Sosyoloji, “amatörü” veya “heveslisi” çok olan bir sosyal bilim alanı… Herkes, “toplum” hakkında bir şeyler söylemeye kendini ehil hissedebilir. Sosyolojinin yaşayan en önemli kuramcılarından Peter Berger, bu kitabında sosyoloji “amatörlerinin” hevesini kırmıyor – tam tersine. Kitap, başlığıyla bile, herkesi sosyolojiye, sosyoloji üzerine düşünmeye, sosyolojiyle ilgilenmeye davet ediyor. Berger, onu “hümanist bir disiplin” olarak adlandırmakla, sosyolojinin insana dair bütün ilgilerle, bütün meraklarla ilişkili olduğunu vurgulamak istiyor. Ona göre sosyoloji her şeyden önce – herkes için– bireysel bir uğraş, bir ilgi alanı… Heyecan verici bir entelektüel
macera…
Berger sosyolojiyi aynı zamanda bir “bilinç türü”, bir bakış açısı olarak ele alıyor: “Toplumun içindeki insanı, insanın içindeki toplumu” görmeyi sağlayan bir bakış açısı… Kitabın bir kısmı da sosyolojinin etik anlamını ve ölçütlerini ele alıyor. Yazarın uzmanlık alanı olan din sosyolojisine ilişkin örnekler sadece bu bölümde değil bütün kitapta kendini hissettiriyor.
Sosyoloji hakkında onun önemli bir kuramcısının yaklaşımını yansıtan, meraklısına davetkâr yaklaşan, hem uzmanına hem “yeni başlayana” hitap etmeyi başaran bir kitap.
- Kitap AdıSosyolojiye Çağrı, Hümanist Bir Perspektif
- Sayfa Sayısı230
- YazarPeter L. Berger
- ISBN9789750522109
- Boyutlar, Kapak, Ciltsiz
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2017
BiREYSEL BiR UGRAŞ OLARAK SOSYOLOJi
Sosyologlar hakkında yapılan pek az espri vardır. Bu durum,
özellikle de kendilerini, evvelce din adamlarının devraldığı
Amerikan ruhunu elinde tuttuğu zannıyla daha fazla destek
görmekte olan ikinci derece kuzenleri psikologlarla kıyaslayanlar için hayal kırıklığı yaratıcıdır. Bir psikolog kendini
birdenbire -bir toplantıda takdim edildiğindeki gibi- dikkate değer bir ilginin ve rahatsızlık verici bir gülüşün odağında hisseder. Aynı durumdaki bir sosyologsa bir sigorta temsilcisi olarak tanıştırılan birinden çok da farklı bir tepki çekmez. O, belki de herkes gibi ilgiyi, zorlu bir yoldan giderek
kazanmak zorundadır. Bu durum, sinir bozucu ve adaletsizdir; fakat aynı zamanda öğretici de olabilir. Sosyologlara dair
yapılan pek az espri olması elbette onların psikologlar kadar
popüler bir tahayyülün parçası haline gelemediklerini gösterir. Fakat bu ayrıca insanların onlara dair kafalarında oluşturdukları imajda kimi belirsizlikler olduğu anlamına da gelebilir. O nedenledir ki burada yer vereceğimiz değerlendirmeler açısından bu imajların bazılarına daha yakından bakmak iyi bir başlangıç noktası teşkil edebilir.
11
Eğer lisans öğrencilerine bölüm olarak neden sosyoloji
okudukları sorulsa çoğu kez alınan cevap, “Çünkü insanlarla çalışmayı seviyorum,” olur. Eğer sorunun devamı olarak
bu öğrencilere mesleki geleceklerini nasıl gördükleri sorulsa
çoğunlukla sosyal hizmet alanında bir işe yönelecekleri söylenir. Çok geçmeden fazlası da gelebilir. Diğer bazı cevaplar,
daha genel ve muğlaktır belki fakat hepsinde de söz konusu
öğrenciler, yapacakları işin nesnelerle değil insanlarla ilgili
olacağını belirtirler. Bu bağlamda bahsedilen meslekler arasında insan kaynakları, sanayi şirketlerinde insan ilişkileri,
halkla ilişkiler, reklamcılık, toplum planlayıcılığı veya resmi
olmayan dini hizmetler gibi şeyler yer alır. Bütün bu uğraş
alanlarına dair ortak varsayım, “insanlar için bir şey yapma”,
“insanlara yardım etme”, “toplum yararına bir iş yapma” imkanı verdikleridir. Buradaki sosyoloğun imajı, kutsal olanla dünyevi olan iyilik hizmeti arasındaki bağlantıyı sağlayan, sekretaryası olan liberal bir Protestan Bakanlığı’nın sekülerleştirilmiş bir versiyonu gibidir. Sosyoloji, klasik Amerikan teması olan “toplumu yükseltme”nin güncel bir türüdür. Buna göre sosyolog, profesyonel olarak bireyler ve geniş anlamda toplum adına birtakım yükseltici faaliyetlerle ilgilenen bir kimse olarak görülmektedir.
Bir gün, bu tür motivasyonların bahsedilen mesleklere geçenlerin çoğunda zorunlu olarak yarattığı sıkıntıya dair katıksız hayal kırıklığını anlatan büyük bir Amerikan romanı
yazılmalı. Bu insanseverlerin kaderinde, önce insan kaynaklarında işe başladığında ve ilk kez olarak vahşice sürdürülen
bir mücadele alanının bir tarafında mücadelesi verilen bir
grevdeki insani realitelerle yüzleştiğinde veya halkla ilişkilerde işe başlayıp kendilerinden beklenenin, alanın uzmanlarınca “rıza mühendisliği” denilen şey olduğunun farkına
vardıklarında veya toplum yararına ajanslara gittiklerinde
gayrimenkul spekülasyonunun siyasetine dair öldürücü bir
12
eğitim aldıklarında, dokunaklı bir merhamet hasıl olur. Fakat bizi burada ilgilendiren şey, masumiyetin kayboluşu değil. Bizi daha ziyade ilgilendiren, sosyoloğun eksik ve yanlış
yönlendirici imajıdır.
Elbette bazı sorumluluğunu bilen kişilerin de sosyolog oldukları doğrudur. İnsanlara yönelik iyi niyetli ilginin sosyoloji çalışmaları için biyografik bir başlangıç noktası olabileceği de bir gerçektir. Fakat kötü niyetli ve insanlara güvensiz bir bakışın da buna hizmet edebileceğine işaret etmek
önemlidir. Fakat bu tür bir eylemde bulunmak için özellikle insancıl olmamaya ihtiyaç vardır. Bugünlerde kimi Amerikalı sosyologlar, ulus için daha yaşanabilir bir toplum planlama arayışındaki, kimileriyse gerek olduğunda düşman
ulusların halklarını haritadan silmekle meşgul birtakım resmi kurumlara çalışmaktadırlar. Bu faaliyetlerin ahlaki içermeleri ne olursa olsun her ikisinde de ilginç sosyolojik çalışmaların yapılamaması için bir neden yoktur. Benzer şekilde, sosyoloji içinde özel bir dal olan kriminoloji, modern
toplumdaki suç süreçlerine dair değerli bilgiler ortaya koymaktadır. Bu bilgiler, suçla mücadele edenler kadar suçu artırmakla meşgul olanlar için de aynı ölçüde değer arz etmektedir. Polis tarafından istihdam edilen kriminolog sayısının
gangsterlerin istihdam ettiklerinden daha fazla olması gerçeği, bizatihi kriminologların kendilerinde var olan etik önyargılara, polisin halkla kurduğu ilişkiye ve belki bir de gangsterlerde bilimsel derinleşmenin olmayışına bağlanabilir. Bunun, bilginin niteliğiyle bir ilgisi yoktur. Özetle, “insanlarla
çalışmak” gecekondularda vakit geçirmek veya hapishaneye
düşerken, birbirlerine propaganda yaparken veya para aşırırken (yasal ya da yasal olmayan biçimlerde), daha iyi arabalar üretirken ya da daha iyi birer savaş pilotu olmaya çalışırken yanlarında bulunmak anlamına gelebilmektedir. O
halde sosyoloğun imajına tekrar dönersek bu imaj , kimi in13
sanların sosyoloji çalışmasına sebep olan başlangıçtaki motivasyonlara dair asıl arzuyu dışarıda bırakmaktadır.