Chiviyazıları Littera dizisinde sanal ve sanat eleştirisi ürünleri yayımlanır. Aykırı Edebiyat kitaplığında ise, çeşitli nedenlerle lanetlenmiş, yasaklanmış, ama sonuçta edebiyat dünyasının temel taşları arasında yer almış eserleri tam metin olarak bulacaksınız. Sade, Justine serisini Juliette’i ekleyerek tamamlamış ve bitirmiştir.
Justine. “felsefi hikaye” ile geleneksel ifadesinden ayrılmadan genişletilerek yayınlandı. Bununla birlikte çoğalan şiddet, temel biçimi açıkça ifade etmektedir: Metin hakkında ne gerçek olarak kabul edilebilirlik ne 18. yüzyılın genel anlayışına uygun bir dil, ne de “haklı bir gerekçe” gösterilebilir.
Justine’in genel direnişinde “durum olduğu gibi” gösterilerek, düzelmez isteksizlik ya da dünyanın kurallarını öğrenmeye karşı oluş hali, dünyanın acımasız kurallarına karşı esrarengiz bir uzak duruş, sadece suçun yararı, sadece güçlü ve güçsüzün varlığı, sadece kurbanların ve zorbaların oluşu, zorbanın mutlaka haklı kurbanın ise mutlaka haksız oluşu ile Justine’in ahlaklı oluşunun mantıksızlığı ve nedensizliği verilmekledir.
Justine’in kendi içinde çektiği mantıklı ve anlaşılır acılar delice bir sapıklığa neden olmaktadır. Ve iyi düşünüp taşınıldığında bazı şeylerin tehlikesinin azaltılamayacağı, kendi durumunun uğradığı tüm barbarca davranışlardan bile daha tehlikeli olduğu ortaya çıkar. Sade, özgürlük tohumlarını çok uzun süre var etmiştir.
Kadının erkek kadar özgür olmasını istemiştir. Kahramanlarını erkek değil kadın olarak seçmiş olması tesadüf değildir. Justine köle gibi, mutsuz ve insanlık dışı muameleyle karşılaşmıştır. Juliette ise onun tam tersidir. O kendi beklentilerine sahip olabilen kadını temsil eder, anlaşılması güç, akılların şimdi bile anlayamadığı, özgür ve dünyayı yenileyebilecek güçtedir.
Justine ile Juliette’in ortak özelliklerinden biri kahramanların kardeş olmasıdır ve Justine’i anlamak için Juliette’i. Juliette’i anlamak için ise Justine’i okumak gerekir… Sade, sadece resmi düzenleme değil, nispi değişikliğin de kabul edilebilir olduğunu savunuyordu: cinsel devrim, kişinin içinde olur düşünüşünde “genel bir isyan tutumu“ vardı. Juliette orijinal kitap 1346 sayfadır. Ve 6 bölümden oluşuyor. Hacim, zaman ve alım gücünü düşünerek kitabı 3 eşit parçaya ayırdık. Birer ay arayla 3 kitap 3 ayda tamamlanacaktır.
Justine ve ben eğitimimiz için Panthemont’a getirilmiştik. Bu ünlü rahibe okulunun ismi, size pek yabancı sayılmaz çünkü yıllardır Paris’in en bağımsız, hoş ve çekici kadınlarının neredeyse hepsi buradan çıkmıştır. Ailemin evinin yakınında oturan ve babasının yanından özgürlüğü için ayrılan Euphrosine, Panthemont’daki en iyi arkadaşım olmuştu.
Sizlere şimdi kız kardeşimden dinlediğiniz hikâyenin özüne sadık kalarak, hayatımın ilk yıllarında tanıdığım, Euphrosine’in yakın arkadaşı olan baştan çıkarıcı, ahlaksız, çekici ve tehlikeli bir rahibenin, ruhumun derinlerinde, gelecekte ortaya çıkacak çiçeklerinin ahlaksız tohumlarını nasıl ektiğini anlatacağım.
Başrahibe olarak hitap etmeyi tercih ettiğim kişinin adı, Madam Delbéne idi. Beş yıldan beri manastırın başrahibesiydi, otuz yaşlarında idi. Hoş olmaktan çok, olağanüstü bir kadındı; her sanatçı için uygun bir modeldi. Tatlı, kutsal bir yüz ifadesi, açık renk teni, davetkâr ve yumuşak, büyük mavi gözleri ile zarif bir görünümü vardı.
Tutkularının ortaya çıkmaya başladığı ilk gençlik yıllarında arzularının şiddetiyle dikkatleri üzerine çeken Delbéne, on iki yaşında iken nefret ettiği büyük ağabeyinin isteği ve ailesinin de ikna olması üzerine manastıra kapatılmıştı. Fikri bile sorulmadan erkeklerden ve dünyadan uzaklaştırılarak, tüm çabalarına rağmen sonunda boyun eğmek zorunda kaldığı bir hayatın içine sürüklenmişti.
Delbéne, bu mahkûmiyet döneminde dışarıdan onu ziyarete gelen şehvet düşkünü dostları sayesinde zinde kalmayı başarabilmiş ve zamanla tutkularını manastırdaki kızlarla paylaşmaya başlamıştı. Euphrosine, rahibe ile tanıştığında henüz on beş yaşındaydı ve ben on üçüncü yaş günümde onların arasına katıldığımda Euphrosine, Madam Delbéne ile yaklaşık bir buçuk yıldır birlikteydi. Euphrosine’in ten rengi duru beyazdı, yaşına göre uzundu, narindi, çekici gözleri vardı, hayat dolu ve canlıydı, ancak fiziği pek o kadar çekici sayılmazdı.
Her şeyden elini ayağını çekmiş kadınların sekse olan susuzluğundan söz etmeye gerek duymuyorum: Birbirlerine faziletle değil, dinmeyen bir tutkuyla bağlanıyorlardı. Tek bir baştan çıkarıcı bakış bile cinsel yönden soğuk olan bir kızın diğer kıza teslim olmasını sağlıyordu. Ben bu güce dokuz yaşında ulaşmıştım, o yaşımda arzularımla parmaklarıma yön verebiliyordum, benimle aynı dönemde olanlara göre profesyonel bir konuma ulaşmıştım.
Euphrosine ve Delbéne bana bu arayışımda daha sonra katılmışlardı. Bir gün beni kibirli tavırlarla yemeğe davet ettiler. Hava oldukça sıcaktı ve onları çimlerden ayıran pembe bir perde arkasında yarı çıplak halde buldum. Madam Delbéne, “Buraya geldiğinden beri,” dedi ve beni nazikçe alnımdan öptü, bakışları ve dokunuşları yumuşaktı, “seni tutkuyla arzuladım. Çok çekicisin.
Zeki ve doğal yeteneklere sahip bir kız olduğunu düşünüyorum, senin gibi genç bakirelerin kalbimde yeri başkadır,” diye devam etti. Sonra yüzüme ihtiras dolu bakarak gülümsedi ve devam etti: “Utandın mı küçük meleğim? Fakat sana utanmayı yasaklıyorum! Alçakgönüllülük ruhumuzu kemiren bir aldatmacadır. Kültürel adetlerin saçma sonucu olarak ve bize yetiştirilirken öğretilen safsatalardan başka bir şey değildir.
Doğa kadını ve erkeği çıplak yaratmıştır, bu şekilde olmaktan kadının ya da erkeğin utanıyor olması düşünülemez. İnsan doğanın ona sunduklarını alçakgönüllü davranarak keşfedemez. Bu kalbimdeki demir kadar güçlü gerçek, sadece doğanın gizeminden habersiz olanlara ve bunu dikkate almayanlara güven vermez. İşte bu yüzden Hıristiyanların ahlak anlayışı buna tamamen karşıdır!
Neyse bu konuları daha sonra konuşalım. Haydi Juliette, bebeğim sen de bizim çıplaklığımıza katıl.” Sonra ikisi yanıma yaklaşıp beni de aynı kendileri gibi soydular; bunun ardından Madam Delbéne değişik bir şekilde vucudumu öpmeye başladı. “Oh, fakat benim Juliette’im, harika!” diye inliyordu; “şu leziz göğüslerin nasıl büyümekte olduğuna bir bak! Euphrosine, bahse girerim ki onun vücudu senden daha güzel… ve inanır mısın, o sadece on üç yaşında.”
Büyüleyici, yetenekli parmaklan meme uçlarımla oynamaya başlamıştı ve dili ağzımın içinde titriyordu. Hızı ve özeni ile duygularımı, etkisi altına almıştı. “Oh kahretsin!” diyerek yarıda kesti ve bana karşı sertleşti. “İsa adına! Bu nasıl bir coşku, nasıl bir ateş!
Haydi tüm bu lanet engellerden kurtulalım, küçük dostlarım, her şeyiyle şeytana ulaşalım ki, şimdiye dek tatmadığımız büyünün tadına varalım, unutmayın Doğa hiçbir şeyi saklı kalması için yaratmamıştır!” Ve hemen üzerini saran ince giysiyi çıkarıp atarak, vücudunu gözlerimizin önüne serdi, Yunanlılar’ın denizden doğan saygıdeğer tanrıçası Venüs kadar güzeldi.
Bu kadar beyaz, tatlı bir ten, bu kadar güzel dolgun kıvrımlar, bir bedende böylesine çarpıcı bir şekilde şekillenemezdi. İlk bakışta ona çok benzeyen Euphrosine, bana göre artık çok daha az çekici geliyordu; o Madam Delbéne kadar dolgun değildi; teni daha koyuydu, sıradan bir görünümü vardı ama ya o gözler! Ne kadar yaşam doluydu!
Cömert bir fahişelikle dolu bu iki kadını çok etkilediğimi anlamıştım. Sarhoş gibi kendinden geçmiş olan Delbéne beni öpücüklere boğmaya devam etti. “Bir dakika” dedi bir an, alevler içinde yanarken, “bir dakika canlarım, zevklerimize, çılgınlığımıza biraz yön vermeliyiz. Düzenlenmezlerse yeterince zevk vermezler.”
Bunu söyledikten sonra beni sırtüstü yatırarak, bacaklarımı ayırdı ve bacaklarımın arasına başı gelecek şekilde uzandı, küçük aralığımı emmeye başladı, dili beni memnun ederken, dünyanın en güzel kalçalarını okşamam için küçük parmaklarımı yönlendiriyordu. Euphrosine Delbéne’nin isteklerini çok iyi biliyor gibiydi, rahibenin kıçına keskin darbelerle vuruyordu ve bundan gerçekten zevk alıyorlardı. Heyecanlanmaya başladığımda, fahişe hızlanıp küçük deliğimden dinmek bilmeyen bir selin akmasını sağladı.
Ben zevk sancıları ve iniltiler içinde kıvranırken karşımda durup beni izledi. “Güzel yaratık!” diye haykırdı. “Oh, yüce Tanrım, bu kadar ilham veren bir çocuk daha olabilir mi? Euphrosine, onun üzerindeyken, sarhoş olup ölmek istedim! Çabuk şimdi pozisyon değiştirip başka ne yapabileceğimize bir bakalım.” Bir dakika sonra bağırdı, “Onu yeniden sen getirmelisin, Euphrosine. Yoksa senin bana sunduğun zevkleri başka türlü nasıl geri ödeyebilirim?
Durun bekleyin, küçük melekler, her ikinizi de aynı anda getireceğim.” Bizi yan yana yatırdı; birbirimize dokunmaya başladık. Delbéne’nin dili ilk başta Euphrosine’in bacaklarının arasında idi ve sonra her iki eliyle ikimizin küçük bakire anüslerimizi gıdıklamaya başladı. Zaman ilerledikçe onun aralığını bırakmış benimkini emmeye başlamıştı, Euphrosine ve ben üç ayrı şekilde zevk almanın tadına varmıştık. Sırtüstü yatarak, küçük popolarımızı onun hizmetine sunmamızı istedi.
Nefessiz kaldığımızda, dudaklarını Euphrosine’in ve benim kıçıma gömüp şehvetle emdi. Kalçalarımıza övgüler yağdırdı, kıçlarımıza şaplaklar atarak bize sataştı ve çokça eğlenmemizi sağladı. Bunu o günden sonra öğrencilik hayatım boyunca hemen her gün yapmaya devam etmişti. Emmeyi bitirdiğinde geri çekilerek, sert bir ses tonuyla; “Size yaptığım her şeyin aynısını bana yapın” dedi, “Birlikte beni memnun edin. Juliette ben senin kollarına yatacağım, dudaklarını öpeceğim, dillerimiz birbirine değince sarhoş olacak, çıldıracak… onu emeceksin.
Oh! dilini rahmime kadar sokacaksın,” dedi ve kendini ellerime bıraktı. “Ve sen Euphrosine, yanan kıçımı almanı istiyorum, sen de oradaki küçük delikle beni memnun edeceksin: Biliyorum, orası biraz daha dar, bu yüzden iri bir alete gerek yok… güvercinim benim” karşı konulmaz duygularla beni öpmeye devam etti ve kısık bir ses tonuyla sordu:
“Klitorisimi ben gelmeden önce bırakmayacaksın değil mi? Orası kadınların en çok zevk aldıkları noktadır, bastır ona, yor onu, eğer istersen tırnaklarını kullan, hiç korkma, bu tür tatlı şiddetleri nasıl kaldıracağımı iyi bilirim… ve ben yorgunum, İsa’nın gözleri adına! Çok yorgunum ve sertlik istiyorum, sevişirken erimek istiyorum, devam et, gelmek istiyorum, eğer olabilirse yirmi kez gelmek istiyorum.
Yap, haydi…” Aman Tanrım! bacaklarının arasındaki tek bir delikten ona bu kadar zevki nasıl veriyorduk! Bu bir kadının ya da insanın zevk sınırlarından öteydi… birinin bu kadar şehvetli olabilmesi imkansızdı. Sonunda boşalan bu büyüleyici yaratık bana “Meleğim, bana verdiğin zevki anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyor.
Beni tatmin edebilen çok önemli bir nimet olduğun için bundan sonra sana tüm bildiklerimi öğreteceğim ve seninle birlikte mükemmel bir ikili olacağız ama tabii erkekler bu birlikteliğimize dokunamayacak çünkü erkekler bize yasak. Hadi Euphrosine’e benden memnun olup olmadığını sor.” “Oh, sevgilim! Konuşmak yerine seni öpmeme izin ver!” diyen genç dostumuz yüzünü Delbéne’nin göğüşle- rine bastırdı:
“Bana kendimi anlamam için yardım eden, neden var olduğumu bilmemi sağlayan sensin. Aklımı ve beni çocuksu önyargılardan, karanlıktan kurtardın. Bu dünyada teşekkür etmem gereken tek kişi sensin. Ayrıca Juliette, sende onun cömertliğinden dolayı çok şanslısın!” Madam Delbéne “Evet” dedi. “Onun eğitimini üstleneceğim.
Sana söylediğim gibi, onu bu hayatın tüm modası geçmiş alışkanlık ve adetlerinden kurtaracağım, ona doğanın doktrinlerini öğreteceğim, aklını büyüleyip, enerjisini yanlış yerlerde kullanmasını engelleyeceğim. Şimdi öğle yemeğimizi yiyelim, arkadaşlar. Kendimizi yenilemeliyiz; güçlü ve sağlıklı olan her zaman daha verimli olur.”
Mükemmel bir uyumdu, üçümüzde tamamen çıplak kalıyor, yeniden sevişiyor ve vahşice duygulan defalarca kez yeniden tadıyorduk. Binlerce farklı pozisyon deniyorduk; hepimiz rollerimizi çok iyi oynuyor, bazen düzülen eş ve düzen koca, bir gün sonra da rahibemizin hoş görülü eşleri olarak tüm emirlerine uyup süslenip, güzel giyinip bizden her istediğini yerine getiriyorduk.
Bir ay bu şekilde geçtikten sonra, Euphrosine özgürlük sarhoşu olup, rahibe manastırına ve ailesine veda ederek bir çılgınlık yapıp, vesikalı fahişe olarak hayata atıldı. Daha sonra dönüp bizi ziyaret ettiğinde, onun içinde bulunduğu durum karşısında şaşkına dönmüştük, ona tahmin edeceğimizden daha çok acımıştık ve onun için son arzumuz kendini içine düştüğü bataktan kurtarması olmuştu. Madam Delbéne bana “Oldukça iyi idare ettiğini söylemem gerek” dedi;
“yüzlerce kez onunla bu görüşmeyi yapabilmek için can atmıştım ve gerçekten emin olduğum tek şey erkeklerin, çok az bir ihtimalle benim kadınlara olan bu olağandışı düşkünlüğüme sahip olduklarıdır. Bu sebeple sevgili Juliette, hayatımın büyük bir bölümünü manastırda geçirdim çünkü, Tanrı bana zevkin en yücesini burada tatma imkanı sundu, bence kadına kadından başkası gerçek zevki sunamaz ve benim tutkularım bundan ötesine geçemez.
Bununla birlikte erkeklerden hoşlananlar onları memnun etmek için ömürlerini harcamak zorundadırlar, bu benim özgürlük anlayışıma uygun değildir. Arzularım sınırlarını aşıyor. Tüm kavramların ötesine geçtiğimi, hayallerin bile ötesine geçtiğimi ben burada gizlenirken kim bilebilir ki?”