“Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları: Postmodernizm ve Rasyonalite” bgst Yayınları’nın “Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları” başlığı altında hazırladığı dizinin ikinci ve son cildini oluşturuyor. Birinci cilt, “Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları: Postmodernizm ve Sol” adıyla Ekim 2007’de yayımlanmıştı.
“Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları”, 1990’lı yıllarda ABD’de çıkan ve o zamanlar Z Papers adını taşıyan muhalif sol bir derginin, 1992 Ekim, Kasım ve Aralık sayılarında bir dosya olarak yayımlanmıştı. Sonraki yıllarda Z Papers,Z Magazine adlı dergiye dönüştü. Son yıllarda dünyadaki muhalif hareketler açısından önemli bir tartışma, bilgilenme ve vizyon oluşturma platformu halini alan Z Communications adlı kapsamlı internet sitesi (www.zcommunications.org) aynı geleneğin devamı niteliğindedir.
Söz konusu tartışma, Z Papers dergisinde iki bölüm halinde yayımlanmıştı. bgst Yayınları’nın daha önce yayımladığı birinci cilt, tartışmanın bu ilk bölümünü içeriyordu. Tartışmanın bu bölümüne katkıda bulunan muhalif sol aydınların temel kaygısı, 1990’larda moda bir akıma dönüşen postmodernizmin sol aktivizm üzerinde yarattığını düşündükleri tahribattı.
Postmodernizm, “nesnel bilimsel hakikat” düşüncesini reddediyor ve doğa bilimleri ile toplum bilimlerindeki farklı teorilerin “hakikat” iddialarını, birbirine eşdeğer “anlatılar”a (ya da “hikâyeler”e”) indirgiyordu. Bu anlatılardan birisinin diğerlerine göre daha “doğru” olduğunu savunabileceğimiz bağımsız bir referans noktasının olamayacağını öne sürüyordu. Postmodernistlere göre, “hakikat” hakkındaki anlatılar, varsayımsal bir dış gerçekliğe tekabül edip etmemelerine göre değil, iktidar ilişkilerine göre biçimleniyordu.
Birinci ciltte makaleleri yer alan muhalif sol aydınlar (Michael Albert, Noam Chomsky ve Edwand S. Herman) ise, muhalif hareketlerin ve ezilenlerin dünya hakkında gerçeğe yaklaşan analizler yapma uğraşını terk etmesinin, tahakküm ilişkilerini daha da güçlendireceğine dikkat çekiyorlardı. Onlara göre, gerçeği rasyonel biçimde araştırmaya ve buradan hareketle eşitlikçi ve özgürlükçü toplum vizyonları oluşturmaya en çok ezilenlerin ihtiyacı vardı.
Bununla birlikte, tartışmanın birinci bölümü tek taraflı bir eleştiri niteliğindeydi. Postmodernizmin, “nesnellik”, “hakikat”, “bilimsel araştırma” vs. hakkındaki temel iddiaları ele alınıyor ve eleştiriliyordu. Elinizdeki kitap, “Bilim ve Postmodernizm Tartışması”nın ikinci bölümünü içeriyor. Birincisinden farklı olarak, karşılıklı bir tartışmaya dayanıyor.
Tartışma şöyle ilerliyor: Tartışmayı düzenleyen dergi, Amerikalı altı postmodernist düşünüre (Kate Ellis, Wahneema Lubiano Frederique Marglin, Stephen Marglin, Ashis Nandy ve Marcus Raskin) bir soru yöneltiyor ve bu soruyu yanıtlayan birer makale yazmalarını istiyor. Soru şöyle: “Daha iyi bir dünyaya ulaşmak istiyorsak, farklı şekillerde Batı rasyonalitesi/bilim/mantık olarak adlandırılan eski düşünme biçimini reddetmemiz/aşmamız/ondan kurtulmamız mı gerekiyor?”
Dolayısıyla, kitabın ilk altı makalesi, adı geçen postmodernist düşünürlerin bu konudaki düşüncelerini içeriyor. Ardından, Michael Albert, Noam Chomsky ve Barbara Ehrenreich’ın bu altı makaleye verdikleri yanıtlar geliyor. Daha sonra tartışma, postmodernistlerin bu yanıtları ele alıp eleştirdikleri makalelerle ve Albert, Chomsky ve Ehrenreich’ın bu makalelere verdikleri cevaplarla devam ediyor.
“Postmodernizm ve Rasyonalite” tartışması, postmodernizmin siyasal alandaki sonuçlarından ziyade, bilim ve rasyonalitenin postmodernist eleştirisini konu alıyor. Bu eleştirinin, doğruluk payı içerip içermediğini tartışıyor. Türkiyeli okurlar bu eleştiriye yabancı değiller. Postmodernizme göre, esas olarak Batı’da gelişen modern bilim ve rasyonel araştırma, “hakikat”i araştıran tarafsız bir pratik olarak görülemez.
Batı bilimi veya Batı rasyonalitesinin, sömürgeci, cinsiyetçi, ırkçı veya hükmedici sonuçlar üretmesi veya bilim insanlarının dünyanın başka yerlerinde üretilen bilgi türlerini “bilgi” saymayıp küçümsemesi bir tesadüf değildir. Bu durum, (Batılı) bilimin ve rasyonalitenin “kötüye kullanılmasıyla” açıklanamayacak ölçüde yapısal olan bir soruna işaret eder. Bilim ve rasyonalite, Batı’ya özgü tarihsel koşulların bir ürünüdür; bu nedenle, bizatihi kendi yapısında kaçınılmaz olarak bu tahakkümcü eğilimleri barındırır.
Kitaptaki postmodernist yazarların görüşlerini çok kabaca bu şekilde özetleyebiliriz. Buna karşılık, Albert, Chomsky ve Ehrenreich postmodernistlerin bilim ve rasyonalite hakkındaki iddialarının somut bir dayanaktan yoksun olduğunu söylerler.
Bilimi ayırt edici kılan, şeyleri bilmenin biricik yolu olması değildir. Hepimiz sezgilerimiz, tecrübelerimiz, somut yaşantılarımız ve sanatsal tahayyülümüz yoluyla pek çok şey biliriz. Üstelik, farklı yollarla bildiğimiz bu şeyleri, bilim belki de hiçbir zaman açıklayamayacaktır. Bilimi ayırt edici kılan, oluşturduğu hipotezleri dış dünyadaki kanıtlar karşısında sınaması ve iddialarını mantıksal bir tutarlılık içinde formüle etmesidir.
Bilimi, uygulanabildiği sınırlı alanlarda diğer bilgi türlerinden ayıran ve daha güvenilir kılan bu özelliklere sahip oluşudur. Kendi başına bu özellikler (iddiaları deney ve gözlem yoluyla sınama, öncüllerden mantıksal bir tutarlılığı gözeterek sonuçlar çıkarma vs.) nasıl olup da bilimsel pratiği tahakkümcü (sömürgeci, cinsiyetçi veya sınıfçı) hale getirmektedir?
Albert, Chomsky ve Ehrenreich’a göre, bilimsel pratikte sıkça karşımıza çıkan tahakkümcü eğilimlerin kaynağını, bilim insanlarının da içinde yer aldıkları cinsiyetçi, sınıfçı ve emperyal kurumlarda aramak daha doğru olacaktır. Gerçekte ataerki, kapitalizm, sömürgecilik gibi egemenlik sistemlerinden kaynaklanan pek çok musibetten bilimsel pratiği sorumlu tutmak herhalde en çok egemenleri sevindirecektir. Tartışma bu şekilde devam eder …
“Postmodernizm ve Rasyonalite” kitabının hâlâ günceliğini koruyan bu tartışmaya katkıda bulunacağını umuyoruz. Son olarak, “Bilim ve Postmodernizm” dizisinin ilk kitabını yayımladığımızda, elinizdeki ikinci kitabı Şubat 2008’de yayına hazırlayacağımızı söylemiştik. Bu gecikme için okurlardan özür dileriz.