Roman (Yabancı)

Yıllar Sonra

yillar-sonra

Elliden fazla romanıyla New York Times’ın en çok satan romanları listesine giren Sandra Brown, milyonlarca okuyucusunu, romanlarında konu ettiği kaderin güzel cilveleri ve karizmatik aşklarla, eserlerine bağlamaktadır. Bu klasik hikayede, romanın kahramanı olan kadın yıllarca platonik aşkla sevdiği adamla yıllar sonra hiç beklemediği bir anda karşılaşır-ve sonunda kavuşacağı mutluluk şansını hayatını mahvedecek bir sırrı söyleyerek elinden kaçırmak zorunda kalır…

1. BÖLÜM

Porsche. avını yakalamaya çalışan kara bir panter gibi caddede sinsice ilerledi. Arabanın frenlerine basılmasıyla, ünce motordan zevklen mayışan bir kedinin mırlaması gibi bir ses geldi, sonra bu ses avını yakalayan yırtıcı kuşun hırlaması gibi giderek azaldı ve bitti.
Marnic Hibbs, arabanın motor sesini duyduğunda, çiçek yatağının bereketli toprağına dizlerini koymuş, menekşelerin dibinde çıkan yabani olları temizlerken, kendilerine bunlardan üç öğün yemek yapan küçük böceklere küfür ediyordu. Omuz hizasından başını çevirip, arabaya baktı. Araba lam evinin Önünde durunca telaşlandı.
“Tanrım, bu kadar geç oldu mu?” dedi. Ufak küreğini elinden bırakarak ayağa kalktıktan sonra, çıplak dizlerindeki toprağın nemini silkeledi.
Bir adamın spor arabasından inip ona doğru yürüdüğünü görünce, üzerine çabucak çeki düzen vermeye çalıştı. Alnına düsen koyu perçemlerini geriye ilmek için elini uzattığında elinde hâlâ bahçe eldivenlerinin olduğunu fark edip, onları çabucak elinden çıkarttı ve küreğinin yanına bıraktı.
Kol saatine baktığında, geç kalmadığını anladı. Yalnızca adam, randevusuna zamanından çok önce gelmişti. Bu haliyle, adamın üzerinde olumlu bir izlenim bırakamayacağını düşündü. Terli ve kirli bir halde müşterisiyle görüşmekten başka çaresi yoklu. Bu işlen gelecek komisyona fena halde ihtiyacı vardı.
Zoraki bir şekilde gülümseyerek, adamı karşılamak için kaldırımdan aşağı inerken, bir saat süren bahçe çalışmasına başlamadan önce. evini ve stüdyosunu düzenli bırakıp bırakmadığını düşünerek, huzursuz bir şekilde adamı karşılamaya gitti. Ortalığı adamın gelmesine yakın toplamayı düşünüyordu.
Berbat olabilirdi ama bu halinin davranışlarını kötü etkilemesini istemiyordu. Adamı kendine güvenli ve dostça karşılamak, kötü görünümünün verdiği dezavantajı gidermenin tek yolu olacağını düşünüyordu.
Adamı selamladığında, adam hâlâ ondan birkaç adım uzaklaydı. “Merhaba,” dedi ona neşeyle gülümseyerek. “Sanırım saatleri şaşırdık. Sizi bu kadar erken beklemiyordum.
“Bu şeytani oyununuza uzun zamandır devam ettiğinizi bilmiyordum.
Marnıe, eski beton kaldırımda ayağındaki lastik ayakkabılarla yürürken, birden keskin bir şekilde durunca ayağı kaydı. Başını şaşkın bir şekilde salladı. “Üzgünüm, ben.”
“Siz kitıı olduğunuzu sanıyorsunuz, bayan’?”
“Bayan Hibbs. Siz benim kim olduğumu sanmıştınız?”
“Sizden tekrar mektup alamadım. Peki şimdi ne gibi bir şeytanlık yapmayı planlıyordunuz?”
“Ne gibi şeytanlık planladığımı mı sordunuz?” Marnie. etrafı çaresiz  bir şekilde inceleyip, sanki Ön taraçasındaki devasa çınarların bu münasebetsiz soruya cevap vermesini bekler gibi onlara tuhaf bir şekilde baktı.
“Bana neden o mektupları gönderdin iz?”
“Mektuplar mı?”
Adam kesinlikle çok öfkeliydi ve Mamic’nin ona olan biteni açıklayamayışı. adamı daha da öfkelendirmişe benziyordu. Manie kafasını kaldırıp ona bakıncaya kadar, adam tıpkılarla İaresinin üstüne allayan bir karla! gibi onun üstüne atlayıp, köseye sıkıştırdı. Adamın sırlına vuran yaz güneşi, onu siluet halinde gösteriyordu.
Adam sarışın, uzun boylu, temiz giyimliydi ve üzerine gelişigüzel giydiği bol dökümlü pantolon ve spor gömleğiyle oldukça şık duruyordu, giydiklerinin hepsi moda. hepsi kusursuzdu. Gözüne taktığı ışığı geçirmez mat camlı havacı gözlüklerinden adamın gözlerini göremiyordu. Ama eğer gizlerinin ifadesi de durusu kadar kavgacıysa. onları görmese de olurdu.
“Neden söz ettiğinizi anlayamadım.”
“Mektuplar, bayan, o mektuplardan.” Kelimeler adamın bembeyaz dişlerinin arasından gergin bir şekilde dökülür.
“Hangi mektuplardan?”
“Aptalı oynama.”
“Doğru eve geldiğinizden emin misiniz?”
Adam tine doğru bir başka adım daha attı. Adam biraz, daha güçtü bir sesle ona. “Doğru eve geldiğimi biliyorum,” dedi.
“Kesinlikle yanılıyorsunuz.” Kadın, özellikle hayatında tanışmadığı bir adama bilmediği bir konuda kendisini savunmak zorunda kalmaktan hiç hoşlanmamıştı. “Si* ya delisiniz ya da sarhoş ama her iki durumda da yanılıyorsunuz. Aradığınız kişi ben değilim ve hemen mülkümü terk etmenizi istiyorum. Hemen şimdi.”
“Beni bekliyordunuz. Bunun, benimle konuşma tarzınızdan bile kolayca anlaşıldığını söyleyebilirim.”
“Sizin reklam ajansından yelmesini beklediğim kişi olduğunuzu sanmışımı.”
“Hayır. Reklam ajansından gelmedim.”
“Şükürler otsun.” Kadın bu kadar mantıksız ve huysuz biriyle iş yapacak olmaktan nefret ediyordu.
“Siz benim kim olduğumu çok iyi biliyorsunuz.” dedi adanı gözünden güneş gözlüklerini çıkartarak.
Mamic. onun gözlerini görünce şaşkınlıktan birden derin bir soluk aldı ve geriye doğru gitti. Çünkü bu adamın gerçeklen kim olduğunu çok iyi biliyordu. Biranda hızla almaya başlayan kalbinin yuvasından dışarı fırlamasına engel olmak için elini sımsıkı göğsüne bastırdı “Law.” dedi. nefes nefese.
“Doğru. Law Kineaid. Tıpkı bana yolladığın mektupların üslündeki zarflara yazdığın gibi.”
Kadın, onun yıllar sonra, sadece birkaç adım ötesinde tekrar durmasından şaşkına dönmüştü. Bu kez adamın yüzünü gazetelerden ya da televizyondan görmüyordu. Adam etiyle kemiğiyle lam karşısındaydı. Aradan geçen yıllar ada…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Uykusuz Geceler

Editor

Mezarcı

Editor

Son Deha Theodor W. Adorno

Editor
Yükleniyor....

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası