Gölgesizler Romanı
ve Hasan Ali Toptaş
Gölgesizler adlı roman roman Hasan Ali Toptaş (1958 Denizli -Çal ) tarafından yazılmış olan ve ilk baskısı 1995
yılında yapılmış olan bir romanıdır.
Yazar bu romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmış,
taşrada yaşayan ve kendisini tanıtamayan bir romancımız olduğu halde
Gölgesizler adlı bu romanı ile hak etmedikleri hale popüler yapılmış pek çok Babıâli
yazarlarından çok daha başarılı bir roman ortaya koymuştur.
Gölgesizler i adlı roman, anlatımı, roman tekniği, post modern
bir roman oluşuna rağmen gerçeklik ile gerçeküstülük arasında kurmayı başarabildiği
tatlı bir denge ile dikkat çeken bir eserdir. Türkiye’deki şehirli, köylü hayatına dair pek
çok imalı göndermeler yapan eser; gizem,
hayal, hayat, varlık, yokluk arasında pek
çok soru oluşturmayı başarmış; aslında her şeyin bir hayal olduğu sonucunu
çıkartmıştır.
Hasan Ali Toptaş’ın
–belki de– en çok okunan ve yayımlandığı tüm dillerde büyük bir şaşkınlık ve
beğeniyle karşılanan romanı. Gölgesizler,
bir kayboluşlar anlatısı; aniden kaybolmaların, beklenmedik dönüşlerin, ölümlü
büyülerin, devlet nezdine düşen gölgelerimizin aynası. Tekrarların tekrarını
okumamızı sağlayan karakalem bir güvercin; bir garip cinayet ve doğum hikâyesi.
KONUSU
Bir berberde traş olmayı bekleyen bir müşteri berberin dükkânında
gördüğü bir güvercin resmi ile kız kaçıran ayı haberine dalarak bir hayal
kurar. Roman , berber, kız kaçıran, ayı, varlık ,
yokluk, gizem hayal, gelgitleri ile gölgesi olmayan insanlar ile gerçekte var
olan insanların yaşamları üzerinden pek çok çağrışımlar oluşturur.
ROMAN ÖZETİ
Olaylar bir şehirde bir berber dükkânında başlar. Bu romanın içinde bir roman yazan kişi traş
olmak için berberi beklemektedir. Berber
bir müşteriyi traş etmektedir ve berberin dükkânında bir güvercin resmi
vardır. Berber ise diğer müşterisi ile konuşmaktadır.
Burası bir şehirdir ama berber bu şehirden çok
sıkılmıştır. Bu berber müşterisine
olayları anlatmaktadır. Fakat anlatılan olayların
ve olaylarda yer alan kişilerin varlıkları ile yoklukları kuşkuludur.
Adı bilinmeyen bir köyde yaşayan köylülerin bazıları
aniden ortadan kaybolmakta, kaybolan köylülerin bazıları geri dönse de bazıları
bir daha ortaya çıkmamaktadır. “Herkesin bir yoku vardı köyde, herkes
kadar bir yoklar sürüsü vardı da evlere girip çıkıyorlardı insanlar gibi,
kahveye oturup çay içiyor, tarlada çalışıyor, çınarın gölgesinde toplanıyor ve
ölümlerde ağlayıp düğünlerde oynuyorlardı”
Bu köyde ilk kaybolan kadın ise Aynalı Fatma’dır. Bu kadın
Kurtuluş Savaşları sırasında yolu köye düşen askerlerle birlikte olmuş Asker
Hamdi ile beraber yaşarken Aynalı Fatma, aniden ortadan kaybolmuş, asker Hamdi’de
Fatma’nın evinde ölü bulunmuştur. Köylüler Aynalı Fatma’nın Asker Hamdi’den
çocuğu olup olmadığını çok merak etmektedir.
Aynalı Fatma’dan sonra köyün berberi, Cıngıl Nuri’de bir gün “İçim sıkılıyor.” deyip bu köyden
ayrılmıştır. Cıngıl Nuri’nin eşi ve çorcuklarının Muhtara ve diğer köylülere
yaptığı baskı sonrasında bu berber her yerde aranmış; ama bulunamamıştır. Cıngıl Nuri’nin ortadan yok olduğu günlerde
şehirde yaşayan bir berber şehirden çok sıkılıp bu köyde yaşamaya karar verir. Cıngıl
Nuri’nin terk ettiği hazır dükkânı açarak bu köyde berberlik yapmaya başlar.
Cıngıl Nuri, ise
on altı yıl ortadan kaybolduktan sonra saçı sakalı karışmış bir şekilde geri gelecek,
nereye ve neden kaybolduğuna dair sorulara ise işin içinden çıkılmayacak mistik
ve karmaşık, hatta saçma sapan bir hikâye anlatacaktır. Çünkü Cıngıl Nuri de
gölgesiz ve aslında yok biridir. Cıngıl Nuri’nin
köyde bıraktığı dükkânda berberlik yapan roman yazarı şehirli berber de aslında
gerçek değildir. “Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer
yaratıktı insanlar; ..aynı gülüşlerin. aynı yürüyüşlerin ya da aynı
oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla
dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı”
Romancı Şehirli Berber köye geldikten sonra köyün en güzel
kızı Güverci n de kaybolur. Güvercin’in kendi başına mı, bir başkası ile mi
gidip kaybolduğu konusu çözülemez ama herkes onu merak etmektedir. “ Hiçbir
iz yok,” dedi Reşit. Muhtar, avluyu yeniden taradı gözleriyle. O her şeyin
mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olmazdı; kuşların bile izi
vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.” Güvercin’i
kaçırdığından şüphelenilen ve Güvercin’in aşkına karşılık vermediği Cennetin
oğlu dedikleri genci döverek Güvercin’i nereye sakladığını sorarlar. Ama o genç
ben kaçırmadım diyerek sürekli itiraz etmiş sonra da delirerek ““Kaar
neden yağaar, kaaaar?” diye sormaya başlamıştır. “Korkuyordu aslında. Güvercin’in
ansızın kayboluşundan, ortaya çöken sessizlikten ve bu sessizliğin arkasından
gelecek olan her şeyden korkuyordu.”Cennet’in oğlu önce kendi içinde, sonra
köyden de kaybolmuş ama bir gün elinde bir yılanla tekrar ortaya çıkmıştır.
Güvercin’i çeşitli büyüler yardımıyla bulmaya çalışırlar. Bunun için Reşit’e, evlenme
çağındaki bir kıza ait birkaç tel saç bulup getirmesi söylenir. Rıza’nın oğlu
Ramazan da bu saç tellerini alıp imama gidip sevdalandım dediği kızın kendisine
sevdalanması için imamdan büyü yapmasını isteyecektir. İmam, büyüyü yapar. “Sevmek
insanın erişebileceği en yüksek mertebedir,” dedi imam birden, “ne
mutlu sana ki oraya ulaşabilmişsin…” Ama Ramazan, aynı gün Reşit’in atının nalları altında
ölmüş, saçı tellerine büyü yapılan kız olan Güldeben ise zaten ölmüş olan
Ramazan’a âşık olmuştur. “ İşte böyle, insanlar burnumuzun dibinde
doğuyor, burnumuzun dibinde yaşıyor, sonra birdenbire yoklara karışıyor da biz
fark edemiyoruz.”
Köylüler Ramazan’ı ezip kaçan atı vurmak için uğraşırken Cennet’in oğlu,
sırtında Güvercin’le köye girer. Güvercin hamile kalmış ama kimden hamile
kaldığını da herkesten saklamıştır. Güvercin’in
Babası Reşit de itiraf etmesi için Güvercin’i ahıra kapatmıştır. Bekçi, Güvercin’i kaçırdığı düşünülen Cennet’in
oğlunu köylülerden korumak için Cennetin oğlunu muhtarlıkta saklamak ister ama
içeri girdiklerinde Muhtarın kendisini astığını görürler. Ancak Cennet’in oğlunu da sakladığı yılan
sokup öldürmüş, hamile Güvercin ise bir
ayı yavrusu doğurmuştur. Böylece Güvercin’i bir ayının kaçırdığı ve ayıdan
hamile kaldığı anlaşılır.
Aslında büyün bunlar zaten hiç olmamıştır. Bu olaylar aslında şehirden köye gelen Berbere
traş olmaya gelen bir müşterinin hayalleridir. ““Demek, demiş;
yaşadıklarımın hepsi bir oyundu. Demek, insan ne yapsa bir oyunun içinde.”