Eş’arî Ehl-i Hadis ile Mu’tezile arasında yöntem ve görüş farklılıklarından kaynaklanan kamplaşmanın önlenmesi için bir uzlaşma arayışına girmiş, taraflar arasında orta yol denilebilecek bir mezheb ortaya koymuştur. Görüşlerde bazen Selef’e yaklaşırken bazen de Mu’tezile’ye yaklaşmıştır. Eş’arî’nin, kelâm ilminin her ne kadar subjektif bir tepkiyi de yansıtsa zemmedilen bir ilim olmaktan çıkıp tefsir, hadis ve fıkıh gibi muteber bir ilim haline gelmesindeki katkısı inkar edilemez. Mihne hadisesiyle büyümede ivme kazanan hadis ve fıkıh alimleriyle kelâmcılar arasındaki anlaşmazlığın önlenmesi, karşılıklı nefretin birbirini anlamaya ve hoşgörüye dönüşmesinde Eş’arî’nin uzlaştırmacı tutumunun önemli bir rolü vardır.
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ
GİRİŞ
EŞ‘ARÎ’NİN KİŞİLİĞİ VE MEZHEBİNİN TEŞEKKÜLÜ
Eserleri
Eş‘arî ’nin Metodu
1- Selef Metodu
2- Kelâm Metodu
Eş‘arî ’nin Uzlaştırıcılığı
I. BÖLÜM
KELÂMÎ GÖRÜŞLERİ
A- Varlık Felsefesi
1- Kadîm Varlık
2- Muhdes Varlık
3- Mekan
4- Hareket
5- Nedensellik
6- Allah’ın Varlığının İspatı
B- İman
1- Marifetullah ve İstidlal
2- İman ve Amel
3- Büyük Günah Meselesi
a- Küfür
b- Tövbe
C- Sıfâtullah Problemi
1- Bilâkeyf Anlayışı
2- Te’vilci Yaklaşım
3- Nefy ve İspat Yöntemleri
D- Kelâmullah Meselesi
1- Kelâmın Harf, Ses ve Mahal ile İlişkisi
2- Kelâmullahın Kudret ve İrade Sıfatları ile İlişkisi
3- Delaleti Açısından Kelâmullah
E- Ru’yetullah
1- Ru’yetin Aklî Delilleri
2- Ru’yetin Naklî Delilleri
F- İnsan ve Fiilleri
1- İrâde
2- Kudret
3- Allah’ın ve Kulların Fiilleri
4- Kesb Teorisi
G- Ahlak Felsefesi
H- Adalet ve Zulüm
1- Hikmet
2- Çocukların ve Hayvanların Elemleri
I- Teklif
J- Hidayet ve Dalalet
K- Rızık
L- Ecel
M- Nübüvvet
N- Mu‘cize
O- İmamet
P- Efdaliyet Nazariyesi
II. BÖLÜM
EŞ‘ARÎ’DE BİLGİ VE AKLÎ İNCELEME TÜRLERİ
A- Bilgi
1- Kadîm Bilgi
2- Hâdis Bilgi
a- Zorunlu Bilgi
b- Kazanılmış Bilgi
B- Deliller
1- Aklî Deliller
2- Naklî Deliller
C- Genel Akıl Yürütme Yöntemleri
1- Tümdengelim
2- Tümevarım
3- Temsil
4- Eleyici Çıkarım Yöntemi
D- Eş‘arî ’nin İstidlal Tarzları
1- Dil
2- Şâhidin Gâibe Delil Getirilmesi
3- Bölümlere Ayırma ve İnceleme
4- İhtilaflıyı Anlaşılana Kıyas
III. BÖLÜM
BİLGİ PROBLEMİ
A- Bilginin imkanı
1- Şüphecilik
2- Metodik Şüphecilik
3- Koyu Şüphecilik
a- Algı Yanılmaları Argümanı
b- Kuramsal Yanılgılar
B- Bilginin Kaynağı ve Araçları Problemi
1- Akılcılık
2- Sezgi
3- Deneycilik
4- Koyu Deneycilik
C- Dil-Olgu İlişkisi
D- Uylaşımcılık
SONUÇ
BİBLİYOGRAFYA
ÖN SÖZ
İnsan var olalı bilgi sahibi olmuş ve bilgi edinmek için çaba sarf etmiştir. Sahip olunan bilgilerin güvenilirliği ve kesinliğinin araştırılması zaman zaman ihmale uğramış, atalardan, çevreden, gelenekten gelen bilgilere bağlı kalınmıştır. Rasgele edinilen bilgiler pek çok zaman yerleşmiş, dogmalar haline dönüşmüş, makûllük aranmadan ve hiç kuşku duyulmadan savunula gelmiştir. Bilgide kesinlik ve güvenilirlik tartışmalarıyla birlikte bilgiyi gerekçelendirmek için bir takım yöntemler aranmış, ileri sürülen gerekçelendirmeler tartışılmıştır. Bu faaliyet insan olmanın tabii bir sonucudur. Zira hayvanların doğuştan ya da sonradan bilgi sahibi olduğu bilinir, ama onların bilgileri bilimsel bir ameliyeden geçmez. Bir balık yüzmeyi, bir kuş uçmayı çok iyi bilir ama, bu bilgisinden yola çıkarak bir gemi ya da uçak yapamaz. İnsan ise bilgilerini terkip edebilir, bilgi faaliyeti neticesinde çok kompleks bir eser vücûda getirebilir. Allah insana uçması için kanat takmamıştır, ancak bilgilerini basamak yaparak yükselebilmesi için akıl ve akletme melekesi bahşetmiştir.
Akıl sahibi olmak Allah vergisidir. Aklı kullanmak ise insanın çaba ve sorumluluğuna bırakılmıştır. Aklı işlevsel kılmak bir takım yöntemler ortaya konularak sağlıklı yapılabilir. Bilgiyi verimli kılmak yöntem bilmeyi gerektirir. Tüm bilimler için yöntem büyük önem taşır. Kelâm ilmi aynı zamanda bir usûl ilmidir. Bu nedenle tabiî olarak kelâmcılar ilk dönemden bu yana bu alanda yazdıkları bir çok esere “Usûlu’d-Din” ismini koymuşlardır. Yine kelâm ilmine “İlmu’n-Nazar ve’l-İstidlal”, kelamcılara da “Ehl-i Nazar” veya “Ehl-i Burhân” adı verilmesi de aynı espiriye dayanır. Kelâm ilminin çözüm aradığı problemlerin çoğu zaman tarih içinde siyasî, ictimaî, kültürel bağlamları olmaktadır. Kelâm ilminin dinamik bir bilgi faaliyeti olabilmesi için istidlal yöntemlerinin iyi bilinmesi, geliştirilmesi ve problem çözemez olduğunda yenilenmesi gerekmektedir.
Kelâm ilmine yön vermiş en önemli simalardan birisi olan Ebu’l-Hasen el-Eş‘arî ’nin görüşleri yaygın olarak bilindiği halde kullandığı akıl yürütme yöntemi ve düşüncesini temellendirdiği ilkeler yeterince analiz edilmemiştir. Bu nedenle kelâm ilmindeki yeri de bir çok kez yeterince değerlendirilememiştir. Onu yalnızca Ahmet b. Hanbel’in görüşlerini kelâm yöntemi ile savunan biri olarak görenlerin varlığı bunun bir işareti sayılabilir. Bir çok araştırmacı onu İbn Küllâb el-Basrî, Hâris b. Esed el-Muhâsibî ile Ebu’l-Abbas el-Kalânisî’den etkilenen, onlarınkine paralel görüşler belirten ve Mu‘tezile’nin yöntemini içselleştirerek meseleleri ele alan bir kelâmcı olarak görür. Öyle anlaşılıyor ki Eş‘arî itikâdî esasları belirlerken Ahmed b. Hanbel’den faydalanmış, nakli akılla desteklerken İbn Küllâb, Muhâsibî ve Kalânisî gibi kelâmcılar doğrultusunda bir çizgi takip etmiş, ancak kendine has bir kelâm sistemi de kurmuştur.
Eş‘arî Ehl-i Hadis ile Mu‘tezile arasında yöntem ve görüş farklılıklarından kaynaklanan kamplaşmanın önlenmesi için bir uzlaşma arayışına girmiş, taraflar arasında orta yol denilebilecek bir mezheb ortaya koymuştur. Görüşlerde bazen Selef’e yaklaşırken bazen de Mu‘tezile’ye yaklaşmıştır. Eş‘arî ’nin, kelâm ilminin her ne kadar subjektif bir tepkiyi de yansıtsa zemmedilen bir ilim olmaktan çıkıp tefsir, hadis ve fıkıh gibi muteber bir ilim haline gelmesindeki katkısı inkar edilemez. Mihne hadisesiyle büyümede ivme kazanan hadis ve fıkıh alimleriyle kelâmcılar arasındaki anlaşmazlığın önlenmesi, karşılıklı nefretin birbirini anlamaya ve hoşgörüye dönüşmesinde Eş‘arî ’nin uzlaştırmacı tutumunun önemli bir rolü vardır.
Günümüzde bazı araştırmalarda Eş‘arî ’nin görüşleri ona isnadı en zayıf ve müdahale görmüş olan el-İbâne adlı eserinden ve-rilmektedir. Luma‘da ise diyalektik yöntemin egemen olması çoğu zaman ondan yararlanmayı güçleştirmektedir. Risâle ilâ Ehl-i Sağr ve Risâle fî İstihsâni’l-Havd fî İlmi’l- Kelâm genellikle ihmal edilen küçük risalelerdir. Eş‘arî ’nin görüşleri ortaya konurken ihmal edilen diğer bir kaynak, onun ikinci kuşak öğrencisi İbn Fûrek’in Mucerredu Makâlâti’l-Eş‘arî adlı eseridir. Halbuki bu hacimli eser onun görüşleri konusunda en sağlam kaynaklardan birisidir. Bu kitap Eş‘arî ’nin görüşlerinin özeti mahiyetindedir. İbn Fûrek bu kitapta onun görüşlerini günümüze ulaşmayan kitaplarına sık sık atıflar yaparak verir. Bu eser Luma‘ ile uyum halindedir ancak ondan daha teferruatlı bilgi verir. Bu nedenle günümüz araştırmacılarından Semih Duğaym, Mustalahâtu İlmi’l-Kelâmi’l-İslâmî adlı değerli eserinde Eş‘arî ’nin görüşlerini çoğunlukla Mucerred’ten aktarmaktadır. Biz de araştırmamızda bu eserden geniş bir biçimde yararlandık. Çalışmamızda klasik tefsir, hadis kaynaklarının yanı sıra yeni telif eserlerden ve çağın yeni bilgi kaynağı olan internetten de yaralandık.
Eş‘arî ’nin yaklaşımlarını ortaya koyarken çoğu kez muhatap aldığı Mu‘tezile ekolü temsilcilerinin görüşlerine de zaman zaman yer verdik. Yine Eş‘arî liğin gelişmesinde önemli rolü olan Bâkillânî, Cüveynî, Gazâlî ve Fahreddin Râzî gibi âlimlerin görüşlerine sık sık yer vererek Eş‘arî ’nin görüşlerinin ekol içindeki yeri ve bazen de geçirdiği aşamayı göstermeye çalıştık.
Giriş bölümünde kişiliği, eserleri, mezhebinin teşekkülü, ve yöntemini konu edindik. I. Bölüm’de, sırasıyla Eş‘arî ’nin varlık, iman, Allah’ın sıfatları, Kelâmullah, ru’yetullah, insan fiilleri, ahlâk, adalet-zulüm, teklif, hidayet-dalalet, rızık, ecel, nübüvvet, mu‘cize, imamet ve efdaliyet konularındaki görüşlerini ele aldık. Böylelikle Eş‘arî ’nin bilgi teorisi ve istidlal yönteminin daha kolay anlaşılmasına zemin hazırlanmıştır. Meselelerden ilkesel yaklaşımlara giderken endüktif yöntemden esinlendik. II. ve III. Bölümde Bilgi Problemindeki tahlillerin derinleşmesini hedefledik. I. Bölümde meselelerin çözümlenmesinde tatbik ettiği yöntemi, başvurduğu istidlalleri, yaklaşımlarında sezilen mantığı ve zihniyeti açık hale getirdikten sonra daha teorik kısmın incelenmesine geçtik. Mamafih I. Bölüm her ne kadar bir takım problemlerin pratik çözümlerinden ibaretmiş gibi algılanabilirse de aynı zamanda usûle dair ilkeleri de içermektedir.
II. Bölümde Bâkillânî ve İbn Furek’ten faydalanarak bilgi na-zariyesi ve istidlal ile ilgili klasik tasniflere uymak suretiyle sıra-sıyla kadîm ve hâdis bilgi, deliller, genel akıl yürütme yöntemleri, istidlal tarzları konularına yer verdik. Böylece Eş‘arî ’nin bilgi teorisi ve yöntemini ortaya koymaya çalıştık.
III. Bölümde bilginin imkanı, kaynağı ve araçları gibi her bilgi teorisinde değinilmesi gereken problemlere yer verdik. Eş‘arî ’nin yöntemini Platon, Aristo, Locke, Descartes, Kant ve Bacon gibi isimleri önemli bilgi akımlarıyla adeta özdeşleşmiş ve bilgi probleminde kavşak noktası sayılan fikir adamlarının yöntemleriyle karşılaştırarak zıtlıklar ve paralellikler üzerinde durduk.
Kitabın 2001’deki ilk baskısını okuyarak yazdıkları raporda bana yol gösteren hocalarıma şükranlarımı arz ederim. Çalışmamın bazı kısımlarını okuyarak tenkit ve tavsiyelerde bulunan mesai arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Hüseyin Aydın
Malatya 2003
EŞ‘ARÎ’NİN KİŞİLİĞİ VE MEZHEBİNİN TEŞEKKÜLÜ
Eserleri
Eş‘arî ’nin Metodu
1- Selef Metodu
2- Kelâm Metodu
Eş‘arî ’nin Uzlaştırıcılığı
GİRİŞ
Kelâmcı, doğru olduğuna karar verdiği inançlardan yola çık-mak, bunları savunmak yönünde belli amacı gütmek, bu inançlarını akla açık kılmak, aydınlatmak varlık, evren, tabiat, ahlâk ve insan felsefesi oluşturmak gibi görevleri yerine getirmek durumundadır. Kelâm ilminin önemli başarılardan sonra duraklamaya girmesinin en önemli nedenlerinden biri problemler alanını sınırlı tutması, İslâm toplumunun dil, tarih, bilim, siyaset, hukuk, iktisat gibi çok çeşitli alan, kurum ve görüntülerinde arayabileceği, araması gerektiği çözüm modellerini felsefi problemler arasına sokmamasıdır.
Kelâm ilminin Allah’ın sıfatları, kader, ru’yetullah, Halku’l-Kur’ân, mürtekib-i kebîrenin hükmü, hüsün-kubuh, imamet, kıyamet alâmetleri, kabir azabı, keramet, imanda artma eksilme, salahaslah gibi konularında ortaya konan görüşler başlangıçta birer içtihad olarak mütalaa edilirken zaman içinde akîde gibi algılanmaya başlanmış, içtihad oldukları unutularak aynen taklit edilir olmuş, her mezhep kendi imamının içtihatlarını kabulü zorunlu bir inanç gibi görmeye başlamıştır. Problem sabit ve dinamik unsurlarını teşhis edememe ve değişken yönünü statik hale sokma sorunudur. Kur’ân-ı Kerîm’e bakıldığında onda dinin muhkemlerinin yanı sıra insan düşünce, akıl ve incelemesine havale edilen yönlerinin de olduğu görülecektir.
Henüz teşekkül döneminde Hanbelî okulunun hücumlarına maruz kalma şanssızlığına uğrayan Kelâmın bir yandan, ilk adımlarını yönetmiş olan salt savunmacı “apoloji” problematiğini kırmada başarılı olamaması, öte yandan kendisini sürekli yenileyen bir yapıya kavuşamaması bir talihsizlik olarak kaydedilebilir.
Kelâm ilmi ile iştigal ederken problemlere getirilen çözümlere yöneltilen dikkat ve ilgi problemleri çözümlemede kullanılan akli ve naklî yöntemi anlamaktan esirgenmiş görünüyor. Halbuki ulaşılan çözümler sosyal, tarihi, kültürel öğeler içerirken kullanılan yöntem gelip geçicilikten (arazîlikten) daha azadedir. Günümüz kelâmı eskilerin yetiştirdiği yaşlı ağacı canlandırmak yerine ondan da istifade ederek yeni ağaçlar yetiştirmelidir.
Eş‘arî liğe yön verenlerden biri Eş‘arî diğeri Gazalî’dir. Oku-lun kurucusu Eş‘arî olmuş, yenileyicisi ise Gazâlî olmuştur. Gazâ¬lî’nin Ehl-i Sünnet kelâmına getirdiği yenilik ne denli önemli ise Eş‘arî ’nin Ehl-i Sünnet kelâmına kazandırdığı akılcı yöntem de o denli önemli sayılmalıdır. Görüşleri oldukça iyi bilinen Eş‘arî ’nin aynı ölçüde bilinmeyen akılcı yöntemi, problemleri ele alış biçimi incelememizin konusunu oluşturuyor.
Hiçbir bilimsel grup, devralınmış bir inançlar takımına sahip bulunmaksızın, görevini yerine getiremez. Veya hiçbir epistemik grup, işinin icrasını gerçekte belirli bir zamanda bağlı bulunduğu inançlar takımına daha az bağlı bir icra haline getiremez. Etkili araştırma, bir epistemik cemaatin şu sorulara benzer sorulara sağlam cevaplar bulduğu kanaatine varmadan önce başlayamaz. Evreni kompoze eden temel varlıklar nelerdir? Bu temel varlıklar birbirleriyle ve duyularımızla nasıl etkileşimde bulunurlar? Bu tür varlıklar hakkında meşru olarak hangi sorular sorulabilir ve bu sorulara cevap arayışında hangi teknikler kullanılabilir? Evreni ve ondaki düzeni anlamaya çalışmayan birine bilim adamı deni-lemez. İslâm düşüncesinin temel yönelişi Allah, âlem, ve insan münasebetlerini asla koparmamak veya zayıflatmamak doğrultusunda olmuştur. Esasen İslâm inanç ilkelerine göre yaratıcı faali-yeti, ilmi, hikmeti ve lutfuyla Allah âleme her an müdahale eden yüce bir varlıktır.
Felsefi sistemlerde varlık anlayışının önemli bir yeri vardır. Her düşünce sistemi; Allah, insan ve evrenle ilgili tasavvuru ve realitede bu üçlüyle kurduğu ilişkiye göre belirlenir. Varlık felsefelerinin rengini Tanrı-evren-insan ilişkisini açıkladıkları model verir. Bu durumun farkında olan Eş‘arî Allah-evren ilişkisini dinamik bir tarzda ele almaktadır. Cevher ve arazların varlıklarını sürdürmeleri Allah’ın onları sürekli yaratmasına bağlıdır. Eş‘arî ’ye göre Allah eşyayı ve insan fiillerini sürekli yarattığı gibi ahlâkî değerleri de belirleyerek dünyayı ve insanı kendi haline terk etmemektedir. Bu ilişkiyi açıklamada akıl ve nakilden kaynaklanan mutlak, kesin, zorunlu bilgi tarzında açıklayan tek bir kanun ya da sistem bulunmuyor. Kuramsal anlatım ile gerçeği olduğu gibi yansıtan (resmeden) anlatımları birbirinden ayırmak gerekir.
Bilinen her şey anlamında bilgi, “malûmat”tır. Bilinmediği halde hakkında fikir yürüttüğümüz bir çok şey vardır. Böylece o şey hakkında oluşturduğumuz görüşler birikiminin, belli kurallar ve kavramlar çerçevesinde ifade edilmesine “kuram” diyebiliriz. Demek ki “bilinmeyen”, hakkında hiç bilgimiz olmayan değildir; aksine bilinmeyen, bilmediğimiz, ancak bilmek için araştırdığımız, incelediğimiz ve neticede hakkında kesin bir bilgiye varamayıp bazı görüşler, yani “kuramlar” geliştirdiğimiz konulardır. Bu durumda “kuram”, bilinmeyen hakkında ileri sürdüğümüz kesin olmayan, ancak doğru olması mümkün olan bilgidir. O halde kuram da bir bilgi türü olarak kabul edilmelidir.
Bir misal ile burada anlatmak istediğimizi açıklığa kavuşturmaya çalışalım: Örneğin suçluları yakalamak için polisin kullandığı foto montaj resimleri göz önüne alalım. Varsayalım ki bir olaydan sonra, bir tanık suçluyu tasvir etmiş ve bu tasvir üzerine polisin hazırladığı bir foto montaj resim üzerinde karar kılınmış olsun. Yine varsayalım ki polis daha sonra suçluyu yakalamış olsun. Bundan sonra suçlunun bir fotoğrafını ve tanığın kabul ettiği foto montaj resmi karşılaştıralım. Aralarında tanığın algılama ve açıklamasından kaynaklanan farklar olacaktır. Bir fotomontaj (robot) resmin, bir şahsa benzerliği bir fotoğrafın benzerliği gibi değildir. Bu suçlunun tek bir şekli veren resmi olabilirken, şayet suçluyu farklı tanıklar birbirinden ayrı tavsif etseler tek bir şekli vermeyen aralarında az da olsa faklılıklar bulunan modeller ortaya konacaktır. Bu modellerin ampirik muhtevası arttıkça daha başarılı hale gelmesi mümkündür. Bu nedenle ortaya konan kuramları “model” terimi ile ifade edeceğiz; mükemmel saat modeli, kötü saat modeli, dinamik yaradancı model. Bu modeller Tanrıevren ilişkisini anlamlandırmaya çalışır. Bu ilişkiyi tam resmetmek için ampirik vasıtalardan mahrumdur.