Roman (Yerli)

Michael Cordy – Nasıra Geni

1968, GÜNEY ÜRDÜN Bu gerçekten doğru muydu? İki bin yıllık bekleyişten sonra kehanet, o yaşarken, onun liderliği sırasında gerçekleşmiş miydi sonunda? Sikorsky helikopteri Petra’nın üzerinden geçerken, eski kentin üzerinde bir böcek gibi dolaşan gölgesi sarp kayalıkları oyarak ilerliyordu.

Muhteşem heykeller ve sütunlar akşamüzerinin ışığında kızıllaşmıştı, ama Ezekiel De La Croix aşağıya bakmıyordu; zira altındaki çölleşmiş kentin nefes kesici güzelliğine ilgisiz kalmayı tercih etmişti.

Gözlerini önündeki ufka dikmiş, helikopterin sonunda ineceği uçsuz bucaksız kum deryasını seyrediyordu. Yanındaki iki yol arkadaşından biri -siyah takım elbisesi onunki kadar buruşuk olan- kımıldadı. Her iki adam da yolculuktan bitkin düşmüş halde uyuyakalmışlardı. Ne de olsa ona ha beri ulaştırmak için Kardeşlik Bankası’ndaki heyet toplantısını yarıda kesip Cenevre’ye gittiklerinden beri dinlenmemişlerdi.

Eğer doğruysa bu haber her şeyi değiştirecekti. Ezekiel kolundaki Rolex marka saate baktıktan sonra eliyle seyrek beyaz saçlarına hafifçe dokundu. Olan biteni dinlemek, Amman’a uçak tutmak ve ardından Kardeşliğin bekleyen helikopterine binip buraya gelmek tam bir iş gününü almıştı; ayrıca planlı uçuşun binlerce frank fazlasına mal olmuştu. Ne var ki para Kardeşlik için hiçbir zaman sorun olmamıştı; sorun zamandı, iki bin yıllık bir zaman

Artık gidecekleri yere varmalarına sadece dakikalar kalmıştı. Parmağındaki liderlik yüzüğünü gergin halde çevirdi -beyaz altından bir haçın üzerine kondurulmuş kan kırmızı bir yakut- ve buraya daha erken gelemeyeceği konusunda kendi kendini tes kin etti. Helikopter kum deryasını hızla geçip Petra’nın kayalıklarını çok gerilerde bırakırken, pervanesinin çıkardığı ritmik “vamp vamp” sesleri adamın gerginliğini artırmaya yarıyordu sadece.

Bir on dakika daha geçtikten sonra beklediği şeyi nihayet gördü: çevredeki çöle meydan okuyan bir yumruk halinde toplaşmış beş kaya. Öne doğru uzandı ve boyu on iki metreyi aşan en yüksek kayaya baktı. Eğik şekli sanki onu işaretle çağırıyor gibiydi. Sırtından aşağıya doğru bir ürperti hissetti. Bu yerin gücü onu her zaman etkilemişti ama bugün neredeyse dayanılmaz derecedeydi.

Beş kaya çok az haritada gözüküyordu, sadece isimsiz birkaç sınır çizgisi olarak. Kardeşliğin dışındaki çok az insan onların varlığından haberdardı; binlerce yıl önce bu kum deryasını dolaşmış eski su kâşifleri Nebatiler ve daha yakın asırlarda yaşamış göçebe Bedeviler hariç. Ancak çölün bu prensleri bile kayalık kümesinden ürkmüşler, bereketsiz gölgelerinden uzak durmuşlar ve kuzeye, Patra’ya gitmeyi tercih etmişlerdi.

Yalnızca kendilerinin bildiği nedenlerden dolayı Asbaa El-Lah – Tanrı’nın parmakları- diye adlandırdıkları bu yere çok yakın olmaktan rahatsızlık duymuşlardı. “İnişe geçiyoruz!” diye bağırdı pilot, pervanenin gürültüsünü bastıran bir sesle. Ezekiel hiçbir şey söylemedi, altında yükselen kayalıklar onu büyülemişti.

Helikopter bir kayalığın altına inince Ezekiel üç tane tozlu Land Rover’i fark edebildi. Kumda bıraktıkları izleri silmesi için arka tamponlarında keçeden yapılma bir pervane uzanıyordu. Görünüşe bakılırsa diğer üyeler de orada hazır bekliyorlardı.

Ezekiel yanında uyuyan adamlara şöyle bir baktı. Kardeşliğin dışındaki dünyada birisi seçkin bir Amerikalı sanayici, diğeriyse ünlü bir İtalyan politikacıydı. Her ikisi de altı güçlü İç Daire’nin üyeleriydiler. Ezekiel diğerlerinin Kutsal Mağara tarafından toplandığını sanıyordu.

Kardeşliğe bağlı daha ne kadar insanın söylentilerin etkisinde kalarak buraya geldiğini merak ediyordu. Örgütlerinin gizlilik saplantısı bile bunu saklayamazdı. En uzun kayalığın dibine yaklaşırlarken pervanenin gürültüsü arttı. Sonunda helikopter yere indiğinde Ezekiel De La Croix öne atılarak kapıyı açtı ve altmışında olduğunu yalanlar bir zarafetle sıçrayıp güneşin kavurduğu kumlara adımını attı. Yakıcı kumlara karşı gözlerini kısarak pervanenin altından hızla yürüdü.

Önündeki yüksek kayalıktaki girişi görebiliyordu. Üzerinde spor bir takım olan bir adam mağaranın kemerli geçidinin altında duruyordu. Ezekiel onun İç Daire’nin diğer bir üyesi Michael Urguart Kardeş olduğunu hemen fark etti. Urguart çok başarılı bir avukattı ama Ezekiel adamın o şişmiş, yaşlı bedenine bakınca, İç Daire’nin diğer pek çok üyesi gibi onun da önlerindeki yeni engellere meydan okuyamayacak kadar yaşlı ve yorgun olabileceğini düşündü.

Ezekiel elini uzatıp Michael Kardeşin elini avucuna aldı ve “Tanrı onu korusun,” dedi. Michael Kardeş de onun sol elini sıktı ve haç oluşturacak şekilde el sıkıştılar. Sonra Urguart, “O da doğruyu korusun,” diye karşılık vererek bu eski selamlaşmayı tamamladı. Ardından ellerini ayırdılar ve Ezekiel, “Yine mi değişti?” diye sordu. Gözleri yorucu yolculuğunun boşa geçtiğini duyma cesaretiyle doluydu.

Michael Kardeşin bitkin yüzünde bir gülümseme belirdi. “Hayır, Ezekiel Baba, sana söylenen şey değişmedi.” Ezekiel’in tüm kaslarında hissettiği gerginlik ancak küçük bir gülümseme gösterisinde bulunmasına izin verdi. Helikopterden sersemlemiş halde inen diğer iki Kardeşi boş verip Urguart’ın omzuna hafifçe dokundu, sonra da mağaranın içine doğru yürüdü.

Bu aşınmış yer bölgede bulunan diğer doğal oyuklardan farklı değildi. Altı metreye yaklaşan genişliği ve derinliği, üç metre civarında yüksekliğiyle hiçbir insanî müdahalenin belirgin izini taşımıyordu, duvarlarda duran meşaleler dışında. Karanlığın içinde Ezekiel karşı duvardaki gizli kapının açık olduğunu görünce rahatladı; ağır taşı kenara itmek asırlar alabilirdi. Kapıdan içeri giren Ezekiel De La Croix iki büyük gaz lambasıyla karşılaştı.

Lambalar daha önce ölmüş kişilerin isimlerinin yazıldığı duvarları ve mozaik zemini aydınlatıyordu: Binlerce Kardeş bu anın gelmesini boşuna beklemişti. Odanın ortasında bulunan spiral şeklindeki pürtüklü Büyük Merdiven, altmış metrelik kıvrımlı yoldan sonra Ürdün’ün kumlarının altındaki kayaya ulaşıyordu. Ezekiel diğerlerini beklemeden aşınmış merdivenlerden inmeye başladı. İniş sırasında adımlarını sağlam atmak için ip parmaklık yerine taş duvarların soğuk yüzeyini kullandı.

Hava tünelleri labirentinden esen yeraltı esintisinin içinde titrek ışıklarla yanan alevden meşaleler dipteki zifirî karanlığı dağıtıyordu. Bu yanıp sönen ışıkta alçak tavandaki oymalar ve freskler Ezekiel’in önünde dans ediyor gibi görünüyordu. Buradan Kutsal Mağara’ya uzanan dolambaçlı geçide girdi. Koşmadan, hızlı adımlarla geçitte ilerledi.

Topukları kendinden önce sayısız ayağın parlattığı düz taş zemine vuruyordu. Son köşeyi dönünce sesler duydu ve üzerine, mağarayı koruyan hanedan nişanlarının ve haçların oyulduğu, üç metre yüksekliğinde, abanoz ağacından kapıların dışında toplanmış on civarında adam gördü. Haber, İç Daire’nin dışına yayılmıştı ve Kardeşliğin diğer üyeleri de söylentinin doğru olup olmadığını görmek için gelmişti.

Ezekiel, İç Daire’nin, kemerli kapıların yanında duran son iki üyesini de tanıdı: keçi sakalını gergin halde sıvazlayan, sağlam yapılı Bernard Trier Kardeş ve sıska uzun boylu Darius Kardeş. Darius, Ezekiel’i ilk kez görüyordu.

Grubu sakinleştirmek için elini kaldırdı. Bunun üzerine grup hemen liderine dönüp sessizleşti. Toplanan Kardeşleri yarıp geçen Ezekiel, Darius Kardeşle selamlaşma ritüelini yaptı. “Tanrı onu korusun.” “O da doğruyu korusun.” Elleri birbirinden ayrıldı ve Ezekiel ona soru sormaya kalmadan Darius genç meslektaşına dönerek şunları söyledi:

“Bernard Kardeş, ben içeride Babaya eşlik ederken sen burada bekleyeceksin. O kararını verip işaretin doğru olduğunu ilan ettikten sonra kapıları diğerlerine açabilirsin.” Bernard sol kapıyı birkaç santim açtı. Kapının eski menteşeleri gıcırdıyordu. Ezekiel ve Darius içeri girdiler, arkalarından kapı kapandı. Kapanma sesinin gürültüsü önlerindeki mekânda yankılandı.

Ezekiel, Kutsal Mağara’ya girerken her zaman olduğu gibi durakladı, bu yerin gösterişsiz azametinden çok etkilenmişti: Yukarıdaki tonlarca kayayı destekleyen kare şeklindeki sütunlar, yontulmuş duvarları süsleyen goblenler, sıcak ışıkları yontma taştan tavana altın varakla kaplanmış görüntüsü veren çok sayıda meşale ve mum… Ama bugün Ezekiel’in gözleri tek bir yere kaydı, mağaranın öte ucunda duran sunağa.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiye’sine İlber Ortaylı ile Konuşmalar

Editor

Aşk-ı Vatan

Editor

Felatun Bey İle Rakım Efendi

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası