Askeri darbelerin hedefi olmuş insanlardan ikisi:
Nihal ve Uğur.. İnançları nedeniyle benimseyemedikleri
“gerçekler” tarafından sürüklenirler.
Ve kurtulmak için birbirlerine tutunurlar.
Gerçekten kurtulacaklar mı?
Yoksa çırpınarak dibe mi çökecekler?
Geçmişimiz mi belirleyecek ilişkilerimizi?
Geçmişimiz bir yük mü? Ve cılız omuzlarımız taşıyabilir mi bu yükü ya da taşımalı mı?
İki insanın birbirini sevmesi nasıl olur da bizzat o iki insan için de suç demek olur?
Çözüm, Uğur ve Nihal’in birbirlerinden vazgeçip daha büyük bir yenilgiyi kabul etmeleri midir?
“Bir insan kendisini kurtaramıyorsa,
kimse onu kurtaramaz”
Sultanahmet’te yeni restore edilen bir oteldeyiz. Henüz inşaat tamamlanmamış, her yer toz içinde, yalnızca koridorun sağındaki daracık oda konuklarını ağırlamak üzere hazır bekliyor. Beklenenler, toplumca “yasak” sayılan bir ilişkiyi yaşamaya çalışan bir çift. Zaten otel kısa bir süre sonra polis tarafından basılarak bu yasağı çiğneyenler cezalandırılacak. Topluma ters düşenin bedeli ağır. Senaryosu Cezmi Ersöz’ün “Yaprak Fırtınası” adlı öyküsünden yola çıkılarak yazılan, Yusuf Kurçenli’nin son filmi “Çözülmeler”in seti burası. Türk aydınının 80 sonrası düştüğü bunalımı iki insanın ilişkisi bağlamında yansıtan filmde, sözü edilen çifti Tarık Akan ve Nurseli İdiz canlandırıyor.
Çekimlerin tamamı İstanbul’da gerçekleştirilirken kimi sahneler için de gazetemizin haber merkezi kullanılıyor. Filmin görüntü yönetmeni, daha önce yine Yusuf Kurçenli’yle “Karartma Geceleri”nde çalışan ve kimi televizyon dizilerinden de tanıdığımız Coulin Mounier. İdiz ve Akan’ın yanısıra Tunca Yönder, Savaş Dinçel, Ömer Çolakoğlu, Tomris Oğuzalp, Duygu Ankara, Arif Erkin, Kutay Köktürk gibi sanatçıların rol aldığı “Çözülmeler”; 12 Eylül sonrasında kocası hapiste olan Nihal ile onların ortak dostu, 12 Martı yaşamı
Uğur’un etrafında dönüyor. Uğur, aslında edebiyat ve sanatla uğraşan, ama hayatını muhasebecilikle kazanan biri.
Yaptığı işi sevmiyor, ama daha da önemlisi bir zamanlar inandığı değerlerin ortadan kalkmasıyla düştüğü boşluktan nasıl kurtulacağını bilemiyor. Bütün bunların yanısıra, küçük kardeşini politik hayata sokarak onun idam edilmesine yol açmanın verdiği suçluluk duygusu onu sürekli rahatsız ediyor. Yazmakta olduğu ve filmde yer yer araya giren romanında da bu konuyu işliyor. Nihal ise, hayata tutunmaya çalışan, sol eğilimli olmasına karşın muhafazakar yaşam süren bir kadın. Kocasının ailesiyle birlikte oturuyor. Bir sürüklenme içindeki Uğur ile yalnızlık çeken Nihal arasında kaçınılmaz bir yakınlaşma doğuyor. Aralarında büyük bir tutku yok, ama yaralarını birlikte sarmak üzere yola çıkıyorlar. Fakat bir başka kaçınılmazlık da onların bu ilişkiyi yaşayamayacak olmaları. Hem ortak çevreleri, hem de hapisteki kocaya karşı duyulan sorumluluk buna engel oluyor.
Yönetmen Yusuf Kurçenli, filmin bu iki insanın ilişkisi dışındaki politik yönünü de şöyle açıklıyor:
“Eskiden çok yakın arkadaş olan insanların şimdi ilişkilerini sadece biçimsel düzeyde sürdürdükleri, bir zamanlar paylaştıkları şeyler ortadan kalktığı için şimdi aslında aralarında çok ciddi bir iletişimin kalmadığı gösteriliyor. Yani film, bazı çözülmelere değiniyor. Zaten adını da oradan alıyor.”
Kurçenli, kocası hapiste olan kadın ve arkadaşları arasındaki aşkı ele alan bir filmi üç dört yıldır tasarladığını dile getiriyor. Ancak işin politik fonu, Cezmi Ersöz’le gündeme gelmiş. Ersöz, 1980 yılından beri yakın çevresinde yaşanan tutuklanmalardan, acılardan yola çıkarak bir film öyküsü yazmış. Öyküyü Yusuf Kurçenli’ye götürmesiyle “Çözülmeler”in serüveni başlamış.
Yaklaşık bir y›l süren geceli gündüzlü birlikte çalışmanın sonucunda ortaya bugünkü senaryo ç›kmış. Aslında filmin 91 yılı sonunda çekilmesi planlanırken, ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle gecikmiş. Oyuncu seçimi ise hiç kolay olmamış. Uğur’un da, Nihal’in de ortalama insanlar olmaları istenirken, sonunda Nurseli İdiz ve Tarık Akan gibi özel fiziğe sahip iki oyuncuyu sıradanlaştırma yoluna gidilmiş. Cezmi Ersöz, bu konuda endişeli:
“Ben, daha farklı şeyler düşünüyordum, çünkü ben star filmine karşıyım. Benim kahramanlarım hayatın içinden geliyorlar, oysa starlar bizim çok dışımızda gibiler. Ama başka çare yoktu. Sinema bir endüstri haline geldi, amatör ruhla bir şey yapmak olanaksız.”
Nurseli İdiz, olayın politik yönünden çok bireylerin kendi hayatlarını yaşama özgürlüklerinin olmayışı teması üzerinde duruyor:
“Toplumun her kesimindeki her tür insana yansıyan, kendi kararlarını alırken daima yaptırımlar altında olma, hep başkalarının bakış açılarına göre davranmak zorunda kalma gibi çok temel bir felsefesi var filmin. Bu da filmi Türkiye sınırlarının dışına taşıyacak olan mesajıdır. Çünkü bu, Doğu toplumlarına özgü bir kader.”
Nihal, çok entelektüel olmayan, belli bir politik bilinci olan; ama bunu çok fazla geliştirememiş bir kadın. Kişisel olarak ise hiçbir şey yaşamamış, çok acıklı bir kişilik. Nurseli İdiz, onun için “küçücük bir hayat” tanımını kullanıyor. Nihal’in, medyanın kendisine yakıştırdığı kimliğin çok dışında bir kimlik olması, İdiz’in ayrıca hoşuna gitmiş. Fiziğinin bu rol için bir engel oluşturmadığını, bir oyuncunun fiziğinin altını çizmeyi becerebildiği gibi, çizmemeyi de becerebileceğini belirtiyor.
Öte yandan Tarık Akan, filmde iki tür bakış açısı olduğunu, politik bilinci olan izleyicinin bir açıdan, olmayanın ise diğer açıdan göreceğini düşünüyor.
“1970 ve 80 darbelerini yemiş bir aydının, günümüz koşulları içerisindeki bocalamasını, girdiği çıkmazları ve toplumun genelinin içerisinde bu türdeki insanların problemlerini bir ölçüde anlatan bir öykü” diye tanımladığı filmde, dramatik yapıyı oluşturmak için karakterin iç dünyasındaki duygu yapısını incelediğini dile getiriyor:
“Tahmin ediyorum ki birçok kişiyi bu konuda çok duygulandıracak. Böyle görmeyen, bu açıdan bakmayan insanlara da yalnız o duygunun acısı geçecek. Belki ileride hat›rlarsa, bunun hangi düşünceden doğduğunu anlayabilecek o apolitik izleyici.”
Akan, “Uğur” karakterinin çok ince çizgilerle çizilmiş bir rol olduğunu, bu nedenle doğallığı yakalamanın her zamankinden daha çok profesyonellik istediğini belirtiyor.
Filmin şu ana kadarki durumundan hoşnut olan sanatçı, filmin zamanlamasını ise çok uygun buluyor:
“Başlamadan önce, gecikmiş bir filmi gibi görüyordum. Çok işlenmiş bir konu gibi bakıyordum; ama ince nüanslarla , o kadar farklı açılardan anlattık ki olayı, şekil değişti. Senaryo değişmedi, ama şekil değişti, başka bir yorum getirildi. Onun için günümüze çok uymaya başladı.”
Cumhuriyet Gazetesi
13 Ocak 1994
1. AVLU DIŞ-GÜN UĞUR
Uğur, medrese avlusunda
dolaşmakta. Yıkık bakımsız
bir avludur. Revaklar arasında
dolaşır. Bir köşeye oturur,
çömelir. Bir süre sonra sesler
duyulmaya başlar. Bir hafızın
Kur’an okuması egemen olur
seslere. —……….. Uğur’un roman imajları.
Bir adam giriyor tekke kapısından.
Bir oğlan çocuğunun elinden tutmuştur.
Avlunun ortasına doğru ilerliyorlar.
Çocuk korku dolu. Duruyor
adam. Çocuk duruyor.
Tekke’nin kapısından bir başka
adam girmektedir. Dinsel giysiler
içindedir. Adam yaklaşıyor, şeyhin
yanına, saygı ile elini öpüyor.
Sonra yanındaki çocuğu öne çıkarıyor,
şeyhin elini öpmesi için. Çocuk çekingen
öpüyor şeyhin elini.
Şeyh geldiği kapıya doğru yürümeye başlıyor.
Çocuk bilmiyor ne yapacağını. Babasına
bakıyor. Adam şeyhin peşisıra
gitmesi için başı ile işaret ediyor çocuğa.
Çocuk şeyhin peşinden yürümeye başlıyor.
Şeyh ve çocuk medresenin kapısından içeriye
girmektedir. Girip boşaltıyorlar resmi.
Avlunun ortasında durmakta olan çocuğu
görüyoruz. Baba da avlu kapısından çıkmaktadır.
Çocuk avlunun ortasındadır. Daha yakından
görüyoruz çocuğu. şeyhin peşinden gitmekte
olan kendine bakıyor. —………………………………
Şeyh ve çocuk bir odaya girmektedirler.. —………………………………
Babasına bakıyor. —………………………………
Baba dışarıya çıkmaktadır. —………………………………
Kaygıyla, Uğur’a bakıyor. Uğur’la gözgöze geli…