Tarih

Osmanlı Ermenileri/Büyük Güçler Diplomasisinin Kurbanları

osmanli_ermenileri_1

Gizli belgeler ışığında Ermeni isyanları ve cinayetleri…

Uluslararası üne sahip Salahi R. Sonyel, özellikle Türk tarihi üstüne çalışmaları olan bir uzmandır.

Sonyel bu araştırmasında, özgün kaynaklara ulaşarak Ermenilerin kökenini, kültürlerini ve göçlerini ele alıyor. “Ermeni Sorunu”nu tetikleyen “Şark Meselesi”nin politik çözümlemesini yapıyor ve Büyük Güçler’in emperyal emellerini belgeliyor.

Bu güçlerin, “hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nu iyice çökertmek için hangi oyunlara giriştikleri, özellikle İngiliz gizli belgeleriyle, resmi yazışmalarla ve diplomatik mektuplarla bu kitapta tüm ayrıntılarıyla günışığına çıkıyor.

Giriş
Günümüze değin, Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri ve de özellikle bu ilişkileri etkileyen ingiltere. Fransa ve Rusya gibi Büyük Güçler’in bu ilişkilerdeki rolünü inceleyen sayısız kitap yayımlanmıştır. Bu konuyu irdeleyen önemli çalışmaların çoğuna kaynakça bölümünde yer verilmiştir. Ancak bunların büyük kısmı ya Ermeniler ya da Ermeni yandaşı yazarlar tarafından yazılmıştır ve tamamen tek yanlı bir görüş sergilemektedir. Türkiye dışında yayınlanan bu çalışmaların pek azı bu ilişkilerde Türk görüşlerine veya diğer kaynaklara yer vermiştir.
Bu kitabın diğer bir hedefi de Türk Ermeni ilişkilerini daha derinlemesine irdeleyerek olaylara ışık tutmak, bu ilişkileri etkileyeni. gerçekten daha geniş bir açıdan incelemeye çalışarak bugüne kadar sonuçsuz kalan sorulara daha yeterli açıklamalar getirmektir.
özgün kaynaklara dayanılarak hazırlanmış olan bu eser ermenilerin kim olduğunu, anavatanlarını, kültürlerini, göçlerini. kısacası Türklerin bu coğrafyada baş göstermeden önceki dönemlerini gelişi sırasında ve gelişlerinden sonraki dönemleri  tarihçesini sunuyor. Bu bölüm. Ermeni milletinin Osmanlı İmparatorluğu içindeki yapısını ve durumunu inceleyerek Ermeni sorunu’nu tetikleyen ‘Doğu Sorununun başlamasına neden OLAN bazı olayları inceliyor. Bundan sonra. Ayastefanos (Yeşilköy) Kıbrıs Konvansiyonu (Cypıus Convention] ve Berlin Antlaşmaları’y’a noktalanan 1877 78 Türk Rus Savaşı’nın evrelerini kısaca veriyor. Bu uluslararası anlaşmalar Osmanlı Ermenilerine sözde daha çok imtiyazlar, daha sonra onlara özerklik hatta bağımsızlık sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiş olmakla beraber, gerçekte başta İngiltere ve Rusya olmak üzere Büyük Güçler’e Osmanlı İmparatorluğunun iç işlerine karışma hakkını vererek, bu imparatorluğun ilerdeki yıkılışında ondan en büyük parsayı koparmak fırsatını yaratmak amacı gütmekteydi.
Bu kitap, eleştirel bir bakış açısıyla. İngiliz Muhafazakâr ve Liberal hükümetlerinin, 1888’den sonra Osmanlı İmparatorluğu içinde kapsayan Hıristiyanların ve özellikle Doğu Anadolu illerinde yaşamlarım Sürdüren Ermenilerin yararına bir takım reformları yapmak için gösterdikleri çabaları incelemeye çalışacaktır.
Batılı güçlerin başarısız kalan ilk girişimlerinden biri, ‘Özerk Ermeni bölgesi’ kurma çabaları olmuştur. Bu tutum. Ermeni aşırıları isyana teşvik etmiş ve neredeyse Batılı güçlerin askeri müdahalesine neden olmuştur, 1880 Nisanı’nda, İngiltere’de Liberal Parti’nin yönetime gelmesiyle başbakan olan Gladstone, önceki meslektaşları Beaconsfield ve Salisbury’den daha büyük bir çabayla. Büyük Güçler’e Osmanlı Devleti’ne baskı yaparak Ermeni reformlarını gerçekleştirmeye zorlamıştır. Bu gelişmeler, Türk imparatorluğunun varlığını temelinden sarsmış ve Padişah II. Abdüihamit’i bu durumu dengelemek için bütün iktidarı kendi elinde toplamaya yöneltmiştir. Aynı zamanda gelişmeler bazı aşırı Ermenileri yüreklendirmiş ve gizli dernekler kurarak, Doğu Anadolu’da çoğunluğu % 80 Müslüman olan, sadece % 15 oranında Ermeni bulunan yerlerde özerk bir Ermeni bölgesi oluşturmak için isyanlar düzenlemesine fırsat yaratmıştır.
Burada ayrıca Osmanlı İmparatorluğumun mali çöküşünü ve bu çöküşle birlikle ‘Ermeni sorunu’nun nasıl daha ciddi bir noktaya geldiğini göreceğiz. Bu durum, hem Türk Ermeni, hem de Türk İngiliz ilişkilerini zedelemiş, Türkiye’den daha büyük pay koparma yarışına giren ve ‘Ermeni sorunu’ndan önce kendi çıkarlarını kollayan İngiliz ve Rus devletlerinin bencilliği Ermenileri büyük hayal kırıklığına uğratmıştır. Gerçekten de, hem Salisbuıy hem Gladstone, Ermenilere daha çok haklar tanınması için çalışmaya Söz vermişler ama daha çok kendi çıkarları için çaba göstermişlerdir. Ancak bu çabalar bir sonuç vermemiştir çünkü Büyük Güçler’in çıkarları hep birbiriyle çatışmıştır.
Kitap ayrıca, yurtdışındaki Ermenilerin kurmuş olduğu Hinçak ve Taşnak adlı gizli ihtilal örgütlerinin neden olduğu kanlı olaylara değinmektedir. Bu örgüt hain bir terör kampanyası sürdürerek, cinayet, sabotaj, yangın çıkarma, haraç alma gibi eylemlerle, Ermeniler de dahil birçok insanın canına kıymış, Osmanlı yetkililerini büyük baskı altına almıştır.  Bu durum sonucunda Ermeni terörüne karşı koymak amacıyla Hamidiye Alayları kurulmuştur.
Türklerle Ermeniler arasında ilk büyük çatışma ilk kez 1895 yılında.
Ermeni asilerin Doğu Anadolu’da, Sasun’da tertipledikleri bir ayaklanma sırasında gerçekleşti. Bu olayı Anadolu’nun diğer birçok yerinde, yine Ermenilerin başlattığı ve bir iç savaş görünümü veren, sayısız can ve mal kaybına neden olan olaylar izledi. Bu arada Ermeni Patriği, Büyük Güçler’den yardım istedi. Bu dilek Londra’da, Liberal Parti Hükümetinin silahlı bir müdahale tasarlamasına ve Osmanlı Devleti’ne karşı gözdağı diplomasisi uygulanmasına yol açtı. Daha sonra Salisbury’in hararetle savunucusu olduğu bu tutum, özellikle İngiltere ve Rusya arasında anlaşmazlıklara neden olduğu için bir sonuca varılamadı. Büyük Güçler, istanbul’daki özel çıkarlarını tehlikeye atmayı göze alamadıkları için böyle bir müdahaleye sıcak bakmıyorlardı. Abdülhamit ise bu anlaşmazlıkları pek iyi sezinlemiş ve bunu kendi yararına kullanmada oldukça becerikli davranmış, gerek Ermenilerle gerekse jön Türklerle uzlaşma olanakları aramaya çalışmıştır.
Bu kitap, 1894 96 olaylarından sonra Türklerle Ermenilere uzlaşma ortamı hazırlayan çabaları da kritik bir açıdan irdeliyor. Ancak ‘Ermeni sorunu’, 1897 Türk Yunan Savaşı, Alman İmparatoru’nun istanbul’u ziyareti, Girit ve Makedonya sorunları. Ermeni teröristlerin 1905’te Sultan Abdülhamit’e karşı suikast girişimi ve 1912 13 Balkan Harbi sürecinde baş göstermiş olan bir sorundur. Bu sorun, isyan eden Ermenilerle Jön Türklerin yakınlaşmasını sağlamak için kullanılan bir araç olmuştur. 1905’deki Jön Türk Devrim Hareketi, Türklerle Ermeniler arasında büyük bir uzlaşma ve anlayış rüzgârı estirmiş, her iki taraf da barışı kurmaya ve yeni anayasanın özü olan ‘özgürlük, eşitlik ve kardeşlik’ ilkelerine sadık kalmaya yemin etmişlerdir. Ancak ne yazık ki, ‘Ermeni sorunu’ jön Türk Devrimi’yle de sona ermedi. Sorun sürüncemede kaldı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Türklerle Ermeniler arasında korkunç bir çatışma ve daha sonra bir iç savaş haline geldi, Ermeniler bu durumu kendilerine yapılan bir ‘katliam’ veya ‘jenosit’ olarak nitelendirdiler. Oysa Türkler bu olayları Ermenilerin Türk ulusuna karşı yaptığı büyük bir ‘vahşet ve ihanet’ olarak nitelendirdi. Bu suçlamalar 70 yıl sonra hâlâ devam etmekte ve her fırsatta Ermenilerin suçlamaları ve Türklerin karşı suçlamaları sürüp gitmektedir.

Ermeniler
Ermeni Kimliği

Ermenilerin kökeni oldukça tartışmalıdır. Bu konuda Ermeni akademisyenler bile genel bir görüş birliğine varamamışlardır. Kimi Ermeni düşünürlere göre kökleri Hay isimli bir folklor kahramanına dayanır. Bu kahraman, 400 yıl yaşamış ve ülkesinin sınırlarını Babil’e kadar genişletmişti. Bu yüzden kendilerine Hay (çoğulu Hayk) adını takmışlar, ülkenin adını da Havastan koymuşlar. Diğer bir inanışa güre Ermeniler, Nuh’un torunu’ olan Aram’ın soyundan gelirler ve Nuh’un gemisinin Türkiye’de Ağrı Dağının tepesinde olduğuna inanırlar. Fransız tarihçi Auguste Carrierc,’ geçmişteki tarihçilerin mitoloji ve destanlara dayanan bu açıklamalarım safdillik olarak nitelendirir.
Diğer bir kısım Ermeni tarihçi ise, köklerinin (MÖ 7. ve 3. yüzyıl) Urartulara dayandığını öne sürer. Ancak Ermeniler ve Urartular arasındaki ilişki konusunda hiçbir kesin kanıt bulunamamıştır. Diğer bir anlayışa göre Ermeniler Güney Kafkasya halklarındandır. Ancak diğer Kafkasyalılarla Ermeniler arasında da herhangi bir soy yakınlığı olduğu kanıtlanmamıştır Başka bir bakış açısına göre Ermeniler, Turan soyuna mensuptular ve Türklere’ çok benziyorlardı. Ancak, bu teori de ispatlanamamıştır. Bazıları ise, Ermenilerin İran ailesinden geldiklerini, ancak Hint, Afgan, Asuri ve Türk ırklarıyla karıştığını öne sürmüşlerdir. Kimileri de, Ermenilerin Pamir steplerinden gelen Aryanlarla, Mezopotamya (Irak) Yahudilerinin karışımı, Hıristiyan Yahudiler olduğu ileri sürülmektedir.
Ancak, Ermeni tarihçilerinin çoğunluğunun kabullendiği en güçlü tez, Ermenilerin ilkin Balkanlar bölgesine yerleştikleri tezidir; Trakya Frigya kökenlidirler ve yunan’lıların baskısına dayanamayarak MÖ 6. yüzyılda   Doğu  Anadolu’ya  göç  etlikleri  düşünülür.  Encyclopedia    Britanika’yı göre ise. Ermeniler Eski Hint Avrupa aşiret kollarından birine mensupturlar. Yunan tarihçilerden Herodotos ve Rodoslu Exodus da onları Frigyalılarla akraba olan, MÖ 7. yüzyılda Küçük Asya’ya Trakya’dan giren, oradaki halklara yönetim ve dillerini kabul ettiren Armemiler olarak tanımlar.
Bu değişik teoriler ışığında Ermenilerin 4000 yıldan beri Anadolu’da yaşadıklarını iddia etmek olanaksızdır. Dolayısıyla Ermeniler, Doğu Anadolu’nun gerçek yerli halkı olduklarını iddia edemezler, onlar, MÖ 590 yılında bölgeye sürülen veya göç etmeye zorlanan bir soydur. Oysa, Anadolu’da 15 bin yıldan beri yasayan yerli halklar vardır.’
Ermeniler esmer tenli, geniş alınlı, zeki, çalışkan, cana yakın ve konuksever insanlar olarak bilinirler. Dostlarına sadık, inançlarına ve geleneklerine bağlıdırlar. Bu nedenlerden dolayı tarihleri boyunca uğramış oldukları baskılara rağmen büyük çoğunluğu din veya tarikatlarını değiştirmemişlerdir. Bulundukları ortama kolay uyum sağlayabilen, gayretli ve tez canlı insanlar olmalarına rağmen daha az enerjik komşuları tarafından hem özenilmiş, hem kötülenmişlerdi, işadamı olarak açıkgöz, tutumlu ve sıkı pazarlıkçıdırlar. Tartışmayı ve çekişmeyi severler, oldukça bilmiştirler.”
Belki bazı yazarlar haksızca, Ermenileri ‘kurnaz, açgözlü, ketum, para düşkünü, dürüstlükten uzak, dini inançlarını hilekârlık ve hırs uğruna kullanan, girişimci’ insanlar olarak göstermiş olabilirler.* Ermeni sempatizanı yazar David Marshall Lang bile, sıkı bir bireyci, ketum ve hırslı olma özelliklerinin, komşuları gözünde onları sevimsiz kıldığını kabul eder. Çok asabi ama oldukça yetenekli, ılımlı bir hükümdarı bile çileden çıkarabilecek inada sahiptirler. Hiçbir kurala uymazlar.” Sir Charles Eliot onları, Polonyalılara, özellikle de dünyanın her yanına yayılmış olan Yahudilere benzetir; devlet kurma yeteneği ve zekâsından yoksun bir soy olarak tanımlar. Eliot’a göre bu yetenek eksikliği Türklerin Anadolu’yu fethiyle ilgili değildir Türklerden önce de Ermeniler dayanışmadan yoksundular. Tarih boyunca birbirlerine olan muhalefetleri yüzünden bölünüp, sırasıyla Paniyanların, Romalıların, Arapların ve Yunanlıların boyunduruğu altında yaşamışlardır. Gene Eliot’a göre, Yunanlılar ve Slavlar, Ermenileri Hıristiyan kardeşleri gibi görmemişlerdir. Ermeniler ticaret alanında oldukça yetenekli, para konularında da çok esnek ve beceriklidirler. Bazı karakter özelliklerini mertçe korumakla birlikte, sanatsal hassasiyet, zarafet ve hatta cesaret…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Ic Savas Manzaralari – Hans Magnus Enzensberger

Editor

Ayşe Buğra – İktisatçılar ve İnsanlar

Editor

Bir Ermeni Komitecinin İtirafları

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası