Siyaset

İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl – Türkiye’nin İlk Kadın Valisi Anlatıyor

LÂLE AYTAMAN anılarını anlatıyor…

Türkiye’nin ilk ve tek kadın valisi, 20. Dönem milletvekili, Sefire, Bilimkadını.

*Milletvekilleri Türkiye’nin ilk kadın valisini nasıl karşıladı?
*Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller ve ilk kadın valisi Aytaman’ın ilişkileri nasıldı?
*Eski başbakanlardan dayısı Nihat Erim’in cenazesinde birbirine sırt çeviren liderler kimlerdi?
*Pakistan’da Butto ailesinden kimlerle tanıştı?
*Devleti temsilen yurt dışına gidip kendini alışverişe kaptıran siyasiler kimlerdi?
*Termik santraller için verilen mücadelede akıl dışı gerçekler

***

SUNUŞ

Lâle Aytaman, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında, başta dayısı Nihat Erim ve babası Dr. Abdullah Köseoğlu olmak üzere siyasetle yoğrulan bir ailenin içine doğdu. Çocuk yaşlarından itibaren Türkiye’nin çalkantılı yıllarına, iktidar değişikliklerine, ihtilallere, muhtıralara, kâh uzağından kâh yakınından, hatta içinden tanık oldu; 6-7 Eylül olaylarını, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı, Almanya’daki öğrenciliği sırasında ’68 kuşağının oluşumunu, yurtdışında ASALA’nın özellikle diplomatlarımızı hedef alan saldırılarını gördü, yurtiçinde PKK terörünün ürkütücü olaylarını yaşadı. Eşi Büyükelçi Reha Aytaman’la birlikte yurtdışında ülkemizi yıllarca temsil etti. 1991 yılında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde, ANAP Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın başbakanlığındaki kabine tarafından Türkiye’nin ilk kadın valisi olarak atandığında, birikimiyle, deneyimleriyle ve sağduyusuyla bu yeni görevi de layıkıyla yerine getireceğinden kuşkusu yoktu. Bir ‘ilk’i yaşamanın hazzını ve gururunu duyuyordu elbette. O günlerde bu atama ülkemizde çok ses getirdi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir kadın, valilik makamına atanıyordu. Lâle Aytaman için bir yanda Türk kadınına yeni bir kapı açacak bu görevin tarihsel ve toplumsal önemi, diğer yanda İstanbul’da bırakacağı ailesi vardı. Çünkü o aynı zamanda iyi bir eş ve iyi bir anneydi. Kararını kolaylaştıran, eşinin ve oğlunun olumlu yaklaşımları ve destekleri oldu.

1995 seçimlerinde Muğla Milletvekili olarak Meclis’e girene kadar valilik görevini dört buçuk yıl sürdürdü. Valiliği süresince halktan büyük sevgi ve ilgi gördü. Siyasilerin ve üst idari görevdeki kişilerin çoğu kendisini destekledi, ancak siyasi amaçlarına yönelik girişimleri engellenenler, onu görevinden aldırmaya çalışanlar, başarısını çekemeyenlerin sayısı da az değildi. Lâle Aytaman, mücadeleci kişiliği, özverisi, bilgi birikimi, azmi ve çalışkanlığıyla valisi olduğu Muğla’ya çok şey kattı, pek çok şeyi değiştirdi. Aynı dönemde etkin görev aldığı yurtdışı çalışmalarıyla da ülkemizin en iyi tanıtım ve kültür elçilelerinden biri oldu. Üzüldüğü isyan ettiği, vazgeçmeye hazırlandığı günler de oldu, gayretlerinin sonucunda ortaya iyi işler çıktığında yoluna devam etme azminin bilendiği günler de.

Bu kitap, Türkiye’nin ilk ve tek kadın valisinin büyük bir içtenlikle kayda geçtiği valilik anılarını içeriyor. Lâle Aytaman Muğla Valiliğinden ayrılalı 13 yıl oldu. Kalbi hâlâ bu güzel kent için atıyor. Değdiği her yeri güzelleştiren kadın eli bütün kentlerimize değse dedirtecek anılar bırakarak ayrıldı Muğla’dan. Başlattığı şeylerin bir kısmı tamamlandı, bir kısmı gelişerek devam ediyor, bir kısmı ise ne yazık ki yarım kaldı. Aradan 13 yıl geçti, ama Türkiye ikinci bir kadın vali görmedi. Ülkemizin Lâle Aytaman gibi idealist ve azimli kadınlara ihtiyacı olduğunu bir kez daha vurgulayarak iyi okumalar diliyoruz.

Turkuvaz Kitap

TEŞEKKÜR

Olaylar belleklerden çok çabuk silinip gidiyor. 1991 yılırun bir haziran günü, beklenmedik bir telefonla rotası değişen hayatımın ve o günden sonra yaşadıklarımın Türkiye’nin toplumsal tarihinde bir yeri olduğuna inanıyorum. Bu nedenle o dönemle ilgili anılarımı gelecek nesillere aktarmayı bir borç bildim.

İlk gençlik yıllarımdan beri çalışmaktan yılmadım ve yapmak zorunda olduğum işlerde hep beni mutlu edecek bir şeyler aradım. Belki bu nedenle güçlükler beni yıldırmadı, yorulmadan yoluma devam edebildim. Kaderin önüme çıkarttığı fırsatları daima en iyi şekilde değerlendirmeye özen gösterdim. Kimseye karşı önyargılı olmadım. Bunun hem özel, hem de meslek hayatımda büyük yararını gördüm.

Buralara gelmemde kız-erkek çocuk farkı gözetmeksizin özgüvenimin gelişmesine önem veren ve iyi bir eğitim-öğrenim görmem için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan anneme ve babama sonsuz şükran borçluyum. Keşke babam da kızının vali olduğunu görebilseydi! Ne kadar mutlu olacağını tahmin ettiğim için, “Bir yerlerden beni mutlaka izliyordur” diyerek teselli buluyorum.

Muğla’da geçirdiğim yıllarda eşim Reha, hariciye ve bürokrasi deneyimleriyle uzaktan bana manevi destek verdiği gibi, evde de hem baba hem de anne görevini üstlenerek oğlumuzla ilgilendi. Oğlum Osman, ihtiyacı olduğu yaşlarında annesinden uzak olmayı göze aldı, derslerini aksatmadı, beni üzmedi ve teşvik etti. Annem ve kardeşim Sait destekleriyle hep yanımdaydılar. Ailem, dost ve arkadaşlarım yardımlarını esirgemediler.

Türk kamuoyu bir kadın valiyi kabullenmeye hazırdı. Basın ve medya beni bu tarihi görevimde hiç yalnız bırakmadı.

İlk kadın vali atamasının altında imzası olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı, 48. Cumhuriyet Hükümeti Başbakanı Mesut Yılmaz’ı, İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ve bu kararı destekleyen tüm kabine üyelerini, gösterdikleri siyasi kararlılıktan dolayı şükranla anmak isterim.

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün Türk kadınları için açtığı uygarlık yolunda önemli bir aşamaydı ilk kadın valinin atanması. Mülki idare tarihimizde başarılı bir dönem olarak da anılacağını umuyorum. Açılmış olan bu yolda, üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen ne yazık ki aynı kararlılıkla yürünemedi ve günümüz Türkiye’sinde 81 il valisi arasında gene kadının adı yok!

Valilik dönemimde Özel İl Kalem Müdürü İzzet Özdemir, Basın Halkla İlişkiler Müdürü Baki Gencel, Valilik Basın Danışmanı Ali Tutulmaz kapsamlı bir fotoğraf ve basın arşivi oluşturmamı sağladı. Ben de kitabımda araştırmacılara kaynak olabilir düşüncesiyle bunları yer yer referans olarak kullandım.

Bu kitabı hazırlarken mevcut arşivimin değerlendirilmesinde ve kitabın ön çalışmalarında Cennet Türker’in büyük yardımı oldu.

Anılarımın bir kitap haline getirilmesi için başından beri beni teşvik eden, bana destek olan ve bizzat editörlüğünü üstlenerek yayına hazırlayan değerli dost İlknur Özdemir’e en içten duygularla teşekkür ederim.

Lâle Aytaman
İstanbul, Mayıs 2008

BAŞLARKEN

Nasıl vali oldum

Telefonda daha önce hiç duymadığım bir ses: “Sayın Lâle Ayta- man’la mı görüşüyorum?” diye sordu.

“Evet, benim.”

“Ben İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli, nasılsınız Hanımefendi?”

Bakanların evimize telefon etmeleri olağandı, genelde eşim Reha’yı ararlardı. Bu kez de İçişleri Bakanı’nın eşimle görüşmek isteyeceğini düşündüm. Dr. Mustafa Kalemli’yi sadece ismen tanıyordum. Gazete ve TV haberlerinden Mesut Yılmaz’ın yeni kabineyi kurmakta olduğunu, Mustafa Kalemli’nin de İçişleri Bakanı olacağını izlemiştim. “Yeni göreviniz hayırlı olsun, Beyefendi,” dedim.

“Lâle Hanım, hükümetimiz ilk icraat olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bayan valisini atamaya karar vermiştir. Güven oylamasından hemen sonra Sayın Başbakanımız bu tarihi kararı kamuoyuna bizzat açıklayacaklardır. Hükümetimizin aldığı bu tarihi kararla, Atatürk Türkiyesi’nde Türk kadınının konumu yeniden düzenlenecek, siyasi tarihimizde yepyeni bir sayfa açılacaktır. Uzun incelemeler ve tetkiklerden sonra adaylar arasından, sizi Türkiye’nin ilk bayan valisi olarak atamaya karar verdik.”

Kalemli, bu son cümleyi sarf edinceye kadar, genel olarak kadınlarla ilgili olumlu bir gelişmeden bahsettiğini düşünüyor, söylediklerini kendimle bağlantılı bulmadığımdan o kadar da can kulağıyla dinlemiyordum. Ancak ne zaman ki, “Sizi Türkiye’nin ilk bayan valisi olarak atamaya karar verdik,” dedi, bir anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü sandım. Müthiş heyecanlanmıştım, bir anda tüylerim diken diken oldu.

Yine de içimden bir ses, “Biri seni işletiyordur, oyuna gelme!” diyordu. Her ne kadar kendisini tanımıyorsam da karşımda İçişleri Bakanı olduğunu söyleyen biri vardı. O nedenle, “Bırak beni işletmeyi,” de diyemiyordum. Nezaketimi bozmaksızın ancak, “Beyefendi, herhalde bu bir dost şakası olsa gerek!” diyebildim.

Bu tepkim üzerine Kalemli, “Sizi çok iyi anlıyorum Hanımefendi,” dedi. “Hatta şunu samimiyetle belirteyim ki, teklifimi hemen kabul etmiş olsaydınız, bir doktor olarak kişiliğinize şüpheyle bakardım. Gösterdiğiniz bu doğal reaksiyonu çok iyi anlıyorum. Eğer emin olmak isterseniz, siz beni telefonla arayabilirsiniz.”

Kalemli, telefonu kapatmadan önce, arkamda beni fikren ve manen destekleyecek koskoca bir İçişleri Bakanlığı teşkilatının olacağını, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere tüm hükümetin ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın bana sahip çıkacaklarını belirterek, “Herkes sizin başarılı olmanız için elinden geleni yapacaktır. İçişleri Bakanlığımız Türkiye’nin en güçlü teşkilatıdır. Bakanlığımız tüm kadrosuyla sizin yanınızda olacaktır,” dedi.

Ben o güne kadar valilerin Mülkiye mezunları arasından seçildiklerini zannederdim, o nedenle, “Ama ben Mülkiye mezunu değilim ki,” diyebildim.

“Valilik, büyükelçilik gibi istisnai bir görevdir,” dedi Kalemli. “Dolayısıyla hükümet her meslekten vali atayabilir. Bu kez de bir kadın valinin meslek dışından atanmasını kamuoyu yadırganmayacaktır.”

Söylenecek başka bir şey kalmamıştı. Kalemli, teklifini yapmış, beni kaderimle baş başa bırakmıştı. “Ben sizi tekrar arayacağım, bir iki gün içinde sizi evinizde ziyaret edeceğim. Lütfen bu konudan eşiniz hariç hiç kimseye bahsetmeyin. Açıklamayı güven oylamasından sonra bizzat Sayın Başbakan yapacaklardır,” dedi.

Son dakikada, “Peki, nereyi düşünmüştünüz efendim?” diye sormadan edemedim. Bakan önce İstanbul’un öneminden, sonra, ‘Türkiye’nin Batı’ya açılan penceresi’ diye adlandırdığı Muğla’dan bahsetti. Dış dünyaya mesaj vermekten filan söz etti. Bana hangi ilin valiliğini teklif etmekte olduğunu tam olarak kavrayamamakla birlikte, sözü daha da fazla uzatmak istemedim. Vedalaştık.

25 Haziran Salı günü öğleden sonra aldığımız bu telefonla aile yaşamımızda yepyeni bir sayfa açılacaktı. Bir iki nezaket sözcüğüyle başlayan bu konuşma, yalnızca ailemin yaşamını değil, ülkemizin de siyasi tarihini değiştirecek bir konuşma olmuştu.

1991 yılında, Türkiye yeni bir siyasi dönemece giriyordu. 15 Ha- ziran’da yapılan ANAP Genel Kongresi’nde Mesut Yılmaz, Genel Başkan seçilmiş, yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunulan kabine, TBMM’den henüz güvenoyu almamıştı.

Telefonu kapattığımda inanılmaz duygular içerisindeydim. Bir taraftan bana söylenenlerin doğruluğuna inanmıyor, bir taraftan Türkiye’nin ilk kadın valisi olarak atanmanın coşkusunu yaşıyordum. Ya doğruysa ve bu görev gerçekten bana veriliyorsa ne yapmalıyım, bu işin altından kalkabilir miyim, diye sorup duruyordum kendime. Sevinç, coşku, endişe… Bu duygular bir anda beni sarıp sarmalamıştı!

Bu arada eşim yanıma gelmişti. “Reha, biliyor musun ne oldu. Mustafa Kalemli olduğunu söyleyen biri bana valilik teklif etti,” dedim. Reha, benim aksime bunun doğruluğundan hiç kuşkulanmadı. Heyecanla, “Çok güzel! Hemen kabul etmelisin!” dedi. “Sen bu işin altından kalkabilecek niteliklere sahipsin. Ben de sana her konuda deneyimlerimle destek olurum,”

Bense hâlâ, “Herhalde birisi şaka yaptı bize,” diyordum.

Oysa gerçekten de Türkiye’de bir kadın vali göreve getirilmekteydi ve bu talihli kişi bendim. O anda aklıma gelmese de, ileride böyle bir gelişmenin kadın hakları bakımından da yepyeni bir sayfa açacağına tanık olacaktım.

İşte bana yıllardır sorulan “Nasıl vali oldunuz?” sorusunun yanıtı yukarıda anlattığım gibidir.

“Neden Lâle Aytaman?” sorusunun yanıtını doğrusu o gün ben de bilmiyordum. Ama yıllar sonra geriye dönüp bir değerlendirme yaptığımda, bu sorunun yanıtı belki de benim yaşamöykümde yatmaktadır diyorum. O nedenle, belki de bu öyküyü, Türk kadınları için bir daha kapanmamak üzere açılan yeni bir kapının öyküsünü, en başından anlatmam gerekir.

Türkiye tarihine altmış yıllık tanıklık

Yaşadığım altmış yılı aşkın sürede ülkemizde çok şey değişti. Doğduğum yıl (1944) İkinci Dünya Savaşı sona ermek üzereydi. Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’nün başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in ilanından itibaren ülkeyi tek parti olarak yönetmekteydi. Özellikle gençler, tek parti yönetiminden memnuniyetsizlik duyuyor, gelecek için umut gördükleri yeni bir partinin, Demokrat Parti’nin, kuruluşunda yer alıyorlardı. Daha sonra 1950’de CHP seçimleri kaybetti ve muhalefete geçti. Demokrat Parti’nin devri başlamıştı.

Tek parti yönetimi diktatörlükle suçlanmıştı, ancak Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi, umulduğu gibi ülkeye siyasi ve sosyal öz-

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Ayşe Kulin – Köprü

Editor

İsrail, Mitler ve Terör

Editor

Immanuel Wallerstein – Avrupa Evrenselciligi, Iktidarin Retorig

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası