Siyaset

İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri – İdris Küçükömer’in Tezleri

1990’lardan bu yana ülkemizin siyasi hayatına damga vuran tartışmalardan birisi İkinci Cumhuriyetçilik Temsilcileri, temelde, Cumhuriyet devriminin halk egemenliğine değil bürokrasiye dayandığını, 1923’te kurulan Cumhuriyetin otoriter ve jakoben bir nitelik taşıdığını ileri sürerek aşılması gerektiğini savunur.

Bu görüşlerin izini sürdüğümüzde karşımıza İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi eski hocalarından Prof Dr. İdris Küçükömer’in 1960’ların ikinci yarısında öne sürdüğü tezleri çıkıyor. Türk siyasal yelpazesini alt üst edip, solu sağ, sağı sol olarak değerlendiren bu tezler, günümüzdeki rejim tartışmalarına da ışık tutuyor.

Zülâl Kalkandelen, bu kitapta İkinci Cumhuriyet tartışmasının düşünsel temellerini İdris Küçükömer ekseninde irdeliyor.

***

ÖNSÖZ

“Batı” ve “batılılaşma”, siyasal tarihimiz boyunca, çok tartışılan ve çok farklı anlamlar yüklenilen iki kavram. Batılılaşmayı “vatan hainliği” olarak değerlendirenler; “yalnızca teknoloji ve bilimi alalım, kültürümüze dokunmayalım” diyenler; “Batılılık çağdaşlıktır, sosyo-kültürel bir dönüşüm projesi olarak uygulanmalı” diyenler, hepsi bir arada. Aslında birbirinden bu kadar farklı görüşün çarpıştığı bir konuda objektif değerlendirmeler yapmak bir bakıma daha kolay oluyor. Çünkü her birinin doğruları ve yanlışları, önemli bir noktaya dikkat çekerken, bir diğerinin tespitlerini çürütebiliyor. Osmanlı dönemindeki batılaşma ile Cumhuriyet dönemindeki batılılaşma anlayışlarını mutlaka birbirinden ayırmak gerekiyor. Yüzyıllardır karşı çıkılan batılılaşma nedir, ne değildir? Toplumsal gelişme bakımından ne gibi sonuçlar doğurmuştur? Gerçekten kalkınmayı sağlamanın yolu mu olmuştur? Bunun gibi soruların yanıtları, bugün hâlâ canlı olan tartışmanın içinde yatıyor ve Türkiye’yi tanımanın anahtarları da bu yanıtlarda.

İdris Küçükömer, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş süreci içinde toplumsal sınıfların çözümlemesini, ortaya koyduğu ikili modelle açıklıyor. Batılılaşma hareketlerini de bu model aracılığıyla, farklı bir çizgide ele alıyor. Küçükömer’in geleneksel sağ-sol tanımlarına getirdiği farklı bakış açısının irdelenmesi gerekiyor. Çünkü “Düzenin Yabancılaşması” adlı kitabında ileri sürdüğü tezler, bugün hâlâ ülkemizde “İkinci Cumhuriyetçilik” denilen görüşe dayanak olmakta ve siyaset bilimciler ile iktisatçılar arasında tartışılmaktadır.

Bu kitapta, Küçükömer’in toplumsal yapıya ilişkin olarak ortaya koyduğu bu ikili modeli eleştirme yoluyla (olumlu ya da olumsuz anlamda) batılılaşma kavramını irdelemeye çalıştım. Bu yöntemi tercih etmemin nedeni, İdris Küçükömer’in daha önce iddia edilenlere göre çok farklı tezler öne sürmesiydi. Küçükömer, “Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildi” diyor; üç ayrı Cumhuriyet döneminden söz ediyor; siyasal örgütleri ve partileri gruplandırırken, klasik görüşü tersine çeviriyor. Türkiye’deki solu ve sağı belirlerken savunduğu tezler, hem bilimsel hem de siyasal bir tartışmayı başlatıyor.

Batı ve batılılaşma kavramları, birçok az gelişmiş ülke için önemli bir tartışma konusudur. Batı’ya benzemek politikası izlenirse, tarihi geleneksel yapıdan kopuş yaşanacağı, üstelik emperyalizme hizmet edileceği savunulur. Bir yandan da, geri kalmışlığın kısır döngüsünden kurtulmak için başka bir seçenek bulunamamıştır. Fakat asıl önemli olan, az gelişmişlikten kurtulmaya çalışırken Batı’nın emperyalist politikalarının kurbanı olmadan ulusal onuru koruyarak uygar dünyaya katılabilmektir.

İşte Atatürk önderliğinde yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı ile emperyalizme karşı mücadele veren Türk ulusu, geri kalmış bir ülkeyi çağdaşlık seviyesine çıkarma yolunda verilen onurlu bir savaşımdır ve bu nedenle tüm dünyaya örnek oluşturmuştur. Bütün Batı komplekslerinden arınarak, emperyalizmle ve geri kalmışlıkla mücadele etmenin tarihidir bu devrim. Atatürk’ün batılılaşma anlayışı, bir ulusun kendi geleceği ile ilgili karar verme özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıkması ile bir arada ele alınan bir anlayıştı. Batı ve batılılaşma politikalarının Osmanlı İmparatorluğu’nda kazandıkları olumsuz anlam, Cumhuriyet Türkiyesi’nde olumlu bir havaya bürünebilmişti. Değişen neydi? Batı, aynı Batı’ydı. Değişen, halk egemenliğinin sağlanmasıydı. Osmanlı-Türk tarihindeki batılılaşma hareketlerindeki farkı yaratan temel belirleyici budur.

İdris Küçükömer’in tezlerini incelerken, Osmanlı-Türk siyasal tarihi üzerine kronolojik bir çalışma yapma amacını gütmedim. Bu alanda birbirinden değerli çalışmalar mevcut. Bu nedenle, bu çalışma, tümüyle bir devletin tarihinin araştırılması değildir. Burada amaç, Atatürk devrimine ve batılılaşma tartışmasına, Küçükömer’in iddialarından hareketle, onların doğru ya da yanlış yönlerini göstererek yaklaşmaktır. Aslında yapılan temelde, İdris Küçükömer’in tezlerinin eleştirisinden yola çıkarak, Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet Türkiyesi’ne geçiş sürecinde yaşanan devrimi değerlendirmektir.

Bugün aradan geçen süre içinde, ne yazık ki, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerde Türk dış politikasının acz içinde sürekli boyun eğen tavrına tanık olduk. Atatürk‘ün “muasır medeniyetler çizgisine” getirmek istediği ülke nerelere geldi? 2010 Türkiyesi, türban tartışmalarının hiç bitmediği, laikliğin tartışıldığı, kadınların ikinci sınıf insan konumuna düşürüldüğü bir ülkedir.

İdris Küçükömer’in savunduğu görüşler, kimi zaman çarpıtılarak da olsa, bugün hâlâ Atatürk devrimlerine karşı geliştirilen argümanlara kaynak olarak kullanılıyor.

Bu nedenle, toplumsal belleği hiç de kuvvetli olmayan toplumumuzda, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve Atatürk devrimlerinin ne anlama geldiğinin iyice anlaşılması gerekmektedir. Bu amaçla, yüksek lisans tezimi yeniden gözden geçirip güncelleştirerek bir kitap haline getirdim.

Giriş bölümünde, batılılaşmanın bir kavram olarak anlamı ve tezleri incelenecek olan İdris Küçükömer’in kimliği üzerinde durulmuştur.

İkinci bölümde, Küçükömer’in Türk siyasal yaşamına ilişkin ikili çözümlemesi ve bunun dayanakları incelenmiştir. Küçükömer’in Osmanlı dönemi “batılaşması” ile Cumhuriyet dönemi “batılılaşması” ile ilgili iddiaları konu edilmiş ve bu iki dönem karşılaştırılmıştır.

Üçüncü bölümde, edebiyat ve düşünce dünyamızın en önemli isimlerinden biri olan Kemal Tahir‘in oluşturduğu düşünce sisteminin, İdris Küçükömer üzerindeki etkisi ele alınmıştır.

Dördüncü bölüm, Türkiye’nin batılılaşıp batılılaşamayacağı tartışmasına ilişkindir. Bu konunun irdelenmesi için, elbette öncelikle geç de olsa üzerinde yaşadığımız topraklarda çağdaşlaşma yolunu açan Atatürk devrimlerinin Aydınlanma yönüne değinilmiştir. Tartışmanın doğası, bu bölümde batılı devletlerin Atatürkçülüğe karşı gelme nedenleri üzerinde durmamızı da gerektiriyor.

İdris Küçükömer’in savunduğu düşünceler, bugün Türkiye’nin siyasal tartışmalarında hâlâ temel farklılaşmaları belirlemektedir. Yedinci ve son bölümde, “İkinci Cumhuriyetçiler” olarak tanımlanan bu grup üzerinde Küçükömer’in bıraktığı iz ele alınmıştır.

Bu kitabın temelini, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Dalı’nda yaptığım ve zaman içinde genişletip yeniden düzenlediğim çalışma oluşturmaktadır. Bu çalışmayı hazırlarken, danışmanlığımı üstlenen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Sina Akşin‘e, her aşamada yol gösteren Prof. Dr. Emre Kongar‘a ve metni okuyarak önerilerde bulunan Sayın İlhan Selçuk‘a yürekten teşekkür ederim.

GİRİŞ

İdris Küçükömer Kimdir?
İdris Küçükömer, 1925 Giresun doğumlu, yoksul bir taşra ailesinde yetişmiş bir bilim adamı. Dokuz yaşında babasını kaybettikten sonra, annesi ve ablası ile birlikte yaşam savaşı vermiş. İlk ve ortaokulu Giresun’da, liseyi Trabzon Lisesi’nde yatılı okumuş, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etmiş. Gazete dağıtıcılığı, inşaat kâtipliği ve inşaat işçiliği gibi işler yaparak eğitimini tamamlamış. Bu zor koşullara karşın, çok başarılı bir öğrencilik hayatı olmuş. Bitirdiği fakültede asistanlığa başlamış. Fakat Sencer Divitçioğlu ile birlikte Küçükömer’in profesörlüğü, Üniversite Senatosu tarafından uzun zaman onaylanmamış. Profesörlüğü onaylandıktan sonra da, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile üniversiteden uzaklaştırılmış. Hayatı boyunca maddi ve manevi olarak çok sıkıntı çekmiş. İki evlilik yapmış, ikinci evliliğinden iki erkek çocuğu dünyaya gelmiş. Temmuz 1987 tarihinde yakalandığı bir hastalıktan ölmüş. İdris Küçükömer’in çok kısa özgeçmişi yukardaki paragraflarda belirtilen ifadelerle anlatılabilir; ama elbette bu onu tanımak için yeterli değil. Vurgulanması gereken birçok özelliği olan bir kişilik Küçükömer. Onun yazdıklarını tam olarak anlayabilmek için bu özelliklerden söz etmek gerekiyor. O nedenle, bunların arasında en önemli olanların üzerinde duracağım.

İdris Küçükömer, sosyalist bir iktisatçı. Marksizmden etkilenmiş ama aynı zamanda onu eleştirmiş de. Marksizmin klasik öğretisinin dışında kalan açıklamalar yapmış. Sosyalist olduğu için sağcılar tarafından, solu eleştirdiği için de solcular tarafından dışlanmış ve aykırı düşünceler söylemenin faturasını ödemiş. Bir bilim adamı olarak adeta yok sayılmış. Fakat İ.Ü. İktisat Fakültesi Profesörü Sevim Görgün‘ün ifadesiyle, ne dostlarından gelen eleştirilere göre hareket emiş, ne de düzenin açık ve örtülü baskılarına ödün vermiş.(1) Küçükömer, siyasal yaşamda da aktif olmuş. 1960’lı yılların başında Talat Aydemir ve arkadaşları ile bir cunta hareketinin içinde bulunmuş. Fakat bir süre sonra Aydemir ile düştüğü anlaşmazlık sonucu bu hareketten ayrılmış. Gerçekten bu cunta hareketi, Küçükömer’in sivil toplumcu düşünceleri ile karşıtlık ortaya koyuyor.

Türkiye İşçi Partisi Bilim Kurulu üyeliği yapmış. Bir ara Sosyal Demokrat Parti’de (SODEP) çalışmalarda bulunmuş. Ancak Küçükömer’in siyasal yelpazedeki yeri, hep sosyalizm olmuş.

İdris Küçükömer’in en belirgin özelliklerinden birisi araştırmaya ve bilime verdiği önem. Burhan Şenatalar şöyle diyor:

“İdris Bey’in bitmez, tükenmez bir bilimsel merakı ve arama tutkusu vardı. Bazen okuduğu bir metinden büyük bir heyecan duyabilmesi, bu heyecanı hemen paylaşması da bu tutkunun bir parçasıydı. Basmakalıp şemalarla, dogmalarla sürekli bir mücadele içindeydi. Bu tutumunun o dönemde birçok kişi tarafından pek iyi anlaşılamadığını, değerlendirilemediğini düşünüyorum.”(2)

İdris Küçükömer’in hocalığının çok önemli iki yanı var. Birisi, öğrencileriyle kurduğu dostça ilişki. 1960’lı yıllarda, İstanbul Üniversitesi’nde en sevilen hoca olarak anılarda yer alıyor. Gazeteci Osman Saffet Arolat, Küçükömer’in bu yönünü şöyle anlatıyor: “İşte o günlerde öğrencileriyle sık sık sohbet eden, onlarla forumlara, tartışmalara katılan, üniversite bahçesinde halay çeken, onlara dünü, bugünü, yarını anlatan bir güzel adam vardı: İdris Küçükömer.”(3)

Küçükömer’in hocalığının ikinci yönü, soru ve yanıtlarla anlattığı derslerinde öğrencilerin hazır bilgileri almaları yerine, onları düşünmeye, akıllarını kullanmaya yönelten, katılımcı bir yöntemi uygulaması. Buna ilişkin çarpıcı bir örneği, bir öğrencisinin anılarında görebiliriz. 1962 yılının bir sonbahar günü İktisat Fakültesi’nin birinci sınıfında, İdris Küçükömer şu soruyla derse başlıyor:

“Arkadaşlar, acaba hiç kendinize sordunuz mu: eğer Orta veya Doğu Anadolu’nun bozkırlarında koyun otlatan siz yaştakilere aynı olanaklar sağlansa idi, onlar da bu üniversite sıralarına oturmazlar mıydı?” Öğrencisine göre, “eğitimdeki fırsat eşitsizliğine değiniyordu ama kendisine özgü yöntemi ile iktisada Giriş dersine daha başlangıçta bir soru sorarak ve dolayısıyla birtakım soruları da beraberinde sordurtarak başlıyordu.”(4)

Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Ahmed Güner Sayar, ilk iktisat hocası olan Küçükömer’in derslerini adeta bir miting havası içinde vermeye çalıştığını belirterek onun hocalığını şöyle anlatıyor: “İktisat Fakültesi’nde Küçükömer’in iktisat dersleri, suların setini zorlaması gibi zihni şok dalgalarına dönüşüyordu. Onun dersleri ile artık serbest ve hür aklı üniversiter eğitimin ilk aylarına kadar etki ve itaati altına alan, taklit ve fantezilerin beslediği, ya da dini düşünce ve törenin kemikleştirdiği birçok kavram ve algılama biçimleri ciddi bir sınavın görünmez eşiğine çekiliyordu.”(5)

————

(1)    Sevim Görgün, “Gerçeği Arayan Bir Bilim Adamı İdris Küçükömer”. İdris Küçükömer’in Bütün Eserleri 6, Anılar ve Düşünceler, s.139-141.
(2)    Burhan Şenatalar, “1960’ların En Sevilen Hocası”, İdris Küçükömer’in Bütün Eserleri 6, Anılar ve Düşünceler, s.221 -223.
(3)    Osman Saffet Arolat, “O Bizim Önderimizdi”, İdris Küçükömer’in Bütün Eserleri 6, Anılar ve Düşünccler, s.41-46.
(4)    Nuri Burhan, “İdris Hoca ile Yurt Dışında Birkaç Hafta”, İdris Küçükömer’in Bütün Eserleri 6, Anılar ve Düşünceler, s.85-92.
(5)    Ahmed Güner Sayar, “İdris Küçükömer Hocamıza Dair Düşünceler ve Hatıralar”, İdris Küçükömer’in Bütün Eserleri 6, Anılar ve Düşünceler, s.181-188.

Yazar

BENZER İÇERİKLER

Necip Fazıl Adnan Menderes İlişkisi & Mektuplarla ve Belgelerle

Editor

Edward W. Said – Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı

Editor

John Perkins – Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları – 1

Editor

Yorum bırak

* Bu formu kullanarak yorumlarınızın bu web sitesi tarafından saklanmasını ve yayınlanmasını kabul etmiş olursunuz.

İnternet sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz ve internet sitemize yapacağınız ziyaretleri kişiselleştirebilmek için çerezlerden faydalanıyoruz. İstediğiniz zaman çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku

Gizlilik ve Çerez Politikası