‘Tek Adam’ın hakim olduğu rejimlerde, ‘Tek Adam’ın hizmetinde yarışanlar da vardır: İşte bu kitap, ‘Tek Adam’ın dramı ile, onun hizmetinde yarışanların ‘Bitmeyen Kavgası’nın hikayesidir!.
Atatürk, İnönü’nün çocuklarına niçin mirasından pay ayırdı?..
İsmet İnönü’ye Dolmabahçe sarayında bir ölüm tuzağı kurulmuşmuydu?. Bayar, neden İsmet İnönü’yü -Kazım Özalp aracılığı ile- Atatürk’ün son günlerinde saraya davet etti?.
Atatürk neden ‘Başvekil’ olarak uzun yıllar İsmet Paşa’yı tercih etti?. Sonra neden kendisini Başvekillikten uzaklaştırdı ve yerine Celal Bayar’ı getirdi?
Atatürk döneminde yapılan vurgunlar!
Bütün bu benzeri konuları bu kitapta ayrıntıları ile bulacaksınız.
BİR DAKİKA
Zorunlu olmadıkça ‘Ön Söz’ yazmaktan hoşlanmam!.. Çünkü ön söz yazmak, Yazar’a mazeret aramak, okuyucuya bir şeyler yüklemek anlamına gelir bence… Bu yüzden, bu kitabın ilk baskısına da ‘On Söz’ koymadım.
Fakat ikinci baskıya geçmek gerekince, kitabı bir kez daha gözden geçirdim; gördüm ki, aradan yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen, ne dilinde, ne içeriğinde bir değişiklik yapmaya gerek yoktur. Ancak bu zaman parçası içinde tek bir olay üzerinde gelişmeler olmuş ve konunun yeniden yazılması gerekmiştir.
Takdir buyuracağınız gibi, tarih ve özellikle Yalan Tarih’ değişken tabiatlıdır. Bulunan bir belge, dinlenen bir şahit, tarih sayfalarına ciddiyetle geçmiş bir olayı temelinden değiştirebilir. Nitekim Budapeşte Üniversitesinin 15. yüzyıla ait bir mektubu yayınlaması, Osmanlı Tarihinin, ikinci Murad’dan bu yana kesinleşmiş gibi görünen olaylarına yeni bir açıdan bakmak zorunluluğunu getirmiştir. Yakın tarih, daha da kıpırdaktır. Bazen yılda, bazen ayda, bazen haftada değişir; çünkü yakın tarih belgeleri, öteki belgelerden daha zengindir. Buna rağmen kıtabın ana çizgide hiç bir değişikliğe ihtiyaç göstermediğini görerek memnun oldum. Ancak, Atatürk’ün, hastalanarak 5avarona Yatı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na geçtikten sonraki hayatında, bazı yeni belgeler bulunmuş olduğu için, bu konunun yeniden yazılması gerekmiştir.
‘Atatürk, İnönü’nün çocuklarına niçin miras bıraktı’ başlığı altında kısmen yeniden kaleme alınan yazı, bilgilerimize taze ekler yapıyor; okuyacaksınız.
Ancak konunun son biçimi aldığı da söylenemez. Yeni belgelerle, yeni yeni yorumlara açık bir konudur. Biz sadece, 1993 yılı başlarında, konunun, yazdığımız biçimde göründüğünü söyleyebiliriz!..
ilk baskıda kitabın adı: ‘Bir Çağın Perde Arkası: ATATÜRKİNÖNÜBAYAR’ idi. İkinci baskıda bu uzun ve iddialı adı değiştirmek ihtiyacını duyduk: ‘Bitmeyen Kavga’ dedik. Gerçekten de hemen bütün Devrim geçiren ülkelerde Devrimciler, ZAFER’e kadar birlikle çalışırlar; zaferden sonrası için hiç bir hazırlıkları bulunmadığından, birbirlerine düşerler; bazen giyotinlere, bazen infaz mangalarına bazen cellatlara iş düşer!.. Bir’e kadar tükenmeden, kavga bitmez!.. Bazen toprak altında bile sürer gider…
İşte bu yüzden kitaba Bitmeyen Kavga’ dedik. Gerçi bugün devrimi yapan başlardan hemen hiç kimse hayatta kalmadı ama onların fikir mirasçıları, kavgayı yine de sürdürüyorlar!..
Beni okuduğunuz için, teşekkür ederim…
İsmet Bozdağ Ocak 1993
ATATÜRK İNÖNÜ’NÜN ÇOCUKLARINA NİÇİN MİRAS BIRAKTI?
Atatürk hasta… Atatürk’ün hastalığı devasız…
Hükümette, Mecliste, Türkiye’de, dünyada kıpırdamalar var..
Hükümet, Atatürk Hükümeti. Atatürk giderse, hükümet de değişecek!..
Oysa Hükümette 1015 yıl sürekli Bakanlık yapmış kimseler var… Bakanlık, bu kimselerin mesleği olmuş!.. Tutalım Tevfik Rüştü Araş, Şükrü Kaya, bütün kabinelerde bakanlıklarını koruyabilmişler. Çünkü, hem işinin ehli kişiler, hem Atatürk’ün değer verdikleri, çevresinde bulundurdukları kişiler…
Şimdi, Atatürk ölür, yerine bir başka biri geçerse, durumları ne olacaktır?
Gerek mevkilerini korumak, gerek böyle bir geçiş döneminde boş bulunmamak için, çevrelerini sürekli kolluyorlar… Mecliste eğilim, kime doğru?.. Kimin Atatürk’ün yerine geçme ihtimali var?
Meclis ibresi, ismet Paşa üstünde titreyerek duruyor. Fakat ismet Paşa’nın Cumhurbaşkanı olmasından tedirgin olan kişiler de var… Bunlar, Atatürk’ün yakın çevresini paylaşan kişiler… Kendi çevreleri de boş değil… Belki bu çevreler, kendilerine Atatürk’ün yerini dolduracak kişinin ‘Kendileri’ olduğunu bilip fısıldıyor!
Bu durumda, bu insanlar için sıkıntılı bir bekleyiş başlar. Atatürk hükümetlerinin sürekli İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Araş, bunların başında geliyor. Sürekli tetikte; sürekli “ne olacak, kim gelecek” sorularının cevapsızlığı altında ezik…
Celal Bayar, başvekil ama, ismet Paşa’ya rağmen başvekil…
Bağışlaması az İsmet Paşa, Atatürk’ün yerine geçerse, Bayar’ın durumu zor!. Bir kere, İsmet Paşanın rızası olmadan kabineye girmiş… Daha sonra, kabinenin ekonomi politikasını temelinden değiştirip, kendi görüşüne uygun bir politika izleyerek, ismet Paşa ve onu destekleyenlerin düşmanlığını kazanmış!.. Bir de bu politika değişikliğinden zarar gören kişiler, böyle bir değişiklikte Bayar’a rahmet okumayacaklar!..
Eğer bir kabinenin başvekili, içişleri bakanı ve dışişleri bakanı huzursuzsa, kabine ‘huzursuz’ demektir.
Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi?..
TBMM de huzursuzdur.
Huzursuzdur; çünkü milletvekillerini Atatürk seçmiş, listeye almıştır ama, CHP başkan vekili ve başvekil İsmet inönü ile CHP genel sekreteri ve içişleri bakanı Şükrü Kaya’da alınmalarına ‘muvafakat’ etmişlerdir! Atatürk, arkadaşlarından birinin itiraz ettiği kimseleri aday listesine almazdı. Bu yüzden milletvekilleri, bu üç etkili dorukla uyum içinde degilseler hepsiyle birden hiç olmazsa “yakın” olmaya özen gösterirlerdi. Bu koşullar altında TBMM’de, yaşayan üç grup vardı ve bunlar uyum içinde yaşar giderlerdi.
ismet İnönü’nün hükümetten uzaklaştırılması, bu dengeyi bozdu; ismet Paşa’yı tutanlar arasında bir panik yaşandı. Bazıları Atatürkçülere yanaştı; bazıları Celal Bayar’la olmayı denediler, bazıları Şükrü Kaya’nın oltasına düştü; fakat yine de TBMM’de. İsmet İnönü’yü tutan ve bunda direnen küçük bir grup, Refik Saydam’ın çevresinde kaldı.
Bu sözünü ettiğimiz gruplaşmalar, kişisel kaygılardan beslendikleri için, statik durumdaydılar; fakat en büyük gruba sahip. Atatürk, devasız bir hastalıkla yataklara serilince durum başkalaştı, Şefin, değişeceğine göre, yeniden yuvalanmak lazımdı) İşte bu sırada elini çabuk tutanlardan biri, Şükrü Kaya idi.
İsmet İnönü’nün yıldızı sönmüştü! Şükrü Kaya, Hem CHP’nin genel sekreteri, hem içişleri bakanı, hem Atatürk’ün itibar elliği yakın arkadaşı idi. Hükümeti ve partiyi kontrol ediyordu! 1938 eylül sonlarında ve ekim başlarında Mecliste en güçlü grup. Şükrü Kaya grubu idi. Çünkü milletvekilleri arasına, Meclisin yenileneceği söylentisi salınmıştı; bu durumda, hasta olan Atatürk’ten de, makamından uzaklaştırılmiş İsmet İnönü’den de hayır yoktu. Yeni başvekil Celal Bayar da Şükrü Kaya ile iyi ilişkiler içinde görülüyordu; öyleyse, yeni bir seçimde tekrar Mecliste görünebilmenin yolu. Şükrü Kaya grubu içinde görünmekteydi.
Bu grupların sayısal gücü kesin biçimde hiçbir zaman belli olmamıştır. Çünkü bu gruplar, bir fikir formasyonu değil, bir çıkar formasyonu ve çıkarlar kişisel yakınlıklarla oluşuyordu. Daha sıcak ilgi gördüğü grup, tercih ettiği grup oluyordu.
1938 yılı ağustos ayının ikinci yarısı, Atatürk’ün iyice güçten düştüğü ve ölüme yaklaşmakta olduğunu kendisinin idrak etliği günlerdir. Doktorlar bile, hastaya moral vermek için kendilerini zorluyorlar, ama “kesin konuşmamaya* dikkat ediyorlardı. Bu durumda olan bütün hastalar gibi, Atatürk de, arkasında bir kargaşa bırakmak istemiyor, çevresinden gelen bazı teklifleri değerlendiriyordu.
Atatürk’ün geniş bir çevresi vardı ama hastalığı yüzünden bu çevre, “yakın çevre” haline dönüşmüştü; yakın çevrede de, Başvekil Celal Bayar. içişleri Bakanı ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Araş, hükümet çevresinden Salih Bozok, Kılıç Ali, Genel Sekreter Hasan Soyak, gibi kimseler vardı. Son haftalarda, İnönü çevresi ile de sıcak ilişkileri oları General Kazım Özalp, Atatürk’ün çevresine girmeyi başarmıştı.
İsmet Paşa Faktörü
Atatürk’ün çevresi, İsmet Paşa “affedilmiş, faktöründen” rahatsızdı! İsmet Paşa, başbakanlıktan çekilmiş ama bir kenara çekilmemişti! Kendisini halka unutturmamak için, yürüyerek Meclise Anadolu Kulübüne geliyor; sezdirmeden milletin hafızasında canlı kalmaya çalışıyordu!
Bu hareketler, Atatürk’ün gözünden kaçmamıştı. Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras’a “İsmet Paşa’ya bir görev vermesini” hatırlattı. Dışişleri Bakanı Araş, hemen ertesi günü, İsmet Paşa ile temas kurdu ve Heybeliada’da bulunan Paşaya özel bir kurye ile Londra Büyükelçiliği’ni lütfen kabul buyurup buyurmayacağını istifsar ettiğini bildirdi. Atatürk, Tevfik Rüştü Aras’a, teklifin kendisinden geldiğini söylememesini tembih etmiş; Araş da, teklifin, şahsından geldiğini ima eder bir dil kullanmıştı
İsmet Paşa, Heybeliada’daki evinde kendisini ziyaret eden kuryeye nazik davranmış, kahve ikram edip bir süre görüştükleri sonra, ‘kendisine önemli bir görev teklif ederek nezaket ve samimiyet gösteren Tevfik Rüştü Araş beyefendiye teşekkür ettiğini, ancak sağlığı dolayısıyla Heybelide oturduğunu ve buranın havasının kendisine çok iyi geldiğini, memleket dışında bir hizmeti şimdilik kabul edemeyeceğini’ son derece dikkatli bir dille ifade etmiştir.
….