Roman (Yabancı)

Gece Sirki

gece sirki 5ed43219650b1Gece Çökünce Açılır
Şafak Vakti Kapanır

Sirk, haber vermeden gelir. Gelmeden önce hiçbir duyuru yapılmaz, kimseye haber verilmez. Dün yokken, birden ortaya çıkar.

Hayal bile edemeyeceğiniz mucizelere hazır olun. Ortasında gizemli bir şenlik ateşinin yandığı, nadide ve olağanüstü çadırların her birinde büyüleyici bir gösteri sizi bekliyor. Bulutların arasındaki bir labirentte kaybolmaya, buzdan yapılma bir bahçede yürümeye, mürekkep denizinde kitaptan bir gemiyle seyahat etmeye, lastik kız kendini camdan bir kutuya sokarken hayretle izlemeye, havada süzülen tarçın ve karamel kokusuyla acıkmaya var mısınız?

Gece Sirki’ne Hoşgeldiniz.

Gizemli ustaların buyruğunda, hayal gücünün ve sevginin sınırlarını zorlayan, büyüleyici bir sihir ve aşk romanı.

“Sarsıcı bir roman, Gece Sirki sizi karanlık olduğu kadar göz alıcı, tamamıyla gerçek ama yine de bir rüyadan çıkıp gelmiş hissi veren bir dünyaya çekiyor. Ayrılmak istemeyeceksiniz.”
Téa Obreht

“Büyülü gerçekçiliğe batırılmış bir Romeo ve Juliet masalı.”
The Bonon Globe

“Karanlık ve bir rüya gibi. İnsanı esir alan bir aşk hikâyesi.”
Stylist Magazine

***

Beklenti

Sirk, habersiz gelmişti.

Gelmeden önce duyuru yapmadan; şehir merkezindeki direklerde ve reklam panolarında kâğıt ilanlar, yerel gazetelerde bahisler ya da reklamlar olmadan. Dün orada yokken bir anda belirmişti.

Yüksek çadırlar beyaz ve siyah çizgiliydi; görünürde altın ya da kırmızıdan eser yoktu. Komşu ağaçlar ve etraftaki arazilerin otları dışında, tek renk yoktu. Gri gökte siyah ve beyaz çizgiler, çeşitli biçim ve ölçülerde sayısız çadır ve hepsini renksiz bir dünyaya kapatan özenli, ferforje parmaklıklar. Dışarıdan görülebilen azıcık zemin bile, boyanmış ya da pudralanmış ya da başka bir sirk hilesi sayesinde, siyah ya da beyazdı.

Ama sirk faaliyete açılmamıştı. Henüz.

Birkaç saat içinde, kasabadaki herkes duymuştu. Öğleden sonra olduğunda, haber birkaç kasaba öteye yayılmıştı. Kulaktan kulağa yayılması, kâğıt broşürler ya da posterler üstüne dizilmiş kelimelerden ya da ünlem işaretlerinden daha etkili bir yöntemdi. Gizemli sirkin aniden ortaya çıkışı, etkileyici ve sıra dışı bir haberdi. İnsanlar yüksek çadırların baş döndürücü yüksekliğine hayran kalmışlardı. Hiç kimsenin hakkıyla tarif edemeyeceği kapıların hemen içinde duran saate bakıyorlardı.

Ve demir kapıda asılı duran ve üzerinde beyaz harflerle

Gece Çökünce Açılır
Şafak Vakti Kapanır

yazan siyah tabelaya.

İnsanlar, “Ne tür bir sirk sadece geceleri açık olur?” diye soruyorlardı. Kimsenin doğru dürüst bir cevabı yoktu; ancak alacakaranlık yaklaşırken, kapıların dışında dikkate değer bir izleyici kalabalığı toplanmaya başladı.

Tabii ki sen de aralarındaydın. Merakın baskın çıkmıştı, merak denen şeyin adet edindiği gibi. Solmaya yüz tutmuş ışıkta duruyor, boynunda serin akşam esintisine karşı iyice yukarı çekilmiş eşarbınla ne tür bir sirkin sadece gün battıktan sonra açıldığını kendi gözlerinle görmek için bekliyordun.

Kapının arkasından açıkça görülebilen bilet gişesi kapalı, demir parmaklıkları inikti. Arada sırada rüzgârla usulca dalgalanmaları bir yana, çadırlar hareketsizdi. Sirkin içinde hareket eden tek şey, geçen dakikalarla tik tak sesleri gelen saatti. Tabii eğer böyle bir heykel harikasına saat denebilirse.

Sirk terk edilmiş ve boş görünüyordu. Ama belki de sonbahar yapraklarının serin kokusu altında, akşam esintisinin arasına karışan tatlı karamel kokusunu duyduğunu sandın. Soğuğun kıyısında, incecik bir tatlılık.

Güneş ufukta tamamen kayboldu ve geriye kalan parlaklık ikindiden alacakaranlığa dönüştü. Etrafındaki insanlar beklemekten huzursuzlanmaya başladılar; sürtünen ayaklar, bu çabayı akşamı geçirecek daha sıcak bir yer arayışı için terk etmeye dair mırıldanmalar. Tam sen de ayrılmayı düşünürken, olan oldu.

Önce bir tıkırtı duyuldu. Rüzgâr ve konuşma sesleri arasında güç bela duyulan bir ses. Kaynamak üzere olan bir çaydanlığınki gibi, yumuşak bir ses. Ve ardından ışık geldi.

Çadırların dört bir yanında, sirkin tamamı özellikle parlak ateşböcekleriyle kaplıymış gibi küçük ışıklar titreşmeye başladı. Bekleyen kalabalık, bu ışıklandırma gösterisini seyrederken sessizleşti. Yalanında biri iç geçirdi. Küçük bir çocuk, manzara karşısında, neşeyle el çırptı.

Bütün çadırlar gece göğünün altında parıldayarak ışıklanınca, tabela ortaya çıktı.

Kapıların üstüne gerili, demir kıvrımların arasına gizli, ateşböceğimsi yeni ışıklar canlandı. Aydınlanma arttıkça, kimine ışık saçan bir beyaz kıvılcım ve birazcık dumanın eşlik ettiği, küçük patlama sesleri çıkarıyorlardı. Kapıya en yakın duranlar, birkaç adım geri çekildiler.

İlk başta, rastgele bir ışık deseniydi. Ancak daha fazlası aydınlandıkça, el yazısı harflerden oluştukları açıklık kazandı. Önce bir C ayırt edilebildi, ardından başka harfler geldi. Tuhaf, bir q ve bir sürü e. Ve nihayet son ampuller de aydınlanınca ve duman ve kıvılcımlar dağılınca, ampullerden oluşan bu detaylı tabela, nihayet okunabilir hale geldi. Daha iyi bir görüş açısı kazanmak için sol tarafına doğru eğilince,

le Cirque des Réves

yazdığını gördün.

Kalabalıkta kimileri bilmiş bir tavırla gülümserken, diğerleri kaşlarını çatıp soran gözlerle komşularına baktılar. Yakınındaki bir çocuk, ne yazdığını öğrenmek için yalvararak annesinin kolunu çekiştiriyordu.

Cevap, “Hayaller Sirki,” olarak geldi. Kız sevinçle gülümsedi.

Ve sonra demir kapılar, kendi iradeleriyle hareket eder gibi, sarsılarak açıldılar. Usulca dışarı doğru salınarak kalabalığı içeri davet ettiler.

Sirk artık açıktı.

Artık girebilirdin.

Kısım I

Primordium

Le Cirque de Réves‘in tamamı, çember dizilerinden oluşur. Bu, belki de, Yunanca’da çember ya da halka anlamına gelen kirkos kelimesinden türemiş “sirk” kelimesinin kökenine bir atıftır. Geleneksel bir sirk sayılmasa da, tarihi anlamda sirk fenomenine benzer pek çok göndermeyi içinde barındırır. Bu sirk, içine halkaların kapatıldığı tek bir çadırdan ziyade, piramit benzeri, kimi büyük diğerleri biraz küçük çadır öbeklerini içerir. Çadırlar dairesel güzergâhlar içine yerleştirilmiş ve yuvarlak bir çitle çevrelenmişlerdir. Halka biçiminde ve peşpeşe.

Friedrick Thiessen, 1892

Bir hayalperest yolunu sadece ay ışığıyla bulabilendir ve cezası, şafak vaktini dünyanın geri kalanından önce görmesidir.

Oscar Wilde, 1888

Beklenmedik bir posta

New York, Şubat 1873

Büyücü Prospero lakaplı adam, tiyatro ofisi aracılığıyla hatırı sayılır miktarda mektup alırdı ama bu bir intihar notu içeren ve beş yaşında bir kızın paltosuna özenle iğnelenmiş halde gelen ilk zarftı.

Kıza tiyatroya kadar eşlik eden avukat, müdürün itirazlarına rağmen açıklama yapmayı reddetmiş ve çocuğu, omzunu silkmek ve şapkasını eğmekle yetinerek, olabildiğince çabuk bırakıp gitmişti.

Tiyatro müdürü, kızın kime geldiğini anlamak için zarfı okumaya gerek duymadı. Asi kahverengi bukleler bulutunun arkasından bakan parlak gözler, sihirbazın gözlerinin daha küçük, daha geniş haliydiler.

Elini tuttu; kızın küçük parmakları müdürün avucunda asılı kaldılar. Kız tiyatronun sıcağına rağmen paltosunu çıkarmayı reddetti ve nedenini sorduğu zaman başını sertçe sallamakla yetindi.

Müdür, kızı, onunla başka ne yapacağını bilemeyerek, ofisine götürdü. Kız, geçmiş yapımları tanıtan çerçeveli bir poster sırasının altında, bilet ve makbuz kutularının ortasında kalan rahatsız bir sandalyede, sessizce oturdu. Müdür ona içine fazladan bir küp şeker attığı bir fincan çay getirdi ama çay masanın üstünde el sürülmeden bekledi ve soğudu.

Kız hareket etmiyor, oturduğu yerde kıpırdamıyordu. Kucağında kenetlediği elleriyle, öylece duruyordu. Gözleri aşağıya sabitlenmiş, yere değmeyen çizmelerine odaklanmıştı. Çizmelerin birinin burun kısmında küçük bir çizik vardı ama ipleri mükemmel fiyonklarla bağlanmıştı.

Ağzı mühürlü zarf, Prospero gelene kadar, kızın paltosunun üstten ikinci düğmesinde asılı kaldı.

Kız onu daha kapı açılmadan duymuştu. Ayak sesleri içeri birkaç kez girip çıkan, kedi kadar sessiz müdürün ölçülü adımlarının aksine, ağırdı ve koridorda yankılanmıştı.

Müdür kapıyı açarken, “Sizin için bir de… paket var, efendim,” dedi ve bu karşılaşmanın olası sonuçlarına şahit olmaya istekli olmadığı için, tiyatroyla ilgili başka meselelerle ilgilenmek üzere sıvışmadan önce, onu içeriye, sıkışık ofisine davet etti.

Sihirbaz, bir elinde bir mektup yığını, sırtında şaşırtıcı derecede beyaz astarlı siyah kadife peleriniyle, bir paket ya da sandık arayarak ofisi taradı. Tiyatro müdürünün neden bahsettiğini, ancak kız kendisininkinin tıpkısı gözlerini ona çevirince anladı.

Kızıyla karşı karşıya kalınca, Büyücü Prospero’nun ilk tepkisi “Hass.ktir,” oldu.

Kız dikkatini çizmelerine çevirdi.

Sihirbaz kapıyı arkasından kapattı ve kıza bakarken mektup yığınını masaya, çay fincanının yanına bıraktı.

Zarfı kızın yakasından, iğnesini düğmeye sıkıca sabitlendiği yerde bırakarak, koparıp aldı.

Ön taraftaki yazı sahne adını ve tiyatronun adresini taşıyordu ama içindeki mektup ona kendi adıyla hitap ediyordu: Hector Bowen.

İçeriğini, yazarının yaratmak istediği her tür duygusal etkiyi sefil bir şekilde ve nihai olarak suya düşürerek üstün körü okudu. Sadece önemli addettiği bilgilerde duraksadı: Şimdi nezaretine bırakılan bu kız, belli ki onun öz kızıydı ve adı Celia’ydı.

Büyücü Prospero denen adam, kıza kıkırdayarak, “Adını Miranda koymalıymış,” dedi. “Sanırım bunu akıl edecek kadar zeki değilmiş.”

Kız ona bir kez daha baktı. Koyu renk gözleri buklelerinin altında kısıldı.

Masanın üstündeki çay fincanı titremeye başladı. Sakin yüzeyi minik dalgacıklarla bozulurken, sırrının üstünde çatlaklar titreşmeye başladı ve sonra fincan çiçekli porselen kırıklarına dönüşüp, dağıldı. Soğuk çay, tabağın içine birikti ve cilalı ahşapta yapışkan izler bırakarak yere damladı.

Sihirbazın gülümsemesi kayboldu. Masaya kaşlarını çatarak baktı ve dökülen çay zeminden geri süzülmeye başladı. Kırık ve çatlak parçalar doğruldular ve fincan, havada süzülen yumuşak buğu dumanlarıyla, yeniden tek parça halini alarak sıvının etrafında yeniden biçim kazandı.

Kız çay fincanına iri iri açılmış gözlerle bakıyordu.

Hector Bowen kızının yüzünü eldivenli elinin içine aldı ve ifadesini bir iki saniye dikkatle inceledikten sonra, yanaklarında uzun kırmızı parmak izleri bırakarak, elini çekti.

“İlginç olabilirsin,” dedi.

Ama kız cevap vermedi.

Sonraki haftalarda kızın adını değiştirmek için pek çok girişimde bulundu ama kız Celia dışında bir şeye tepki vermeyi reddediyordu.

*

Aylar sonra, kızın hazır olduğuna karar verince, sihirbaz bu kez kendisi bir mektup yazdı. Adres eklememişti ama mektup okyanusun ötesindeki varış noktasına yine de ulaştı.

Bir Centilmenin İddiası

Londra, Ekim 1873

Bu akşam çok kısa süreli bir sözleşmenin son gösterisiydi. Büyücü Prospero, Londra sahnesini uzun zamandır onurlandırmamıştı ve anlaşmaları, matinesiz, sadece bir haftalık gösteri içindi.

Fahiş fiyattan satışa çıkan biletler çabucak tükenmişti ve tiyatro o kadar kalabalıktı ki kadınların çoğu, dışarıdaki sonbahar soğuğuna rağmen havaya nüfuz eden ağır sıcağı savuşturmak için, dekoltelerine doğru salladıkları yelpazelerini ellerinden bırakmıyorlardı.

Akşamın bir noktasında o yelpazelerin her biri küçük bir kuşa dönüştü ve sürülerce kuş velveleli bir alkış eşliğinde tiyatronun içinde fır dönmeye başladı. Her kuş, kendi sahibinin kucağına itinayla katlanmış bir yelpaze olarak düşerek geri dönünce, alkış daha da kuvvetlendi. Gerçi izleyicilerin bazıları el çırpamayacak kadar afallamışlar ve artık sıcağa hiç mi hiç aldırmayarak tüylü ya da dantelli yelpazelerini ellerinde hayretle evirip çevirmeye başlamışlardı.

Sahnenin sol tarafındaki locada oturan gri takım elbiseli adam alkışlamadı. Ne bunu, ne de gece boyunca herhangi bir numarayı. Sahnedeki adamı sabit ve gösteri boyunca hiç şaşmayan inceleyici bakışlarla süzdü. Eldivenli elini bir kez olsun alkışlamak için kaldırmadı. Kendinden geçmiş kalabalıkta alkış ya da iç çekişlere ya da zaman zaman şaşkınlık çığlıklarına neden olan ustalıklara kaşını dahi kaldırmadı.

Gösteri sona erince, gri takım elbiseli adam tiyatro lobisindeki müşteri kalabalığı arasında kolaylıkla ilerledi. Kulisteki soyunma odalarına açılan perdeli kapıdan içeri kaydı. Sahne görevlileri ve kostümcüler ondan tarafa bakmadılar bile.

Bastonunun gümüş ucuyla koridorun ucundaki kapıyı tıklattı.

Kapı kendiliğinden açıldı ve her biri Prospero’nun farklı bir görüntüsünü yansıtan aynalarla kaplı, darmadağınık bir soyunma odası meydana çıktı.

Frak, kadife bir koltuğun üstünde tembelce uzanıyor, düğmeleri çözülmüş yeleği dantel işlemeli gömleğinin üstünden sarkıyordu. Gösterisinde önemli bir rol oynayan silindir şapkası yakındaki bir şapka askısında duruyordu.

Yaşı sahne ışıklarının parıltısı ve makyaj katmanlarının altına gömülen adam sahnede daha genç duruyordu. Aynadaki yüz kırışık, saçları büyük ölçüde kırdı. Yine de kapı eşiğinde duran adam gözüne takılınca yüzünde beliren gülümsemede gençliğe dair bir şey vardı.

Hayaletimsi gri yansımaya yüzünü aynadan çevirmeden hitap ederek, “Nefret ettin, değil mi?” diye sordu. Bir zamanlar, beyaz olması olası bir mendille yüzündeki pudra kalıntılarım süiyordu.

Gri elbiseli adam kapıyı arkasından kapatırken, “Seni görmek de çok güzel, Hector,” dedi.

“Her anından tiksindiğini görebiliyorum,” dedi Hector Bowen gülerek. “Seni izliyordum, inkâr etmeye kalkma.”

Döndü ve kabul görmeyecek elini gri takım elbiseli adama uzattı. Cevap olarak Hector da omuz silkti ve parmaklarını dramatik bir hareketle karşı duvara doğru salladı. Kadife koltuk, sandıklar ve eşarplarla sıkı sıkıya dolu bir köşeden öne doğru kayarken, frak bir gölge gibi koltuktan süzüldü ve itaatkar bir hareketle kendi kendini dolaba astı.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Japon Sevgili

Editor

On Üç Kutsal Yadigar

Editor

Dewey Dünyanın Kalbine Dokunan Kütüphane Kedisi

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası