Roman (Yerli)

Günahın Üç Rengi -Gülseren Budayıcıoglu

gunahin uc rengi

Fahişeliğin Rengi Kırmızı

Evdeyim. Saat gece yarısına yaklaşıyor ama uykum yok. Geniş salonda yanan masa lambalarından etrafa huzur verici, yumuşacık ışıklar yayılıyor, özellikle kırmızı şapkalı lambayı çok seviyorum. Hava kararınca evdeysem, ilk işim o lambayı yakmak olur.

Çalışma masam salonda, tam camın önünde durur. Sevmem öyle çalışırken odalara kapanmayı. Masamın başına oturunca sanki bütün dünya ayaklarımın altındadır. Bu masayı yeni aldım. Ben özellikle sık kullanacağım eşyalarımı pek kolay alamam, ilk görüşte alacağım eşyayla aramızda bir elektrik oluşması gerekir. Bu masada da öyle oldu. Çok şık bir mobilya mağazasını öylesine gezerken çıktı karşıma. Sanki o masa yıllardır benim gelip onu almamı bekliyordu.

Sevgili masam bu akşam sanki bana “hadi gel artık” diyor. Yavaşça oturuyorum döner koltuğuma. Gözlerim uzaklara bakıyor. insanların çoğu henüz yatmamış, apartmanlar ışıl ışıl. Demek benim gibi gece kuşu çok. Çocukluğumdan beri geceyi yaşamayı severim. Kıyamam erkenden yatmaya. Derin bir uykuya dalıp
dünyayı unutmak gelmez içimden. Gecenin sessizliğini, yalnızlığını, insana verdiği özgürlük duygusunu yudum yudum içmek isterim. Hele bir de önümde bilgisayar ve salona hafifçe yayılıp insanın içine işleyen güzel bir müzik varsa…

La Banda Alla Turca CD’si çalıyor şu anda. Muhteşem bir bandodan semailer, köçekçeler, Rumeli türküleri dinliyorum.

İlk kitabım çıkalı neredeyse dört yıl olmuş. Aslında hedefim her yıl bir kitap çıkarmaktı çünkü yazacak öyle çok şey var k i… Ama olmadı, yazamadım. Hayat son yıllarda çok acımasız davrandı bana. En sevdiklerimi hiç gözümün yaşına bakmadan aldı elimden. Ben arkalarından bakakaldım. Değil kitap yazmak, bazen nefes almak bile zor geldi. Her şeye rağmen insanlar acılarla başa çıkmayı başaran, güçlü bir kadın gördüler karşılarında ama işin aslını bir de bana sorun!
işte o zor günlerde çareyi her zamanki gibi çok çalışmakta buldum ama yazı yazmak çok farklı bir şey; duygularınız olduğu gibi yansıyor yazdıklarınıza. Yaşarken belki ama yazarken onları gizleyemiyorsunuz. O nedenle uzun bir süre masamın başına oturamadım.

Aradan aylar geçti. Çok şaşsam da bazen kendimi gülerken yakalıyorum. O zamanlar bir daha hiç gülemeyeceğimi sanıyordum. Ve işte bu akşam masamın başındayım. Bu kitapta, yaşadığım acılardan önce gördüğüm hastalarımın hikâyelerini anlatacağım. Şimdilik o acı dolu günlere gidecek kadar güçlü hissetmiyorum kendimi. Belki bundan sonraki kitapta o günleri, bir yandan o acıları yaşarken bir yandan da klinikte gördüğüm hastaları, hastalarla aramızda yaşananlar, yani acının ta kendisini anlatırım sizlere.
Düşünüyorum. Acaba hangi hikâyeler yer almalı bu kitapta?

Kafamın içindeki bölmelerde yazılacakları günü bekleyen pek çok hikâye var. Zihnimdeki bölmeleri teker teker açıp o günlere gideceğim şimdi. Beni en çok etkileyen kişiler arasından yapmalıyım seçimi.
Gözlerimi kapattığım anda bölmelerden biri hızla açılıyor ve saçlan sıfır numaraya vurulmuş, gözleri yaşlı bir kadın fırlıyor içinden. Meliha Hanım bu. içimi bir hüzün kaplıyor. Odamın duvarlarına sinen gür, etkileyici sesi çınlıyor kulaklarımda. Ne güzel mevlit okumuştu Madalyon Klinik ’teki odamda. Aslında o bir fahişenin kızı, bir fahişenin kız kardeşi ve yine namlı bir fahişinin annesiydi. öteki bölmeden Şevket Ağa uzatıyor başını. Her zamanki gibi alnını karıştırıp gözlerinin altından ama hep utanarak, sıkılarak bakıyor yüzüme koskoca Şevket Ağa. Yaşlı, Anadolu kokan ama ille de kasketli adamlarla nasıl yarenlik ettiğini, bunun için ne büyük riskler aldığını, tanınmamak için kılık değiştirdiğini, sonra da oralardan nasıl kaçtığım anlattırabilmek için az mı uğraştırmıştı beni…
Sonra bir başka bölme açılıyor. Şimdi yeşil gözlü, esmer, uzun boylu, yakışıklı Salih var karşımda. Bir evin bir oğlu, annesinin gözbebeği, nazlı delikanlı. Eli kırbaçlı, yüreği acımasız kadınlar tarafından nasıl yerden yere vurulduğunu, acımasızca dövüldüğünü, yerlerde süründüğünü anlatırken ne çok şaşmıştım. Üstelik
bunları yapsınlar diye o kadınlara yüklü miktarda para ödediğini duyunca nasıl da yüreğim sızlamıştı.
Hadi, şimdi hep birlikte gidelim o günlere…
Madalyon Kliniği’nin bütün koridorlarından, dalga dalga yayılan müzik sesi, kapısı açık duran odama kadar geliyor. Hüzünlü bir enstrümantal parça çalıyor. Müzik dinlerken duygularımız saklandıkları köşelerden çıkıp özgürce dolaşıyor ortalıkta. Bartın’dan çok sevdiğim bir hastamın getirdiği siyah tül üzerine işlenmiş tel kırma işi örtüler, ışıkların altında bir yanıp bir sönüyor. Kırmızı Afgan halıların üzerinde ışıktan hareler oluşmuş.
Çok seviyorum odamı. Hem odamı, hem Madalyonu, hem de burada çalışan herkesi. İnsanın çalıştığı yeri ve işini sevmesi, hayatın en güzel mucizelerinden biri. Günlerden cumartesi, yani çalışan insanların en çok tercih
ettiği gün. Bu nedenle cumartesi günleri klinik çok yoğun olur. Akşama kadar birbirinden ilginç hikâyeler dinledim yine. Tek bir günde dinlediklerimi, bu dinlediklerimden anladıklarımı, hissettiklerimi yazabilsem, günde bir kitap çıkar bu odadan. Ama yazabilmek o kadar da kolay bir iş değil. Belki benim kişiliğim ve tarzım
da bu işi biraz daha zorlaştırıyor. Ben hastalarımı dinlerken küçük notlar alsam da, asıl kayıt hafızamda tutulur. Tutulan bu notların yanında, mutlaka o anlara ait duygular da hafızama kaydedilmiştir. Tıpkı müzik gibi yani. Hem bestesi hem de güftesi vardır. Nasıl bestesiz müzik olmazsa, duygusuz yazı da olmaz gibi gelir bana.
ikisi bir araya gelmeli ki, okuyanlar da benim müzik dinlerken aldığım hazzı veya hüznü hissedebilsinler. İşte bu yüzden bu odada bir seansta yaşananları, benim yazmam bazen aylarca sürebiliyor.

Yazılarımı yazarken bir rejisör titizliğiyle otururum masaya. Hastalarımla aramızda geçen konuşmaları doğrudan aktarmak da yetmiyor bana. Bazen öyle şeyler oluyor ki bu odada, kelimeler burada hissedilenleri, yaşananları anlatmaya yetmeyebiliyor.
Ama yine de işte o anları bir bir, tam anladığım, hissettiğim gibi aktarmaya çalışıyorum. Böyle olunca da benden sık sık yeni kitaplar çıkamıyor. Yıllar önce, henüz gencecik bir kızken, gördüğüm, tanıdığım
hayatla gerçek hayat ne kadar farklıymış birbirinden. Yaşadıkça, asıl yüzünü biraz biraz gösteriyor hepimize. Hele bir de işiniz, akşama kadar insanların kimselere anlatamadıkları sırlarını dinlemek, yani hayatın herkese pek göstermediği yüzünü görmek olunca, bu süreç hızlanıyor. Bir gün bir de bakıyorsunuz ki, bu dünya,
sizin eskiden var olduğunu sandığınız dünyaya hiç benzemiyor.

Kızsanız da hüzünlenseniz de korksanız, hatta bazen gülseniz de bir süre sonra yavaş yavaş gerçekler kendini kabul ettiriyor size. Şimdi oturduğum evde, ben gökyüzü ile yeniden tanıştım.
Eskiden de benim için bir gökyüzü vardı. Şimdi evimdeki balkona çıktığım zaman, yıllardır gökyüzünü nasıl da tanımadığımı anladım. Onu, olabildiğince geniş bir plandan görüverince, yüreğim ağzıma geldi. Meğer ne muhteşemmiş dedim.

İşte hayat da böyle. Küçücük pencerelerden gördüklerimiz, aslında hayatı bize tanıtmaya yetmiyor. Tıpkı gökyüzü gibi, hayata da geniş pencerelerden, yüksek balkonlardan bakmak gerekiyor. Bu yüzden gücüm yettiğince, bu farklı ve geniş pencerelerden gördüklerimi, duyguları da hiç atlamadan göstermeye çalışıyorum insanlara. Pencereler çoğaldıkça yükselecek, ufuk daha net görülecek.

Kapının vurulmasıyla düşüncelerimden sıyrılıyorum. Tuna elinde tepsiyle görünüyor kapıda. Bugün onun doğum günü. Hepimizin unuttuğunu sanıyor. Onun için sabahtan beri biraz mahzun bakıyor gözleri. Klinikte çalışanların sayısı otuzu geçti, ama Tuna hiçbirimizin doğum gününü unutmaz. Bizleri toplar ve her birimize küçük bir doğum günü kutlaması yapar. Hep beraber pasta keser, mum üfleriz. İnsanın işyerinde böyle vesilelerle hatırlanması, kutlanması güzel oluyor doğrusu. Gerçi özellikle hanım arkadaşlarımız artık yaşlarını söylemeseler de böyle kutlamaları hepimiz seviyoruz…

 

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Olivera (Yıldırım Beyazıt’ın Büyük Aşkı )

Editor

Dallar Meyveye Durdu

Editor

Kayıp Ruhun Zindanı – Esrarname II

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası