Roman (Yabancı)

Genç Werther’in Acıları

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther’in Acıları’nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştı. Edebiyat  dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen “Romantik kahraman”ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti. Almanya’da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther’in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon’un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.

Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther’in, düşsel dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther’in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

Werther’i Bir Kez Daha Okurken…

Johann Wolfgang von Goethe’nin ünlü romanı Genç Werther’ın Actian’nın bir kez daha yayınlanarak Türk okurlara sunulması. 18. yüzyılda yazılmış bir romanın günümüzde hâlâ ilgi gördüğünün önemli bir göstergesi. Goethe’nin belidi bir birikim sonucunda, 1774 yılında üç ay gibi kısa bir zamanda kaleme aldığı roman, Alman edebiyatında çığır açmakla kalmamış, ülke dışında da büyük bir histeri ile okunmuş, dünya çapında etki uyandıran ilk Alman romanı olmuş, Werther ateşi’ tüm Avrupa’yı kaplamış ve Goethe’nin Werther’in yazarı olarak tanınmasına yol açmıştı. Almanya’da bütün gençliği etkisi altına alan romanın birçok intihara neden olduğu. Werther’in giysileri mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoleon’un bile Wether’i sürekli yanında taşıdığı ve birçok kez okuduğu söylenir Romanın. 1930’da Nurullah Ataç çevirisiyle yayımlandığında yurdumuzda da tutkuyla okunduğu biliniyor. Ardından roman 40’lı. 60’lı ve 90’lı yıllarda yeniden çevrilmiş, özellikle de 2000’li yıllarda en az altı yayınevi tarafından farklı çevirilerin (bu arada Yüksel Pazarkaya’nın çevirisini de anmak gerek) yayımlanmış olması ise Goethe’nin bu ölmez yapıtına Türkiye’de de ilginin halen sürmekte olduğunu kanıtlıyor. Goethe’nin daha sonraki romanlarının ulaşamayacağı bu yoğun ve yaygın ilginin nedenlerini acaba nerede aramak gerek?

Werther’in, roman biçimi açısından 18. yüzyıl Alman edebiyatı içinde taşıdığı önem, ilk mektuproman olmasından kaynaklanıyor. Goethe’nin İngiliz edebiyatında Richardson’ın Pamela ve Clarissa adlı mektup romanlarıyla Rousseau’nun La Nouvelle Hiloise (Yeni Helo’ise) adlı romanını örnek aldığı biliniyor. Werther’in Wilhelm adında hayali bir arkadaşa yazdığı günlük biçimindeki mektuplardan oluşan roman, türünün gereği, yazarının iç dünyasını dışa vurmasına, tüm düşünce ve acılarını doğrudan dile getirmesine yardımcı olan bir özelliğe sahip. İşte romanın okurlar üzerinde yarattığı beklenmeyen etki, o güne dek katı akılcı bir dönemden geçen Alman edebiyatında, duyguların birdenbire bu denli içtenlikte ön plana çıkmasından kaynaklanıyor. Bu içe dönüşün ardında hiç kuşkusuz Goethe’nin 1768’de Frankfurt’tayken tanıştığı Pietizm akımının etkisini de görmek olası. Roman, gerçi biçim olarak Werther’in mektuplarından oluşuyor; ama bir yerden sonra mektuplar kesiliyor ve yayıncı olarak adlandırılan bir anlatıcı araya girip çevreden topladığı bilgiler ışığında Werther’in son günlerini öyküledikten sonra, ölmeden önce Lotte’ye hitaben yazdığı son mektuba yer veriyor ve Werther’in nasıl öldüğünü yine kendisi anlatıyor. Romana, sanki gerçekmiş havası veren bu anlatım biçiminin, okuru doğrudan öykünün içine çekmeyi amaçladığı söylenebilir. Zaten romanın başında yer alan ve Goethe’nin, varsaydığı duygusal okurlarına seslendiği giriş sözleri de, okurları kendilerini Werther’le özdeşi eştirerek romanı okumaya çağırır. Burada Goethe’nin okurundan istediği, Werther’in çektiği acılardan etkilenmesi, bu acılara içten katılması ve onun kaderine ağlamasıdır Goethe’nin romanın içinde kullandığı yürek, ruh, duygu, sevgi, sevgili, yaşantı, doğa, duyumsama, gözyaşı gibi yeni kavramlar edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın göstergeleridir ve romanın döneminde gördüğü İlginin nedenlerini de açıklamaya yardım eder niteliktedir.

Bir mektup roman olarak Werther’in biçimsel özelliklerinin getirdiği yeniliklerin yanı sıra, içerik açısından da Alman edebiyatında bir dönüm noktası oluşturduğunu söylemek abartılı olmaz. İçeriğindeki bu yenilikler ve yazıldığı dönem için taşıdığı anlam nasıl değerlendirilebilir, roman hangi açılardan yeniden okunabilir?

Werther’i yaşanmış olayların yansıması olarak okumak:

Romanın arka planının Goethe’nin yaşantısına dayandığı biliniyor. Romana yansıyan en önemli olay, Goethe’nin Wetzlar’da 9 Haziran 1772 tarihinde bir baloda tanıştığı Charlotte Buff’a olan aşkı. O tarihte Goethe 22, Lotte 19 yaşında ve Lotte kendisinden on bir yaş büyük olan Kestner ile nişanlı. Lotte ile Kestner 1773 Nisanı’nda evleniyorlar ve Goethe Wetzlar’ı terk ediyor. Romanda anlatılanların 1772 yazının yaşantısına dayandığını, Goethe’nin Kendi Hayatımdan Şiir ve Gerçek adlı yapıtındaki sözlerinden ve 1824’te dostu Eckermann’a yazdığı romanla ilgili mektuptan biliyoruz: “Beni çok etkileyen kişisel durumlardan doğdu Werther. Yaşamış, sevmiş ve çok acı çekmiştim!” Bir de bunlara, Goethe’nin arkadaşı Jerusalem’in evli bir kadına olan aşkı sonucunda kendini öldürdüğü haberi eklenir. Romanın 1774’te yazıldığı düşünülürse, Goethe’nin bu olayların etkisi altında kaldığını söylemek yanlış olmaz. Zaten Goethe için çeşitli aşk yaşantılarını ve kendisine acı veren olayları yazıya dökmek, onu her zaman olayların etkisinden kurtarmaya yardımcı olmuştur. Kendi Hayalımdan Şiir ve Gerçek’te bu gerçeği itiraf eden Goethe şöyle der: “Beni sevindiren, acı veren ya da ilgimi çeken her olayı bir imgeye, bir şiire dönüştürme ve böylelikle olaylarla arama mesafe koyma huyumdan ömrüm boyu vazgeçmedim. Bu nedenle de bildiğiniz yapıtlarımın tümü büyük bir itirafın parçacı ki arıdır.” Gerçekten de Goethe’nin her yapıtının ardında, yaşanmış gerçeklerin yer aldığı görülür. Edebiyat yapıtının gerçek yaşantıya dayanması ise 18. yüzyıl Alman edebiyatı içinde Coşkunluk akımı (Sturm und Drang) ile Gerçekçiliğe doğru atılan bir adım olduğu kadar, yazarın içtenliğini göstermesi açısından da önemli bir aşamadır.

Werther’i bir sanatçı romanı olarak okumak: 18. yüzyılın ilk yarısında Alman edebiyatını belirleyen Aydınlanma düşüncesinin sanata bakışı doğrultusunda, edebiyat yapıtının oluşması için belirli kuralların uygulanma*, yeterli görülür, yazarlığın Öğrenilebilir ve öğretilebilir olduğu düşünülürdü. Henüz yaratıcılıktan söz edilmeyen bu döneminde. örneğin Fransız ya da İngiliz edebiyatından alınacak örneklerle Almanya’da da önemli yazarların yetişebileceği savunulurdu. Ama Goethe ile birlikte Coşkunluk döneminde, sanata ve sanatçıya bakış kökünden değişir. Sanalın taklitler ya da kurallar üzerine kurulamayacağını, çünkü yazarlığın insana Tanrı tarafından verilmiş bir ayrıcalık olduğunu savunur Goethe. Dolayısıyla sanatçı da tanrısal bir güce sahiptir, o da bir yaratıcıdır, bir Genie’dir (dâhi) Goethe’nin gözünde. Yazarın kendi içinde bulduğuna inandığı bu yaratıcı güce Goethe Genius adını verir. Werther de bir sanatçıdır, ama romanın başlarında, 10 Mayıs tarihli ünlü mektubunda “bir çizgi bile çizemediğinden” yakınır. Gerçi onu mutsuz eden kent yaşantısından kaçmış, geldiği köyde mutluluğu doğada ve doğal yaşamda bulmuştur. Doğanın her bir zerresini dolu dolu yaşadığı ve tüm ruhuyla duyumsadığı bir anı yansıtır bu mektup, ama “sanatı bundan zararlı çıkar”; “hiçbir zaman şu anda olduğumdan daha büyük bir ressam da olmamıştım” dese de, içini dolduran bu canlı yaşantıyı kâğıda dökemez Werther. Oysa kâğıda dökülen harfler/renkler/resimler sanatçının “ruhunun aynası” olacak, sanatçının içindeki tanrısal gücü açığa çıkaracak, sanatçıyı Tanrı benzeri bir yaratıcı kılacaktır. Ama duyulmadıklarını kâğıda dökememesi, somutlaştıramaması, Werther’in, algıladığı bu güçlü dünyanın altında ezilmesine yol açmaktadır. (Edebiyat tarihinde yaygın olan bir görüş de Goethe ile Werther arasında bir koşutluk kurarak Werther’in Goethe gibi acılarını kâğıda dökememesi sonucunda Ölümden kaçamadığı yöndedir.) Aslında bu mektupta etkili olan mutluluk duygusu ve coşku Werther’in hayal gücünün bir ürünüdür, kendi yarattığı bir mutluluktur: “Göksel hayal gücü mü çevremdeki her şeyi benim için bir cennete çeviriyor?” Aradan çok geçmeden, olayların gelişmesi sonucunda 18 Ağustos tarihli mektupta algıladığı dış dünya nitelik değiştirecek. Werther aynı doğada bu kez ölümü görecek, bit önceki mektupta kendisini mutlu kılan cennet benzeri doğa artık ona eziyet eden bir konuma geçecek, ona mutluluk değil acı verecektir: “Böyle mi olmalıydı? İnsanın mutluluğu, aynı zamanda kederinin kaynağı mı olmalıydı? Yaşam dolu doğanın içinde yüreğimi saran içten ve sıcak duygular, beni bir zamanlar öyle sevinçlere boğuyor, çevremdeki dünyayı benim için öyle bir cennete dönüştürüyordu ki; ama şimdi bu duygular, hiçbir yerde peşimi bırakmayan dayanılmaz bir işkence…” Değişen, doğanın kendisi değil. Werther’in dış dünyaya bakışıdır. İşte Werther’i bekleyen en büyük tehlike de budur: Ona mutlu bir dünya yaratan, ama aynı zamanda da altında ezilmesine neden olan güçlü bir hayal gücü.

Werther’i bir aşk romanı olarak okumak:

Bu noktada hemen insanın aklına şöyle bir soru da geliyor: Werther’in Lotte ile olan ilişkisini kurgulayan da aynı hayal gücü olmasın? Yani gerçeklen de. Lotte Werther’in varsaydığı gibi ona karşı bir sevgi besliyor olabilir mi? Yoksul Werther mi öyle vurmak isliyor? Werther. Lotte’ ile ilk karşılaşmasından önce ona âşık olmaması konusunda uyarılmıştır. Lotte “dürüst bir adam  olan Albert’le nişanlıdır ve evlenmek üzeredir Werther’le dostluklarının başlamasından sonra da dügun hazırlıkları sürer ve 1otte ile Albert evlenirler Werther ise yakın bir dostları olarak evlerine girip çıkmayı sürdürür. Lotte ile Werther’in daha ilk karşılaştıkları balo gecesinden başlayarak aralarında ruhsal bir yakınlaşma oluşmuştur. Birden patlayan fırtınayı seyrederken her ikisinin de aynı anda, Klopstock’un bir fırtınayı anlattığı o ünlü şiirini anımsayıp “Klopstock” adını anmaları bu ruh yakınlığının ilk göstergesidir. Ama daha sonra da süren bu yakınlık Lotte Albert ilişkisini etkilememiş. Lotte’nin evlenmesine engel olmamıştır. Werther ise Lotte’nin ona âşık olduğuna inandırmıştır kendini. Lotte ile olan ilişkilerinin başlamasını ve gelişmesini yalnızca Werther’in ağzından dinlediğimiz için. Werther’in anlattıklarının ne derece gerçekleri yansıttığını hiçbir zaman bilemeyiz. Aynı yönde düşünmeyi sürdürürsek, Werther’in ölümüne neden olan yalnızca Lotte’ye duyduğu, içinden çıkıl…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Şeytanın Labirenti

Editor

Küçük Yalanlar Yüksek Topuklar

Editor

Kördüğüm

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası