Roman (Yabancı)

Av/Bir Gece Evi Romanı

39102123434737809
EĞER DÜNYADAKİ EN ATEŞLİ ERKEK İSİMSİZ BİR ŞEYTAN OLARAK KENDİNİ GİZLİYORSA VE İSTEDİĞİ TEK ŞEY SİZSENİZ NE YAPARSINIZ?

Çayırın kenarında, ağaçların gölgelerinin arasında bir karaltı belirdi. Vücudunu görebiliyordum; çünkü ay ışığı, teninin pürüzsüz ve çıplak hatlarını belirginleştiriyordu.

Durdum. Hayal gücüm aklını mı yitirmişti yoksa?

“Tereddüdün mü var yoksa aşkım?”

Sesini duyunca, bedenimden bir ürperti geçip gitti. Ağaçların yaprakları arasından korkunç, alaycı bir kahkaha duyuldu.

DÜNYADA MİLYONLARI PEŞİNDEN SÜRÜKLEYEN ADETA BAĞIMLISI YAPAN, BİR FENOMEN OLAN GECE EVİ SERİSİNİN BÜYÜK BİR MERAKLA VE SABIRSIZLIKLA BEKLENEN 5. KİTABI AV’DA AŞK, HEYECAN, GERİLİM, TUTKU VE ENTRİKALARLA DOPDOLU…

BU MÜTHİŞ SERİNİN UNUTULMAZ 5. KİTABI AV’I KAÇIRMAYIN.
GECE EVİ SERİSİ SİZİ BÜYÜLEMEYE DEVAM EDİYOR…

——————-

BÖLÜM BİR
Rüya, kanat sesleriyle başladı. Geriye dönüp bakınca Alaycı Kuzgunlar’ın serbest kalmasının ardından bunun kötüye işaret olduğunu anlamam gerektiğini görüyorum. Ancak rüyamdaki ses, daha çok fondaki bir gürültü gibiydi. Hızla dönen bir pervane ya da QVC’nin açık olduğu bir TV misali.
Rüyamda güzel bir çayırın orta yerinde duruyordum. Geceydi ama çayırı çevreleyen ağaçların üstünde kocaman bir dolunay asılıydı. Ay, gölgelerin düşmesine neden olacak kadar parlak, gümüşümsü mavi bir ışık saçıyor ve her şeye suyun altındayım; gibi bir hava katıyordu. Çıplak bacaklarıma sürtünen yumuşacık çimenleri kıyıyı tatlı tatlı okşayan dalgalar gibi hareketlendiren hafif esinti, bu duyguyu daha da belirginleştiriyordu. Aynı rüzgar, çıplak omuzlarıma dökülen gür, koyu renk saçlarımı da hareketlendiriyor, ipekten bir şal tenimi okşuyormuş gibi bir his yaratıyordu. Çıplak bacaklar? Çıplak omuzlar?
Başımı önüme eğdim ve şaşkınlık dolu bir çığlık attım. Ciddi anlamda kısa, bir mini elbise giymiştim. Üst kısmı, önlü arkalı derin bir V yakayla oyulduğu için, elbise omuzlarımdan aşağı kayıyor ve tenimin büyük kısmını açıkta bırakıyordu. Elbisenin kendisi müthişti. Beyazdı; püsküllerle, kuş tüyleriyle ve deniz kabuklarıyla süslenmişti ve ay ışığında parlıyormuş gibi görünüyordu.
Hayal gücüm acayip iyi iş çıkarıyordu.
Elbise bir hatırayı uyandırmıştı ama anlamazlıktan geldim. Hiçbir şeye kafa yormak istemiyordum: Rüya görüyordum yahu! Dâjâ vu anlarına takılıp kalmaktansa, çayırın içinde büyük bir zarafetle dans ediyor, Zac Efron ya da Johnny Depp birden karşıma çıkıp benimle flört etmeye başlasalar ne yaparım, diye düşünüyordum.
Rüzgarla oradan oraya salınıp kendi etrafımda dönerken çevreme bakmıyordum. Birden, devasa ağaçların arasında gölgelerin kıpırdandığını ve tuhaf hareketler yaptıklarını görür gibi oldum. Durdum ve karanlığın içinde olup bitenleri daha net görebilmek İçin gözlerimi kıstım. Benden ve tuhaf rüyalarımdan bekleneceği üzere, ağaçların dallarında tuhaf meyveler gibi— koparmamı bekleyen kola kutuları asılıydı.
Ve işte tam o anda ortaya çıkıverdi
Çayırın ucunda, ağaçların gölgelerinin arasından bir karaltı belirdi. Vücudunu görebiliyordum, çünkü ay ışığı tenimin pürüzsüz ve çıplak hatlarını belirginleştiriyordu
Çıplak mı?
Durdum. Hayal gücüm aklını mı yitirmişti yoksa? İnanılmaz derecede gizemli Bay Johnny Depp bile olsa, çayırda çıplak bir adamla koşmaca oynamak gibi bir niyetim yoktu.
Tereddüdün mü var yoksa aşkım?”
Sesini duyunca, bedenimden bir ürperti geçip gitti. Ağaçların yaprakları arasından korkunç, alaycı bir kahkaha duyuldu.
“Kimsin sen?” Rüya sesimin korkumu ele vermemesinden son derece hoşnuttum.
Gülüşü, en az sesi kadar güzel ve boğuk ve bir o kadar da ürkütücüydü. Bizi izleyen ağaç dallarında yankılandı ve çevremi saran havaya karışırken neredeyse gözle görülür bir hal aldı.
“Yoksa beni tanımıyormuşsun gibi mi yapacaksın?’
Sesi bir kez daha tenimi okşadı ve tüylerimi diken diken
“Evet, seni tanıyorum. Seni ben uydurdum Bu benim rüyam. Sen de Zac’le Johnny karışımı bu şeysin ” Ona bakarken tereddütlüydüm:. Kalbim deli GİBİ çarparken umursamaz bir tavırla konuşmaya çalışıyordum çünkü karşımdaki adamın o iki aktörün karışımıyla ilgisi yoktu “Şey Belki  Beyaz Atlı Prenssindir.’ dedim
“Ben hayal gücünün ürettiği falan değilim. Beni tanıyorsun. Ruhim beni tanıyor.”
Ayaklarımı hareket ettirmemiştim ama sanki sesi beni çekiyormuş gibi, vücudum usul usul ona doğru sürükleniyordu. Ona ulaşınca, kafamı kaldırıp yukarı baktım. Yukarı… Daha
Bu Kalona’ydı. Onu daha sesini duyduğum ilk anda tanımıştım. Sadece bunu itiraf etmek istememiştim, o kadar. Nasıl olur da onu rüyamda görebilirdim?
Kabus… Bir rüya değil; kabustu.
Vücudu çıplaktı ama tamamen somut halde değildi. Esintiyle birlikte silueti de dalgalanıyor ve hareket ediyordu. Arkasında, ağaçların koyu yeşil gölgesinde evlatlarının, Alaycı Kuzgunlar’ın hayaletimsi biçimlerini görebiliyordum. İnsan kolları ve ayaklarıyla ağaçların dallarına tutunmuşlar, mutasyona uğramış kuş suratlarına kondurulmuş insan gözleriyle bana bakıyorlardı.
“Hâlâ beni tanımadığım mı iddia ediyorsun?”
Gözleri, yıldızsız bir gökyüzü gibi karanlıktı. Ona ait en somut şey, bu gözlerdi sanırını. Gözler ve  sesi. Kabus da olsa, gördüğüm şey benim! Uyanabilirim. Uyanmak istiyorum! Uyanmak istiyorum!
Ama uyanmadım. Uyanamadım. Kontrol bende değildi, Kalona’daydı. Bu rüyayı, bu karanlık ve kabus gibi çayırı yaratan ve beni buraya getirip, gerçeklik kapını» arkamızdan kapatan da oydu.
“Ne istiyorsun?” Sesimin titrediğini anlamasın diye son hızla konuşmuştum.
“Ne istediğimi biliyorsun, aşkım. Seni istiyorum.”
“Ben senin aşkın falan değilim.”
“Tabii ki aşkımsın.” Bu defa o hareket etti ve soyul gövdesinden buram buram yayılan soğuğu hissedebileceğim kadar yaklaştı. “Benim A ya ‘m.’
Aya, bilge Cherokee kadınlarının, Kalona’yı tuzağa düşürmek için, asırlar önce yarattıkları bakirenin adıydı. Paniğe kapılmak üzereydim. “ben A ya değilim!”
“Elementlere hükmediyorsun.” Sesi berbat ve harika, zorlayıcı ve ürkütücü bir okşayış gibiydi.
“Tanrıçamın bana bahsettiği bir yetenek.”
“Eskiden de onlara hükmederdin. O elementlerden yapılmıştın. Beni sevmek üzere yaratılmıştın.” İri, koyu renk kanatları kıpırdandı ve havaya kalktı, öne doğru uzanıp beni buz gibi soğuk, spektral bir kucaklamayla sardı.
“Hayır, beni bir başkasıyla karıştırıyor olmalısın. Ben A ya değilim.”
‘”Yanılıyorsun, aşkım. Onu içinde hissediyorum.” Kanatları, beni ona iyice sokulmak mecburiyetinde bırakarak üstüme örtülmüştü. Fiziki olarak sadece yarı somut olmasına rağmen, onu hissedebiliyordum. Kanatları yumuşacıktı. Rüya gören bedenimin sıcaklığının tam tersine, buz gibiydiler. Bedeninin dış hatları soğuk bir pustan oluşuyordu. Tenimi yakıyor, içime bir tür elektrik akımı yayıyor, beni hissetmek istemediğim ama direnemeyecek kadar güçsüz kaldığını bir arzuyla ısıtıyordu…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

2666

Editor

Görünmez Kentler

Editor

Gelinler ve Nedimeler

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası