Don Kişot’tan Bugüne Roman, çift amaçlı bir çalışmadır. Bir amacı, kitabın başlığını da işaret ettiği gibi, Cervantes’in başyapıtından bugüne romanın geçirdiği aşamaları ve Cervantes’in romana etkisini sergilemekken, diğeri romanı anlatı kuramı içine yerleştirmektir.
GİRİŞ
O, başka bir Quijote yazmak değil bunu yapmak kolaydı Don Quijote kitabının kendisini yazmak istiyordu. Söylemeye gerek yok, özgün eseri kelimesi kelimesine yeniden yazmayı aklından bile geçirmiyordu, onun amacı kopya etmek değildi. Onun akıllara durgunluk veren amacı, Miguel de Cervantes’inkilerle kelime kelime, satır satır örtûşecek birkaç sayfa yazabilmekti (Jorge Loıris Borges, “Don Quijote Yazarı Pıerre Menard,” Ficciones, s 37)
Dostoyevski’ye göre Don Quijote, “insan düşüncesinin en son ve en büyük sözü, insanın ifade edebileceği en acı ironi”dir.’ Bu sözü haklı çıkaracak pasaj ise Don Kişot’un Gines ve arkadaşlarını kurtarmadan önce yaptığı şu konuşma olabilirdi:
“Sevgili kardeşlerim, bana anlattıklarınızdan sunu anladım ki, sizi suç işledikleri için cezalandırdıkları halde, çekeceğiniz ceza pek hoşunuza gitmiyor; istemeye istemeye gidiyorsunuz cezalarınızı çekmeye. Belki de birinizin işkenceye daya namaması, diğerinin parasının, ötekinin çevresinin olmaması ve son olarak da yargıcın haksız karan, sizin mahvınıza, haklı olmanıza rağmen cezalandırılmanıza sebep oldu. Bütün bunlar, şu anda kafamda o kadar belirgin ki, beni etkiliyor, ikna ediyor, halta zorluyor. Tanrı’nın beni bu dünyaya gönderme sebebini, icra ermekte olduğum şövalyelik mesleğini, sizin durumunuza uygulamaya, güçsüzlere ve ezilenlere yardım edeceğime dair verdiğim sözü yerine getirmeye iliyor Ancak, iyilikle yapılabilecek olan şeyin kötülükle yapılmaması, tedbirli ligin bir gereği olduğundan, sayın muhafızlarla komiserden, sizleri çözüp serbcsı bırakmalarını rica etmek istiyorum Nasılsa krala hizmet edecek, daha uygun başkaları olacaktır. Tanrı’nın ve tabiatın özgür yarattığı insanları köle yapmak bana çok ağır geliyor Ayrıca, sayın muhafızlar” diye ekledi Don Quijote, “bu zavallıların size bir zararı dokunmamış. Öteki dünyada herkes kendi günahının hesabını verir. Yukarıda Tanrı var; o konileri cezalandırmayı, iyileri ödüllendirmeyi ihmal etmez, dürüst insanların, kendilerini hiç ilgilendirmedikleri halde başkalarının celladı olması hiç doğru değil. Bunu sizden, böyle iyilikle, tatlılıkla rica ediyorum; ricamı yerine getirirseniz size minnet duyacağım. Eğer kendi isteğinizle yapmazsanız, bu mızrak ve bu kılıç, bileğimin gücüyle birleşip, zorla yaptıracaktır size.”‘
Bu muhteşem konuşmaya neden olan olay, Don Kişot ve Saneho Panza”nın yolda cezalarını çekmeye götürülen kelepçeli kürek mahkûmlarına rastlamalarıdır. Don Kişot’la Sanço arasında sürekli oynanan yanılsama/gerçeklik oyunu bu kez dille ilgili bir boyut kazanır. Bu sefer Don Kişot gördüğünü inkâr etmez; o da Saneho Panza gibi, istemedikleri bir yere, “zorla” götürülen bir dizi kelepçeli “zavallı” görmektedir. Sorun “zorla” sözcüğündedir. Saneho Panza için bu sözcük, bütün mahkûmların, cezalarını çekmeye ‘zorlandıklarını’ ifade eder; yani gerçek ve tikel bir bağlamda kullanılmıştır. Don Kişot için ise “zorla” sözcüğü yalnızca ve yalnızca sözlük anlamında geçerlidir ve bu anlam şövalyelik ahlâkına göre kabul edilemez. Hiç kimseye “zorla bir şey yaptırılmamalıdır. Bu anlayışla kürek mahkûmlarını kurtarmaya karar verir. Buraya kadar deliliği şövalye romanlarıyla ilgili saplantısından kaynaklanan bir deliliktir.
Gelgelelim, kürek mahkumlarıyla konuştuktan sonra Don Kişot “zorla” sözcüğünün insan vakarına aykırılığını vurgulayan daha yüksek bir ahlâki söyleme yönelir. Bu, Rönesans hümanizmasından esinlenen dini ve varoluşçu bir ahlâktır. Muhafızlara bu ahlâkın terimleriyle hitap eder. Ve tabii anlaşılmaz. Yalnız muhafızlar değil kurtarıcısı olduğu kürek mahkûmları da onu anlamaz. Sonunda bu serüvenden de iyi bir dayak yiyerek çıkar. Çünkü bir kez mahkûmları kurtardıktan sonra, yaptığı kahramanlığın tamamlanması için herkesten istediğini onlardan da ister. Zincirlerini ellerine alıp, Dulcinea del Toboso’ya giderek kendilerini kurtaran yiğit şövalyenin aşkını dile getirmelidirler. Gines de Pasamonte’nin liderliğindeki mahkûmlar. Don Kişot’un bu isteğini oldukta kaba bir biçimde reddederler.
Bu maceranın her anında Cervantes’in yarattığı ironi çeşitlemesinin yoğunluğundan gücüm dikkat edersek, Dostoyevski’nin bu kitabı lisanın ifade edebileceği en acı ironi” olarak tanımlamasına hık verebiliriz. Bir kez, “zorla” sözcüğü üzerini kurulu tarihsel ve metinsel gerilimde Don Kişot deli olduğu için Kral’ın kanununu o günün koşullan içinde algılamak yerine, şövalye romanlarının kodlarıyla algılamakta ısrar eder. Ama bir üst düzlemde bu zorlamayı insanın temel özgürlüğüne ve hatla İsevi Hıristiyanlığa aykırı bulduğunu anlatan sözleriyle, bu kez akıllıların gözardı edemeyeceği bir lezle ortaya çıkar. Burada gerilim, gerçekle metinsellik arasında değil, pratikle ilkesellik, pragmatizmle idealizm, otoriteyle özgürlük, insanın kulluğuyla vakan arasındadır. Don Kişot mahkûmları, başka bir deyişle insan onurunu mucizevi bir biçimde kurtardıktan sonra, tekrar deliliğe, tekrar dilin ve metinlerin onu hapsettiği saçma şövalyelik törenselliğine dönerek kurtardığı insanlardan dayak yer. Şimdi kim kimi cezalandırmaktadır? Kral mahkûmları mı? Don Kişot muhafızları mı? Mahkûmlar Don Kişot’u mu? Hak, hukuk nerededir’ V’c bûıun bu hak hukuk tartışmalarında,tanrı nerededir İşte bu ironiden Budala çıkmıştır. Yalnızca iyiliğin egemen olmasını istediği hu dünyada. Don Kişot’un deliliğe sığındığı gibi epilepsi krizleriyle kötülüklerden küçük katatnaklar yaparak yaşamını sürdürebilen Prens Mışkın. gözlerinin önündeki en büyük kötülüğü engelleyemeyeceğine, hiç iyileşmeyecek biçimde budalalaşır. Tıpkı Don Kişot’un. deliliğe sığınamayacağını anladığı noktada ölmekten başka çaresi kalmadığı gibi
İlk çevirileri Çariçe Büyük Katerina çağına kadar giden Don Quijote’nin Rus romanına etkisi derin ve ilginçtir. Rus Edebiyatı’nın babası sayılan Puşkin, aynı zamanda iyi bir Ronesanscıydı. Shakespeare ile Cervantes en sevdiği yazarlar arasındaydı. Puşkin. şiir tarzında yazılmış Vevgeni Onegin öyküsünde, Rus edebiyatının ilk Don Kişot tiplerinden Tatyana’yı yarattı. Tatyana’nın Cervantes’in Don Kişot’uyla ortak noktası, okuduğu kitaplardan esinlenerek yarattığı bir dünyada yaşaması ve gerçekle ilgili değerlendirmelerinde yanılmasıdır. Okuduğu romanlar, büyük aşkların sonsuza dek sadık kahramanlarını anlatan ucuz piyasa romanlarıdır. Don Kişot nasıl okuduklarının etkisinde şövalye olmuşsa, Tatyana da bu romanların etkisinde, aşkla solup alıp veren bir genç kızdır. Puşkin’in hicvi, tıpkı Cervantes’in ki gibi, yalnız kişisini değil kütü edebiyatı da heder alır.
Rus Edebiyatı’nın doruk noktalarından ve kuşkusuz hiciv yazınının en muhteşem örneklerinden biri sayılan Ölü Canlar da Don Kişot’tan esinlenmiş bir romandır. Yalnız bu kez hicvin başkişisi Don Kişot’tan çok Gines de Pasamonte’dir.
Yazına ve sanata olan merakıyla Don Kişot’tan aşağı kalmayan Gines, yaşamını yazmaktadır ve yaşamı sona ermeden bitmesine olanak görmediği bu romanın L azarillo de Tormes’den çok daha ünlü olacağına inanmaktadır. Gogol’un Çiçikov’u nasıl “ölü canlar” biriktirirse, Gines de, Charlemagne dahil, tarihin en ünlü kişilerinin kuklalarını biriktirip bunları oynatarak hayatını kazanmaktadır.
Cervantes etkisindeki Rus romanından söz ederken Turgenev’in Bazarov’unu allamamak gerekir. B abalar ve Oğulların bu nihilist kahramanı bir donkişot figürüdür. Don Kişot gibi, Bazarov da saplantılı bir biçimde nihilist bir dünya düşler ve gene Don Kişot gibi, bunun bir ‘düş’ olduğunu kabul etmek zorunda kalınca ölür.
Bir Yazarın H atıra D efteri’nde Dostoyevski, Don Quijote’den daha derin ve etkileyici bir kitap olmadığını yazmıştı.
Bııdaîfl’nın Prens M işkin’i kendinde bir yandan Don Kişot’un ödünsüz saflığını, öte yandan Don Kişot’un, bütün iyi niyetine rağmen yaşam kavgasında hep kaybetmeye mahkûm kaderini barındırır. Nastasya Filipovna’nın ihtiraslı aşkıyla Aglaya Epançin’in uhrevi sevgisi arasında kararsız kalan Prens Mişkin, Rogozhin’in Nastasya’yı öldürmesiyle ebediyen “budalalaşır.” Çünkü yaşamı ve iktidar peşindeki insanların ne denli kötü olabileceklerini anlayamaz.
Don Kişot’un Rus edebiyatına etkisi romanla sınırlı kalmamıştır. Eleştiri kuramında da Don Kişot’un yeri önem lidir. Marksist bir eleştirmen olan Lunacharsky, Don Kişot’u Dük ve Düşes’in soytarısı olmaktan kurtardığı Özgürleştirilmiş Don Kişot adlı oyununun dışında eleştiri yazılarında da Don Quijote’den sık sık söz eder. Ona göre Cervantes gizli gizli Don Kişot’un şövalye kültürüne duyduğu özlemi pay laşır. Lukacs da Roman Kuramı adlı kitabında. Don Kişol karakteriyle soyut idealizmin romanı dediği bir roman türünü tanımlar. Rusya’da Don Quijote’nin edebiyat eleştirisi için oluşturduğu esin kaynağından söz ederken Turgenev’in Hamlet ve Don Kişoı karşılaştırmasını unutmamak gerekir.
Turgenev’e göre Hamlet ve Don Kişot iki zıt fakat evrensel tipi temsil ederler: Düşünmekten bir türlü harekete geçemeyenle, hiç düşünmeden harekete geçeni. Shklovsky’nin de düzyazı kuramını yaparken Don Qitijote’ye verdiği önemi, Nabakov’un sık sık yaptığı atıfları anımsarsak, bu kitabın Rusya’da hemen her dünya görüşünden yazara hitap etmiş olduğunu görürüz.