Tarih

Tarihin Gölgesinde

tarihin golgesinde 5edb5a651da7cGazeteci Yazar Taha Akyol soruyor, Türkiye’nin önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı geçmişe ve günümüze dair akılda kalan sorulara, gündemi sarsacak cevaplar veriyor…

Kanuni Sultan Süleyman’dan Hürrem Sultan’a, dizilerde yanlış anlatılan Harem’den Osmanlı Medeniyeti’nin inceliklerine. Arap Baharı’ndan Osmanlı’nın modernleşme sürecini anlatan “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”nın detaylarına. Ortadoğu’daki Yahudi Sorunu’ndan İsrailoğulları’nın tarihine. Osmanlı Padişahları’nın özelliklerinden Hanedan’ın Sürgün Öyküsü’ne tarihle alakalı pek çok sorunun cevabı İlber Ortaylı’nın tartışmalara yol açacak sözleriyle…

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE DEVRİ
-Kanuni Sultan Süleyman diğer padişahlardan ayıran özellikler neydi?
-Batılılar neden Harem’i çarpıtarak anlatıyorlar?
-Lale Devri sanıldığı gibi bir eğlence devri midir?
-Matbaanın Osmanlı’ya geç gelmesinin gerçek nedenleri nedir?
-Şehzade Mustafa’nın katlinde Hürrem Sultan’ın rolü var mıydı?
-Osmanlı’nın Türk düşmanı olduğu yalanını, kimler neden çıkardı?

İMPARATORLUĞUN EN UZUN YÜZYILI
-16. yüzyılda dünyaya hâkim olan Osmanlı 19. yüzyılda neden “hasta adam” durumuna düşüyor?
-19. yüzyıl neden Osmanlı İmparatorluğu’nun “En Uzun Yüzyılı”dır?
-Osmanlı’da sanayi devriminin gerçekleşmemesinin ardında ne gibi gerekçeler var?
-Sultan Abdülhamit’in tarihimizdeki önemi nedir?

İSRAİLOĞULLARI VE YAHUDİ TARİHİ
-Hristiyan Ortaçağı’nda ortaya çıkan Yahudi düşmanlığının sebepleri nelerdir?
-İsrailoğulları ilk defa nerede ortaya çıktılar? Neden sürgün edildiler ve nereye gittiler?
-Yahudilerin dünyayı ele geçirme planlarının yazılı olduğu iddia edilen Siyon Protokolü gerçek mi?
-Osmanlı Sarayı’nda Musevi doktorların seçilmesinin sebebi nedir?
-Osmanlı’nın Yahudileri iskan politikası doğru muydu?
-Arap milliyetçiliği nasıl doğdu?

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MİLLİ MÜCADELE
-Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda neden yenildi?
-Anadolu’da başlatılan bu küçük hareket nasıl oldu da başarılı oldu?
-Lozan Antlaşması’yla ilgili tartışmaların gerekçeleri nelerdir?

Ve daha birçok sorunun cevabı TARİHİN GÖLGESİ‘nde..

***

İLBER ORTAYLI VE TARİHÇİLİK

Uluslararası tarihçilik camiasında Prof. îlber Ortaylı, Türkiye’nin yüz akı sayılabilecek isimlerden biridir. Rusça, Arapça ve Farsça dâhil dokuz tane dil bilir, dahası bu dillerdeki arşivlerde çalışmalar da yapmıştır. Bunun ona nasıl geniş bir ufuk ve mukayese imkânı kazandırdığını söylemeye gerek var mı?

Nitekim Ortaylı, bizde pek gelişmemiş olan “mukayeseli tarih” alanında gerçek bir bilim otoritesidir. Öyle ya, tarihe hem Osmanlı arşivlerinden, hem Petersburg, Londra, Paris, Berlin, Kahire arşivlerinden bakmak bir başka oluyor.

Ortaylı’nın doçentlik tezi olan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu”nu yazmak için Osmanlı arşivlerinin yanı sıra Bonn, Londra ve Washington arşivlerinde çalışmış, bu dillerde geniş bir kaynak taraması yapmış olması tipik bir örnektir.

Benim gözümde Ortaylı’nın en mühim eserlerinden biri, beş yüz küsur sayfalık “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim” adlı kitabıdır. Bu kitabında Ortaylı konuyla ilgili makaleleri toplamıştır. Kaynaklarına baktığımızda Osmanlı arşivlerinden başka ingilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça kaynaklar da görmekteyiz. Kitabının sonunda Osmanlıca ve Rusça arşiv belgelerinden bazılarının fotokopisini yayınlamıştır.

Ve Ortaylı’nın çığır açıcı bir eseri: “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” adlı kitabı, 1983’te yayınlandığından bu yana defalarca baskı yaptı. Osmanlı modernleşmesini, bunun iç ve dış faktörlerini anlamak için sadece verdiği bilgiler bakımından değil, bilhassa metodu ve getirdiği yorum (tefekkür) bakımından kesinlikle ‘anahtar kitap’ değerinde bir eserdir.

Tarihteki bir hareketi değerlendirmek için o hareketin yer aldığı zemini, çağı, sosyal ve siyasi şartları iyi araştırmak ve anlamını iyi kavramak gerekir. Ortaylı bu eserinde Tanzimat’ın böyle bir zeminde yer aldığını anlatıyor: Sanayileşen Avrupa, Osmanlı azınlıklarında uyanan milliyetçilik, Babıâli’nin yani modern bürokrasinin hâkimiyeti, merkeziyetçi reformlar, hukukun ve eğitimin laikleşmesi ve “reformcuların çıkmazı”gibi hayati önemdeki konular.

Ortaylı, ister popüler, ister resmi ideolojik olsun, bütün şablonlara hapsolmadan, olaylara birçok pencereden bakabilen büyük bir tarihçimizdir.

Belki bir o kadar daha önemlisi, Ortaylı’nın tarihteki olayları arşivlerden araştırıp yazması, çok iyi bir “araştırmacı” olmasıdır. Bunun yanında, ancak ‘doğuştan’ edinilebilecek bir özelliği daha vardır: Tefekkür… Olayları araştırmakla yetinmeyip, olayların tefekkürünü yapmak… Tarihteki büyük bir olayın, olayların ya da süreçlerin karmaşık sebepleri, sonuçları hakkında fikir üretmek ve benzerleriyle mukayeseler yapmak…

Ortaylıyı akademik camia ile tarihe meraklı okurların dışında, ‘ilgisiz’ denilebilecek geniş kitlelerin tanımasında benim de bir nebze rolüm oldu. Kitlelerin tarihe merak duymasındaki en mütevazı bir katkı bile beni mutlu eder.

Ortaylıyı TV’ye ilk konuk eden program yapımcılarından biri benim ve kendisiyle epeyce program yaptım. Elinizdeki kitap bu programların bazı bölümlerini topluyor.

Böyle değerli bir tarihçinin geniş kitlelerce tanınıp okunmasında, TV’lerden dinlenip izlenmesinde, bu anlamda “Ortaylı’nın popülerleşmesinde yaptığım katkılardan dolayı müftehir durumda” bulunduğum doğrudur.

Bu eleştiriyi yapanlar da bir iki defa ekrana çıkmakla beyaz camı sevdiler zaten; iyi de ettiler. Kitleler tarihçileri daha çok dinlesin, okumaya daha çok yönelsin tabii… Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, TV ekranları sadece eğlence değil, bilim, bilgi ve kültürü, bu arada tarih kültürünü kitlelere ulaştırmak için çok yararlı bir mecradır.

Elinizdeki kitapta toplanan sohbetlerimizin de okurlar için çok yararlı olacağına, tarih üzerine tecessüsleri tahrik ederek daha çok okumaya vesile olacağına inanıyorum.

Taha Akyol

*

Kanuni Sultan Süleyman’ın özel hayatı, saraydaki hayatı, Hürrem Sultan’la ilişkileri nasıldı? Günlük hayatı nasıl geçerdi? Devlet adamı tarafı, komutanlığı nasıldı ve takip ettiği cihan siyaseti neydi? Birçoklarının dediği gibi “Haydi savaşa gidelim, cihangirlik yapalım, gidip insanları haraca bağlayalım” şeklinde hareket eden bir savaş düşkünü müydü, yoksa belli stratejilere sahip bir devlet adamı kimliği de var mıydı? Kendisinin Akdeniz’de işi neydi? Belki de daha önce sorulması gereken bir soru: Kanuni döneminde Osmanlı donanması Hindistan’a ve Endonezya’ya gitti; Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’ta Osmanlı donanmasının ne işi vardı? Tabii bu sorunun “Buralarda Portekizlilerin ne işi vardı da Kanuni onları oradan çıkarmak için gitti?” diye sorulması lazım. Tüm bu konuları söz konusu dönemin uzmanı olan iki saygın bilim adamı; Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Feridun Emecen’in perspektifinden öğreneceğiz.

İlk önce Kanuni Sultan Süleyman ile ilgili genel bir bilgilendirme yapalım.

***

Kanuni Sultan Süleyman 1495’te Trabzon’da sancakbeyi Şehzade Selim’in (Yavuz Selim) oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Hafsa Hatun (Sultan) idi. Yedi yaşında din, tarih, edebiyat, bilim ve savaş taktiklerini öğrenmesi için İstanbul’a, Topkapı Sarayı’ndaki okula gönderildi. Yavuz Sultan Selim tahta çıkınca Şehzade Süleyman da Manisa valiliğine atandı. Babası Yavuz’un ölümü üzerine, 1520 yılında tahtın tek varisi olarak henüz 25 yaşındayken tahta çıktı. Tarihî kaynaklarda uzun boylu, çevik, kibar ve kudretli olarak tanımlanır. İnce bir boynu, ince yüzü, kartal gagası gibi kıvrık burnu, gölge gibi sakalı ve ince bıyığı bulunuyordu. Dahası Kanuni 46 yıllık iktidarıyla en uzun süre tahtta kalan Osmanlı sultanıdır. İmparatorluk en güçlü ve haşmetli zamanını onun döneminde yaşadı. Türkler kendisine hukuk alanında yaptığı düzenlemelere istinaden “Kanuni”, Avrupaldar da imparatorluğun ihtişamına atıfta bulunarak “muhteşem” ismini vermişlerdi. O dönemde pek çok Avrupalı yazar, Avrupa’nın içinde bulunduğu kanlı ortamdan kurtulmak için, Kanuni modelinin uygulanması gerektiğini savundu. Gazi Sultan Süleyman Han, 71 yaşındayken, 1566 yılında gerçekleştirilen Zigetvar Savaşı’nda vefat etti.

***

Kanuni Sultan Süleyman kimdir?

İlber Ortaylı: Muhteşem Süleyman büyük bir mareşal, usta bir kuyumcu, beğenilen bir şairdi. Yaptıklarını ve yaşadıklarını, bir hükümdar olmanın ne demek olduğunu anlayarak değerlendirmek gerekir. Kanuni üzerinden âleme ders vermek manasızdır.

Çağdaşı olan Türkler ve bütün imparatorluk tebaası ona “Kanuni” demeyi tercih etti; oysa yaptığı kanunlar kendisinden evvel yapılanların bir derlemesi gibidir. Bu kanunnameler toplumun hayatı için elzemdi. Kanuni de hepsinden daha mükemmelini yaptı. Mesela arazi meselesinin düzenlenmesi, bunların en önde gelenidir. Ne var ki imparatorluğun aksine bütün dünya ona “Muhteşem” demeyi tercih ediyordu.

Sultan Süleyman dâhi, istisnai bir kişidir. Fakat bulunduğu çağda böyle bir dâhinin çıkması o kadar da şaşırtıcı değildir. Tarihte belirli dönemler vardır ki bazı coğrafyalarda böyle çok sayıda insan çıkar. Mesela Türkiye’nin ve Şark’ın mimari tarihinde görülmemiş nitelikte bir mimar olan Mimar Sinan… Bu adamlar üç dört kişi de değildir. Böyle çok sayıda general de vardır. Hattatın, şairin en iyisi o dönemde, o bölgede yaşamıştır. Bu kişilerin illa başkentte olması da gerekmez. Örnek vermek gerekirse Fuzuli fakir bir hayat yaşayan, Mezopotamyalı bir şairimizdir. Kendisi üç dilde, yani Farsça, Arapça ve “Türkçede kalem oynatıyordu. Dahası, belki kayda geçmeyen nice Fuzuliler de vardı.

Hukuk alanında Türklerin son parlak adamı Cevdet Paşa’dır. Cevdet Paşa’nın ortaya çıkışı, bu devrin Türkiye için hem bir çöküş hem de yeniden diriliş dönemi olduğunu gösterir. Bu dönemin büyük dünyanın son parıltısı mı, yeni devrin başlangıcı mı olduğunu bilmiyoruz. Fakat şurası kesindir ki Ebussuud’dan Cevdet Paşaya kadar bir boşluk var.

Kanuni’nin portresine dönecek olursak, dönemine göre uzun boylu biri olduğunu görüyoruz. Eski Eserler Genel Müdürü olan Hayrullah Örs, Neslişah Sultana kaftanları üzerinde denemesini rica etmiş. Görmüşler ki Kanuni’nin kaftanı Neslişah Sultana tam uyuyor. Demek ki kendisi 1.80’in üzerinde bir boyda. O devir için oldukça uzun bir boy bu. Muhakkak çok sportmen biri olsa gerek ki vücudunun o yaşa kadar at üzerinde gerçekleştirdiği uzun seferlere dayanması bunu gösteriyor. Bütün Osmanlı padişahları gibi onun da bir zanaatı var: kuyumculuk. Gülnı Necipoğlu’nun bir tebliğinde belirttiği gibi, Venedikli ustalarla rafine düzeyde ilişkisi var. İbrahim Paşa da kuyumculuk sanatında işin içindedir. Bunların yanı sıra, Kanuni Sultan Süleyman aynı zamanda bir mareşal, tarihe geçecek komutanlardan biridir. Tabii babası da mareşaldir; o tarihte, o teknolojiyle ordunun burnu kanamadan, tek bir zayiat vermeden çölü geçmiştir. 1914’te Cemal Paşa bunu başaramamıştı. Demek ki büyük generalin, mareşalin ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz.

Yaygın kanaatlerin aksine, yaşadığı devir öyle güllük gülistanlık bir dönem değildir. Mesela Celali İsyanları vardı. Üç kıtada hüküm süren kocaman bir imparatorluk söz konusuydu ve insanlar burada çok farklı şartlarda, farklı coğrafyalarda yaşıyorlardı. Fakat mühim olan, her yerde bir Osmanlılık anlayışının var olması. O kadar ki bazı mahallelerin belirli yerlerinde belirli bir mimari üslup var. Mesela Medine’de, Halep’te, Trikala ya da Tırhala’da bir Osmanlılık var. Hanlarda, köprülerde Osmanlılığın izlerini görüyoruz. Gözleve’de, Kefe’de, Bahçesaray’da da durum aynıdır. Gerçi Bahçesaray Hanı 18. asrın eseridir, ama öyle bir temel atılmıştır ki farklı iklimlerde, farklı coğrafyalarda standart bir imparatorluk anlayışı vardır. Kanuni de bu imparatorluğun efendisidir.

“Kanuni” hakkında ne söylersiniz?

İlber Ortaylı: Bence “muhteşem” tabiri “Kanuni” sözünden daha uygun bir tanımlama… Avrupalılar burada haklılar. Biz Sultan Süleyman’a 17. yüzyılda Kanuni demeye başladık.

Feridun Emecen: “Kanuni” tabirini ilk kez Dimitri Kantemir 18. yüzyılda kullanıyor. Daha sonra Osmanlı tarihçiler, dönemlendirme yaparken 19. yüzyılda bunu benimsiyorlar ve Osmanlı tarihini birtakım dönemlere ayırıyorlar. Bundan sonra da yaygınlaşıyor.

İlber Ortaylı: Mevzubahis kanunlar esasen Fatih’ten, Yavuz’dan, II. Bayezid’ten derlemedir. Hepsi lokal kanunlardır ve birbirine benzerler. Sistematik incelemesi yapılmadığı için hâlâ net bir şey söyleyemiyoruz; fakat biraz baktığınızda, “sancak kanunları” diye her sancak için, varidatına göre bir kanunname olduğunu görüyoruz. Aslında bunların standardı, ruhu, üslubu birbirinin aynıdır. Fakat Adaletname’yi çıkartan da Kanuni’dir. Bu bakımdan Kanuni yerine “muhteşem” demekte fayda var.

Feridun Emecen: Dönemine bakarak söylersek, bürokrasideki gelişmeler, global bir siyaset izliyor olması çok önemlidir. Ayrıca müthiş bir gelişme söz konusudur. Sonraki Osmanlı tarihçileri bu yüzden bu döneme “Altın Çağ” adını verdiler. Bu dönem sanki Hulefa-i Raşidin dönemi gibi telakki ediliyor. III. Selim döneminde bile,

*****

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Osmanlı’da Harem

Editor

Sultan Abdülaziz – Bir Mazlum Padişah

Editor

Milli Mücadele Hatıraları

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası