Roman (Yerli)

Mavi Dağ

Fantastik kurgu seven okurların Siyah Nefes adlı kitabıyla tanıyıp sevdiği Gülşah Elikbank’tan Günebakan Üçlemesi’nin ikinci kitabı Mavi Dağ Lanetin çöktüğü kasabadan gerçek hayata “düşen” Nil ve Kayra’nın aşkı Mavi Dağ’a giden yolda Günebakan Nil’in arkadaşlarını koruyacak mı dersiniz?

Peki, Supay’ın aldığı herkesi geri getirmenin bir yolunu bulmak zorunda olarak çıktıkları yolculukta herkesin yeteneğini çalan Nil’in ne yapabileceğini okumaya hazır mısınız?

Siyah Nefes’le sevdiğiniz tüm karakterlerin yepyeni macerasına, Mavi Dağ’a doğru yola çıktınız bile…

Ama unutmayın: Keyifli bir yolculuk olacağına dair söz vermedik!
Her satırını Kayra ve Nil’in aşkıyla okuyacağınız romanın sayfalarını gerilerek çevireceksiniz…

——————

BİRİNCİ BÖLÜM

KANLI MESAJ

Mavi Dağ’a ulaşmak için yola çıkalı tam bir gün olmuştu. Her ne kadar tüm yolu Kayra’nın elini sıkı sıkı tutarak yürü­düysem de yorgunluktan ayak tabanlarım sızlamaya ve şiş­meye başlamıştı. Kayra bana ve diğerlerine “sanırım en çok da Fimes’e“ belli etmemeye çalışsa da okyanus yeşili gözleri, altlarına düşen mor halkalarla solgunlaşmaya yüz tutmuştu. Etrafıma her baktığımda, Sofis evlendikleri gün başlarına gelen bu talihsizlikten yakınıyor ve gelinliğinin kuyruğunu öfkeyle çekiştiriyordu. Noran, onun yakınmalarından bunal­mış halde damatlığının yakasını bir sağa bir sola çekiştiriyor, göz göze geldiğimiz nadir anlardaysa ellerini yardım ister gibi havaya kaldırıp beni gülümsetmeye çalışıyordu. Yola o kadar ani çıkmıştık ki ne bir planımız vardı ne de erzağımız. Ruh hallerimiz de hesaba katılırsa hiçbirimiz yol boyunca “Sofis dışında“ doğru düzgün konuşmamıştık. Mavi Dağ’a daha önce ne gitmiştim ne de dedemden dinlediğim hikâyelerde yerini öğrenmiştim. Eğer bir gün o hikâyelerin hayatımı yön­lendireceğine dair en ufak bir fikrim olsaydı, dedeme daha detaylı sorular sorardım ama o zamanlar anlattıklarının kendi hayal dünyasından çıkma şeyler olduğunu düşünüyordum. Bir gün tamamen gerçeğe dönüşüp yaşamımı bir bilinmezlik yumağına çevireceklerini nereden bilebilirdim ki!

O sırada kendi kendime, hikâyelere gereken önemi ver­mediğim için kızarak söylenirken, Fimes’in elleri ceplerinde bana sırıttığını görünce biraz afalladım.

“Seni güldüren şeyi öğrenebilir miyim?” diye sordum zoraki bir gülümsemeyle. Ama yüzüme kondurduğum gü­lümseme, söz konusu sesim olunca pek işe yaramışa benze­miyordu. Zira susuzluktan kuruyan dudaklarımın arasından çıkan cümle çatallaşarak ve gereğinden yüksek bir sesle dile gelmişti. Zamansız çıkışım birden herkesin gözlerini bana çevirmesine sebep olmuştu, özellikle de bu yolculuktan ba­şından beri nefret eden Luna’nın. Zaten her zaman ki gibi soruma Fimes’ten önce o cevap vermişti.

“Halimize bakınca kim olsa güler sanırım! Ama konu sen olunca, her şey istediğin gibi ilerliyor olmalı,” dedi kaşlarını çatarak.

O anda onlardan çalarak geliştirdiğim tüm yetenekleri tek tek ve ağır ağır Luna’nın üzerinde denemek için içimde müt­hiş bir istek duydum. Beni durduran neydi ki? Kasabaya ayak bastığımdan beri benden hoşlanmamıştı. Doğrusu benim de ondan pek haz ettiğim söylenemezdi. Özellikle de sürekli olumsuz düşünmesi, her an moralimi bozmak için fırsat kol­laması beni çıldırtıyordu. Ama artık ona daha fazla saygı gös­termek zorundaydım. Çünkü Fimes, liderliği bıraktığından beri, Süfenk’lerin başında o vardı. Dolayısıyla benim de bir Süfenk olduğum hesaba katılırsa benim de liderimdi. Geri­len ortamı yumuşatmak her zaman ki gibi Aneko’ya düşmüş­tü. Yaşlı ayaklarını sürüye sürüye yanıma geldiğinde onun bu bir günde daha da ihtiyarlaştığını fark ettim.

Şüphesiz içlerinde yeteneğini kullanmaya en çok ihtiyaç duyan oydu. En azından gündüz aydınlığında yola bir kedi olarak devam edebilseydi hem bizi yavaşlatmaz hem de daha az yorulurdu. Aneko’ya bakıp onun için endişelenirken o da Luna ve benim aramdaki gerilimden dolayı telaşlanmış gibiydi.

“Nil, lütfen, şu anda son ihtiyacımız olan şey kendi aramızda yaşanacak bir kavga,” diyerek beni uyardı yüzündeki kırışıklıkları daha da belirginleştiren kaygılı bir bakışla.

“İyi de ben başlatmadım ki,” diyerek Aneko’ya çocuklar gibi itiraz ederken, Kayra hafifçe elimi sıktı. Sanırım bu ses­siz kalmamı istediği içindi. Ama o kadar gergindim ki bu is­teğine uymam mümkün olmadığı gibi daha da gerildim ve kızgınlığım ona yöneldi.

“En azından arabamı almama izin verseydin bu kadar yo­rulmazdık,” diye sitem ettim. “Üstelik o zaman bu ıssız yol­ları kullanmak yerine ana yolu deneyebilirdik,” diye ekledim, uykusuzluktan gözlerimi ovuşturarak.

“Nil, Mavi Dağ’a dikkat çekmeden ulaşmaya çalışıyoruz. Zaten senin son model araban olmadan da yeterince dikkat çeken bir grubuz,” diye cevapladı Kayra, eliyle diğerlerini işaret ederek.
Gerçekten de halimize bakınca biraz sirkten kaçmış gibi göründüğümüzü kabul etmeliydim. Yüz elli yaşında, yü­rümekte bile zorlanan Aneko’nun hemen yanı başında, on iki yaşında gibi görünen yaşıtı Nisa, geçtiğimiz tozlu yollar yüzünden beyazlığını yitirip grileşen gelinliği içindeki So­fis, gayet şık kıyafeti kırış kırış hale gelen Luna, giydikleri takım elbiselerin ceketlerini çıkarıp gömleklerinin kollarını kıvıran Kayra, Fimes ve Logis, damatlığı hırpani bir hal alan Noran… Sanırım içlerinde sadece ben normal bir görünüme sahiptim. Ne de olsa ilk kez garip iç güdülerime kulak verip, evden çıkarken sırt çantamın içine bir kot pantolon ve ba­sit bir tişörtle, spor ayakkabı koymuştum. O an bunu neden yaptığıma dair bir öngörüm olmasa da Günebakan ismini gerçek anlamda hak ettiğimi düşünmeye başlamıştım. Artık yüzümü ne yöne çevirsem bela da orada oluyordu! On sekiz yıllık sakin hayatım bir anda sanki bir Michael Bay filmine dönüşmüştü. Kayra’ya dikkat çekmemiz konusundaki endi­şesi için tam hak verecekken yine de araba kiralayarak ana yolları kullanabileceğimiz geldi aklıma. Maddi anlamda bir sorunumuz yoktu. Kredi kartım yanımdaydı ve herhangi bir limit kısıtlamam yoktu. Bize istediğimiz her türlü ekipma­nı ve konforu sağlayabilirdi. Bunu nasıl da düşünememiş­tim! Kasabada para hiçbir işe yaramıyor olabilirdi ama benim dünyamda açamayacağı kapı yoktu.

“Aşkım aslında düşündüm de eğer daha yolumuz çoksa neden birer araba kiralamıyoruz. Bu Mavi Dağ’a hem daha hızlı hem de daha rahat ulaşmamızı sağlamaz mı?” diye sor­dum olabildiğimce sevimli bir halde. Kayra sanki bu önerimi diğerlerinin duymasını istemezmiş gibi fısıldayarak cevapladı beni.

“Canım, bunu elbette yapabilirdik ama Supay’ın neler yapabileceğini bilmiyoruz. Mavi Dağ’a gideceğimizi tahmin etmiş olmalı. Bunun için de bizi engellemek için muhakkak bir planı olduğu kanısındayım. En güvenlisi kimseye görün­meden ve birbirimizden ayrılmadan varmak,” diye açıkladı.

Supay’la Kader Bulutu olduğu o karanlık zamanlarında epeyce vakit geçirmiştim ve bu süre boyunca onun acımasız­lığına, zalimliğine bolca tanık olmuştum. Ama tüm bunları bu kadar kısa sürede planlayabileceğini sanmıyordum. Özel­likle de kasabada yeniden kurmaya çalıştığı eski hayatıyla ne kadar meşgul olduğunu düşününce.

Yürüdüğümüz yol bir otobanın alt kısmıydı yani tellerin gerisinde kalan ve mecbur kalmadıkça aklı başında hiçbir insanın kullanmayacağı kısmı. Bulunduğumuz açı itibariy­le yoldan geçen arabaların bizi görmeleri mümkün değildi. Nisa’nın elinde Mavi Dağ’a ulaşmanın yolunu gösteren bir harita vardı. Haritaya göre üç ayrı koldan dağa gitmek müm­kün gibi görünüyordu. Biz bu üç yoldan en ıssız ve en zor­lu olanı seçmiştik. Bu yüzden bir anda karşımızda beliren otoban polislerini görünce hepimiz oldukça şaşırdık. Yolun aşağı kısmında bir kaza olmadığı sürece onların bulunduğu­muz engebeli ve tozlu bölgeye girmeleri beklenmezdi. On­ları görür görmez Kayra öne atıldı ve beni her zaman ki gibi arkasına alarak uyardı.

“Onlarla konuşma işini bana bırak,” diye adeta emretti.

Daha ona cevap veremeden Fimes de Kayra’nın yanı ba­şında yerini aldı ve bu sefer buz mavisi gözlerini hepimize dikerek geride kalmamız için ikaz etti.

“Bu adamları hiç gözüm tutmadı, herkes her şeye hazır­lıklı olsun,” dedi. Kasabada her an karşımıza çıkan tuhaflıklardan sonra biraz paranoyak olmasını anlıyordum aslında.

İkisinin de bedenlerinin aldığı gergin duruş her an kavga etmeye hazır olduklarını gösteriyordu.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Felah

Editor

Yolculuk Günlükleri

Editor

Hayallerim Ruhumu Öpüyordu

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası