Roman (Yerli)

Margaret Weis & Tracy Hickman – Ejderha Mızrağı Destanı – Kayıp Tarihçeler #1 – Cüce Derinlikleri Ejderhaları

Joseph Campbell, bu destansı hikayenin haritasını bir çember olarak çıkartıyor. Kahramanın evindeki huzurla –isterseniz buna çemberin tepesi de diyebilirsiniz– ve Macera Çağrısı ile başlıyor. Kahraman, bu güvenli ve tanıdık çevreden ayrılıyor –muhtemelen bir Yardımcı karakter tarafından zorlanarak– ve Maceranın Eşiğine ulaşıyor. Burada, yolu koruyan Muhafızların engellerini aştıktan sonra, Güç Diyarlarından geçiyor.

Bu harikulade yeni diyarda, yolculuğunda kendisini destekleyen daha çok yardımcıyla ve onu yolundan çevirmeye çalışan daha fazla sınav ve düşmanla karşılaşıyor. Büyük ödülü –Kutsal Evlilik, Kefaret, İlahlaşma veya Hırsızlık İksiri– elde ediyor. Ancak hedefine ulaşmış olmasına karşın, kahraman gerçek yolculuğunun daha yarısında.

Sonra güç diyarından uçuyor, eşikten geçerek sıradan dünyaya dönüyor ve eski zamanlardaki Odysseus gibi, başladığı yer olan eve ulaştığında, yokluğunda evinin değişmiş olduğunu görüyor ya da yokluğunun kendisini değiştirmiş olduğunu… Mızrak Kahramanları Tanis, Laurana, Flint, Tasslehoff, Raistlin, Caramon, Sturm ve Tika’nın yolculukları da benzer bir şekilde yirmi yıldan önce başladı. Onlar da büyük bir ödül kazanmaları için evlerinden ayrılmaya zorlanmışlar, gizemli, güçlü ama yabancı diyarlarda yürümek durumunda kalmışlardı; ancak bu ödülün bedeli hiç de az değildi.

Ve onlar da geri döndüklerinde evlerinin telafisi olanaksız bir şekilde değiştiğini görebilirlerdi, zira kendileri de değişmişti. Aslında yirmi yıldan daha uzun bir süre önce destansı bir yola koyulanlar Margaret ve bendim. Aşina olduğumuz hayatlarımızın güvenliğinden uzakta, bilinmedik diyarlara gittik. Yol boyunca bir çok yardımcımız da oldu; hepinizi hatırlıyor ve onurlandırıyoruz. Bizi hedefimizden çevirmeye çalışan bir çok sıkıntıya katlandık.

Bunlar, çeşitli şekiller ve biçimlerde çıktılar karşımıza. Her birinin bir bedeli vardı –bazen pahalıya patladılar– ve biz hâlâ yolumuza devam ediyoruz. Şimdi, bütün bu yıllar sonra, maceramıza başladığımız eve geri dönerken bulduk kendimizi. Onun değişmiş olduğundan korktuk; ne kadar genç olduğumuzu, o günlerde başarısızlığı idrak bile edemediğimizi ve hikayemizin bize ne kadar ham geldiğini hayal meyal hatırlıyorduk.

Yine de burada, dağ eteğinde dururken, güneş bir kez daha aydınlatıyor Vallen Ağaçlarını. Son Yuva Hanı’nın büyülü bir şekilde eski görkemine kavuşmuş pirinç eşyaları parıldıyor. Burada, Krynn’de saat ve takvim geri alınmış. Geri döndüğümüzde dünyayı tıpkı bıraktığımız gibi bulduk; kahramanlarımız henüz kendilerini kanıtlamadılar; masum ancak güç ve umutla dolular. Burada, hafızamızın gözünden, dünya tekrar doğuyor. Ve biz, bir süre için tekrar genç oluyoruz.

urak ejderan Dray-yan, ölü Ejderha Yüceefendisi Verminaard’ın başında dikilirken, kaderinin, önünde ışıl ışıl parladığını gördü. Parlak şimşek, kanını yakıp pullu bedeninden pençeli tırnaklarına kadar bedenini karıncalandıran bir his yaratarak, gökyüzünden yere düşen bir kuyruklu yıldız gücüyle çarptı ona. Bu ilk patlamanın ardından fikirler bi Ona gösterecekti. Ejderanlar, kendilerini ona kanıtlayacaklardı.

Eğer başarılı olursa, bir sonraki Ejderha Yüceefendisi olabilirdi pekala. Fakat pençeli adımları sırayla atmak gerekiyordu. “Komutan Grag,” diyerek haber verdi baaz’lardan biri. Kapı açıldı ve Grag içeri yürüdü. Bozak’ın boyu bir seksenden fazlaydı, iri kanatları ise onun daha uzun görünmesine yol açıyordu.

Bakır rengi pulları küçük bir zırhla korunuyordu, zira kendisini koruması için pullarına ve sert derisine güveniyordu. Şimdi pulları çamura bulanmış, toz ve kanla lekelenmişti. Bitkin düştüğü belliydi. Uzun kuyruğu, bir sağa bir sola oynuyordu. Dudakları, sivri dişlerinin üzerine sıkıca bastırılmıştı. Dray-yan’a sert bir şekilde bakarken, sarı gözleri kısıldı. “Sen ne istiyorsun?” diye sordu Grag ters ters. Bir tırnağını salladı. “Önemli olsa iyi olur. Bana dışarıda ihtiyaçları var.” Sonra yataktaki şekil gözüne ilişti. “Efendi hazretlerinin yaralandığını duydum.

Onu tedavi mi ediyorsun?” Grag, Dray-yan’ın da gayet iyi bildiği üzere, aurak’ı ne sever ne de ona güvenirdi. Bozak ejderanlar, savaşçı olmaları için üretilmişlerdi. Aurak’lar gibi bozaklara da Kraliçeleri tarafından büyü gücü verilmişti ancak bozak büyüsü askeri nitelikliydi ve aurak’larınki kadar güçlü değildi. İri ve sağlam yapılı bozak’lar, dürüst, açık sözlü ve pervasız olurlardı. Aurak’lar ise, aksine, savaşlarda dövüşmek için yaratılmamışlardı.

Uzun ve ince, doğaları gereği ketum, kurnaz ve hilekarlardı ve büyüleri de son derece güçlüydü. Aurak ve bozak ejderanlar, aksi halde çok güçlü olacaklarından korkan insanlar tarafından, birbirlerinden nefret eder ve birbirlerine güvenmez bir şekilde yetiştirilmişlerdi; en azından Drayyan buna inanıyordu. “Efendi hazretleri çok ciddi bir şekilde yaralandı,” dedi Dray- yan, muhtemelen kendilerini dinleyen baaz’lar için bağırarak, “ama Karanlık Majesteleri’ne dua ediyorum; kuvvetle muhtemel iyileşecek. Lütfen içeri girin,

Komutan ve kapıyı da arkanızdan kapatın.” Grag, tereddüt ettikten sonra kendisine denileni yaptı. “Kapının kapalı ve sürgülenmiş olduğundan emin ol,” diye ekledi Dray-yan. “Şimdi, buraya gel.” Dray-yan, Grag’a, Verminaard’ın yatağının yanını işaret etti. Grag, aşağı baktıktan sonra gözlerini geri çevirdi. “O yaralı değil,” dedi Grag. “Ölü.” “Evet, öyle,” dedi Dray-yan, sakin bir edayla. “O hâlde neden bana hayatta olduğunu söyledin?” “Ben sana değil, baaz muhafızlara söyledim.” “Siz aurak’lar çok yalancısınız,” diyerek dudak büktü Grag.

“Her şeyi saptırmak zorundasınız…” “Konu şu ki,” dedi Dray-yan, “onun ölü olduğunu bilen sadece biz ikimiz varız.” Şaşıran Grag, boş boş baktı. “İzin ver bunu açıklayayım, Komutan,” dedi Dray-yan. “Biz –sen ve ben– Lord Verminaard’ın öldüğünü bilen bu dünyadaki tek kişileriz. Efendi hazretlerini odaya taşıyan şu baaz’lar bile onun hâlâ yaşadığını sanıyor.” “Ne demek istediğini hâlâ anlamadım…” “Verminaard öldü. Yüceefendi gitti, Kırmızı Ejderha ordusunun başında kimse yok.”

Grag omuzlarını silkti ve, acı bir şekilde, “İmparator Ariakas, Verminaard’ın öldüğünü duyduğunda, idareyi devralması için başka bir insan gönderilir. Bu sadece bir zaman meselesi.” “Sen de ben de biliyoruz ki, bu bir hata,” dedi Dray-yan. “Sen de ben de biliyoruz ki, daha vasıflı başka kişiler var.” Grag, Dray-yan’a baktı ve bozak’ın sarı gözleri parladı. “Aklında kim var?” “İkimiz,” dedi Dray-yan. “İkimiz mi?” diye tekrarladı Grag, dudağını bükerek. “Evet, ikimiz,” dedi Dray-yan sakince. “Askeri taktikler ve stratejiler hakkında pek bir şey bilmiyorum.

Bu konuların tamamını senin usta ellerine bırakacağım.” Grag’ın gözlerinin tekrar parlamasının nedeni, Aurak’ın yağ çekmeye çalışmasından eğleniyor olmasıydı. Cesede tekrar bir göz attı. “Yani, ben Kırmızı Ejderha ordusuna komuta edeceğim ve sen… ne yapacaksın?” “Ben, Lord Verminaard olacağım,” dedi aurak. Grag, bu son sözüyle Cehennem adına ne demek istediğini sormak için Dray-yan’a döndüğünde, yanında Lord Verminaard’ın durduğunu gördü.

Efendi hazretleri, bütün ihtişamıyla, dik dik Grag’a bakıyordu. “Eee, ne düşünüyorsun, Komutan?” diye sordu Dray-yan, Verminaard’ın derin, gıcırtılı sesini kusursuz bir şekilde taklit ederek. Aurak’ın yarattığı illüzyon o kadar kusursuz, o kadar gerçekti ki, Grag, gayri ihtiyari, insanın aslında gerçekten ölü olduğundan emin olmak için cesede tekrar baktı.

Bakışlarını geriye çevirdiğinde, Drayyan tekrar kendisi olmuştu; altın pullar, küçük kanatlar, kısa ve kaim kuyruk, gösterişçi kibir ve geri kalan her şey yerli yerindeydi. “Bu nasıl işe yarayacak?” diye sordu Grag, aurak’a hâlâ güvenmediğinden. “Sen ve ben neler yapacağımızı belirleyeceğiz. Orduların nizamı, savaşlar gibi konular için plan yapacağız.

Ben, elbette böyle konularda kararı sana bırakacağım,” diye ekledi Dray-yan nazikçe. Grag homurdandı. “Emirleri ben vereceğim ve ortada görünmesi gerektiği zamanlarda efendi hazretlerinin yerini ben alacağım.” Grag, bunun üzerinde düşündü. “Verminaard’ın yaralandığını, ancak Kara Kraliçe’nin inayetiyle, iyileşmeye başladığını söyleyeceğiz. Bu arada da onun yerine sen bakacak, ‘hasta yatağından’ emirlerini sen ileteceksin.”

Yazar

BENZER İÇERİKLER

GÜLTEKİN – Abdullah Ziya Kozanoğlu

Editor

Bir Ruh Macerası

Editor

Berrin

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası