Kişisel Gelişim

Gerçekten Yaşıyor musun?

gercekten-yasiyor-musun-aret-vartaryan-destek-yayinlari

Sana karşı dürüst olacağım.Bugüne kadar herkes sana bir şeyler anlatmaya çalıştı. Ailen, öğretmenlerin, toplum, gazeteler, kitaplar… Sana nasıl yaşaman gerektiğini anlattılar, ne yapman gerektiğini ve kim olduğunu. Sen fazla bir şey istemedin aslında… Mutlu, başarılı olmak, sevmek, sevilmek, hayallerini yaşamak, kendini değerli hissetmek… Yaşadıklarınla, zamanla, ruhun, zihnin karıştı. Artık sana anlatılanlara da ruhun doydu.

Ben de çok sıkıldım. Mutluluk için, başarı için, kendim olmak için bana sürekli vaatlerde bulunan kitaplardan, seminerlerden, kurallardan, öğretilerden…

Yıllarca yol aldım, oradan oraya sürüklendim… Sonunda cümleleri topladım. Ve elinde tuttuğun sayfalara taşıdım.

İnsanlara karıştım, gözlerine baktım, yüreklerinde yer buldum. Sorum aynıydı, “Gerçekten yaşıyor musun? Yoksa sadece nefes mi alıyorsun?”

Her cümlesi damıtılarak yazılmış, deneyimle ve gerçek hayatla boyanmış gerçeğimi paylaşıyorum. Klişelerden, basmakalıp sözcüklerden uzak yüreğimi ve dünyamı ardına kadar sana açıyorum. Günahlarınla, sevaplarınla, eksilerin artılarınla, karanlık noktalarınla, yaralarınla sen, sensin… Tüm kapılarını açacak, seni gerçekten yaşamaya götürecek bir tane gerçek var. Elinde tuttuğun sayfalar, onu sana göstermeye geldi.

Kitapları ve Yaşam Atölyesi ile yüz binlerce insana ulaşan Aret Vartanyan, Gerçekten Yaşıyor musun?’da kendimiz olabildiğimiz, hayallerimizi yaşadığımız ve son nefeste “İyi ki yaşadım!” diyeceğimiz bir yaşamın sırlarını paylaşıyor.

***

İÇİNDEKİLER

Kendimizi Bilerek Yaşamadıkça Yaşadığım Sananlarız…9

İslemekten Vazgeçip Ruhumuzu, Duygularımızı Hissederek, Onlan Dinleyerek Yaşamak…29

Gerçekten Ne İstediğimizi Ararken Geçmiş ve Gelecekte, “Zaman”da Kayboluyoruz…41

Başarılı Olmak İçin Yaşıyoruz da Nereye Koşuyoruz? …51

Aşk Her Şey, Her Şey Aşk Ama…65

Temel Açlığımız: Sevgi…77

Tabulaştırılmış ya da Dejenere Edilmiş Cinsellik, Eksik Yaşamak Demek…95

Evlilik Bir Son Değil, Bir Başlangıçtır… 109

Kısa Bir Mola…129

Tek Yürekte İkili Delilik; “Öteki”…137

Aynlığı Anlamak ve Kabullenmek…147

Gerçek Dost, Başkadır, Bambaşkadır…159

Çocuklan Kirletmeyin…165

Affetmek:
Karşındakini Değil
Kendini Özgür Bırakmak…177

Önce Zihnimiz, Ruhumuz;
Sonra Bedenimiz Hasta Oluyor…185

Ölümle Barışmayan,
Yaşamla Hiç Banşamaz…193

Yalnızlığa Acıkırım Sık Sık…203

Dünya, İnsanlık Nereye Gidiyor?
Sen Hangi Taraftasın?…209

Para,
Sana Bunlardan Hangisini Getirecek? …221

Cesaret Olmadan Her Şey Başa Döner;
İradesizlik Gibi…231

Şimdilik Hoşçakal…237

Gerçekten Yaşıyorum Demek İçin…241

Kendini kabul et…241

Kendin ol…241

Geçmişi bugüne taşıma…242

Hayallerinden vazgeçme…242

İnsanı anla, insanı gör…243

Cesareti bul…243

Sevgiyi eksiltme…243

Aşksız kalma…244

Cinselliği tüm hücrelerinle yaşa…244

İyilik bankasında mevduatını yükselt..245

Sonuçlan anla…245

Zamanı unut…245

Yarın yok…246

Korkuların hepsi bir varsayım…246

Paylaştıkça büyüyeceksin…246

Para ve kariyer araçtır, amaç değil…247

Yalnızlığına sahip çık…247

Kollarını aç…247

Her şey bir ve tek…248

Sen ve ben…248

Kendimizi Bilerek Yaşamadıkça Yaşadığını Sananlarız

Senden bir fısıltı geldiğinde yelkenleri dolduran rüzgâr gibi yüreğimi dolduruyorsun. Elimizde oyuncak­larımız, yüreğimizde umutlarımız, ruhlarımızda yarala­rımızla yaşıyoruz. Hayallerimizden vazgeçmekle vaz­geçmemek arasında gelgitlerdeyiz. Ben de yazıyorum, yaşıyorum, paylaşıyorum. Yazdıklarım, cümlelerim, se­sim sana ulaştığında senin söylediklerin bana güç veri­yor.

Sana bu sohbetimiz boyunca uzun uzun ağdalı cümle­ler kurmayacağım… Kuantum, anda yaşa, çekim yasası gibi popüler yaklaşımları da kaynatıp sana sunmayaca­ğım. Bunu yapan çok zaten. Zaten neyi keşfediyoruz ki… Mevlana yüzyıllar önce, filozoflar, ilim adamları bin­lerce yıl önce her şeyi söylemediler mi? Ne yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini biliyoruz. Ancak, yaşama geçiremiyoruz. Cümlelerimde sana ders vermeyeceğim ben. Hayatında bir sürü insan bunu yapmaya çalışıyor zaten. Kıssadan hisse gideceğim, dolandırmadan. Sen de almak istediklerini alacak, atmak istediklerini ata­caksın. Sohbetin tadını hiç bozmayacağım, her sayfada yeniden buluşur gibi. Bazen de bazı şeyleri tekrar ede­ceğim sana. Onlar en çok sende kalmasını istediklerim. Sonuçta ben de seninle paylaşmak istiyorum: Beni ve ötesini. Ben de sende kendimi bulmak istiyorum.

Bazen de hayalimdeki sahnelere gideceğiz. Seninle bazen deniz kenarında, bazen bulutların üzerinde, ba­zen de boşlukta buluşacağız. Çoğu zaman odamda ola­cağız. Sen nasıl hayal edersen öyle döşenecek odamın kendisi de…

Sana akıl hocalığı da yapmayacağım… Sana yanlış ya da doğru da demeyeceğim… Sadece kendi yaşamımda, kendi bulduklarımı, bana yaşattıklarını önüne serece­ğim. Bana göre, benim için evrensel anahtarı dizlerinin dibine bırakacağım. Çırılçıplak, kurgusuz, plansız, her anımı katarak…

İnsanlar yaşamaktan korkuyor, yaşamaktan kaçıyor. Kendini yaşamaktan uzaklaşıyor. Kendimizi bize veri­lenlerle, dışarıdan yapılanlarla tanımlıyoruz, oysa çok daha fazlasıyız.

Aslında konuştuğumuz her şey yaşamak üzerine, ya­şamın bir parçası… Ben de yaşamak istiyorum. Öyle bir yaşamak ki, geçmişe baktığımda pişman olmak is­temediğim. Sen gibi ben de istediğim gibi yaşamamış olmaktan korkuyorum hâlâ… Her gün güneş doğuyor, sonra batıyor, takvim yaprakları kopup gidiyor. Hâlâ korkuyorum. Hata yapmaktan, acı çekmekten, başarısız olmaktan, boşa yaşamış olmaktan… Ve hâlâ soruyorum kendime, hâlâ sorguluyorum yaptıklarımı, neredeyse her an…

Dışarıda bir yaşam var, bir de ben… Her şey… Ölüm geldiğinde bitip gidecek bu yaşam. En azından şimdiki ben, bu beden toprak olacak. Bir şeyi çok iyi anladım ve bu anladığım şeydi zaten çözmem gereken. Yaşamak çok sade ve basit, bir o kadar da karmakarışık… Sana göre, bana göre sürekli değişip gidiyor duygular…

Yaşamak dediğim anda her şey koşarak toplanmaya başlıyor… Dünya, evren, aile, para, iş, aşk, doğa, savaş, seks, duygular, inanç, hepsi yaşamak… Hepsi yaşamın içinde, yaşamın kendisi…

Daha yeni başladık ama kahvem bitti. Şu an kahve- siz sohbet etmek istemiyorum… Müsaadenle… Sen de bir soluk al…

Hiç kaybetmediğim bir hayat demek, hiç kazanmadı­ğım da bir hayat demektir. Kaybetmekten delice kork­maya başlar, sonra risk almaktan kaçar, sonra da elimiz­deki hayatı tek seçeneğimiz sanmaya başlarız. Bizi yıkıp geçen kaybetmek değil, kazanmaktan vazgeçmek olur.

Kaybetmeyi bilmeyenler, yenilgi tatmayanlar ka­zanmanın getirdiklerini bilemez. Hiçbir şey yapmadan, risk almadan yaşayarak “Ben kaybetmedim…” diyenler asıl kaybedenler olur. Oysa kazanmak da kaybetmek de geçici.

Yaşamayı öğrenmeye çalışmak gafletine düşerken, oradan oraya savrulurken, savaşırken en önemli olanı fark ettim. Yunus Emre misali bir ben vardı benden içe­ri ve gel gör ki dışarıya göstermeye çalıştığım bambaşka bir ben vardı. Ne içimdeki ben ne de onun ardındaki bendi. Bambaşka bir ben.Odama giren ben başka biriydi, sokağa çıkan baş­ka… Şizofrenik bir durum değildi ancak dışarı çıktığım­da saklanıyordum. Tepkilerim, davranışlarım karşıma çıkan insanlara göre şekilleniyordu. O kadar çok kor­kuyordum ki beğenilmemekten, onaylanmamaktan ve sonraları anladığım sevilmemekten, ilgiyi çekememekten. Karşıma çıkan her insana, başıma gelen her duru­ma göre şekil değiştirip duruyordum. Yalnız kaldığımda ise kendime kızıyor, kendimi acımasızca yargılıyordum.

İnsanı bundan daha çok yoran bir şey yoktu. Sürek­li kendimi izliyordum. İnsanlara nasıl davranacağımı, sevdiğime sevdiğimi nasıl göstereceğimi tasarlıyordum, düşünüyordum. Karşılarına geçtiğimde ise bir şeyler tutuyordu beni. Anneme, babama bile onları ne kadar çok sevdiğimi söyleyemiyordum. Patronumun karşı­sına geçtiğimde ise bir şekilde söylemek istediklerim boğazımda takılıyor, yutkunuyor, bir korkağa dönüşü­yordum. Filmlerdeki kahramanlar gibi olmayı umuyor, kitaplarda öğrendiklerimi hayata geçirmeye çalışıyor, her defasında çuvallıyordum.

Geceleri odamda hayaller kuruyor, okuduğum kitap­larla güvenimi tazeliyordum. Sonra hepsi uçup gidiyor­du güneş doğduğunda.

Bir akşam National Geographic’te Bukalemun belge­selini izledim. İşte o bendim. Girdiği her ortamda, or­tama uyum sağlamak için şekil ve renk değiştiren. Ben de arkadaşlarımın arasında, öğretmenlerimin ve sonra­sında patronlarımın karşısında, sevgilimin yanında ve yalnızlığımda başka bir “ben’dim…

Eğer yaşamı kitaplarda, öğretilerde, filmlerde, gü­rül arda bulmaya çalışıyorsan gerçekten yaşamıyorsun demektir. Sana hiç kimse senin yaşamını veremez. Ya­şamak vermeyi deneyimlemektir, neyi alacağını, ala­bileceğini değil. Yaşam verilir alınamaz. En fazla neyi verebilirim diye bak en fazla neyi alabilirim diye değil.

Yaşamın kendisini güvenlikte yaşamaya feda ettik. Risk almadan, denemeden, yanılmadan yaşamak mı olur?

Başkalarının düşüncelerini o kadar çok önemsiyor­dum ki… Ben hep parlak çocuk olmalıydım. Okulda, aile çevresinde, iş hayatında. Herkes beni seviyor, hak­kımda iyi şeyler söylüyordu. Çünkü tam da onların iste­diği gibi bir ben vardı karşılarında. Ama benim “ben”im yoktu, yaşamıyordu. Önüme çizilen yolda ilerlemeye çalışırken, içimdeki ses bana başka yolları gösteriyordu.

Yavaş yavaş anladım ki, bu iyi çocuk olma, karşısın…

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Aşkın İstilası – Yol

Editor

Avcunuzdaki Kelebek

Editor

Saydam Akay – Diksiyon dersi

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası