Siyaset

Hrant Dink Cinayeti/Medya, Yargı, Devlet

 

“…kanın sesi ancak adaletle susar.”

Danıştay cinayeti sanığının “Yakalanmasaydık sırada Ermeniler vardı” sözü üzerine, eşimin bir yazısında “Bu sözleri duyan bir Allah’ın kulu yok mu?” deyip, yetkili tahtlarda oturanlara feryat edişini acıyla hatırlıyorum. Oysa, o ‘sağır olan’ ve ‘görmeyen’ yetkililerin, aynı günlerde, kendisini öldürmek üzere yapılan planları bile bildikleri aklına gelmiş miydi acaba?..

Bu kitapta; kurtlar sofrasını, bir insanın nasıl adım adım linç edilmeye çalışıldığını, gerçeklerin ters yüz edilerek kamuoyunun nasıl yalan bilgilerle etkilenmeye çalışıldığını, kalemleriyle ırkçılık yapanları, ayrımcılık dolu yazıları, sokakların nasıl hareketlendirildiğini, ‘yukarıdan’ gelen emrin aşağılarda nasıl uygulandığını göreceksiniz.

– Rakel DİNK

Modern bir linç olarak Dink suikastı, beyaz-modern Türk ile siyah-muhafazakâr Türk’ün el ele, göz göze suikastı, bir kimliği hem tarif, hem tahrif, hem tashih eden suikast, devleti resmeden suikast, kamu gözetimi ve denetiminde işlenen suikast; daha doğrusu cinayet, faili Ogün Samast, Yasin Hayal, basın, gazeteci, yazar, polis, jandarma, sokaktaki adam olan bir cinayet…

Pırıltılı, ahlaklı, vicdanlı bir gazetecinin kitabını elinizde tutuyorsunuz.

Eli kana bulaşmış meslektaşlarını onlar sayesinde görüyor, onlar sayesinde tahammül edebiliyoruz…

–Ali Bayramoğlu

SUNARKEN…
Kemal Göktaş’ın, “Hrant’ı kim vurdu?” sorusuna cevap arayan satırlarını okurken o kara günlere tekrar gittim. Canım eşimin yaladığı o dayanılmaz zor zamanları ve ona yapılanları tekrardan anmak göğüs kafesimi yakıyor ve yüreğim sancılanıyor.
Danıştay cinayeti sanığının ‘Yakalanmasaydık sırada Ermeniler vardı” sözü ürerine, eşimin bir yazısında “Bu sözleri duyan bir Allah’ın kulu yok mu?” deyip, yetkili tahtlarda oturanlara feryat edişini acıyla hatırlıyorum. Oysa, o ‘sağır olan’ ve görmeyen yetkililerin, aynı yünlerde, kendisini öldürmek üzere yapılan planları  bildikleri aklına gelmiş miydi acaba?..
Gene aynı tahtlarda oturanlar; Agos’un önünde, 301 yargılamalarının yapıldığı mahkemelerin önünde. “Hedefimizsin!”, “Ya sev ya terk et!”, “Bir gece ansızın gelebiliriz” diye bağıran linç. mangalarının, ‘demokratik’ haklarını kullandıklarına dair nasıl pişkin pişkin açıklamalar yaptılar (Sonraları, birçoğu Ergenekon davasının sanığı oldular) …
Ne acıdır ki, tüm bu olanlara rağmen, hukuk hala delil arıyorlar
Meclis kürsüsünden. yurttaşlarını ‘hainler’ diye bağırıp hedef gösteren Adalet Bakanı…
Yayınladıkları muhtırayla ‘avı’başlatanları…
Bağımsız yargı organlarının ‘Söz konusu vatansa hukuk teferruattır’ demeleri hâlâ kulaklarımda…
301’in kaldırılmaması için direnen ‘aslan sosyal demokratların’ da gerçek yüzlerini gördük…
Yası tutulamayan acılar, gömülemeyen ölüler…
Sayıya gelmeyen öldürülmeler,   kayıplar, kazalar, ölüm
Bir yanda yaşam hakkı elinden alınmış nice insanlar, diğer yanda hak edilmeyen sözde unvanlar, sözde kahramanlıklar, sahte ödüller, öfke ve kin…
Bu kitapta: kurtlar sofrasını, bir insanın nasıl adım adım linç edilmeye çalışıldığını, gerçeklerin ters yüz edilerek kamuoyunun nasıl yalan bilgilerle etkilenmeye çalışıldığını, kalemleriyle ırkçılık yapanları, ayrımcılık dolu yazılan, sokakların nasıl hareketlendin İd iğini, ‘yukarıdan’ gelen emrin aşağılarda nasıl uygulandığını göreceksiniz.
Bu kitabı okuyanlar, gün ışığı gibi ortada duran haksızlıkların sonucu yerde yatan kocaman, cesur yürekli, herkesi kucaklamaya hazır olan kotları, sevgiyle bakan gözleri, haksızlığa ve şiddete karşı durmuş, doğruluk ve adalet uğruna acı çekmiş masum bir canı görecekler…
Zor anlarımda, gerçek adaleti Tanrı’da ve sözlerinde buluyorlar.
O der ki;
“Vay onlara ki kötülüğe aracı oldular…
Vay halinize, vay size; suça göz yumanlar, görmüyor gibi davrananlar…
Vay size; kana susamış olanlar, kan dökmekten zevk alanlar…
Hiç doğmamış olmak sizin için daha iyi olurdu!..”
“Ey doğruluk uğruna acı çekenler… Size dokunan göz bebeğime dokunmuş olur… Siz. size eza edenler için dua edin ve hatta onların ruhları için yas tutun…”
Bu çalışma için Kemal Göktaş’ın emeğine… Ve bu adaletsizliğe karşı duran diğer tüm basın emekçisi dostların yüreğine sağlık…

Rakel Dink Nisan 2009

ÖNSÖZ
Son linç.
Bu ülkede üç mesele ve üç eksen, cumhuriyet tarihini, dünü bugüne bağlayan resmi politika köprüsünü özetlemeye yeter, tik mesele, cumhuriyetin din politikalarıdır. İkinci mesele, cumhuriyetin azınlık politikalarıdır. Üçüncü mesele, cumhuriyetin Kürt politikalarıdır. Bu meselelerden birincisi nevi şahsına münhasır bir laiklik halini ve ona bağlı bir çatışma eksenini üretmiştir. İkinci ve üçüncü meselenin ürettiği Türk tarzı bir milliyetçilik hali ve çatışma eksenidir. Üçüncü eksen üç meseleyi de kapsar; Otoriter devlet anlayışı ile bunun alt yapısını oluşturan askeri vesayet modeli…
Bugünü anlamak, yarını kurmak, hak, adalet ve demokrasi arayışı, hemen hepsi bu meselelerin ve bu eksenlerin kilometre taşlarını bilmeyi, açığa çıkarmayı, şeffaflaştırmayı gerektir.
İstiklal Mahkemesi kararıyla. Şapka Kanunu’na. daha kanun çıkmadan önce yazdığı bir yazısından ötürü, muhalefet ettiği gerekçesiyle itham edilen İskilipli Atıf Hoca meselesi bunlardan bilişidir örneğin 11 kurşun olayı. Orgeneral Mustafa Muğlalı”nın sorgusuz sualsiz kurşuna dizdirdiği 31 Kürt’ün hikâyesi de bunların arasında yer alır. Binlerce gayrimüslimin malını haraç mezat satmasına, sermayenin Türkleşmesine yol açan 1934 Trakya olayları. 1942 Varlık Vergisi
İki yıllık bir süreç, bir kolektif cinayet, bir linç olarak Hrant Dink suikastı bunların sonuncusudur.
Bunlar, resmî tarih ve düzenin hem kurucu anları, hem utanç dosyadandır,
Hepsi hesaplaşmayı gerektirir. Ve aralarında hedef açısından pek fark yoktur. Hedefteki Müslüman. Ermeni. Yahudi ve Rum’un arasındaki ana bağ, hak gaspıdır, güç ve kimlik tasfiyesidir.
Ölümünün üzerinden iki yılı askın zaman geçti. Yakınları, dostları için, onunla aynı siyasi iklimi solumuş dönemdaşları için Hrant’ın ölümü bir kopuştur.
Hem trajik hem politik bir kopuş…
Zira, kurşun sadece akla, ilkeye, siyasete, demokrasiye ve hatta Ermeni olmaya, kim olursan ol, yüksek ses tonuna değmedi. Kurşun, ortada ve kendiliğinden bir dikilişi.korunaksız bir duruşu, düşünceden siyasete açılan çocuksu kapıyı, fikrin saflığını da vurdu.
Her kim ki ona yakın durmuştur, onunla aynı sorunu paylaşmış, aynı kavgayı vermiş, aynı dili kullanmıştır; o kişi için, duygudan siyasete, tepeden tırnağa bir Hrant öncesi vardır, bir de Hrant sonrası.
Bu. öncesi ve sonrası duygusal olduğu oranda siyasaldır.
Çoklu bir “siyasal’…
Bir “katarsis’ olarak Dink suikastı, kimlik arındıran suikast. Ermeni oluşu ya da yeniden Ermenileşmeyi tarif eden suikast, kamusal siyasaya açılan suikast; daha doğrusu ölüm, öznesi Hrant olan ölüm.
Yada…
Modern bir linç olarak Dink suikastı, beyaz modem Türk ile siyah muhafazakâr Türk’ün el ele, göz göze suikastı, bir kimliği hem tarif, hem tahrif, hem tashih eden suikast, devleti resmeden suikast, kamu gözetimi ve denetiminde işlenen suikast; daha doğrusu cinayet, faili Ogün Samast, Yasin Hayal, basın, gazeteci, yazar, polis, jandarma, sokaktaki adam olan bir cinayet…
İşin asıl odak yeri budur ve soru belki de şudur;
Bahattin Şakir, elbet bir katil şebekesinin başıydı, ama bu kadar kurnaz, bu kadar sinsi miydi? En azından, şu anki kopyaları kadar… Bugün yaşasa bir gazete yönetebilir miydi örneğin, gazele yönetirken aynı işleri yapmayı, bugünküler kadar incelikle becerebilir miydi?
Veya Dr. Nazım, bir insanlık suçunun, bir kırımın mimarı, bugün yaşasa, modern linç eylemini bugünküler gibi örgütleyebilir miydi, her ferdin vicdanını kanamamaya yeter
Açık: Hrant Dink cinayeti, yargısı, emniyet. hasmıyla. tüm bir sistemin ince ince, aylarca zeminini hazırladığı, adım adım hedefini karaladığı ve ardından infaz ettiği ‘modem bir linç’tir.
Kemal Göktaş’ın kitabı bu linçin öyküsünü anlatıyor bize. Devletle bitiriyor, ama başta işin en kritik yönüne, basın diline ve basın politikasına, linçte ‘merkez medya’nın payına işaret ediyor. Bu kitabı okurken. 2004 2007 arası, bu diyarda neler yaşadığına, ülkenin en keskin değişim direnç kavgalarından birinde azınlık meselesinin, 1915 olaylarının nasıl merkezi bir yer tuluğuna ve bu merkezi yetin, basın tarafından nasıl taşlandığına tanıklık edeceksiniz
Azınlık karşıtlığı üzerinden milliyetçi dalgayı, milliyetçi dalga üzerinden değişim karşıtlığını beslemek ve kışkırtma; bunu, hedefler ve kurbanlar seçerek yapma işlemi, bu taşlamanın en çarpıcı, en vahim, en acı yönü olmuştu.
Son yazısında şöyle demişti Hrant:
“Türklüğü acılamak gibi bir niyetim ve kastım hiç yoktu. Ama davanın her celsesinde “Türk kanı zehirlidir’ dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında. Her seferinde ‘Türk düşmanı’ olarak biraz daha meşhur ediliyordum. Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler. ırkçı küfürlerle… Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz artıyordu… Beni yalnızlaştırmak ve savunmasız göstermek için çaba gösterenler kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink’i artık Türklüğü aşağılayan biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan bir kesim oluşturdular…”
Ölümünden bir yıl önce yaptığı bir konuşmasında ise, yanı başımda, şunları söylüyordu:
“Türkiye’deki bu siyaset mühendisliği deneyimlerini ilk kez yaşamıyoruz. Derindeki o yüksek mühendisler öteden beri Türkiye’nin gelecek dönem siyaset yelpazesini hazırlamak için harekete geçtiler ve hiç yeri yokken. Doğuda Kürt sorununun yeniden sokağa taş m iması y la, alevlendirilmesiyle. bazılarının “yükselen milliyetçilik’ dedikleri, benim ise ‘yükseltilen milliyetçilik’ olarak tanımladığım bir ruh halini Türkiye toplumunun genel bir ruh haline dönüştürmeye çalışıyorlar… Milliyetçilik tek başına yetmeyebilir. Bu kez ‘laikantî laik cepheleşme’nin tekrar gündeme getirilmesi söz konusu… Şimdi şu son olaylara baktığım zaman (rahip cinayeti, Danıştay saldırısı) Türkiye’de o derin mühendisliğin harekete geçip önümüzdeki siyaseti (Bu siyasetin içinde, cumhurbaşkanlığı seçimi de var. genel seçimler de var) dizayn etmeye başladığım rahatlıkla söyleyebiliriz…”
İşte linç, işte neden, işte gelenek…
Öykü, Hrant öyküsü ve onun anlattığı öykü…
Kemal Göktaş ise bu öyküyü, bu son modern linç’i şöyle tanımlıyor:
“Hrant Dink cinayeti, Genelkurmay Başkanlığı’nın, 2005 yılı Nevruz kutlamalarından sonra, iki küçük çocuğun, bayrağı yerde sürüklemesine ilişkin olarak yaptığı açıklamada, ‘sözde vatandaşlar’ deyimini kullanması ile başlayan ve ‘laik anti laik, Türk Kürt çatışması’nın yaygınlaştırılmaya çalışıldığı bir sürecin içinde okunmalıdır…”
Pırıltılı, ahlaklı, vicdanlı bir gazetecinin kitabını elinizde tutuyorsunuz.
Eli kana bulaşmış meslektaşlarını onlar sayesinde görüyor, onlar sayesinde tahammül edebiliyoruz…

Ali Bayramoğlu
Şubat 2009

GİRİŞ
Hrant Dink, kimilerine göre 300 bin, kimilerine göre 1,5 milyon Ermeni’nin yok edildiği bir sürecin ardından, Ermeni kimliğiyle kamusal alanda söz sahibi olmuş en etkili aydındı. Hrant Dink’in, Ermeni diasporası ve Türk resmi tezi karşısındaki ‘yerleşik kanaatleri zorlayan’ özgün tutumu, onu özellikli bir yerde konumlandırıyordu. Hrant Dink, Ermeni kimliğini vurguluyor, soykırım tartışmalarında inandığı doğrulardan taviz vermeden, iki halk arasında kimilerince kurulması imkânsız olarak görülen dostluk ve kardeşlik bağını oluşturmaya çalışıyordu.
Avrupa Birliği sürecinin demokratikleşmeye katkısı olacağı beklentisi içinde olsa da, Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımasının Birliğe girişte bir koşul olarak öne sürülmesine ve Ermeni soykırımını inkâr edenlere ceza verilmesine yönelik düzenlemelere karşı çıkıyordu, üstelik Batı’nın Ermeni soykınmındaki rolünü, o ülkelerden ödül aldığında yaptığı konuşmalarda bile deşifre ediyordu.
Hrant Dink’te ‘tahammül edilemeyen”. Ermeni sorunu ile ilgili görüşlerini açıklarken, objektif tutumuyla, devletin resmi savunmasını .sarsmasıydı. Hrant Dink, Ermeni olduğu için, 1915’lerden bugüne adeta biramı gibi kaldığı için öldürüldü. Hrant Dink’in öldürülmesi, onu bir anlamda kalplerdeki soykırım anıtı yaptı. Hrant Dink’i öldürenlerin kimler tarafından yönlendirildiğini ortaya çıkarmak ve hesap vermelerini sağlamak, adaletin bütünüyle gerçekleştiği anlamına gelmeyecek. Adalet, ancak, Hrant Dink’in özlediği Ülkenin kuruluşu ile mümkün olacak. Hrant Dink cinayetinin faillerinin…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Alan Durning – Ne Kadar Yeterli

Editor

Paul N. Siegel – Dünya Dinleri ve İktidar

Editor

Immanuel Wallerstein – Avrupa Evrenselciliği, İktidarın Retoriği

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası