Tarih

Osmanlı Modernleşmesi Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus

osm-modernlesmesi-kapak
Son yıllarda üzerinde sıkça konuşulan ve yazılan Osmanlı modernleşme süreci, kuşkusuz yalnızca siyasal yapının değil toplumsal yapı ve ilişkilerin de değişime uğradığı bir süreçtir. 19. Yüzyılın belirleyici özelliği olan bu değişimler, bir boyutuyla klasik Osmanlı düzeninin çözülmesiyle yakından ilişkilidir. Öte yandan, bu kritik değişimin modern Türkiye’nin oluşum ve gelişim sürecine ciddi etkileri olmuştur.

Osmanlı Modernleşmesi, öncesi ve sonrasıyla işte bu süreci yakından inceliyor. Büyük bir bilgi birikiminin toplumsal bilimlerin geniş kavramsal çerçevesi üzerinden yetkin bir şekilde değerlendirildiği bu çalışma, özellikle demografik gelişmeler ve bu bağlamda 19. yüzyılın büyük göçlerine ağırlıklı yer vermesiyle de öne çıkmaktadır. Ayrıca toprak mülkiyetinde değişmenin ve anılan göçlerin çok yönlü etkileri bağlamında, Osmanlı’da bir orta sınıfın şekillenmesi sürecine de önemli bir ışık tutmaktadır.

Yayınevimiz, Kemal H. Karpat’ın Toplu Eserleri dizisinde, daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bu çalışmayı Osmanlı toplumsal yapısının dönüşümü üzerine kaleme alınmış en değerli bütüncül yorumlardan biri olarak okuyucularına sunuyor.

Önsöz
Bu eser, Social Interpendence, Rest ruet ti ring and Modgmizalion adıyla, yıllar önce Princeton Üniversitesi’nin Osmanlı modernleşmesiyle ilgili olarak hazırladığı ortak bir çalışmanın bir bölümü şeklinde kaleme alınmıştı. Çalışmanın ana konusu, sosyal ilişkiler ve bunların modernleşme içindeki işlevleriyle ilgiliydi. Konunun gerçekten anlaşılabilmesi için. Osmanlı sosyal yapışının yüzyıllar boyunca geçirdiği evrim ile modernleşmenin yaşandığı on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda oluşan sosyal yapı değişikliklerinin nitelik bakımından birbirinden nasıl ayrıldığını incelemek gerektiğini düşünmüştüm. Bu nedenle sosyal yapı değişikliklerini tarihi bir çerçeve içinde ele alarak on dokuzuncu yüzyıldaki ıslahat girişimlerinin, devlet yapısındaki değişikliklerin « nüfus hareketlerinin birbirini nasıl etkileyerek yem hır toplumsal yapıyı oluşturduklarını incelemeyi zorunlu buldum
Gerçeklen on dokuzuncu yüzyılın ikinci yansında hu yük bir bürokrat grubuna dayanan merkezleşme, devlet m gördüğü hizmetlerin çoğalması. Kının. Kafkasya ve Balkanlar’dan gelen göçler eskiye göre içende çok yeni bir sosyokültürel ve politik ortam yarattığı gibi. dış güçler de Osmanlı sosyal gelişimini yakından etkilemiştir. Dış etkenler arasında Osmanlı’nın dar çerçeveli pazar ekonomisini Batı’nın sınai ve ticari kapitalizminin nasıl etki altına aldığını birinci derecede göz önünde tutmak gerektiğine inanmıştım. Hakikaten kapitalizm Osmanlı üretim sistemini kökünden etkileyerek özel mülkiyetin gelişmesini sağlamış, süreç devlet mülkiyeti, yani miri mülkün gittikçe daralması ve ferdiyetçi bir toplumun ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Bu gelişme sonucunda toprak mülk sahiplerinin sayısı giderek artmış, bunlar on dokuzuncu yüzyılın sonunda yeni tipte bir orta sınıf olarak ortaya çıkmışlardır. Çıkarlarım ve mülklerini, kanuni ve siyasi tedbirlerle güvence allına almak isteyen bu orta sınıf akılcı, dünyaya dönük olduğu kadar kültür ve gelenek bakımından tutucudur. İslam’ın ve Saltanatın temel ilkelerine derin bağlılık göstermekle beraber, gerek dinin ve gerek devlet idaresinin dünyaya, insana dönük olmasını ve dünya ekonomik ve siyasi koşullarını göz önünde tutarak onlara uyulmasını savunmaktadırlar.
Aslında bu görüşleri daha açık ve derli toplu bir halde ifade edenler, kasaba eşrafı olarak tanıtılan bu orta sınıfın çocuklandır. Okulların ve devlet hizmetlerinin sayısı arttıkça bu yeni sınıf ve bilhassa modern okullarda okuyan onların çocukları, devlet ve birçok başka sivil kuruluşlarda önemli mevkiler elde etmişlerdir. Şüphesiz ki bu sosyal gelişmeler, Batı’nın anladığı sınıf mücadelesi şeklinden ziyade Osmanlı’nın cemaat felsefesi, yani birlik, eşitlik, beraberlik, kardeşlik gibi soyul kavramların çerçevesi içinde oluşmuşlardır. Bu arada 18201914 yılları arasında Rumeli ve Anadolu’ya gelen ve hemen hemen tümü Müslüman olan göçmenler (ki bunların sayısını 7 9 milyon kadar tahmin etmek mümkündür) gelişmekle olan ekonomik, etnik, sosyal ve kültürel devrime taze güç ve hu katarak yüzyılın sonunda yeni bir Osmanlı toplumunun ortaya çıkmasını kolaylaştırmışlardır. Bu toplum “Türk” ismini almıştır.
işte ben bu konulan dile getirmeden Osmanlı devrindeki sosyal ilişkilerin incelenemeyeceğini göz önünde tutarak benden istenilenden çok daha uzun bir yazı hazırladım. Yazıyı kısaltmak istemediğim için üzerinde biraz daha [azla çalışmak, bir kitap şeklinde yayınlamak amacıyla bir yana koydum, fakat bir daha üzerinde durmadım. Aslında amacım, yazının son kısmı olan orta sınıf konusunu daha fazla genişleterek ayanların, daha doğrusu cemaat reislerinin ki bunları soylu aileler, zenginler, ilmiye mensupları kadar eski Osmanlı zadeganı oluşturmaktaydı Osmanlı devletinin idaresinde ve uzun süre ayakta kalmasında nasıl can alıcı bir rol oynadıklarını anlatmaktı. Ayrıca dipnotlarıyla yararlandığım kaynakları da belirtmek isliyordum. Ancak yeni basılan ve çok büyük emek ürünü olan son kitabımda* bu orta sınıf konusunu bütün yönleriyle ele almak istediğim için bu yazımda onun üzerinde fazla durmamayı daha uygun buldum.
Princeton Üniversitesi için hazırladığım ve şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlamadığım bu çalışmayı tekrar güzden geçirince kendi basma bir bütün olduğuna karar vererek eski şekliyle yayınlamayı uygun buldum. İngilizce
yazılan yazının Türkçe çevirisini üstlenen ve başarıyla tamamlayan Kaan Durukan ve Ş. Akile Zorlu Durukan ile tüm çalışmalarda bana yardımcı olan Dr. Oktay Örel’e teşekkürlerimi sunarım.

Prof. Dr. Kemal H. Karpat
10 Nisan 2002, Madison Wisconsin

Giriş: Tarihsel Kökenler

Osmanlı modernleşmesi üzerine yapılacak bir çalışma, ise toplumun yapısına, yönetimine ve siyaset felsefesine ilişkin birtakım tarihsel, kavramsal ve metodolojik sorunları aydınlatarak başlamalıdır. Siyasi anlamıyla, Osmanlı devleti yeni bir varlıklı; ancak siyaset felsefesi ve toplumsal düzen bakımından, kendisini Selçuklu ve Ortadoğu’nun diğer Müslüman devletlerinin mirası üzerine oturtmuştu. Konya merkezli Selçuklu devletini bir tabi devlet konumuna indirgeyen on üçüncü yüzyıldaki Moğol işgali, Osmanlı devletinin yükselişini sağlayan bazı sosyal temellerin oluşumuna yardım elti. İzzeddin Keykavus ve TürkMüslüman yönetici sınıfın büyük bir kısmı Moğollara karşı durdular ve yenilince de önce daha güvenli olan Batı Anadolu’ya, daha sonra da Dobruca’ya kaçlılar. Sonuçta, çok sayıda zanaatkar, tüccar, ulema ve İzzeddin’in gelişkin devletinin memuru, bunların yanında eğitimli askerler ve aşiret mensupları. Bursa Eskişehir Antalya hattının kuzeybatısındaki dağlık bölgenin şehirlerine yığıldılar. Henüz kesin olarak bilinmeyen bir kabile kökeninden gelen Osman’ın ailesi, bu sağlam sosyal, ekonomik ve kültürel temellerin üzerine kendi siyasi askeri aygıtını süratle inşa etti. Orhan’ın (1326 1359) zamanında bile, İbn Batuta’nın tasvir ettiği Osmanlı beyliği, yarı dini nitelikli bir esnaf zanaatkâr kuruluşu olan Ahiliğin desteğini de alarak, yüksek bir refah düzeyine ulaşmıştı. Osmanlı devletinin Marmara kıyısındaki komşu Bizans topraklarına doğru hızlı yayılışı esnafın ve tüccarın sosyal, ekonomik ve kültürel desteği olmaksızın mümkün olamazdı; esasen, bazı araştırmacılar Osmanlı devletinin hızla yükselişinin nedenlerini askeri yetkinlikler çok, toplumsal yapının ekonomik dinamiklerinde aramak gerektiği düşüncesindedirler.
On beşinci yüzyıldan on altıncı yüzyılın ortasına kadar olan dönemde. Osmanlı devleti yaklaşık olarak tüm coğrafi faaliyet alanına ulaştı, temel kurumsal ve yapısal gelişimini tamamladı. Bu donem, tarihçilerde “klasik eag” olarak tanımlanan devreye aşağı yukarı denk düşer ve Fatih Sultan Mehmed’in (1451   1481), II Bayezıd’ın (1481 1512), Yavuz Sultan Selimin (1512 1520). Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520 1566) ve onun oğlu II. Selim’in (1566 1579) hükümdarlıklarını kapsar. Büyümesi sıracında, devlet topraklarına Güneydoğu Avrupa’yı, Anadolu’yu, Ortadoğu’yu ve Fas’a kadar olmak kaydıyla Kuzey Afrika’yı katmıştır. Her fethedilen bölge diğerlerinden coğrafya, iklim, din, ekonomi, sosyal yapı ve liderlik anlamında farklıdır; bu da çeşitliliği devletin ana bir karakteristiği haline getirir. Bu çok boyutlu çeşitliliğe karşı, devlet söz konusu farklı coğrafi ve kültürel dini yapıları, bir arada yaşamalarım sağlayacak, ama aralarında karşılıklı organik bağlar kurmalarını hoş görmeyecek yeni bir sisteme dahil etmeyi amaçlayan kendi sosyal, kültürel ve dini düzenlemelerini geliştirmiştir. Osmanlı toplumsal düzeninin iki temel kurumundan biri, dini ….

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Sultan Abdülaziz – Bir Mazlum Padişah

Editor

Atatürk Atatürk’ü Anlatıyor

Editor

Eric J. Hobsbawm – Fransız Devrimine Bakış

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası