Makamı ve adı ne olursa olsun aldanışı her çağda pek az farkla süregelen insanın, bu noktadaki acziyet tahlilini yapmak elbette bir kitapla mümkün olmayacaktı. Zira bu aldanmalar ve aldanmışlıklar o kadar çoktu ki, külliyat haline getirsek insanoğlu var oldukça, var olmaya devam ettikçe yazılması gerekenlerin sayısı da her geçen gün artacaktı. Bu nedenle en bilinen ve ibretlik olanlardan yola çıkarak, okuyucuya yaradılış gayemizi ve zaaflarımızı bir kez daha hatırlatmak uygun geldi.
Aldananlar evreninin içerisinden seçtiğimiz örneklemeler ise, tam da maksadımızı karşılayacak “beşer”ler oldu: “Aldanan Kavimler” ve “Aldanan Liderler”.
***
İçindekiler
Önsöz…7
GİRİŞ…9
BİRİNCİ BÖLÜM: ALDANIŞ
KUSUR OLARAK ALDANIŞ…13
Hangi Aldanış?…15
İlk İnsan İlk Aldanış…16
Şeytanın Aldanışı…17
Hz. Havva’nın Yaratılması…19
YASAK MEYVE…21
Yeryüzüne İndirilmeleri…24
İkinci Aldanış…25
İKİNCİ BÖLÜM: ALDANAN KAVİMLER
HZ. NUH VE KAVMİ…31
Kavmini Daveti…31
Haydi Bize Azabı Getir!…32
Hz. Nuh’un Duası…34
Geminin İnşaası…35
Tufanın Gelişi…36
HÛD ALEYHİSSELÂM VE KAVMİ…39
Ad Kavmi…39
Peygamberliği…40
Zenginliğin Şımarttığı Kavim…42
Kıtlık Yılları ve Tevbeye Davet…43
Âd Kavmi Mucize Bekliyor…44
Azabın Gelişi: Sarsar Rüzgarı…46
İnananlar Kurtulur…47
SALİH ALEYHİSSELÂM VE KAVMİ…49
Semud Kavmi…49
Salih Aleyhisselâm…50
Selamete Çağrı…50
Mucize Talebi…52
Deve Mucizesi…54
Devenin Öldürülmesi…56
Azap Haberi…57
Azabın Gelişi…58
Azap Sonrası…59
HZ. İBRAHİM NEMRUT VE KAVMİ…61
Nemrut ve Kavmi…61
Hz İbrahim’in Doğumu…62
Büyük Ruhlu Küçük İbrahim…62
Putların Alacakaranlığında…63
Tebliğ…64
Tebliğ Zamanı…65
Doğuştan Bir Putkırıcı…66
Nemrut’la İlk Karşılaşma…69
Ateşe Atılması…70
Nemrut’un Akıbeti…73
Nemrut ve Babil Halkının Helaki…74
HZ. LÛT VE KAVMİ…77
Hz. Lût’un Nesebi…77
Sodomlular…77
Melekler Sodom Yolunda…80
Cebrail’in Dört Emri…83
Azabın Gelişi…83
HZ. ŞUAYB MEDYEN VE EYKE…87
Medyen…87
Şuayb Aleyhisselâm’ın Mücadelesi…87
Kavminin Tepkisi…91
Medyen Halkının Helaki…91
Eyke…91
HZ. MUSA, HZ. HARUN FİRAVUN VE KAVMİ…95
Korkutan Rüya…95
Ürperten Karar…96
Hz. Musa’nın Doğuşu…97
Nil’e Bırakılan Sandık…98
Hz. Musa Firavun’un Sarayında…99
Hz. Musâ’nm Annesine Kavuşması…101
Firavun’un Sınavı…102
Hz. Musa’yı Bekleyen Vazifeler…103
Beklenmeyen Hadiseler…103
Haberin Hz. Musa’ya Ulaşması…105
Medyen…106
Mukaddes Vadi Tuva…108
Tur Dağı’ndan Dönüş…112
Firavun’la Karşılaşma…112
Hz. Musâ’nm Asası…115
Cennet Hanımı Hz. Asiye…122
Firavun’un ve Azgınların Sebep Olduğu Belalar…123
Cinayet ve İneğin Kesilmesi…124
Karun…126
Mısır’dan Çıkış…127
Firavun’un Cesedi…129
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ALDANAN LİDERLER
İBRETLİK PARANOYAK “KORKUNÇ İVAN”…133
HİPNOZCU KEŞİŞ “RASPUTİN”…139
KIZIL DEVRİM MİMARI “VLADEMİR LENİN”….147
ÇELİK ADAM “JOSEPH STALİN”…157
KIZIL KMER LİDERİ “POL POT”…171
KARPATLARIN DÂHİSİ “NİKOLAY ÇAVUŞESKU”…177
BİR ORTADOĞU FAŞİSTİ “SADDAM HÜSEYİN”…187
AVRUPA’NIN FAŞİST LİDERİ “BENİTO MUSSOLİNİ”…199
NAZİ LİDER “HİTLER”…217
BAŞKAN “MAO”…229
ÖNSÖZ
Şeytan’la başlayıp ilk insan Adem’le devam eden, insanoğlunun aldanış öyküsü, zamana nispet eder bir dirençle günümüze kadar geldi. Gündelik hayatın akışında birçok kez aldanan insan; bazen bu aldanışın farkındalığı altında ezilirken, bazen kayıtsız bir gafletle aldanışı “başarının mutlak yolu” olarak görme zafiyetine kapıldı. Ancak asıl aldanma bunlar değildi. Aldanmama en büyüğü, yüce Yaratıcıya ve onun ilahi düzenine karşı yapılandı…
Kimi zaman düzeni kuranlar kimi zaman da düzene uyanlar oldu aldananlar. Ve kimler yoktu bunlar arasında… Kendilerine gönderilen peygamberi her defasında reddetme cehline kapılan kavimlerden, kendilerine emanet olan halkı her türlü zorbalıkla ezen liderlere kadar olan iki zıt kutup; yönetenle yönetilen, düzeni kuranla düzene uyan, hükmedenle hükmedilen…
Makamı ve adı ne olursa olsun aldanışı her çağda pek az farkla süregelen insanın bu noktadaki acziyet tahlilini yapmak elbette bir kitapla mümkün olmayacaktı. Zira bu aldananlar ve aldanmışlıkları o kadar çoktu ki, külliyat haline getirsek insanoğlu var oldukça, var olmaya devam ettikçe yazılması gerekenleri sayısı da her geçen gün artacaktı. Bu nedenle en bilinen ve ibretlik olanlardan yola çıkarak, okuyucuya yaradılış gayemizi ve zaaflarımızı bir kez daha hatırlatmak uygun geldi. Aldananlar evrenin içerisinden seçtiğimiz ömeklemler ise, tam da maksadımızı karşılayacak “beşer”ler oldu: “Aldanan Kavimler” ve “Aldanan Liderler” Devletleri ve milletleri var eden siyasi ve dini yapı göze alındığında örneklem olarak neden kavimler ve liderler tercih edildiği anlaşılacaktır. Toplumun ayakta kalmasında en önemli amiller olan dini, milli ve siyasi hassasiyetler bu kitapta örneklemin aldanışı resmindeki ana renkleri oluşturuyor. Kulluk tablosu içinde dünyayı anlamlı ve zengin hale getiren bu renklerin aldanan insanlar elinde nasıl gri ve onun tonlarına dönüştüğünü okudukça, insanoğlunun asıl tekamülünün ne yöne olduğunu da üzülerek kavramış olacağız.
Yaratılış sebebimizi bir kez daha hatırlatmak, uzaklaştığımız hayırlara yaklaştırıp, yakınlaştığımız şerlerden uzaklaşmak niyetiyle kaleme aldığım bu çalışmada Teşekkür ederek iyi okumalar diliyorum.
Mustafa Sabri Beşer
“Eyvah aldandık!.. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider…” “Bediüzzaman”
GİRİŞ
Aldanmak kelimesi, sözlükte: yanlış bir yargıya varmak, yanılmak, bir hileye, bir yalana kanmak, hayal kırıklığına uğramak, avunmak, oyalanmak gibi anlamlarla açıklanır. Şüphesiz bu fiil, esas olarak eşref-i mahlûkat olan insana özgüdür. Nitekim yüce Allah’ın (c.c.) akıl melekesini lütfettiği canlı insandır. Aklın devrede olmadığı bir zeminde ise aldanmaktan söz edilemez. Evet, hayvanlar da pek tabiidir ki; hileye, tuzağa düşerler. Ancak bu, tam bir aldanış değildir.
Bir hayvana kurulan tuzakta, onu tuzağa çekecek bir yem ve kurulmuş düzenek vardır. Şayet hayvan daha evvel böyle bir tuzakla karşılaşmamışsa, bu durumu yorumlayamaz. Neden yolun ortasında bir et parçasının durduğunun ya da kapanın üstünde peynirin ne aradığının cevabını veremez. Koşullanmış bir biçimde yeme yönelir ve tuzağa düşer. İkinci kez tuzakla karşılaştığında kaçışı da yine “koşullanma” ile olur.
Yine insana dönelim; ancak bu kez akıl sahibi olmayan mecnun bir insan düşünelim. Onu delilik yapmaktan alıkoymak adına hoşlandığı bir şeyle kandırsak, onu aldatmış olur muyuz? Peki ya çocuklar, onlar aldanırlar mı? Yemek yemek istemediklerinde, kaşığı havaya kaldırıp “Uçak geliyooor!” dediğimizde, “Şimdi uyursan, seni parka götüreceğim.” deyip götürmediğimizde, “Bunu yersen kocaman adam olursun.” dediğimizde çocuğu kandırmış mı oluruz, aldatmış mı? Ya da çocuk kanmış mı olur, aldanmış mı? Evet, onu kandırmış oluruz; ancak çocuk, aldanmış olmaz.
Aldanmak, aklın varlığıyla varlık bulur ki, onun kıymeti de -varsa tabi- buradan gelir.
Elbette burada çocukların akılsız oldukları kastedilmiş değildir. Aldanma fiilinin gerçekleşmesi için, daha yüksek bir akla, yani yorumlama kabiliyetine ihtiyaç olduğu belirtilmek istenmiştir.
Akıldan yoksun aldanmanın mümkün olamayışına bir delil de şudur ki: “Aldanmanın varlığı, sonradan anlaşılmasına bağlıdır.” Kişinin yanıldığını, bir hileyle karşı karşıya olduğunu, bir tuzağa düşürüldüğünü anlamadığı takdirde, aldandığını anlaması da mümkün değildir. Bu takdirde o yalanla yaşar ve gerçeği öğrenene dek aldandığını bilmez. Anlamak fiili ise, ancak ve ancak akıl ile mümkün olacaktır.
Kızıldeniz’in kapanmasıyla boğulan ve ölüm anından bir lahza evvel iman etmeye çalışan Firavun, aldandığını hayattayken anlamış; fakat imanı kabul edilmemiştir. Zira o an, “iş işten geçtiği an”dır.
Firavun gibi bir zalim bile ölmeden önce imana yeltenmişse de bunu hiç yapamayan milyonlarca insan vardır. Onlar aldandıklarını anlayamamış mıdır? Onlar da anlarlar. Hem de öldükten hemen sonra. Kabir hayatı, kabir melekleri Münker ve Nekir’in imtihanları; insanların aldandığını anlaması için yeterlidir.
1.BÖLÜM
ALDANIŞ
ALDANIŞ BİR KUSUR MUDUR?
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:
“Hani Rabb ’in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife tayin etmekteyim. dediğinde onlar da: ‘Orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı tayin ediyorsun? Hâlbuki biz seni hamdinle teşbih ediyor ve takdis ediyoruz.’ dediklerinde Allah da: Ben sizin bilmediklerinizi bilirim. ’ dedi. ”
“Melekler bizim kan dökücü olduğumuzu nereden biliyorlardı?” sorusunun cevabını ve ayetin izahını elbette müfessirlere bırakacağız. Ayet-i kerimeyi alıntılama sebebimize gelince: Meleklerin de Allah’ın (c.c.) onlara bildirdiği kadarıyla bildikleri üzere, insanoğlu kan dökücü bir ırktı. Akıl, vicdan, edep gibi mükemmel hasletlerle donatılmış bu varlık, aynı zamanda büyük zaafları da bünyesinde barındırıyordu. Hata yapmadan, günah işlemeden, yalnız Allah’ı (c.c.) teşbih eden meleklerden asıl farkları da bu idi. Yani, insan hataları ve eksiklikleri ile özel ve farklı idi. Yine Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.) şöyle buyurmakta:
“Şüphesiz (biz) en güzel biçimde insanı yarattık. Sonra (onu) aşağıların aşağısına indirdik.’’
İşte bu şekilde yüce kitabımızın da belirttiği üzere Allah (c.c.) bizi en güzel biçimde, meleklerden ve cinlerden de üstün bir ırk olarak yarattı. Ancak “Aşağıların aşağısına” da indirdi. Bu kısım, bizim en güzel biçimde yaratılışımıza rağmen; yapacağımız hatalarla değil melekler, en adi mahlûktan daha adi olabileceğimizi gösterir ki; bu da fıtratımızda bulunan “hata yapma” tarafımızdan kaynaklanır.
Allah (c.c.) melekleri, günahsız ve kusursuz nuranî varlıklar olmalarına rağmen insanoğluna secde ettirdi.
“Hani biz meleklere (ve cinlere: ‘Ademe secde edin, demiştik. iblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. ”
İnsanı özel kılan, melekleri ona secde ettiren de -aldanmak da buna dahil kusurlarıdır. Melekler Allah (c.c.) tarafından belli işleri yapmak üzere programlanmış mahlûklardır. Yalnızca göklerde, sadece Allah’ı (c.c.) zikretmek için yaratılmış sayısız melek vardır. Onlar başka hiçbir iş yapmaz, yiyip içmez, günah işlemezler. Bir tek Allah’ı (c.c.) zikrederler. Hal böyleyken, yaşamı boyunca sayısız hatalar, günahlar işleyen insan ondan üstündür. Çünkü insan, yalnız bir şey üzere programlanmış değildir. Ruhu Allah’ın (c.c.) kendi ruhundan üflemesiyle, bedeniyse balçıktan yaratılmıştır.
‘Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.
Yani bir anlamda insan, kusurdan noksan olan Allah’ın (c.c.) bir parçası ve zaafının sembolü olan çamurun karışımıdır.
Demek ki insanın aldanması, onun yaratılışının bir gereğidir. Tabi bu bir marifet değildir; fakat aldanmak tabiidir. Marifet ise aldanmaya rağmen bunu fark edebilmek, geri dönebilmektir. Aldanmada ısrar, yukarıda da belirtildiği üzere (Tin Suresi) bizi “Esfele safilin’e, yani aşağıların aşağısına gönderir. Fakat bu tabii kusura rağmen doğruyu yapmaya çabalamak, aldanmakta direnmeyip onu terke çalışmak da “Ahsen-i takvim”e, en güzel biçimde yaratılışa yakışandır.
Hangi Aldanış?
Türk dilinin, fiil çekimi bakımından dünyanın en büyük dili olduğu, neredeyse bütün dil âlimleri tarafından üzerinde ittifak edilmiş bir gerçektir. Zaten biz de yazıya başlarken, aldanmak fiilinin birden fazla anlamda kullanıldığını göstermiştik. Bununla beraber yine Türk diline özgü yan anlam ve mecaz anlam meselelerini de düşündüğümüzde, hem aldanmak fiili hem de diğer birçok fiil ve kelime farklı anlamlarda kullanılabilir. Dolayısıyla, üzerinde uzunca durup düşüneceğimiz ve bu kitaba bahis konusu yaptığımız aldanmak sözcüğünün tam olarak hangi anlam ya da anlamlarından bahsettiğimizi açıkça belirtmememiz bir zaruri- yettir. Madem öyle, bu zaruriyete uyalım ve hangi aldanmaktan bahsettiğimize açıklık getirelim.
İnsanoğlu, gündelik hayatın akışında birçok kez aldanır. Bunları bazen yaparken bilir, bazen de yaptıktan sonra anlar. Ancak asıl aldanma bunlar değildir. Aldanmanın en büyüğü, yüce Yaratıcıya ve onun ilahi düzenine karşı yapılandır.
Allah (c.c.) kurduğu sistemi, bu sistemdeki insanın rolünü tarih boyunca, insanlara kendi soylarından 124 bin küsur peygamber göndererek anlatmıştır. Bunlardan sonuncusu, insanların ve yaratılmışların en üstün olan, tüm âlemlerin yaratılma sebebi Hz. Muhammed (sav)’dir. Allah (c.c.) gönderdiği bu son ve en büyük peygamberine, mucize olarak da Kur’an-ı Kerim’i indirmiştir. Bu ulu kitap, baştan sona, önceki ümmetlerden aldanan insanları anlatıp Hz. Muhammed (sav)’in ümmetine öğütler vermiştir/vermektedir.
Elbette tek uyarıcı kitap, Kur’an-ı Kerim değildir. Bundan önceki ilahi kitapların tümü: Zebur, Tevrat, İncil ve diğer peygamberlere gönderilen “Sahifeler” de uyarıcı kitaplardır. Yine kitap ve sahife sahibi olmayan peygamberler de insanları aldanmamdan…