Kafkaslar’dan Küba’ya ve Filistin’e mazlum ülke gözlemleri…
Gazze’nin yok edildiği bu günlerde Filistin’den kim özür dileyecek? Cezayir’den kim özür dileyecek? Batı Trakya’dan, Kıbrıs’tan kim özür dileyecek?
Gazze, Ramallah, Nahcivan, İskeçe… Dünyanın kriz bölgeleri ve umuda yelken açanlar bu kitapta…
Banu Avar, okurları “Avrasyalı olmanın “ anlamını keşfe çağırıyor.
Okura İlk Not
Babamı 1975’te, Attilâ Ağabey’i 2005’te kaybettim. Her iki darbe de unutulur gibi değildi… Yaralandım…
Babam Mehmet Bahattin Bey yaşamı boyunca, Dağıstan’a gitmek istedi… Elinde Şerafettin Erel’in, Lermontov’un, Resul Hamzatov’un kitapları baba topraklarına özlemini söylerdi… Dağıstan’ı hiç görmemişti… Vasiyetini ben yerine getirdim. Sadece Mahaçkale’yi değil, Derbent’i, Gimri’yi ve başka dağ köylerini de ziyaret ettim.
Bizden insanlarla bir araya geldim, küresel politikaların ağırlığı altında ezilen kardeş halkların yaşamlarından kesitler ve “Sarı Paşa”nın halkına duydukları sevgiyi derledim.
Attilâ Ağabey’le konuşmalarımızda ona dedemin Dağıstan’ından ve annemin ailesine ait Balkan hikâyelerinden söz ettikçe, “Yazmalısın!” deyişi bana hiç gerçekleşmeyecek bir düş gibi gelirdi… İlk kitap Sınırlar Arasında’da yer alan 20 ülkeden sonra, şimdi de Türkiye’nin en doğu sınırından en batısındaki komşulara bir yolculuk gerçekleşti; yaşananlar hem filmlere hem de satırlara geçti…
Bu çalışmaları mümkün kılan TRT yetkililerine, çalışanlarına; Sınırlar Arasında ekibine; yurdun dört bir yanından akan telefon ve iletilerle, bana destek veren okur ve izleyicilere teşekkür borçluyum.
Bu kitapta, 2005 sonbaharıyla 2006 yazı arasında TRT’de yayınlanan, Sınırlar Arasında adlı programda işlediğim 14 ülkeden gözlemleri, 14 ülkenin anılarını, acılarını ve masalsı kavuşmalarını bulacaksınız… Bu ülkelerde mazlumların ve zalimlerin, küresel oyunların ağındaki duruşlarına tanık olacaksınız.
Küresel İmparatorluk hayali kuran efendilere kulluk edenlerle tanışacak; geleceğin aydınlığını yüreklerine sarmış, halkları kucaklayacaksınız.
Türkiye çevresinde yapılan yolculukların derlemesinden ibaret değil okuyacaklarınız… Dağıstan ve Azerbaycan’dan Balkanlar’a, Kıbrıs’tan turuncu darbelere sahne olan ülkelere, Ukrayna’ya Kırgızistan’a uzanıyor yolumuz… Küresel güçlerin iki yüzü en çok Ban Trakya’da, Filistin’de, Cezayir’de belgeleniyor… Sonra Asya’nın derinliklerinden Pakistan, Hindistan ve Kazakistan’dan geçip, okyanuslar aşarak yepyeni heyecanlarla buluşuyoruz. Avrasya’yla yakın bağlar kuran iki ülkeyle Venezuela ve Küba’yla umuda yelken açıyoruz.
Gelin Kafkasya’dan Küba’ya, “gerçek insanlarla” ve dünya seçkinler kulübünün maskeli cemaatiyle tanışalım… Tarih boyunca birincilerin kalıcılığı, ikincilerin geçiciliği şaşırtıcıdır!
Yelkenlerimizi ufkun ötesine doğru umutla dolduralım…
Temmuz 2006
Boynuz Bükü
Yeni Dünya Düzeni
Avrasya… Tüm stratejik oyunların kızışma noktası, küresel efendilerin savaş alanı. Türkiye’nin doğusu. Yangın yeri… 11 Eylül’le beraber Orta Asya ve Ortadoğu İçin düğmeye basıldı. Lübnan’da yaşananlar basılan düğmenin sonucu… Ve dahası da yolda!
Türkiye bu dertli coğrafyanın tam ortasında… Kuzeyimizde Kafkasya, dünyanın enerji koridoru, başını terörden alamıyor. Ortalık lale, kadife, gül devrimlerinden geçilmiyor. Ukrayna ve Gürcistan Rusya’nın dibinde, Amerika’yla müttefik oluyor. Batı sınırlarımızda Avrupa Birliği eşiğinde bekleyen Romanya ve Bulgaristan! Her iki ülkenin de topraklarına Amerikan üsleri konuşlanıyor.
KuzeyGüney hattında, Kırım ile Kıbrıs arasında, batıdan doğuya Yunanistan ile Ermenistan ar aşırıdayız.
Asya’ya geçiş noktasındayız. Azerbaycan’la başlayan Türk dünyasının batı kapışıyız… “Şer ekseni”nde ilan edilen İran’ın, sınır komşusuyuz. Aynı, 20. yüzyıl başındaki gibi bölgenin baştan aşağı değiştirilmesi planlarıyla karşı karşıyayız.
Bizi çevreleyen coğrafyadaki ülkelerin hemen hepsini ziyaret ettik. Balkanlar’ın ortası toza, dumana, kana bulanmıştı, önce Kosova’ya üsler kurulmuştu. Sonra bu bölgedeki tüm ülkeler bağımsızlıklarını küresel güçlere devrettiler. Yavaşça parçalara bölündüler…
Bosna devleti İçinde bir Sırp Cumhuriyeti, Sırbistan İçinde özerk eyaletler oluşturuldu. Kosova bir türlü devlet olmadı ama bağımsızdı. Romanya’nın ortasındaki Macarlar otonom olmalıydı! Çatışma bölgeleri AB’ye alınamazdı ama Kıbrıs’ta durum farklıydı… Kıbrıs bir bütün olarak kalmalıydı. Batı Trakya’da azınlığın adı yoktu. Irak’ta vardı!
Ve Lübnan’daki “Hizbullah, israil askerlerini kaçırmasaydı!”, varsın “katliam sürsün”dü!
Bütün bu kaos içinde dünyaya “demokrasi gelir”di!…
Ülkelerin başında sallanıp duran kılıçların başında “demokrasi”, “insan haklan” söylemleri ile “soykırım iddiaları” geliyor.
Küresel güçlerin hedefindeki ülkelerin tarihinde, mutlaka bir soykırım bulunuyor. Hedefteki ülkenin içinden ve dışından bir koro başlıyor…
Tarih sorgulanıyor, yüzlerce yıl geriye gidiliyor. Bir fars başlıyor. Afganistan, Irak, Filistin, Lübnan’dan söz edenlere, “Onlar başka!” deniliyor.
Turuncu Darbe İmalatı!
Sinsi bir “demokrasi imalatı” son üç dört yılın oyunu.
Us Aid, National Democracy Enstitute, Açık Toplum Vakfı ya da Freedom House gibi Amerikan kurumları dünyanın netameli bölgelerinden parlak ve genç yetenekleri maaşa bağlıyor.
Her ülkenin darbe İmalatçıları, bu Amerikan kurumlarına ellerinde projeleriyle başvuruyor ve belli bir finansman tablosuyla işverenlerinin karşısına oturuyorlar.
Orta Asya’da, Katkasiar’da, Balkanlar’da devrim imalatı yapıyorlar. Önce meydanlar dolduruluyor, ardından Gürcistan’dan Şevardnadze gidiyor, Saakaşvili geliyor; Ukrayna’ya Yuşçenko uygun görülüyor; Akayev Kırgızistan’ı terk ediyor… Ve imalat devam ediyor…
Demokrasi projesini uygulayan sivil toplum örgütlerinin, Amerika’da veya Batı Avrupa’da faaliyet göstermeleri yasak. Amerika, dünyaya demokrasi ihraç ederken, ihraç inalının Amerika’da kullanılamayacağını sözleşmelere koyuyor. Demokrasi hareketleri sadece öteki ülkeler için var. Batı’da böylesi faaliyetlere girmenin cezai müeyyidesi var.
Hedefteki Ülkelerde, önce, ekonomi felç ediliyor. Bu iş, demokrasi projeleriyle paralel yürütülüyor.
Para piyasaları, dışarıdan gelen uluslararası vurkaç tefecilerine açılıyor; özelleştirme adı altında fabrikalar kapatılıyor; ulusa! sanayi ve enerji kaynaklan ele geçiriliyor.
Turuncu darbe imalatının en önemli yardımcısı, seçilmiş medya! Medya, turuncu darbelerde, psikolojik savaşın en önemli aracı! Amerikan demokrasi kurumlarının maddi desteğinden en çok onlar yararlanıyor.
Yeni Dünya Düzeni’nin en nefret ettiği söylem, isliklali tamlık, yani bağımsız “ulus devlet”!
Bugün, Avrasya coğrafyası ve Afrika, Batı’dan esen sert rüzgârların tehdidine maruz.
Batılı ideologlar, son yıllarda, ulus devletlerin zamanının çoktan geçtiğini, Sık sık dile getiriyorlar. Bu söylem demokrasi projesinde olduğu gibi Batılı devletler için geçerli değil. Onlar, kendi ulus devletlerine, ordularına, devlet kurumlarına sonuna kadar sahip çıkıyor.
Avrasya Uyanıyor!
Akdeniz Karadeniz Hazar havzaları, Kafkaslar ve Orta Asya, Avrasya’yı oluşturuyor. Bu bölge doğal kaynakları, ticaret ve enerji yollarıyla eşsiz bir konumda… Asırlardır herkes biliyor ki bu bölgenin hâkimi dünyaya egemen oluyor.
Avrasya tehditlerin farkında. Yavaş yavaş bir araya geliyor. Rusya ile Çin, Hindistan ile İran yavaşça birbirine yaklaşıyor. Geçmiş düşmanlıklar soluyor… Tehditlere karşı işbirlikleri kuruluyor. Üstelik koca bir Amerika kıtasının güney kısmı emperyalizme karşı örgütlenmeye başlıyor; Venezuela’nın lideri Chavez, Cezayir’den iran’a, Çin’e kadar yeni bir Bağlantısızlar Hareketi’nin doğuşunun sinyallerini veriyor.
Avrasya ve diğer mazlum devletler, kendi güçlerinin farkına belki de ilk kez varıyor… Uzun yıllar sömürülmüş, örselenmiş halklar, dünya doğal kaynaklarının yarısına sahip olduklarını, bilimin doğum yerinde yaşadıklarını, dünya nüfusunun dörtte üçünün Avrasya’da olduğunu hatırlıyorlar! Bir uykudan uyanarak.
Avrasya haritasında Türkler, ağırlıklı bir yer Tutuyor. Türkiye, bu nedenle dünya güç odakları arasında potansiyeli çok yüksek bir ülke olarak değerlendiriliyor. Bunu, bir tek biz bilmiyoruz. Başkaları da bu etkili odağın Türklerden çok daha fazla farkında…
Dünyada yedi devlete sahip tek millet Türkler: Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Kıbrıs!
Yedi devletimiz var!
Bütün bunlar yeni bir dönemin başlangıcını mı simgeliyor?
Tek kutuplu dünyanın sonunu mu görüyoruz? Tünelin ucunda ışık mı beliriyor?
AVRASYA’DA KÜRESEL DÖŞLER
Dağıstan; Dedemin Memleketi Haybi’de Bir Kafkas Şöleni
İşte Derbent ve Gimri
Nahcivan Yalnız ve Üşüyor
Bakü de Turuncu Oyunlar
Kiev’de “Demokrasi” ve gerisi
Kırgızistan’da “Lale Devrimi”
Romanya’da Uçurumlar
Batı Trakya’da Azınlık Olmak
Selanik’ten İskeçe’ye
Gümülcine’de Azınlık Olmak
Kıbrıs’ta Türk Olmak!
Dağıstan: Dedemin
Memleketi…
Mayıs 2006 Yolculuğu
Duvarlarında Kafkas kamaları asılı bir ev.
Dedemin ve babamın kalpakları dururdu bir kenarda. Ablamın, göğsü fişeklikli Kafkas kıyafetli resmi hâla orada.
19. yüzyılın son yarısında küçük bir çocukken, bu dağlardan İstanbul’a gelmiş dedem. Hayatı savaşlarla geçmiş, sonra güze gelmiş, haksızlığa uğramış, Halep’e sürülmüş. Cumhuriyet’in ilanıyla sürgünden dönebilmiş ve kısa süre sonra da hayata veda etmiş. Ben onu hiç tanımadım.
Dört beş yaşlarındaydım. Babamla tüm günü beraber geçirir, haritalara bakar, şarkılar söyler, resimler yapardık. O. emekli bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Geç yaşta gelen ikinci kızına Dağıstan hikâyeleri anlatırdı. Onları hiç görmemişti. Ara sıra aklında kaldığı kadarıyla Avarca sözcükler söyler, ‘k’leri çatlatarak garip şarkılar mırıldanırdı. Keyiflendiği zamanlar ellerini iki yana açarak dans ederdi… Dedemi anlatırdı. Dağıstan’da rengârenk dağlar olduğunu, her bir tepede başka bir dil konuşulduğunu söylerdi. Görmediği topraklara ve babasına olan özlemini böyle giderirdi.
Dağıstan’a gidebilmek için epeyce uğramıştı. Yakın dostu Şerafettin Erel’le oturup konuşurlar, sohbetleri “gitmek” üzerine odaklanırdı. Sanırım İkisi de artık gidemeyeceklerini biliyorlardı…