Roman (Yerli)

İndiragandi

indiragandi 5edbb63cf1bcdAktüel Dergi’nin Kaldırım Yazıları’nın ünlü ismi Cem Sancar, İndiragandi ile okurlarına tekrar sokaktan, sokak lisanıyla; ancak bu kez kurmaca bir romandan, 2000 epey küsurlardan bahsediyor.

Türk Edebiyatı’nda edebi bir tarz olarak ‘Ütopya’ ve ‘Kara ütopya’ tartışmalarını başlatacak olan roman; İstanbul’un gelecekteki sosyo-kültürel yapısını, geçmişin ve geleceğin uzayında eriyen ‘din’, ‘adalet’, ‘eşitlik’, ‘özgürlük’ gibi temel insani meseleleri Çağdaş Türk Edebiyatı’nda benzeri olmayan tarz ve üslubuyla işliyor.

Kitaptan tadımlık paragraflar için:

-Cavlaklar, Direnişçi Dervişler, Melâmîler, Kalenderiler, Kızılderililer, Zenciler.

Bin kunduzlar, aç köpekler, Karakafalar…

Şemsi Tebrizi talebeleri. Arızalar, anarşistler, sınıfsızlar, yaralı ruhlar, hüsranın evlâtları…

-“Mal biriktirmek günahtır! Irkla övünmek ayıptır! Paraya tapan taş olacaktır” diyorlardı.

“Taşşş!”

-Ateş hiddetle hırlıyor, İstanbul, oradan bakınca eskiden tanıdığım etine düşkün, azgın bir vampirellaya benziyordu. Öyle karışık zamanlardı…

-Yıllar geçmiş, Büyük Marmara Depremi ve tsunami şehri kül etmiş, dindar-dinsiz Beyaz Türkler menfaatlerini evlendirmiş, halka karşı merhametsiz bir piyasa cumhuriyeti, e-devlet kurmuşlar adına da Hindi AŞ demişlerdi. Memleket toptan özelleştirilmişti.

-Saat kaç kimse bilmiyordu. Yarın ne olacak, hiç kimsenin fikri yoktu. Şehrin her halinden madde bağımlısı olduğu, her türlü maddenin müptelâsı olduğu belliydi.

Karakafalar isyandaydı…

————–

Hindi A.Ş Bölümünden…

İstiklâl Caddesi’ndeki hedonist izdihamdan arta kalan boşluklara iliştirilen dev panolara ‘ARANIYORLAR’ silikonları asılmıştı.

Canlı yayınlanan ilânlarda birbirlerinden ayırt edilmesi imkânsız çıplak kafalı bir sürü insanın portresi geçmekteydi. Bazılarının üstü kırmızı çarpı işaretiyle çiziliyor, ‘İptal edilmiştir’ mührüyle damgalanıyor ve söz konusu fotoğraf anında kayboluyor, yerini hemen bir başkası alıyordu. Halk anlıyordu ki bir terörist daha yurttaşlık dersinden sınıfta kalmış ve resmi hayattan atılmıştır!

Koca gözlü hindi armalarının altında, büyük puntolarla; ARANIYORLAR: İLERLEME DÜŞMANI PERUKLU CAVLAKLAR TARİKATI. İHBAR EDENE: 100 BİN BUL yazıları akmaktaydı. BUL, ‘Beyaz Ulusal Lira’ anlamına gelmekte ve dolarla eşit değerde hareket etmekteydi. Adım başı görülen robocopların göğüslerinde, omuz başlarında, etraftaki onlarca dev dijital billboartta, uzay gemisini anımsatan telefon kabinlerinde, havada süzülen renkli zeplinlerde aynı hindi figürü resmedilmişti. Asabî, kuyruğu kabarık hindinin bakışlarından kaçacak hiçbir yer yoktu koca şehirde! Gözü, herkesin sırtında gezinen Big Brother kıvamındaki yaratık, yeni Türk medeniyetinin kutsal simgesi olarak her an, her yerde hazır ve de nâzırdı. Bütün hindi armalarının altında, kalın harflerle ‘HİNDİ SENİ DÜŞÜNÜR’ yazmaktaydı. Şehri işgal etmiş ‘Hindi’lerin ve ‘Seni Düşünür’lerin etrafında dolaşan grafikteyse ulusal şirketin adı veriliyordu:

HİNDİ ANONİM ŞİRKETİ! HİNDİ AŞ…

Şemsi Tebrizi Camii Bölümünden…

Kıyıdaki camii gecede, ak bir madalyon gibi parlıyordu. Cami, birkaç yıl önce birden bire yoktan var olmuştu!

Büyük depremde tamamen yıkılan Karaköy Limanı’nın çatlaklarından, toprağın kalbinden bir gecede, tomurcuk gibi yükselmiş; balçığı yıkandığında da kalem gibi mimarîsiyle ortaya çıkmıştı. Mucize, yoksul ahalinin yaralı ruhuna şifa gibi gelmiş, Tophanelinin kalbine taht kurmuş, kulaktan kulağa fısıldanmış, bir ahir zaman işareti olarak beyinlere kazınmıştı.

Nasıl kazınmasın? Bir anda peyda olan pırlanta gibi bir camii, hem de alnındaki Şemsi Tebrizi mahlâsıyla!

Mabet, gecenin o geç saatinde ilk bakışta ıssız görünmekteydi. Tâbii ilk bakışta!

“Bizden aldıklarını geri alacağız. Adalet, o zaman adalet olacak!” Görmüş, geçirmiş, boğuk bir ses; haritalarda yeri olmayan mabedin duvarlarında illegal bir karıncanın temkiniyle ve kendinden emin yürüyordu.

“Beyaz adam tekno-bilimsel bir hayat sürdüğünden mucize kabul edecek yeteneklerini kaybetmiştir! Efsanelere, nasihatlere, evrenin kıyafetini giymiş mübarek insanlara karşı; Hadicanımordandırlar, uğurdündardırlar…”

Gerçekten de beyazlar; bir gecede toprağın altından, her şeyiyle tamam bir caminin şıp diye ortaya çıktığına inanmadıklarından Şemsi Tebrizi’yi yok saymışlar, görmezden gelmişlerdi… Bu da karakafaların canına minnetti! Ne din danışmanları, ne robocoplar, ne de jurnalciler olmadan, camiyi neşeli bir curcuna halinde yaşamaya başladılar.

Çoluk çocuk, ahali, gün boyu ordaydılar. Muhabbetler, sohbetler, elden ele dolaşan yasak kitaplar, o kuraklıkta suyu hiç kesilmeyen bereket timsali çeşmeler, şarkı, türkü, bir şenliktir gırla gidiyordu…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Muhalif

Editor

MARTIN EDEN

Editor

SCHRÖDINGER’İN KEDİSİ-KÂBUS

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası