Hamdi: Bugün 53 Kasım Perşembe. Deliniz hayırlı günler diler.
Osman: Vay anam vay, banka reklamı gibi.
Hasan: Demir Hamdi bu. Demir gibi maşallah.
Hamdi: Demir Hamdi, hayırlı işler, pardon, hayırlı kahveler diler.
Tahir: Yahu bu ne kibar deli; ”pardon diyor. Salih: Eh, tabi. Şehir delisi bu. Kibar olacak elbet.
Fadime: Ah yavrum, ne temiz kalpli.
Hatice: Kız Fadime, temiz kalpli olamaya temiz de, pek deliye benzemiyor. Kafası bir güzel çalışıyor. Senden benden farkı yok.
Fadime: Farkı yok olur mu, besbelli deli bu.
Hatice: Deli olduğu nereden belli?
Fadime: E muhtar dedi ya. Sen muhtardan iyi mi bileceksin
BİRİNCİ PERDE I. Sahne
(Köy meydanı. Çevrilinde evler, kahvehane, tezeklik ve içinde kalaklar. Ağaç yoktur. Kahvenin önünde üç kişi oturmaktadır. Osman girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.)
Salih : Merhaba Osman.
Osman : Merhaba Salih.
Hasan : Merhaba Osman.
Osman : Merhaba Hasan.
Tahir : Merhaba Osman.
Osman : Merhaba Tahir.
(Ömer girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.)
Salih : Merhaba Ömer.
Ömer : Merhaba Salih.
Hasan : Merhaba Ömer.
Ömer : Merhaba Hasan.
TahİT : Merhaba Ömer.
Ömer : Merhaba Tahir.
Osman : Merhaba Ömer.
Ömer : Merhaba Osman.
Hasan : Eee… muhtar seçimleri de yaklaştı.
Salih : Hayırlısı.
Hasan : Hayırlısıyla yine bizim Halis Ağayı seçeriz inşallah.
Tahir ; Bu sefer de Tırmıkçı Hüseyin Ağayı seçelim
Tebdilde ferahlık vardır. Hele bir yol da onu deneyelim.
Osman : Dere geçerken at değiştirilmez. Bu sıkıntılı günlerimizde muhtarı değiştirip de nedeceksiniz? Halis Ağa tecrübelidir; hükümette, vilayette adamları vardır. O
Ömer : He ya. Kaymakamımız bile kendisine itibar
etmiştir.
(Ramazan girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.)
Salih : Merhaba Ramazan.
Ramazan : Merhaba Salih Ağa.
Hasan : Merhaba Ramazan.
Ramazan : Merhaba Hasan Ağa.
Tahir : Merhaba Ramazan.
Ramazan : Merhaba Tahir Ağa.
Osman : Merhaba Ramazan.
Ramazan : Merhaba Osman.
Ömer : Merhaba Ramazan.
Ramazan : Merhaba Ömer.
Osman : Muhtarın vilayetteki, kasabadaki tanıdıkları çok işimize yarıyor.
Ömer : Elbet. Bıldır, Kalak Rıza’nın kaynanası Benli
Nine kuyuya düşmüştü de, nasıl traktöre atıp hemencecik kasabaya yetiştin vermiştik.
Hasan : Yetiştirdik de ne oldu. “Acilimiz dolu, bekleyin sabah pilikıliniğe getirin” diye yüz geri edi ver dilerdi.
Ömer : Polikılinik.
Tahir : Hani muhtarın tanıdıkları vardı hastanede?
Osman : Kasabada vok, vilayette var.
Ömer : Baktık olmuyor, attık traktöre Benli Nine’yi, ertesi gün yatsı okunurken vardık vilayetteki hastahaneye.
Osman : Bir selam söyledik bizim muhtardan hastabakıcılara, o saat yatırdılar acile.
Hasan : Hey koca Benli Nine bey. Neyine gerek senin buğday kuyusunun başına cttmdmek. Ay. kalsın ölü verecek ti. Sahi niye düşmüştü hu kuyuya?
Salih : O sabah önünden kara kedi geçmiş. O da hiçbir tedbirini almamış. Basireti bağlanmış işte.
Osman : Yok ondan değil. Bir gün önce çarşambaymış. Bu da tutmuş çamaşır ıslamış. O yüzden düş* müş. Ben şu kadarcıktan beri anam derdi: “Çarşamba günleri çamaşır ıslayan iflah olmaz” diye.
Hasan : Doğru söylemiş büyükler. Bir, çarşamba çamaşır ıslayanın, bir de perşembeleri peştemel asanın başından dert eksik olmaz. Ben bunu bilir bunu söylerim.
(Herkes kulağım çekip tahtaya vurur. Muhtar Halis Ağa girer, oturanları eliyle selamlar, oturur.}
Salih : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Salih.
Hasan : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Hasan.
Tahir : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Tahir.
Osman : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Osman.
Ömer : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Ömer.
Ramazan : Merhaba Muhtar.
Muhtar : Merhaba Ramazan.
Hasan : Hoş geldin Halis Ağa.
Muhtar : Hoş gördük ağalar. Rüstem, hele bir çayları tazele.
Rüstem : {Sesi duyulur.) Çaylar yedi oldu.
Salih : Eee muhtar, seçim yaklaşıyor.
Muhtar ; Daha dört ay var Salih Ağa.
Ramazan ; Tırmıkçı Hüseyin Aga da adaymış. Seçilirsem, yolu asfaltlayacağım, bir de çakıllı dereye köprü yaptıracağım diyormuş.
Muhtar : Ne var bunda yeğenim. Onu herkes yapar. Hükümet bile yapar. Benim başka görüşlerim var.
Salih : Ne gibi?
Muhtar : Seçimden önce ve de sonra yepyeni icraatlarım olacak. Kimsenin aklına gelmeyen bazı ihtiyaçlarımızı tedarik edeceğim.
Hasan : Ne gibi?
(Rüstem çayları getirir, dağıtır, oturur.)
Muhtar : Köyümüzün delisi eksik ağalar.
Herkes : Haydahhh!
Salih : Ne lüzumu var şimdi muhtar?
Muhtar ; Komşu köylere bakın bele; hepiciğinin bir tane delisi var. Aşağı Çavuldur’da deli Mahmut var; kırıp geçiriyor milleti vallaha. Yukarı Cabbarlı’da Mestçi Memet var. Aşağı Cabbarlı’da Deli Davut. Dodurga’da desen Deli Hüsnü. Köyün meydanına top!aşıyorlar, bunlar söylüyor, köylü gülüyor; bunlar söylüyor, köylü gülüyor. Televizyon yanlarında halt etmiş.
Hasan : Doğru dedin muhtar vallaha. Dün Cabbarlı’ya gitmiştim. Mestçi Memet, sabah akşam köyde “Kuşlarım nerde? Kuşlarım nerde?” diye dolanıp duruyor. Biri karşısına geçip “Mestçi Memet kuşların nerde?” dedi mi de öfkeden köpürüyor, sövüp sayıyor, Millet de gülmekten ölüyor.
Ömer : Aşağı Çavuldur’daki Deli Mahmut daha komedi. Karşısına geçip “Mahmut saat kaç?” dedin mi, küfürii yedin. Bî sövüyor, bi sövüyor, deme gitsin. O kızıp sövdükçe de millet gülmekten yerlere yatıyor.
Hasan,
Osman,
Ramazan : He ya.
Muhtar : İşte malumunuz üzere, her köyün bir delisi var ağalar. Bizim köyde niye olmasın. Yukarı Çavuldur’un nesi eksik?
Salih,
Ömer,
Rüstem : He ya.
Muhtar : Yalnız köylük yerde değil, kasabada da var. Geçende Ankara’ya gitmiştim. Ankara da deli dolu. Ulus’ta neyim büyük çarşılar var. Her çarşının bir delisi var. Sonra kıyamet gibi mahalle var; her mahallenin de bir tane delisi var. Delisiz tek mahalle yok.
Rüstem : Merkez hükümet tabi, delisi de muntazam olur.
Ramazan : Ben askerliğimi Balıkesir’de yapmıştım. Balıkesir’in delileri meşhurdur. Çifter çifter gezerler caddede. Hepiciği de kuvvetlidir.
Muhtar : Çevre yanımıza bakjn, delisi olmayan tek köy bizimki. Bizim delimiz niye olmasın ağalar? Aşağı Çavuldur’dan neyimiz eksik?
Ömer : Doğru vallaha. Bir delisi olsa köyümüzün, hiç fena olmaz. Şöyle bi güzel güldürür bizi. Köy meydanında toplaşır sitires atardık.
Salih : Giydirip kutandırırdık zavallıyı. Soğuk kış
gecelerinde kahvede sobanın basına çökerdi garibim. Sevaba girerdik köycek.
Rüstem : Yedirip içirirdik. Sonra iki de şaplak atar ensesine, ne güzel eğlenirdik.
Hasan : Deliye şaplak atılmaz aslanım; günahtır. Bunların hepidgi mübarek adamlardır.
Rüstem : Nasıl yani?
Hasan : Demem o ki, kalbi temiz, mübarek adamlardır deli kısmisi. Cabbarlı’nın Mestçi Memet’ini duymadınız mı? Bıldır, hacıya gidenlere “beni de götürün” diye çok yalvarmış, götürmemişler. Neyse lafı uzatmayalım, köylü vasıl olmuş Hicaz’a; bir de ne görsünler, Mestçi Memet hepsinden Önce varmış oraya. Tam karşılarında duruyor.
Herkes : Bak sen bak!
Ramazan : Davut için de duymuştum. Kuzu yıkımaya gidilecek: börekler, dürümler, tatlılar… Binmişler traktöre, bunu almamışlar. İkinci traktörle arkadan gelsin demişler. Bir de varmışlar ki yaylaya, pınarın başında duruyor bu. Nasıl gelmiş, ne zaman gelmiş? Akıl, sır ermez.
Osman : Öyle, Öyle… Temiz adamlardır bunlar. Gülmek mülmek olur da kalplerini kırmaya gelmez.
Muhtar : Her neyse ağalar; herkeste var, bizde yok. Köyümüze de gerekli.
Rüstem : İyi de muhtar, deliyi nereden bulacağız? Şükür cümlemizin aklı yerinde.
Muhtar : Siz o işi bana bırakın ağalar. Seçimden önce size son bi hizmetim olsun. Gerekirse gazeteye ilan veririz.
Hepsi : Neee?
Muhtar : Gece her şeyi düşündüm. Siz o işi bana bırakın. Veririz ilanımızı, buluruz bir tane. Üstünü, başını, maaşını tedarik ettik mi, oh, bundan iyi iş mi bulacak.
Tahir : Gazeteye ilan verince, iş resmiyete dökülür.
Sonra vergisi, sigortası falan lazım olur.
Osman : Sigortaya ne gerek var. Şehirde kim sigortalı çalışıyor ki? İş, adamı razı etmekte.
Tahir ; Canım sigortasız olur mu, adam deli mi?
Herkes : Tabi deli, deli olduğu için tutuyoruz.
Hasan : Yedirir, içiririz, askeri ücretini de verdik mi, bütün deliler koşar gelir.
Muhtar : Asgari ücret.
Hasan : He, işte ondan.
Salih : Vallaha muhtar, bu iş benim aklıma yattı.
Hasan : Hadi hayırlısı.
H. Sahne
(Ankara’da bir bekar evi. Kitaplar, çalışmamasası… Her dağınık. Tolga ve Adoğatt pijamalıdır. Orhan girer.)
Orhan : Günaydın millet.
Tolga,
Aydoğan : Günaydın Orhan.
Orhan : Yeni mi uyandınız.
Aydoğan : Ben bütün gece oturdum. Haftaya vizeler başlıyor. Pazartesi iki baba sınav var. Beşinci yıla uzarsa yandım. Memlekette herkes fakülteyi bu yıl bitireceğimi…
Tolga : Uzamaz hocam. Uzarsa da dert etme; bizim canımız yok mu? Koca sömestri tek dersle geçiriyoruz. Akdeniz levreği gibi, mümkün olan bütün barajlara, ağlara takıldık.
Orhan : Öyle valla. Barajlara takılmaktan, kızlara takılmaya vakit bulamıyoruz. Ulan bir bitireyim şu kimyayı: Bir daha kapağını açmayacağım dinime, imanıma.
Tolga : Zaten şimdi de açmıyorsun.
Aydoğan : Üç gün kaldı sınavlara. Kitabı elime alınca kalbim çarpmaya başlıyor. Bütün gece oturdum masanın başmda. Bir sayfa okuyamadım, Memleketteki bütün akrabalar…
Tolga : Sınava haftalar varken, zaman çok diye, sınav
haftası gelince de zaman kalmadı diye çalışamaz.
Aydoğan : Konuyu bireysel bazda ele alma Tolga. Toplumsal açıdan irdelediğimizde…
Orhan : Sayın sosyologum Aydoğan Dağcı, Paretto parçalamayalım.
Aydoğan : Ortalamalar, vizeler, ceza puanları, eza puanları, barajlar, barajlar… Büyüklerimiz, öyle………………..