünyasına atılmış bir kişinin önünde iki yol açılıyor: Birincisi, şu veya bu mahareti gösterip varlığını kabul ettirmek ve bu kabul edilişin rantı sayesinde düşünce dünyasıyla bağlantısını koruyabilmek. Fakat bu, güvensiz ve düşüncenin bizzat kendisini de tehlikeye atan bir yoldur. Zira bu yolu seçen kimse, kendine düşünce dünyasını açmış olan mahareti sürekli olarak göstermek zorunda kalacak, bu yap tıklan da onun gerçek boyutlarıyla düşünceye yaklaşmasına engel teşkil edecektir. Hayatını düşünceye ve düşünmeye bağlamış insanların Türkiye*de varlıklarım idame ettirebilmek için önlerine çıkan ikinci yol ise bu ülkede geçerlik sahibi siyasi ideolojilerden birinin şemsiyesi altına girmek. Bu yolu seçenlerin kısa zamanda kendi sığınaklarında mahpus kaldıklarım görmeleri kaçınılmazdır. Çünkü ideolojiler müşterek bir aldanış olmaksızın ayakta duramazlar, düşünce ise müşterek bir aydınlanmayı gözetir. Ben, işrakın iştirakte bulunabileceğine inanan bir mesleğe mensubum. Paylaşılamayan gerçeğin kendi başına ne büyük önemi, ne çok değeri olursa olsun insana, insanoluşa uzak kalacağına inanırım. Bir önem, bir değer sahibi olduğu kabul edilen ve fakat paylaşılamayan gerçeğin, bilginin, her şeyin kolaylıkla put haline geleceğini bilirim. İdeolojilere bağlılık böylesi bir paylaşılma, iştirak adına gerçeğin gözden çıkarılmasına kadar varıyor. Öte yandan, paylaşılamasa bile, gerçeğin üstünlüğünü savunanlar, beşeri fırsatları ellerine geçirdikleri andan itibaren yeryüzünde baskının, istismarın, giderek zulmün birer görevlisi haline geliyorlar. Benim çabamın gerçeği (Hakk’ı) en üstün değer saymak ve bu “en üstün değer arayış’ vakıasının hayatımıza girebilmesi için de onu paylaşabilmek olduğunun bilinmesini isterim. Şiir alanındaki çalışmalarımın verdiği sonuçlardan Öğrendim ki, gerçekliği bulunmayan hiçbir işaret, insanlarda karşılığını bulmuyor. Düşüncelerin sağlamasını yapabilmenin de benzer bir tarafı olduğu görüşündeyim. Yani hem gerçek olanı, hem de paylaşılabilir olanı biri diğerini yaralamadan dışa vurmakla sahici düşüncelere sahip olabilir, sahiden insan kalabiliriz.
Sahici düşüncelere ulaşmak İçin neden çaba harcaman? Bizim dilimizde düşünceli insan, “tasalı’ insanı ifade eder. İnsanlık durumumuzun kaçınılmaz kıldığı tasayı hesaba katılır önemde sayıyorum. Yoksa insanlar arasında ayrıcalıklı bir konuma varmanın bir aracı olarak düşüncenin yarar değil zarar kaynağı olduğuna hiç şüphem yok. Düşünceye atılmış insan, yalnızca düşünceye doğru bir hamle yapmış değildir; ot aynı zamanda düşünceye fırlatılmıştır, insanın düşünceyle bağlantısını onun kaderi tayin eder. Bu sebepten düşünceye atılmış olmak, ne yerinmek için, ne sevinmek için bir vesile sayılmamalı Faydasız Yazılar adım verdiğim bu yazılar kümesini kendi aydınlanması peşinde giden bir adamın tasalarım paylaşıma açması diye kabul edin.
13 Şubat 1986 Beylerbeyi
ZÜPPELİK VE KÜLTÜR
Türkiye’nin edebiyat ve kültür ortamında kısırlaştırıcı, çürütücü iki eğilim, başat öğe durumuna geçebilmek için her zaman pusuda bekler. Bunlardan biri, düşüncedeki hantallık ve zevkteki bayağılığın “doktrine bağlılık” adına kendine yer açmaya çabalaması; ikincisi de düşüncede derinliğin, sanat düzeyinde yüceliğin yanında yer alıyor (hatta onu temsil ediyor) görüntüsü altında sahte değerlerin kendine yer açmaya çabalamasıdır. Birinci eğilimin vardığı nokta, yaşadığı iklime göre “idanovculuk”, “puritanism”, “radikalizm’ adını alabilir; ikinci eğilimin ise bütün düşünce iklimlerinde ortaklaşa bir adı vardır; Züppelik.
Frenk dillerindeki iki kelimenin Türkçe’de tek karşılığı bulunması, bazı karışıklıklar doğurabilir. Hem “snob” hem de “dandy” demek istediğimizde dilimize gelen “züppe” kelimesidir. Oysa sanat ve düşünce sözkonusu oldu mu, bu ikisini dikkatle ve Önemle birbirinden ayırmak gerekli. Snobisme, snobbery çoğu zaman bir ruh bozukluğu, bir yozlaşma sayılabileceği halde dandysme, dandyism, bazen yozlaşmaya karşı en sağlıklı çıkış yolu olarak belirebilir.
Bu konudaki görüşlerimi açıklamaya, iki tür züppeliğin frenk dillerinin bazı sözlüklerine dayanarak anlamlarını sunmakla başlayacağım; çünkü üzerinde konuşulan kavramlara sözlükleri hiçe sayarak anlam yükleme çabası, züppelerin rağbet ettikleri kaçamaklar arasındadır.
Webster’in sözlüğü, snob kelimesinin doğu Fransız lehçesinde “kunduracı” anlamına, eskimiş anlamıyla da “aşağı sınıfların üyesi” demeye geldiğini ileri sürerken Le Petit Robert, kelimenin İngiliz asıllı olduğunu, “kunduracı” anlamına geldiğini, Cambridge Üniversitesinin argosunda üniversiteli olmayanlara böyle dendiğini belirtiyor.
İngilizce sözlüğe göre snob: 1. Kendinden üstün saydıklarına göze batarcasınâ, yaltaklanarak öykünen ya da onlarla bayağıca yoldaşlığı kollayan kimse; 2. a) Kendinden aşağı saydıklarının gösterdiği ilerlemeleri geri itmeye çalışan kimse; b) Bilgi ya da zevk meselelerinde saldırgan bir üstünlük havasına sahip kimse.
Fransızca sözlüğe göre snob: Hiçbir temyiz yeteneği göstermeden ve hiçbir köklü ihtiyaca bağlı olmadan yüksek sosyetenin seçkin insanlarından Ödünç aldığı tavırları, zevkleri ve modaları gösterişle dışa vurmak suretiyle onlarla kaynaşma yollarını kollayan ve kurabildiği böylesi ilişkilere sahip çıkan kişi.
İngilizce sözlüğe göre dandy (konumuzu ilgilendiren anlamıyla): 1. Giyinmeye aşırı özen gösteren kimse; 2. Kendi sınıfında yetkin şey; (sıfat) 1. Züppece; 2. 19. yüzyılın sonlarında yapaylık ve özentili inceliğiyle (preciosity) temayüz etmiş bir edebiyat ve sanat üslubu…..