Roman (Yabancı)

Oyuna Devam

oyuna devam 5ed405d65de81 Yeniden başlamak için geç kaldığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz !..

Önce aşk, sonra evlilik ve ardından da sıkıcı ve sıradan bir hayat, sadakatsizlik, tatsız sürprizler ve boşanma…

Hiç kimse hayatın adil olduğunu söyleyemez ve tabii ki sonsuza kadar aşkın var olduğunu da… Bu durumda Jess Marlowe, Nell Keats, Laura Keats ve Grace Henley’in yapacağı tek bir şey vardı: Oyuna devam etmek ve oyunu yeniden kurallarına göre oynamaya çalışmak.

Ünlü bestseller yazarı Holly Chamberlin’in kaleme aldığı Bostonlu dört boşanmış kadının aşkı, seksi, eğlenceyi ve daha da önemlisi kendilerini keşfetmelerinin eğlenceli, akıcı ve bir o kadar da gerçek hikâyesi…

***

1. BÖLÜM

Jess

Son zamandaki istatistikler Amerika’daki evliliklerin yüzde ellisinin boşanmayla sonuçlandığını gösteriyor.

Uyanın ve Kirli Çarşafları Fark Edin: Boşanacaksınız!

Onu hiçbir zaman sevmediğimi söyledi.
Muhtemelen haklıydı.

“Benimle neden evlendiğini anlamıyorum.”

“Matt,” diye tedirginlikle yanıtladım, “bu konuyu daha önce konuşmuştuk.”

Matt’in kahkahası acı doluydu. “Hayır, Jess, konuşmadık.”
Yine haklıydı. Hiçbir şey konuşmamıştık, ama ben de evliliğimi bitiren ilişkiden beri kendime aynı soruyu sorup duruyordum: Neden Matt Fromer’la evlenmiştim?

Adım Jess Marlowe ve ben kocamı aldattım. İncil’in yasakladığı bir suç işledim.

“Üzgünüm Matt.” Gerçekten üzgündüm. Hâlâ da öyleyim. Ama yorgundum ve yatabilmek için Matt’in telefonu kapatmasını istiyordum.

“Umurumda değil,” dedi sertçe. Matt sarhoştu. Matt birayı bile çok nadiren içerdi; sarhoş hali onu ne kadar çok incittiğimin kanıtıydı.

Eğer umursamasaydı, diye düşündüm, sarhoş olup beni aramazdı. Ama hiçbir şey söylemedim. O gün boşanma davamız sonuçlanmıştı. Bunun kanıtı olan belgeler telefonun yanında duruyordu.

“Ne, hâlâ söyleyecek bir şeyin yok mu?” diye üsteledi. “Eminim o çocuğa söyleyecek birçok şeyin vardı, neydi adı, Seth miydi?”

Matt yine haklıydı. Seth’e söyleyecek çok şeyim olmuştu, onun da bana söyleyecek çok şeyi. Seth sadece yirmi beş yaşındaydı, ama görmüş geçirmiş bir bilginin edasıyla parlak zekâsına sahipti. Zaten ondan hoşlanmamın ilk sebebi buydu, ağzından çıkan kelimeler. Fiziksel çekim onun arkasından gelmişti.

Kaçınılmaz bir durumdu.
Ve yanlıştı.

“Gerçekten fahişenin tekisin, biliyor musun?”

Matt’e kötülük etmiştim, ama bana hakaret etmesini çekmek zorunda değildim. Artık kocam değildi.

“Telefonu kapıyorum Matt,” dedim. “Sana iyi bir hayat diliyorum.”

O canımı acıtacak bir yorum yapamadan konuşmayı sonlandırdım. Hemen yatağa gittim, ama uyuyamadım.

Suçluluk duygusu çok gürültücü bir arkadaştı.

2.BÖLÜM

Nell

Şunu anlayın: Size gösterilen sempatinin yüzde doksanı sahte. Hatalarınız, kendini beğenmiş diğer insanların başarı hislerinin artmasına hizmet ediyor.

Benden Bahsediyorlar: Boşandıktan Sonra Arkadaşlarınıza, Ailenize ve iş Arkadaşlarınıza Rağmen Hayatta Kalın!

Richard’la evlendiğimiz gün yağmur yağıyordu. Babam bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor demişti. Böyle beylik lafları çok severdi.

Temmuzda, o öğleden sonra üç civarında gökyüzü adeta yarılmış ve gece yarısına kadar aralıksız yağmur yağmıştı. Düğünümüz bittiğinde sonunda yağmur da durmuştu.

Evlendiğiniz gün yağmur yağmasının iyi bir şey olduğunu söylerler, bir şans göstergesi, kutsanmış bir birleşme işareti olduğunu.

Yirmi yılı biraz aşkın bir süre boyunca şans bizimleydi. İyi ve kötü zamanlarda da yanımızdaydı. İki çocuğumuzun doğumu sırasında da; Clara ve iki yıl sonra Colin.

Grip, suçiçeği ve sıyrılmış dizler sürecinde de devam etti, Richard’ın terfileri ve benim kanser olduğumu sanıp korktuğum o zaman da, çocuklar liseden mezun olduğunda da. Şansımız annemle babamın o korkunç araba kazasında öldüğü zaman bile devam ediyordu, Richard’ın annesinin alzheimerla yavaş yavaş çöktüğü ve babasının ölümcül kalp krizi geçirdiği zaman da.

Yirminci evlilik yıldönümümüzü kutlamak için Avrupa’ya yaptığıma o harika yolculuk sırasında da hâlâ şanslıydık.

Ama babamın hep söylemeyi sevdiği gibi, bütün güzel şeyler eninde sonunda biter. Onca zaman kutsanmış olan birlikteliğimiz Richard’ın ilişkisine dair kanıtları bulduğum gece inanılmaz bir şekilde mahvoldu; o gece kocam bana başka birine âşık olduğunu itiraf etti.

Bob Landry adında bir adama âşıktı.
O gece bildiğim hayatım paramparça olmuş gibiydi. Neredeyse bir yıl geçti, ama hâlâ beklenmedik yerlerde kanlı cam parçaları buluyorum.
Mesela postada.

O bahar akşam üstünü yürüyerek geçirmiştim, sonunda eve gitmek dışında bir amacım olmadan dolanıyordum. Eve döndüğümde yorgundum, ama bu güzel bir yorgunluktu, kemiklerde hissedilen türden. O gece iyi uyumayı umuyordum, boşandığımdan beri uykuya bazen kavuşuyor, bazen kavuşamıyordum.

Lobideki posta kutularından aldığım mektuplara göz gezdirdim. Birkaç fatura vardı. MFA’nın Yıllık Sermaye Komitesi’nden bir mektup.

Doktorumdan hastanedeki teknisyenin bana zaten söylediği şeyi teyit eden bir mektup; mamogramımın sorunsuz olduğunu bildirmişti.
Ve sonra… Kalın zarfı birdenbire titremeye başlayan parmaklarımla tuttum.

İlginç bir şekilde bazı insanlar hâlâ Richard’ın gizlilik ve yalanlarla dolu hayatını açığa çıkardığını duymamıştı. Mesela eskiden komşumuz olan, ama beş yıl önce Connecticut’a taşınan Smith Ailesi. Açıkça Richard’la artık “kankoca” olduğumuzu bilmiyorlardı çünkü titreyen ellerimin arasında Bay ve Bayan Richard Allarda gönderilmiş bir düğün davetiyesi tutuyordum.

Bayan Richard Allard. Bu isim benle alay eder gibiydi: hayatımın sonuna kadar, olum Richard’la beni ayırana dek elimde olduğunu sandığım şeylerle dalga geçiyordu.

Boşanmadan sonra kızlık soyadımı kullanmaya başlamıştım, yani Keats’i. Kızlık soyadı. Bu benim için gerçekten doğru bir terimdi çünkü Richard beraber olduğum ilk ve tek erkekti, evlenene kadar da tam olarak beraber olmamıştık. Kilise beraberliğimizi kutsayana, birbirimizi sevip saymaya ve Tanrı izin verirse çocuk sahibi olmaya söz verene, Richard’ın Katolik kilisesinin bize dinlettiği onca saçmalığı dinleyene dek beraber olmamıştık.

Nell Keats. Yine uzun zaman önce olduğum o insanım. Ama artık Nell Keats, kırk iki yaşında boşanmış bir kadın, yirmi yaşındaki Clara’nın ve on sekiz yaşındaki Colin’in annesi, hâlâ babalarının adını taşıyan ve bu yönden ona ait olan çocukların. Ben Richard’a ait olduğumu belirten soyadının verdiği yükü atmıştım, ama oğlumla kızımdan bunu yapmalarını isteyemezdim.

Nell Keats. O üç Allard Ailesi üyesiyle benim bağlantım neydi?
Smith Ailesi’nden gelen düğün davetiyesini salondaki masaya attım. Yanıt vermem gerekecekti. Açıklamaktan bıktığım şeyi tekrar açıklamam gerekecekti.

Ve sonra o kaçınılmaz sorular gelecekti.

Nasıl hissediyorsun?

Berbat.

İyi misin?

Hayır.

Richard en azından finansal olarak sana destek oluyor mu?

Ah, evet.

Bunun üzerine aklıma korkunç bir düşünce geldi. Richard’la artık evli olmadığımızı duyduklarında ya Smith Ailesi benim yerime eski kocamla onun sevgilisini seçerse? Bundan sonra Smithlerin yıllık Yaz Şıpırtısı havuz partisine Richard’la Bob mu davet edilecekti? Ben misafir listesinden çıkarılacak mıydım?

Kum temizlemeye gönderilecek kıyafetleri ayırmak üzere kirli çamaşırlara bakarken, Richard’ın pantolonunun cebindeki kâğıt parçasını bulduğum gözlerimi açan o garip geceden beri başıma daha garip şeyler de gelmişti.

Kâğıdı, Richard’ın saklaması gereken bir fatura olduğunu düşünerek açmıştım ve bunun yerine bir erkeğin el yazısıyla karşılaşmıştım ki her zaman bir erkekle bir kadının yazısını ayırt edebilirim. Yazılan şeyleri tekrarlamama ahlakım izin vermiyor.

Yatağın kenarına oturmuştum. Richard daha eve gelmemiş, geç saate kadar çalışacağını söylemişti. Richard eve geldiğinde saat neredeyse on birdi ve ben hâlâ hissiz bir şekilde yatağımızın ayakucunda oturuyordum.

Bir an bile kâğıdın, Richard’ın evin dışında bulduğu bir çöp olduğu aklımdan geçmedi. Richard hep bulduğu çöpleri toplardı. Ama nedense bu notun çöpten çok daha korkunç bir şey olduğunu anlamıştım.

Richard yatak odasına girip gülümseyerek, “Merhaba Nellie,” demek için ağzını açmıştı. Ama ağzından hiçbir şey çıkmamıştı. Yüzümdeki ifadeyi, elimdeki notu görmüş ve yalanlarının ortaya çıktığını anlamıştı. Tanrı’ya şükür suçunu inkâr etmemişti.

“Özür dilerim,” diye fısıldamıştı. Hasta ve korkmuş gözüküyordu
O gece hiçbir şey söylemedim. Hiçbir şey söyleyemedim, ah. ama ertesi gece kelimeler ağzımdan fırlıyordu, sorular, hakaretler, itirazlar ve merhamet için yakarışlar…

Merhamet. Bir kurban gibi hissediyordum, güçsüzdüm ve kafam karışmıştı. Neden bu benim başıma gelmişti?
On bir ay geçmişti ve hâlâ aynı soruyu soruyordum, neden ben?

Smithlerin davetiyesine baktım. Onlarla Richard konuşsun diye düşündüm. Açıklamaları Richard yapsın.Artık ben yapmayacağım.

3.BÖLÜM

Laura

Herkes kurbanları sever. Evde yapılan tartışmaları anlatırken kocanızın size yumruk attığını eklemeyi unutmayın.

Boşanmadan sonra: Ailenize. Arkadaşlarınıza ve İş Arkadaşlarınıza Söylenecek Yalanlar

Ama bir dakika diye düşündüm. İnsanlar ona Candy demek isteyecekti ve kızımın porno yıldızları gibi bir isme sahip olmasına izin veremezdim.
Kesinlikle izin veremezdim.

Çocuklarım için doğru isimleri bulmak istiyor, hatta buna ihtiyaç duyuyordum.
Ve hamile bile değildim, bana çocuk vermeyi, küçük Annabelle’i veya Leon’u vermeyi reddeden sekiz senelik kocam Duncan Costello’dan henüz boşanmamıştım bile.

“Bayan Costello?”

Bir an şaşırarak avukata baktım.

“Bana Bayan Keats demenizi tercih ederim,” dedim. “Kızlık soyadımı kullanmaya başlayacağım.”

Tabii tekrar evlenene kadar. Ondan sonra Bayan Lumia veya Bayan Makepeace olacaktım. Umarım iyi isimli biriyle tanışırım!

Avukat başını salladı. Güzel bir yüzü ve güzel bir ofisi vardı. Onu telefon defterinden bulmuştum. Yönetim asistanı olarak çalıştığım bilgisayar eğitimi okulundaki arkadaşlarımdan biri boşanma avukatı bulmak için internet yerine telefon defterine baktığım için benle dalga geçmişti. Ama bazı yönlerden eski kafalıyımdır.

İnsanları bilgisayar yapmak ve tamir etmek konusunda eğiten bir okulda çalışıyor olabilirim, ama bu kendimin bilgisayar yapacağı veya tamir edeceği anlamına gelmiyor!

“O zaman Bayan Keats,” dedi avukat. “Boşanmak istediğinizden emin misiniz? Çünkü kocanıza belgeler bugün gidecek.”

Duncan’ın istemediğini söylediği bebeklerimi düşündüm ve “Evet, eminim,” dedim.

Birkaç dakika sonra ofisinden çıkıp asansörle lobiye indim. Nisanın ilk günleriydi. Kış çok uzun ve zor geçmişti, çok fazla kar yağmıştı. Ama artık havalar ısındığı için insanların heyecanını hissetmek mümkündü. Kendi heyecanımı da hissediyordum.

Gerçekten hayal ettiklerim oluyordu. Duncan korkunç olmamak konusundaki sözünü tutarsa aylar içinde resmi olarak boşanmış olabilirdim. Kendi başıma, bekâr bir şekilde hayatıma devam eder ve aşkı aramaya başlardım.

Tökezledim. Birdenbire başım dönmeye başladı. Ne yapıyordum böyle? Boşanmaya gerçekten değer miydi? İyi bir erkekle sekiz senelik evliliğimi bitirmeye değer miydi? Tamamen âşık olduğum, bir süre oldukça mutlu olduğum bir erkekle…

Derin bir nefes alarak kendimi biraz daha iyi hissettim.

Evet bir zamanlar mutluydum, ama sonra onunla mutlu olmamaya başlamıştım. Annemle babamın ani ölümünden ve kız kardeşim Nell’in kocasının eşcinsel olduğunu açıklamasından sonra İşte o zaman hayatta istediğim en çok şeyin Duncan değil, çocuk sahibi olmak olduğunu anlamıştım. En azından iki çocuk, mümkünse başta bir oğlan, sonra da bir kız.

Derin bir nefes daha alıp köşeye doğru ilerledim. Bu mantıksız bir istek değildi. Deli falan değildim. Yani her kadın bir çocuk sahibi olmayı hak eder, bunun için kocasını terk etmesi gerekse bile.

Işığın yeşile dönmesini beklerken geçmişimizi düşündüm. Duncan’Ia geçmişimizi, hiçbir şeyi yanlış anlamadığımdan emin olmak istiyordum, ama tabii yanlış anlamadığımı biliyordum.

Duncan’la bir gece kulübünde tanışmıştık. Birbirimizden hemen hoşlanmıştık ve ertesi gece ilk defa çıkmıştık. Yoksa bir sonraki gece miydi? Her neyse, çok eğlenmiştik ve bir bakmıştık ki ciddi bir ilişki içindeyiz.

İlişkimizin ilk altı ayı boyunca bir aile olmak konusu açılmamıştı. Sonuçta sadece eğleniyorduk! Ve konu açıldığında Duncan’ın arkadaşı kız arkadaşını hamile bırakıp çok gergin bir ortama neden olduğunda Duncan’la ikimizin de çok fazla çocuk sahibi olmak istemediğine karar vermiştik. Ama ikimiz de bu fikre tamamen karşı çıkmamıştık.

Sadece acelemiz ne diye düşünmüştük. Şu anda çocuk istemiyoruz, o zaman konuşmamızın ne anlamı var?

Sanırım evlendiğimiz zaman Duncan’la bir buçuk senedir beraberdik. Çok eğlenceli bir düğünümüz oldu. Hâlâ pastanın ne kadar lezzetli olduğunu ve DJ’in çaldığı harika parçaları hatırlayabiliyorum. Düğün masraflarının çoğunu annemle babam karşıladı, Duncan çok fazla para kazanmıyordu, benim de kazanmadığım kesindi!

Ama annemle babam böyleydi işte. Hep kızları için jest yaparlardı.
Sanırım düğünümüzden bir sene sonra yine çocuk konusu açıldı, bu sefer iş arkadaşlarımdan biri belalı bir boşanmayla uğraşıyordu ve yakında eski kocası olacak adamla küçük kızlarının velayeti için savaşıyordu.

Bir kere daha Duncan’la Velet meselesi’ konusunda kararsız olduğumuzu belirttik. Böyle diyorduk. ‘Velet meselesi’…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Arzulanan Kadın

Editor

Kaplumbağa Terbiyecisi Osman Hamdi Bey’in Romanı

Editor

Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası