Bu kitapta, kendilerini ve dünyayı değiştirme cesaretine sahip kişilerin kısa yaşam öyküleriyle zekâlarını yansıtan hazırcevapları bulacaksınız.
***
Geveze bir adam, bu derece meşgul ve önemli buluşlara imza atan ünlü bilginle kulakları normalden biraz büyükçe olduğu için dalga geçmek ister:
“Üstat, kulaklarınız bir insan için fazlaca büyük değil mi?” diye sorar.
Galileo yaptığı işten başını kaldırarak adamı süzdükten sonra yeniden işine dönerek şu yanıtı verir:
“Evet, benim kulaklarım bir insan için biraz fazlaca büyük, ama seninkiler de bir eşek için fazlaca küçük sayılmaz mı?”
***
Picasso, bir gece evine dönerken kapıda evine girmeye uğraşan bir hırsızla karşılaşır. Yakalamaya fırsat kalmadan hırsız kaçar. Derhâl evine giren Picasso, hırsızın resmini çizerek polis merkezine gönderir. Bir hafta sonra ünlü ressama şu bilgi verilir:
“Sayın üstat! Gönderdiğiniz resim üzerine çoğu sakat olmak üzere yirmi kişi, iki at, bir kedi ve birkaç adet konserve kutusu yakalanmıştır.”
***
Büyük düşünür Farabi, “Sözü uzatanlar karşısında ne yapmamız gerekir?” sorusu üzerine şu yanıtı verir: “Uzun konuşanı, kısa dinlemeli…”
***
Gevezeliğinden dolayı pek sevilmeyen bir adam, Yahya Kemal ve Mehmet Akif sohbet ederlerken yanlarına yaklaşır:
“Sohbetiniz koyu olsun, yine ne yalanlar atıyorsunuz?”
Bu söze Yahya Kemal aldırış etmeden şöyle yanıt verir:
“Mehmet Akif’e seni övüyordum.”
…
Ünlü fizikçi Albert Einstein 14 Mart 1879’da Al-manya’nın Ulm kentinde doğdu. Zürich Politeknik Enstitüsü’nün ardından 1909 yılında profesör olan Einstein, yaşamı boyunca bilim alanında önemli gelişmelere imza attı. Mekanik fizikten, Kuantum fiziğine geçişin öncüsü olmasının yanı sıra, Kütle-Enerji Eşitliği (E=mc²) başta olmak üzere fiziğin farklı kapılarını aralayacak önemli teoriler sundu bilim dünyasına. 1955’te ABD’de ölümüne dek çalışmaya ve bu alanda konferanslar vermeye devam etti. İnsancıl kişiliğinin yanı sıra dağınık saçlı görüntüsü ve konferanslarına terlikle katılma sadeliği ile gittiği yerlerde herkesin sevgisini kazanırdı.
Yine bu konferanslarından birine katılmak için yola çıktığında şoförü:
“Efendim sizinle çok konferansa gittik ve ben tüm bunları arka sıralardan dinledim, bu yüzden sizin şimdiki konferansta neler anlatacağınızı âdeta ezberledim diyebilirim” der.
Bunun üzerine Einstein gülümseyerek muzip teklifini yapar:
“Öyleyse bu gideceğimiz yerde konuşmayı sen yap. İlk defa gittiğimizden beni tanıyan çıkmayacaktır. Bu kez ben senin konuşmanı arka sıralardan dinleyeyim, bakalım söylediklerin doğru mu?”
Einstein şoförüyle birlikte planını uygulamaya koyar. Şoför gerçekten de başarılı bir konuşma yapar. Konferansın sonunda sorular sorulur ve şoför hepsini doğru şekilde yanıtlar. Tam yerine oturacağı esnada son soru gelir. Bugüne dek konferanslarda sorulmayan bir sorudur bu. Ancak şoför kıvrak zekâsını kullanarak “Bu konferansın ardından bu derece basit bir soru sormanızı yadırgadım” der, “Ancak her sorunun yine de cevaplanması gerekir”. Bu sözlerin sonrasında arka sırada bulunan Einstein’ı işaret ederek “Şimdi size sorunun basitliğini de ispatlayacağım, soru o kadar basit ki buna şoförüm bile yanıt verebilir” der.
…
Ünlü filozof Diogenes, dar bir sokaktan geçerken zengin olduğu her hâlinden belli olan biri ile karşılaşır. Sokaktan geçebilmeleri için ikisinden birinin kenara çekilip yol vermesi gerekirken zengin olduğu kadar kibirli de görünen adam “Ben bir serserinin önünden çekilmem” der.
Diogenes bu sözlere umursamaz bir tavırla şöyle cevap verir: “Fakat ben çekilirim”.
Eşkıyanın biri, fakirliğinden dolayı, Diogenes’e hakaret eder. Bu olaya aldırmayan Diogenes, sadece şunları söyler eşkıyaya:
“Hiç görmedim hayatımda senden başka
Fakir olduğum için hakaret eden;
Ama tanık oldum pek çok insan
Bir bir asıldılar hırsızlıktan.”
Diogenes bir gün, tüm mal varlığını israf ederek bitirmek üzere olan bir adamdan on para ister. Bu istek üzerine adam “Neden başkalarında bir para istiyorsun da benden on para istiyorsun?” diye sorar.
Adama israfa devam ettiği takdirde gelecekte ne ile karşılaşacağını göstermek isteyen ünlü filozof şöyle cevap verir: “Çünkü diğerlerinden daha sonra istesem yine alabilirim. Fakat senin bu israfın yüzünden bana bir daha para verebileceğinden şüpheliyim.”
“Yemek yemek için en uygun zaman ne zamandır?” diye ünlü filozofa sorduklarında ise Diogenes, “Zenginsen istediğin zaman, fakirsen fırsat bulduğun zaman…” der.
Çorba yapmak için çeşme başında mercimek ayıklayan Diogenes’in yanına İmparator’a yakınlığı ile bilinen başka bir filozof Aristippus gelir. Bilgili fakat bilgisini dalkavukluktan yana kullanan Aristippus, Diogenes’e alaycı bir sesle “Sen de aklını kullanıp İmparator’a yakın olmayı becerebilseydin, böyle çeşme başlarında mercimek ayıklamak zorunda kalmazdın” der.
Diogenes başını yaptığı işten kaldırmadan şu cevabı verir:
“Sen de böyle mercimek çorbasına kanaat edebilseydin, İmparator’a dalkavukluk etmek zorunda kalmazdın!”
…
Yemek esnasında davetliler arasında yer alan bir Lord “Babanızın küçük bir terzi olduğunu duydum, bu doğru mu?” diye küçümser bir tavırla sorar.
Shaw, “Evet” diye yanıt verir.
Kendini beğenmiş Lord, “O hâlde neden siz de terzi olmadınız?” diye ısrar eder sorusunda.
Bernard Shaw, Lord’un kendisini küçük düşürme amacını sezerek gülümser, “Babanız sanıyorum centilmen bir adamdı, öyle değil mi?”
Lord, “Ona ne şüphe!”
Shaw “O hâlde, siz de neden centilmen bir adam olmadınız?” der.
Bernard Shaw, oyunlarını Almanca’ya çeviren Trebitsch’e, memnuniyetsizliğini şöyle ifade eder:
“Son oyunum Candida’ya hiç benzemiyor. Çevirmemenizi öneririm, yalnız önsöz için bile zindanda en az altı yıl yatarsınız.”