“Çok acı çekmiş olan Türk halkının ünlü düşmanları için bile, artık bu ülkede neler olduğu apaçıktır: Sağlıklı bir milli diriliş süreci. Daha önceden buna inanmamış ya da bundan kuşku duymuş olanlar, bunu derilerinde hissediyorlar. Türk işçi ve köylülerinin ve ilerici Türk entelijensiyasının Türkiye’nin milli dirilişi çalışmasına adanmış süngüleri, kime gerekiyorsa gerçekçi düşünmeyi öğretti.
Batı Avrupa emperyalistlerinin Doğuya giden yolu kendilerine açmak için güney Türkleri olan Osmanlıları yenmesi gerekiyordu. Batı halklarının Doğuya ilerlemesinden önce Türkiye onlara doğru umutsuz bir atak yapmamış mıydı? Asya ve Afrika’daki konumlarının gerçek sahipleri olabilmek için, Avrupa halklarının Osmanlı savaşçılarının cesetleri üzerinden geçmesi gerekiyordu.
Avrupa’nın da onları zayıflatmak ve onları Balkanlar’dan, Mısır’dan, Arabistan’dan. Mezopotamya’dan vb. çıkartmak için güney Türkleriyle yüzlerce yıl süren savaşlar yapması gerekti.
Avrupalı yöneticiler Türkiye’nin gövdesinden parçalarını koparmayı başardılar. Ama Türkiye’yi parçalamayı başaramadılar. O yaşadı ve yaşayacak. Bize göre, o sadece yaşamakla kalmayacak, eskiden onun olan, ondan Avrupa’nın zoruyla koparılan parçalarına, Yakın Doğu’nun geri kalanına da yaşam verecek.”
Sultam Galiyev
Son yıllarda ülkemizde Sultan Galiyev fikirleri vc eylemleriyle çokça tartışılan bir isim. Galiyev, Bolşevik Devrim’de öncü roller üstlenmiş, daha sonra, geliştirdiği milliyetçi sosyalizm ideolojisi nedeniyle Stalin tarafından tasfiye edilip kurşuna dizilen bir büyük Türk devrimcisi.
Galiyev hakkında bugüne kadar onun fikri yapısını yansıtacak yazıları yerine, bölük pörçük, çoğunlukla yanlış çevrilmiş parçalar yayınlandı. İleri Yayınları olarak ilk kez Galiyev’in bütün eserlerini eksiksiz, sansürsüz tam metin olarak yayınlıyoruz.
***
Galiyev Uyanışı
Sultan Galiyev Uyanışı ve Üçüncü Dünyacılığın Dirilişi
Türk Solu’nun Galiyev ismiyle ilk tanışması Doğan Avcıoğlu ile olmuştu. Yön Yayınları’ndan çıkan Asya’da Marksizm ve Milliyetçilik kitabına yazdığı önsözde Doğan Avcıoğlu Sultan Galiyev isminden bahseder. Ancak bu değinmenin dışında Sultan Galiyev ismi sol için bir muamma olarak kalmaya devam eder.
Galiyev ismiyle gerçek anlamda tanışmamız ise 90 sonrasında Attilâ İlhan’ın yazılarıyla oldu. Ancak Galiyev isminin 60’lardan sonra geçen otuz yılın ardından tekrar gündeme gelmesinin başka somut nedenleri de vardı elbette.
Bu neden Üçüncü Dünyacı ideolojinin yeni sömürgeci saldırıya karşı yeniden bir direniş ve diriliş ideolojisi olarak ortaya çıkmasıdır. Üçüncü Dünyacılığın ve mazlum milletlerin emperyalizme karşı mücadelesinin yeniden yükseldiği bir dönemde “Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası” Galiyev’in gündeme gelmemesi elbette düşünülemezdi.
Şimdi Üçüncü Dünyacılık yeni sömürgeciliğin ezilen dünyayı yeniden sömürgeleştirmek için saldırıya geçtiği bir dönemde dünya çapındaki tek ve gerçek antiemperyalist ideoloji olarak yeniden tarih sahnesindeki yerini alıyor.
Üçüncü Dünyacılığı ve Ulusal Solculuğu dünya çapında bütün mazlum milletler için bir ideoloji haline getirmeye çalışan ve bu uğurda can veren Galiyev’in fikirleri de doğal olarak yeniden diriliyor.
İleri Yayınları Nerimanov vc Rıskulov’dan sonra Sultan Galiyev’i de Türk okurlarına tanıtarak Ulusal Sol ideolojinin teorisyeni olan büyük Türk Komünistlerinin üzerindeki sır perdesini kaldırıyor.
Türk Komünistlerinin geliştirdiği Ulusal Sol fikirler yalnızca Türkiye için değil bütün ezilen dünya için birer ideolojik hazine değerinde. Türk Komünistlerinin saklanan bu fikirleri Üçüncü Dünya’nın uyanışının aynı zamanda bir Türk uyanışı olacağının da habercisidir. Atatürk’ün başardığı Türk Devrimi ve Sultan Galiyev ve yoldaşlarının yarım kalan ama bütün Türk dünyasını saran devrimci mücadeleleri, yeni bin yılda ezilen dünyaya yeniden ışık tutuyor.
Burada, Galiyev’i bütün yönleriyle tanımak için önce Galiyev’in dünyaya geldiği ve fikirlerinin ortaya çıkmasında etkili olan Tatar toplumunun Ekim Devrimi öncesindeki durumunu, Galiyev’in yaşam öyküsünü ve Sultan Galiyevcilik olarak da anılan fikirlerinin ezilen dünya ve Türk Solu için önemini tartışacağız.
1. EKİM DEVRİMİ VE TATARLAR
Ekim Devrimi Öncesinde Tatar Toplumu
Sultan Galiyev’in doğduğu 1880’li yıllarda Tatar toplumunun durumu, O’nun fikirlerinin gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Peki 20. yüzyılın başlarında Tatar toplumunun durumu neydi?
Tatarlar 1552’de Ruslar tarafından işgal edilen ve sömürgeleştirilen bir ülkede yaşamaktaydılar. Bunun doğal sonucu olarak Müslüman coğrafyanın geri kalan toplumlarından neredeyse elli yıl önce ezilen dünyanın ve sömürgelcştirilen Türk halklarının sömürgeci ülkelere karşı mücadele etmesi gerektiğini ileri süren ilk teoriler de Tatar toplumu içinde filizlenmekteydi.
Rus Çarı Korkunç İvan 1552’de neredeyse yüzelli yıldır Moskova’nın korkulu rüyası durumunda bulunan Tatar Hanlığı’nın başkenti ve Altın Ordu devletinin mirasçısı olan Kazan’ı işgal etmişti.
Kazan’ın işgaliyle, İslam’ın Orta Avrupa’dan Asya ve Afrika’ya kadar uzanan hakimiyeti ilk darbeyi almış oldu. Kazan’ın düşmesiyle birlikte Rus sömürgeciliğinin Türk halkları üzerindeki baskı ve zulüm politikası da başlamış oluyordu.
Rus sömürgeciliğinin Tatarlara yönelik katliamları ve Kazan’ın zenginliklerini sömürmeye başlaması yetmezmiş gibi, Tatarlar bir de yurtlarından sürüldüler. Tatar beylerinin ve köylülerinin toprakları ise Rus soyluları ve Kazan Başpiskoposluğu ve manastırlar arasında paylaşıldı. Moskova’dan getirilen tüccar ve zanaatçılar Tatarların yerine bu alanlara yerleştirildiler.
16. Yüzyıl boyunca Tatar toplumu içine Rus köylülerinin akını ile birlikte Tatar ülkesindeki Müslüman nüfus iyice azalmaya başlamıştı. Bunun sonucu olarak 18. Yüzyılın sonuna gelindiğinde Tatarların ülke içindeki nüfus oranı %40’lara kadar inmişti.
Rus Sömürgeciliği ve Tatar-Türk Toplumunda
Milli Bilincin Oluşması
18. yüzyılda Müslüman toplumun Hristiyanlaştırılması süreci de hız kazanmıştı. Bu Hristiyanlaştırma kampanyasının sonucu olarak II. Katerina döneminde Tatar ve Başkırların işbirliğinde bütün Volga’ya yayılan Pugaçev İsyanı patlak verdi. İsyanın boyutları oldukça büyüktü ve bu isyanla birlikte Volga Tatarları içinde milli direnişin ilk kıvılcımları oluşmaya başlar.
Burada önemli bir nokta olarak vurgulanması gereken durum Rus sömürgeciliğinin Hristiyan niteliğinin sonucu olarak İslam kavramının millet ve milli direniş kavramlarıyla iç içe geçmeye başlamasıdır. Ulusal değerlerin korunması vc dini değerlerin savunulması artık aynı mücadelenin birer unsuru durumundadır. Bu durum Tatarlar içinde gelişen milli bilincin ayırdedici özelliğidir.
Ancak bu milli yükselişin dinsel niteliği değil milliyetçilik boyutu güç kazanmış, dinsel kurtuluş çabaları tarikatçı hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmışsa da bu hareketler süreç içinde marjinalleşmişlerdir. Milli direniş çizgisi sonuçta Milli Komünizm ideolojisini ortaya çıkartmıştır.