Roman (Yabancı)

Lev Nikolayeviç Tolstoy – Kafkas Tutsağı

12 Temmuz günü Yüzbaşı Hlopov, Kafkasya’ya geldiğimden beri üzerinde hiç görmediğim bir kılıkla, apolet takmış, kılıç kuşanmış olarak evimin alçacık kapısından içeri girdi.

‘Albayın yanından geliyorum,’ dedi soran bakışlarıma karşılık olarak. ‘Bizim tabur yarın yola çıkıyor.’

‘Nereye?’

‘X’e. Birlikler orada toplanacakmış.’

‘Oradan da herhalde operasyon için bir başka yere gidilecektir?’

‘Olabilir.’

‘Nereye acaba? Ne dersiniz?’

‘Ne diyeceğim? Bildiğim her şeyi söyledim size. Dün gece dörtnala bir ulak geldi generalden. Taburun, yanına iki günlük erzak alıp hemen yola çıkması emrediliyordu. Nereye, niçin, çok mu sürecek?.. Kim soracak bu soruları? Gideceksin diye emredilmiş, gideceksin, o kadar!’

‘Erzak iki günlük alınıyorsa, demek ki birlikleri çok tutmayacaklar orada?’

‘Onun hiç önemi yok.’

‘Nasıl olur?’

Şaşırmıştım.

‘Bal gibi olur! Dargi seferine de bir haftalık erzak alıp çıkmıştık, bir aydan fazla kaldık!’

Bir süre sustuktan sonra:

‘Peki ben de gelsem olur mu sizinle?’ diye sordum.

‘Olmasına olur da… gelmenizi salık vermem. Ne diye tehlikeye atacaksınız ki kendinizi?’

‘Bağışlayın, ama size katılmadığımı söylemek zorundayım. Koca bir aydır, bir şeyler olsun, bir şeyleri görme fırsatı doğsun diye bekleyip duruyorum şurada, siz tutmuş en sonunda gerçekleşen böyle bir fırsatı kaçırmamı istiyorsunuz!’

‘Rica ederim, buyurun, gelin! Ama ben yine de burada kalmanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Burada bizi beklerken avlanırdınız falan. Biz de Tanrının izniyle her nereye gideceksek, giderdik. Böylesi çok daha iyi olurdu.’

Öyle inandırıcıydı ki bunları söylerken, acaba kalsam daha mı iyi olur, diye düşündüm bir ara, ama sonra kesin bir dille, burada kalmayacağımı söyledim.

‘Hem ne görmeyi umuyorsunuz ki oralarda?’ dedi yüzbaşı hâlâ aklımı çelmeye çalışarak. ‘Savaşların nasıl olduğunu mu öğrenmek istiyorsunuz? Mihaylovskiy-Danilevskiy’nin Savaş‘ını okuyun! Güzel kitaptır: Her şey ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Kolorduların mevzilenişi, savaşın gelişmeleri…’

‘Bu dedikleriniz hiç ilgimi çekmiyor benim,’ dedim.

‘Nedir peki sizin ilginizi çeken? Siz, sanırım insanların nasıl öldüklerini görmek istiyorsunuz? Otuz iki yılında burada bir sivil vardı, İspanyol’du galiba… iki operasyona katıldı burada… mavi bir harmaniyesi vardı… böyle bir yiğidi vurup devirdiler. İşte böyle, iki gözüm! Buralar bildiğiniz gibi değildir, her şey olabilir.’

Yüzbaşının benim niyetimi bu kadar kötü bir örnekle açıklamasından rahatsız olmuştum, yine de bir şey söylemedim, onun yerine:

‘Nasıl, cesur biri miydi bari?’ diye sordum.

‘Orasını Tanrı bilir. Her zaman en öndeydi. Nerede çatışma şiddetlense, oradaydı.’

‘O zaman cesurmuş,’ dedim.

‘Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!’

‘Peki kime denir sizce cesur diye?’

Yüzbaşı böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:

‘Cesur… cesur’ diye birkaç kez yineledi, sonragerektiği gibi davranana cesur derler,‘ dedi.

Platon’un cesaret tanımı aklıma geldi: Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir ve yüzbaşının tanımı çok genel, biraz da belirsiz olmasına karşın her iki tanımın ana fikrinin birbirinden çok da farklı olmadığını, hatta yüzbaşının tanımının Grek filozofun tanımından daha doğru olduğunu, çünkü Platon’un tanımına benzer biçimde kurgulanacak olursa, yüzbaşının tanımının cesur korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır, biçimini alacağını düşündüm.

Düşüncemi yüzbaşıya açıklama isteğiyle:

‘Evet,’ dedim, ‘sanırım her tehlike karşısında bir seçim söz konusudur, seçimini örneğin görev duygusunun etkisiyle yapan kişi cesurdur, ama seçimini bayağı bir duygunun etkisiyle yapan kişi korkaktır; çünkü ün kazanmak, merak ya da açgözlülük gibi nedenlerle hayatını tehlikeye atan kişiye cesur diyemeyiz ve bunun tersi olarak, seçimini aile görev ve sorumluluğu gibi saygı duyulacak duyguların etkisiyle ya da yalnızca inançlarının gereği olarak yapan kişiye de korkak diyemeyiz.

Ben konuşurken yüzbaşı tuhaf bir ifadeyle bakıyordu bana.

‘Doğrusu ne diyeceğimi bilemiyorum,’ dedi, piposunu doldururken. ‘Bir junkerimiz[1] var taburda, felsefe yapmayı sever, siz onunla konuşun. Şiir de yazıyor.’

Yüzbaşıyla burada, Kafkasya’da tanışmıştım, ama kendisini daha Rusya’dan biliyordum. Annesi Marya İvanovna Hlopova’nın sahibi olduğu ufak çiftlik, benim çiftliğimden iki verst ötedeydi. Kafkasya’ya hareket etmeden önce kendisine uğramıştım. Yaşlı kadın Kafkasya’ya gidecek olmama çok sevinmişti, çünkü Paşenka’sını görecek (saçları ağarmış, yaşını başını almış yüzbaşıdan Paşenka diye söz ediyordu), ona canlı bir mektup gibi annesinin nasıl yaşadığını anlatacak ve oğlu için hazırladığı paketi götürecektim. Ünlü börekleri ve tütsülenmiş tavuk eti dilimleriyle karnımı tıka basa doyuran Marya İvanovna, yatak odasına gidip üzerine saten bir kurdele tutturulmuş, siyah renkli, büyükçe bir nazarlık getirdi.

‘İşte kurtarıcı Meryem Anamız!’ dedi, haç çıkarıp öptüğü tasviri bana uzattı. ‘Bunu lütfen kendisine verin. Kafkasya’ya gittiğinden beri dualar ettim, adaklar adadım… Dedim ki, eğer oğulcuğum ölmez sağ kalırsa, onun için Tanrının anasının tasvirini yaptıracağım. On sekiz yıldır Koruyucu Anamızla azizler esirgediler kendisini: Nice cenklere girdi ama bir kez olsun yaralanmadı! Kendisinin yanında Mihaylo diye biri vardır, onun anlattıklarını dinleyince tüylerim diken diken oldu. Hakkında tüm bildiklerimi hep başkalarından öğrendim… evlatçığım benim, kendisi hiçbir şey anlatmaz bana, oralarda başına gelenler hakkında. Beni korkutmaktan çekinir.’

(Kafkasya’ya gittiğimde öğrendiğime göre dört kez, hem de bayağı ağır bir şekilde yaralanmış yüzbaşı. Ben de bunu kendisinden değil, başkalarından duydum. Ve hiç kuşkusuz ne bu yaralanmalar, ne de yer aldığı çarpışmalar üzerine annesine tek kelime bir şey yazmış.)

‘Bu kutsal tasviri üzerinde taşısın,’ diye sürdürdü yaşlı kadın. ‘Kutsadım ben onu. Mübarek Koruyucu Anamız kendisini esirgeyip koruyacaktır! Özellikle de savaşlarda, çarpışmalarda üzerinde taşısın bunu. Annen aynen böyle söyledi deyin, isteğidir bu onun senden deyin!’

İsteğini yerine getireceğime söz verdim.

‘Paşenka’mı seveceğinize eminim… Harika bir insandır! İnanır mısınız, hiç sektirmeden her yıl para yollar bana. Kızım Annuşka’ya da hep yardım eder. Ve bunların hepsini tek bir aylıkla yapar!’ Sözlerini gözyaşları içinde şöyle tamamladı: ‘Bana böyle bir evlat verdiği için Tanrıya şükürler olsun!’

‘Sık yazar mı size?’ diye sordum.

‘Ne gezer! Pek seyrek yazar. Yılda bir kez. Onu da para yolladığında. Ve yalnızca birkaç sözcük. Anneciğim, diye yazmıştı bir kez, eğer ben size yazmazsam, bilin ki iyiyim demektir; Tanrı korusun bana bir şey olacak olursa, o zaman benden değil, başkalarından alırsın mektubu.’

Yüzbaşıya annesinin armağanını verdiğimde (benim evimde olmuştu bu), bir kâğıt istedi, armağanını özenle sardı. Annesinin nasıl yaşadığı üzerine ayrıntılı şeyler anlattım kendisine. Yüzbaşı hiç sözümü kesmeden dinledi. Sözlerimi bitirdiğimde dip köşeye çekildi, uzun uzun piposunu doldurdu. Neden sonra boğuk bir sesle:

‘Evet, çok iyi bir kadındır,’ dedi. ‘Bakalım Tanrı bir kez daha görüşmemize izin verecek mi?’

Bu yalın sözler sevgiyle, hüzünle doluydu.

‘Neden bunca zamandır hep buradasınız?’ diye sordum.

‘Öyle gerekiyor,’ dedi. ‘Çift maaş bizim gibi yoksullar için önemli.’

Tutumluydu yüzbaşı: Kumar oynamaz, içki âlemlerinde pek sık görülmez ve ucuz tütün içerdi: Nedendir bilinmez, sambrotalik tütün diye adlandırırdı içtiği tütünü. Gözlerinin içine kolayca bakılabilen ve bu bakışta rahatlık, hoşluk duyulan, sade, yalın bir Rus insanı olarak gördüğüm yüzbaşıyı önceleri de beğenirdim. Ama bu konuşmadan sonra ona içtenlikle saygı da duymaya başladım.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Ejderin Arzusu

Editor

Çöl

Editor

Obsidiyen

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası