UMUTSUZ ZAMANLARIN UMUTSUZ ANILARI
Yahudi Sevgili okurların yüreğinin telini titretecek kadar anlamlı ve dokunaklı bir roman.
“Hatıraların yük ve sorumluluklarıyla mücadele eden iki kadının sürükleyici hikayesi.”
—The Boston Globe
Yahudilerin Nazi kamplarına gönderildiği bir dönemde saf bir Alman olmasına rağmen bir Yahudi’ye gönül veriyor ve hatta ondan bir kızı oluyor. Annesinin sessiz kaldığı bir dönemde o, geçmişinin peşinde inatçı bir arayışa giriyor…
“Blum… Almanların ve Yahudilerin benzer biçimde hayatta kalma mücadelesiyle yüzleşmesinin ve başkalarının yaşamlarını kurtarmak için bazılarının aldığı risklerin uç ölçütlerini derinden etkileyen öyküsünü resmediyor… Blum’ın, iç burkan hikayesi okuyanların yüreğini okşuyor, diğer yandan da onlara yardım etmeye çalışan Direniş’teki Yahudiler ve Almanların savaş süresince yüzleştikleri acımasız gerçekler konusunda okuyucunun gözlerini açıyor. Hiçbir okuyucu bu romana karşı duyarsız kalamayacak.”
—Tulsa World
“Jenna Blum’ın bu romanında görülüyor ki zaman, hiçbir yarayı tedavi etmemiş ve hiçbir karakter, kalp kırıklıklarını affetmemiş. Yine de bu sevim- sizlikten öylesine insani ve etkileyici bir öykü çıkmış ki bir anda esiri oluyorsunuz. Ürkütücü bir kesinlikle sunulan Yahudi Sevgili büyüleyen, kafa kurcalayan, şaşırtan, dikkat çekici bir eser. Keşke bütün kitapçılarda bu kitabın yanında durabilsem ve bütün okuyuculara şöyle diyebilsem: Bu güçlü hikaye düşlerinizi zapt edecek.”
—Christopher Castellani,yazar
“Blum, ince hayal gücüyle, Nazi vahşetini gözler önüne tüm çıplaklığıyla seriyor. Yüreğinizi ele geçirecek, bilincinizi altüst edecek. Tüyleriniz diken diken olacak. Jenna Blum’ın etkileyici ve güçlü tarzının esiri olacaksınız.”
—Publishers Weekly
GİRİŞ
Trudy ve Anna, 1993
Cenazeye katılım oldukça iyiydi; New Heidelburg Lüteryen Kilisesi, çiftçiler ve onların kendilerinden birini uğurlamak için gelen aileleriyle ağzına kadar dolu. Oturulacak her yer tutulmuş olduğundan duvarların kenarlarına da sıralanıyorlar ve ön holde kalabalık ediyorlar. Erkekler koyu renk takımlarının içinde gülünç bir biçimde tuhaf; normalde sıradan törenler için böyle giyinmezler. Kadınlar, onların aksine, hava nasıl olursa olsun her pazar giydiklerini giyiyorlar; külotlu çorap ve gece ayakkabılarıyla etek ve hırka takımları. Kabarık, uyumsuz olan ve pek yakında dönecekleri yaşamın akışına işaret eden parkaları, onların soğuğa karşı verdikleri tek ödün.
Ve hava gerçekten soğuk. Minnesota’da Aralık ayı sevilen birisini gömmek için kütü bir zaman, diye düşünüyor Trudy Swenson. Aslında oldukça imkansız. Toprak yüz santim aşağıya kadar donmuş. Babası, toprak onu kabul edecek kadar, eriyene dek eyalet morgunun soğutma ünitesinde tutulacak. Trudy, depoda geçirdiği ayların sonunda jack’in nasıl görüneceği fikrini zihninden uzaklaştırmayı deniyor. Onun yerine babası için yapılan övgüye odaklanmaya çabalıyor. Ama matemlilerin yaşadığı türden kopuk bir idrak halinden mustarip olmalı çünkü düşünceleri, kendilerine ait bir yaşamları olduğunu ilan etmiş durumda. Ona kilisenin ve oturanların kuşbakışı bir görünümünü sunarak nefte (Nef; Eski kiliselerde binanın ana aksi yönünde devam eden koridorlardan her biri, ç.n. Kaynak: Ekşi Sözlük) Trudy’nin üzerinde daireler çiziyorlar: Trudy’nin kendisi, annesi Anna’nın yanında Ön sırada dimdik oturuyor; rahip, onun tanımıyla buradaki herhangi biri olan bir adam hakkında homurdanıyor; merhum, taburunda ölü görünüyor; Trudy’nin arkasında oturan kasabanın geri kalanı onun ensesine gözlerini dikmiş. Trudy korkunç derecede göze çarptığını hissediyor ve babasına hiçbir saygısızlık beslemediği halde törenin bir an önce bitmesi için dua ediyor.
Sonra bitiyor. Topluluk ayağa kalkıyor ve beklenti içinde ayakta dikiliyor. Trudy, onların münasip olduğu üzere onun annesiyle herkesten Önce kiliseden ayrılmalarını beklediklerini fark ediyor, Jack’e son bir hoşça kal demek için duraklıyor, sonra Anna’nın koluna girerek onun oturduğu yerden kalkmasına yardım ediyor. Anna, Trudy’nin onu kayıtsız yüzlerin oluşturduğu safların yanından geçirmesine izin veriyor ama dısarı çıktıkları anda kollarını iki yanına alıyor ve yalnız ilerliyor. İki kadın, Trudy’nin arabasına ulaşana kadar buzun üzerinde dikkatli küçük adımlar alıyorlar.
Trudy kontak anahtarını çeviriyor, titreyerek oturuyor ve motorun ısınmasını bekliyor. Civic’in içerisi, onlar buranın sekiz kilometre kuzeyindeki çiftlik evine varıncaya dek rahat olmayacak. Buz gibi hava, akciğerlerdeki kırık cam parçaları gibi; Trudy’yi kemikleri çıtırdayana kadar sallıyor.
“Şey, düşünüyordum da hoş bir törendi,” diyor Anna’ya.
Anna pencereden ufka bakıyor. Lüteryen Kilisesi, Tann’ya çok daha yakın olsun diye Ne w Heıdelburg’un en yüksek tepesine kurulmuş. Yazın, bu bakış açısından, aşağıdaki kırsal bölge. birisi koşup ileri atılarak kollarını açtığında üzerinde uçabilecekmiş gibi görünen hayal meyal bir dama tahtası Şimdiyse can sıkıcı, kesintisiz bir beyaz.
Trudy tekrar deniyor.
“Kısa ve basit,” diyor. “Babam bunu onaylardı, sence de öyle değil mı?”
Anna solgun bakışını yavaşça ön cama ve sonra kuma çeviriyor; Trudy’ye onun adeta kim olduğunu bilmiyormuşçasına
bakıyor.
“Eve varmalıyız,” diye yanıtlıyor. “Yemek hazırlamam gerek. İnsanlar yakında gelmeye başlar.”
Bu doğru; her biri yanlarındaki arabalarına ve minivanlarına çoktan atlamışlardır. Aile üyelerinin görünen yüzlerini tanıyabilmesi için kısa ve hürmetkar bir moladan sonra, güveclerini ve taziyelerini sunarak çiftlik evine üşüşecekler. Trudy vites değiştiriyor ve gazı kokluyor, Anna’nın elleriyle ayaklarının bu alışılmadık hızda sarsıldığını fark ediyor. Anna neredeyse elli yıldır, insanların bakkal için bile yarım saat yolu göze almak zorunda olduğu bu uzak kırsal bölgede yaşadığı halde, bir türlü araba kullanmayı öğrenmemişti. Araziler bulanık bir şekilde geçip giderken izlemek için bakışlarını penceresine geri döndürüyor.
Otuz beş yıl önce liseyi bitirdiği gibi New Heidelburg’u terk edipTıvin Cities(İkiz Şehirler, Minnesota’daki Minneapolis ve St. Paul, ) giden Trudy’ye göre bu.manzara, monotonlukta iç karartıcı ve konuk sevmez Sibirya bozkırlarını aratmayan bir çalışma. Kar ve çamur, gri gökyüzü, iki şeritli yol boyunca çullanan sıra sıra dikenli telden çit. Ambarlar ve treylerler. İnekler bile hiçbir yerde görünmüyor. daha erken, saat üç ama ülkenin bu kısmına gece çabuk erişir, bir saat içinde etraf kapkaranlık olur. Dikkati dağılmış öğrencilere ders verdiği sınıfının dışında olduğu için Trudyvi umutsuz hissettiriyor. Birden Minneapolis’e planladığından daha erken dönmeye karar veriyor; belki de yarın sabah, ölüm hakkındaki en acayip şeylerden birisi. Trudy’nin keş/ettiği üzere, onun sabahında her zamanki gibi işe gidilmeli; kalpsizce ve yanlış görünüyor anna madem yas törenlerine katıldı, Trudy’ye kalın tek görev çabalamak ve bu ani değişikliği idrak etmek Ve bunu burada Anna’yla sessizce oturmak yerine evinin huzurunda da yapabilir.
Ama ilkin dayanılması gereken bir kabul töreni var. bu yüzden arabasını çiftlik evine giden yoldan geçiriyor. Rüzgarı siper eden çam ağaçlarını, rüzgarın taşıdığı suları, arazilerde parıldayan örtülere dönüştüren ve Trudy’ye arsaca dramatik, dini görünen bir şekilde ek yapıları vurgulayan güneşi kesen parmak parmak bulutları geçiyorlar. Arabasını park ediyor ve Anna’nın inmesine yardımcı oluyor ama Anna, içeri girdikten çok sonra hâlâ avluda dolanıyor. Burada, kayıtlara göre, Jack ölümcül kalp krizi geçirmişti; sorgu yargıcı Trudy’ye Jack’in yere düşmeden önce öldüğüne dair garanti vermişti. Ama Trudy merak ediyordu: Acaba Jack, sol kolundan, göğsünden sökün eden ağrı yüzünden afallayarak duraksamış mıydı? Ona ne olduğunu fark edecek zamanı var mıydı? Trudy öyle olmadığını umuyor; kesin olarak bilmek içine su serperdi ama Anna, tek tanık, olağan olarak konuşmuyor.
Trudy sıkışmış kara dikkatlice bakıyor, onun bitişiğinde Jack’in oldukça kesintisiz bir biçimde ambardan sundurmaya kadar takip ettiği yolu ayırt etmeye çalışıyor. Ama hiçbir şey göremiyor ve sonunda Trudy içini çekerek annesinin evinin merdivenlerini tırmanıyor
Ev her zaman Anna’ya aitti. Jack ve Trudy, Anna’nın dağınık ama zorunlu varlıklarına katlandığı pansiyonerler olabilirlerdi. Ne de olsa yerleri ovalayan, perdeleri yıkayan, camları gazete ve sirkeyle parlatan, özel bir aletle kapı aralarını süpüren Anna’ydı. Çiftlik kadınının düşmanları pislik ve dışkılarla, anız ve kanla savaşan da Anna’ydı. Bu, eninde sonunda mağlup olunan bir savaştı çünkü tarımsal yaşamın bir aksiyomuydu, dışarıda olan her neyse içeri girerdi, er ya da geç. Ama Anna, büyük ve inatçı bir çabayla, Cermenlere ait bir temizliği burada bir nebze uygulamayı başarmıştı
Mantosunu astıktan sonra Trudy, mutfakta annesine katılıyor. İki kadın, Anna’nın son kırk sekiz saattir pişirdiği yemekleri yemek odasına taşıyarak sessiz ama acele bir dikkatle çalışı…