Tarih

Osmanlı’da Harem

216862tumyonleriyleosmanlidaharemb

Bu kitap incelendiğinde, “Gerçek Harem Nedir?” sualinin cevabı için şu hususların bilinmesi gerektiği anlaşılacaktır:

Birincisi; her konuda olduğu gibi harem konusunda da tarihimiz çarpıtılmış ve saptırılmıştır.

İkincisi; İslâm hukukunda ve mukayeseli hukukta köle ve cariye konusu bilinmeden harem konusu tam olarak anlaşılamayacaktır.

Üçüncüsü; Osmanlı Devleti’ndeki harem uygulaması baştaki iki konu özetlendikten sonra kısaca ve doğru olarak aydınlatılmalıdır. Aksi takdirde Haremden bahsetmek yanlıştır. Bu hususlar Osmanlı’da Harem konusunun özüdür.

“Akgündüz’ün kitabı, diyebilirim ki, Osmanlı’ya bilhassa padişahlarımıza yapılan iftiraların milli vicdandaki üzüntü ve tepkisine tercüman oluyor. Osmanlı’yı bir bakıma yeniden keşfediyor gibiyiz. Osmanlı’nın ta kendisi ve meşru varisleri, çocukları olarak her türlü yeni ve doğru bilgiye muhtacız. Osmanlı’yı iyi ve doğru bilmeden Türkiye’nin geleceğe yürümesi mümkün değildir. Prof. Dr. Ahmed Akgündüz gibi konularında gerçekten uzman, gayret sahibi, enerji dolu, eline kalem alabilen tarihçilerimizi tebrik ediyorum.”

Yılmaz Öztuna, Tarihçi-Yazar

“Osmanlı’da Harem, sadece ciddi bir boşluğu doldurmakla kalmamış maksatlı veya maksatsız yalanların ecdatla aramıza gerdiği perdeye ilmin indirdiği bir kılıç olmuştur. Bu kitapla perde açılıyor, haremin seks; işret yeri değil de, bir hizmet mahilli, eğitim yuvası olduğu karşımıza çıkıyor.”

Dr. Mehmed Niyazi Özdemir, Araştırmacı Yazar

İÇİNDEKİLER
KİTABIN TAKDİMİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KONUNUN ÇARPITILMASI VE KASDEN YANLIŞ ANLATILMASI
1.   KONU ÇARPITILIYOR VE KASDEN YANLIŞ ANLATILIYOR
A. OSMANLI DEVLETİ’NDE PADİŞAHLARIN tÇKİ YASAĞINI DELDİKLERİ VE GAYRİ MEŞRU EĞLENCELER TERTİP EYLEDİKLERİ HAKKINDAKİ ÇARPITMALAR
B.  İÇ OĞLAN KAVRAMI İLE İLGİLİ ÇARPITMALAR
C CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA YAPILAN İFTİRALAR VE
PADİŞAHLARIN AİLE HAYATI İLE ALAKALI ÇARPITMALAR
2. BATILI YAZARLARIN HAREMLE İLGİLİ İFTİRA VE ÇARPITMALARI
A.  BATILI YAZARLARIN HAREMLE İLGİLİ KİTAPLARI
B.  HAREME AİT GİBİ GÖSTERİLEN ÇIPLAK RESİMLER
İKİNCİ BÖLÜM
İSLAM HUKUKUNDA KÖLELİK VE CARİYELİK MÜESSESESİ
1. İSLAM’DA KÖLE VE CARİYE KONUSU NASIL DÜZENLENMİŞTİR?
2.  KÖLELİK VE CARİYELİK KAVRAMLAR!
3. İSLAM HUKUKUNDA CARİYELERİN HUKUKİ DURUMU VE EFENDİLERlYLE MÜNASEBETİ
A. HİZMETÇİ STATÜSÜNDEKİ CARİYELER
B. EŞ STATÜSÜNDEKİ CARİYELER VEYA İSTİFRÂŞ HAKKI BULUNAN CARİYELER:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OSMANLI’DA HAREM
1. GENEL OLARAK HAREM VE SARAY NE DEMEKTİR?
2. OSMANLI DEVLETİNDE KURULUŞTAN YIKILIŞA KADAR PADİŞAHLARIN DA İKAMET ETTİĞİ DEVLET SARAYLARI
3. TOPKAPI SARAYI (SARAYI CEDLDT ÂMİRE) VE İFA ETTİĞİ
FONKSİYONLAR
A. GENEL OLARAK TOPKAPI SARAYİ
B. BÎRÛN KISMI (BİRİNCİ VE İKİNCİ YERLER)
C. ENDERUN (ÜÇÜNCÜ YER VE DÖRDÜNCÜ YER: BÂB’ÜSSA’ÂDE DÂHİLİ/DEVLET BAŞKANLIĞI KÖŞKÜ)
VE İÇ OĞLANLAR MESELESİ
4. HAREM1 HÜMAYUN DÂİRESİ (PADİŞAHIN EVİ)
5. HAREMDE YAŞAYAN İNSANLAR: PADİŞAHIN AİLESİ VE HAREM
PERSONELİ (HAREM TEŞKİLÂTI)
A. YANLIŞ BİLİNEN BİR HUSUSUN TASHİHİ: HAREMDEKİ HER
CARİYE, PADİŞAH’IN KARIKOCA HAYATI YAŞADIĞI
KADIN DEMEK DEĞİLDİR
B HAREM TEŞKLLATI’NIN ERKEK PERSONELİ
C. HAREMDEKİ KADIN PERSONEL VE TEŞKİLÂTI: CARİYELER, KALFALAR VE USTALAR (GEDİKLİ CARİYELER)
D. HAREMDEKİ CARİYELERLE ALAKALI BAZI MESELELER
E. PADİŞAHIN AİLESİ: VALİDE SULTÂN’LAR, KADIN EFENDİLER, ŞEHZADELER. GELİNLER (ŞEHZADE HAREMLER») VE HANIM SULTÂNLAR
F PADİŞAHIN ZEVCELERİ VE KARİ KOCA HAYATI YAŞADIKLARI CARİYELER
G. OSMANLI PADİŞAHLARININ EŞLERİ SAYILAN CARİYELER:
KADİN EFENDİLER
H. İKBÂLLER
I. GÖZDELER, PEYKLER VE HAS ODALIKLAR
1. ŞEHZADE HAREMLERİ
J. PADİŞAH KIZLARI: SULTÂN EFENDİLER
6.  FÂTİHTEN İTİBAREN OSMANLI PADİŞAHLARININ ZEVCELERİ VE ÇOCUKLARI
7.  HAREMDE HAYAT, EĞLENCELER VE RESMİ MERASİMLER
A.  GENEL OLARAK KONUNUN ÇARPTIRILMASI
B.  HAREMDE HAYAT VE HALVET
C.  GEZİLER VE EĞLENCELER
8.  HAREMLE İLGİLİ BAZI SORULAR VE CEVAPLARI
BİBLİYOGRAFYA

KİTABIN TAKDİMİ
Osmanlı’da Harem konusunun, bilen bilmeyen herkes tarafından çeşitli mahfillerde dile getirildiğini ve kasıtlı olarak İslâmiyet ve Osmanlı Devleti aleyhinde bir iftira kampanyası şeklinde kullanıldığını esefle müşahede ediyoruz. Özellikle Cumhuriyet kurulduktan sonra kaleme alınan eserlerin çoğunda, tamamen Osmanlı Devleti’ni kötülemeye yönelik kullanılan malzemelerin arasında harem ve cariyelik konusu başı çekmiştir.
Haremde de on sene muallimdik (öğretmenlik) yapmış olan kültürlü bir hanımefendinin 1950 öncesinin değil ve halta 1960 öncesinin de değil, 1964 yılında Osmanlı haremi ile ilgili yazılıp çizilenleri gördükçe nasıl bu yalanlardan dolayı kıvrandığını, Osmanlı ve İslâmiyet lehine konuşmanın bir nevi yasak olduğu dönemlerde kaleme aldığı şu satırlar çok güzel tasvir etmektedir:
“Osmanlı sultanlarının hakim olduğu zamanlara ait pek çok neşriyat yapıldı. Hepsini dikkat ve alâka ile okudum. Diyebilirim ki, bunların çoğu, hele son devirlere ait olanları uzaktan tutulmuş objektifin titrek, bulanık akislerinden ibaret kalmıştır. Bir kısmı da hayal mahsulü olan romantik maceraları ihtiva eder. Yazarların geniş karihalarına ve hayallerine olan hürmetim dolayısıyla hiçbirini tekzib cüretinde bulunmak niyetiyle değil; sadecebizzat bu hayatın içinde yaşamış olmanın verdiği salâhiyyet ve şahıslarını yakinen tanımaktan gelen bilgi ile olayları daha ziyade hakikate uygun olarak kaydetmek arzusu ile bu hatırata başladım. Ve bunda küçük, fakat canlı noktaları ele alarak vücuda getirdiğim çizgileri ve kroki halindeki portrelerin devrinin ihtişamına yakışacak şekilde yaldızlı çerçevelerine yerleştirmeye çalıştım “‘
Konuyla ilgili 20’den fazla kitap ve makale kaleme alan ve eserleri bizini de temel kaynaklarımız arasında bulunan M. Çağatay Uluçay’ın şu tesbitlerini de aynen aktarmak istiyoruz:
“Padişahın haremine dâhil kadınlar, çok sıkı bir disiplin altında yaşarlardı. Dairelerinde böyle kapalı yaşadıkları gibi, gezinti ve göçlerde de bu hususlara çok dikkat ederlerdi. Durum böyle iken, bazı romanlarda, bilhassa son zamanlarda çevrilen filmlerde, Kadın Efendi ve Sultânların hayatlarını ifade etmek için onları açık saçık göstermek, tarihi hakikate uyar mı? Bu, hakikaten yaşanan bir tarihin akisleri veya uydurma şekilleri midir? Bunun üzerinde insafla ve iz’anla durmak ve düşünmek icab eder.
Biz, var olan bir tarihi, milletimize yaşatmıyor, onu yıkıyor, tahrif ediyoruz. Bu bakımdan kitleler üzerinde büyük tesirler yapan roman yazanlarına ve filim çevirenlere biraz insaflı ve bilgili olmalarını tavsiye etmeyi, yerinde yapılmış bir ikaz sayıyoruz. Yerli eserlerin noksan ve çok kere yanlış izahları, ne harem teşkilatını, ne de haremde mevcut olan Kadın Efendi, İkbal, Usta, Kalfa ve Cariyelerin hususiyetlerini, vazife ve hayatlarını anlatacak durumda değildir”2.
İşte böylesine istismar edilmiş ve Batılı yazarların gayretiyle konuyla ilgili çok sayıda erotik roman diyebileceğimiz kitapların neşredildigi cariyelik ve hareni hakkında, senelerdir notlar alıyorduk. Şu anda Allah’ın inâyetiyle konuyla ilgili ve harem mevzuunun mümkün mertebe bütün yönlerini açıklayan izahlarımızı, bir kitap hafine getirmiş bulunuyoruz.
Hu kitap incelendiğinde, “Gerçek Harem Nedirî”sualinin cevabı için şu hususların bilinmesi gerektiği anlaşılacaktır; Birincisi; her konuda olduğu gibi harem konusunda da tarihimiz çarpıtılmış ve saptırılmıştır. İkincisi; İslâm hukukunda ve mukayeseli hukukta köle ve câriye konusu bilinmeden harem konusu tanı olarak anlaşılmayacaktır. Üçüncüsü; Osmanlı Devleti’ndcki harem uygulaması baştaki iki konu özetlendikten sonra kısaca ve doğru olarak aydınlatılmalıdır. Aksi takdirde haremden bahsetmek yanlıştır. Bu hususlar Osmanlı’da hareni konusunun özüdür.
Bir hususu daha hatırlatmakta yarar görüyoruz: Akla gelebilir; acaba bu zamana kadar harem konusunda kalem oynatan ve bu mevzuu izah gayesiyle telif edilen eserler yok mudur? Şayet varsa böyle bir esere neden ihtiyaç duyulmuştur? önemle ifade edelim ki, bu zamana kadar yerli ve yabancı ilim adamları ve tarihçiler tarafından harem ile alakalı çok sayıda telif eser vücuda getirilmiştir. Topkapı Sarayı ve haremle ilgili Abdurrahman Şeref Bey’in makaleleri, İsmail Hakkı Uzunçarşılt’nın “Saray Teşkilâtı”; Çağatay Uluçay’ın “Harem ÎT “Haremden Mektuplar f; “Aşk Mektupları”; “Harem Hayatının îç Yüzü” ve benzeri birbirinden kıymetli ve bizim de harem konusunda malumat kaynağımız olan eserleri, Ahmcd Refik Bey’in “Kadınlar Saltanatı” adlı kitabı, Miller’in “Beyond The Sublime Port” adlı kitabı, Alev lytle Croutier’in “Harem The World Behind the Ve/f adlı eseri ile Penzer’in “The Harem” adlı eseri bunlardan sadece bir kaçıdır.
Bütün bu çalışmalar bizim için de temel kaynak olmakla beraber, konuyu yeterince aydınlatamamışlardır. Zira bu eserleri yazanlar, İslâm hukukundaki kölelik ve cariyelik mevzuunu tanı olarak anlatamamışlar ve dolayısıyla haremi yorumlamakta eksik kalmışlardır. Şu noktayı belirtmekte yarar görüyoruz ki, islâm hukukunu ve diğer Islâmî kaideleri bilmeyenler, Osmanlı tarihi ve özellikle de harem gibi müesseseler hakkında tatmin edici izahta bulunamazlar ve hatta isabetli değerlendirmeler yapamazlar. Zira Osmanlı Devleti İslâmiyet’in yazılı tatbikat örnekleridir; birbirinden ayrı düşünülemez. Uzunçarşılı bile, bu tür yanlış değerlendirmelerden maalesef yer yer kurtulamamıştır.
Bu arada son zamanlarda neşredilen Saray Hatıraları’na da değinmek yararlı olacaktır. Cemile Sultân’ın torunu Mevhibe Celâlüddin’in Sara Ertugrul’a anlattığı “Geçmiş Zaman Olur ki.” adlı eseri; Halit Ziya Uşaklıgil’in üç ciltlik “Saray Ve ötesi*’ adlı eseri; Ayşe Osmanoglu’nun “Babam Sultân Abdülhanıid” adlı kıymetli eseri; Safiye Unüvar’ın “Saray Hâtıralarını” adlı bizce çok kıymetli olan eseri ve benzerleri de yeterince meseleyi izahtan uzaktırlar. Zira bunları anlatanlar, hem haremi bütün yönleri ile anlayabilecek kapasiteye sahip değildirler ve hem de bir kısım hâdiselerin tesiriyle hissî olabilmektedirler. Yine de bu eserlerin bizim için birinci elden kaynak olduklarında şüphe yoktur.
Çalışmak bizden ve muvaffakiyetin ise Allah’tan olduğuna gönülden inanıyorum.
Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ
24.10.2007Rotterdam

1
KONU ÇARPITILIYOR VE KASDEN
YANLIŞ ANLATILIYOR
Evvela, her konuda olduğu gibi, Osmanlı padişahlarının aile hayatı konusunda da büyük tahrifatlar ve yanlış izahlar bulunmaktadır. Bir kısım ilim adamlarının yanlış izah ve beyânları, maalesef turizm ve seyahat acentalarının kitaplarına ve turizm rehberlerine kadar yayılmıştır. Yapılan çarpıtmalardan birini özetlemek müşahhas bir misal olacaktır. Mesela İslâm hukukunda hür bir kadın ile mahrem kadınlar ve cariyelerin avret mahallerinin farklı olması, fıkıh kitaplarında cariyelerin kol, ayak, yüz ve başlarına efendilerinin bakabilmesi şeklindeki hükmün yer alması, meseleyi bilmeyen iyi niyetli tarihçilerimiz tarafından bile farkına varılmadan yanlış nakledilebilmiştir:
“Câriye, Müslüman kadın gibi ‘avret yerlerini örtme’ye mecbur değildir; sultanın onları çıplak olarak havuza atıp oynaşmalarını seyretmekte dini bir sakınca yoktur.”3.
Bu cümleler kendisine ait olan Hocamızın tarih bilgisine saygı duymamıza rağmen, İslâm hukukunun hükümleri tam tetkik edilemediğinden dolayı, o da ciddi hatalar yapabilmektedir’. Zira islâm hukukunda iki üç çeşit avret kavramının bulunduğunu, cariyelerin efendileri yanında sadece el, kol ve başlarını açarak dolaşabileceklerini, bunun da iş zaruretinden meydana geldiğini; çırılçıplak havuza girip oynamalarının asla caiz görülmediğini; çünkü bir cariyenin bu manada diğer cariyelere bakamadıgını daha ayrıntılarıyla kitabımızda izah edeceğiz. Mesele, avret kavramının erkek, hür kadın, mahrem kadın ve câriye açısından ayrı manalar ifade ettiğinin anlaşılamamışından ve bunlara dair şer’î hükümlerin söz konusu edilmemesinden ve bilinmemesinden ileri gelmektedir. Kişi de, bilmediğinin düşmanıdır. Buna son örnek de, hem de bir ilahiyat hocası olan Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın, “islâm’da Ve Osmanlı’da Kölelik ve Cariyelik” adıyla neşrettiği röportajıdır. Bu yazıda dile getirilen görüşlerin önemli bir kısmının islâm hukuku ile ilgisi yoktur.
Bu meselede en çok itham edilen Padişah III. Murad’dır. Halbuki III. Murad’ın sofi meşreb ve Farsça bir Divan’ı bulunacak kadar ve hele hele kendisine caiz olsalar bile, cariyelerin birbirine haram olacaklarını bilecek kadar islâmî ilimlere vukufu vardır.
Üzülerek ifade edeyim ki, çoğu kaynaklarda Hünkâr Sofası haremin eğlence yeri olarak tarif edilir. Hedefi Osmanlı’yı ve İslam’ı kötülemek olan kaynaklarda ise, burası padişahların seks alemi yaptıkları yerler olarak tavsif edilir. Şu ilimden uzak tesbitler, bu tür iftiraların en basitleri arasında yer almaktadır: “Hünkâr Sofasında ünlü ve yetenekli müzisyenler seçkin fasıllarla müzik yaparken, güzel sesli, güzel yüzlü, güzel vücutlu genç kızlar, tatlı ezgilerle padişahın canına can katar, o da yumuşak yastıklar içinde yarı yatmış vaziyette oturup rakı içerdi…”.
Hünkâr Sofası, duvarları Kur’an âyetleri ve hadislerle dolu olan bir salondur. Burada bu tür eğlencelerin yapıldığını iddia etmek, tamamen meseleyi bilmemek ve çarpıtmak demektir.
Osmanlı Devleti’nde harem uygulaması konusuna girmeden önce şunu bilmek zaruridir ki; konu, islâm düşmanları ve Osmanlı düşmanları tarafından istismar edilmiştir. Bazı ferdî ve şahsî hatalar umumileştirilmiş ve sanki islâm’da ve Osmanlı Devleti’nde durum hep öyleymiş gibi takdim edilmek istenmiştir. Ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarında dış düşmanlarımız ile birlikte……

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Said Halim Paşa – Buhranlarımız

Editor

Michael Mann – Demokrasinin Karanlık Yüzü – Etnik Temizliği Açıklamak

Editor

ABDÜLHAMiD’İN KURTLARLA DANSI

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası