İlim–İnsan–Peygamber–Mürşid–Mucize–Aşk–Hikmet Zevk sahibi olmayan sihri mucizeyle mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır. Yüce Allah açıkça meydanda olmadığından, bu peygamberler Hakk’ın vekilleridir. Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi. Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilmez.
Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir, bütün âlem cesettir, ilim can’dır. Fakat okur da dediğini tutmazsan farz et ki peygamberleri velileri görmüşsün inanmadıktan, onlara uymadıktan sonra ne fayda! Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nakıs, altını ele alsa toz toprak kesilir. Âdem, yeryüzüne ağlamak için daima feryat etmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiştir.
Âdem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayakları dolaşarak en adi yere, ta kapı dibine, özür dilemek için gitti. İlim ve hikmet helal lokmadan doğar; aşk ve rikkat helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse sen o lokmayı haram bil! Velilerde Mevla’dan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku, yoldan geri çevirirler.
Allah’ın velisi, pişman olursa sebeplere eserlerin kapılarını kapar fiilleri neticesiz bırakır. Fakat bunu, Allah’ın eliyle yapar. Veliler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu hâlde herkesin gönlüne hâkimdirler. Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar.
Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları da! Padişah, birisi yüzünü gördükten sonra başkasına meylederse kıskanır. Gayretullah buğdaya benzer, harmandaki saman da insanların kıskançlığıdır. Kendi kendine huzur tavlasını oynamak için bu “ben” ve “bizi” vücuda getirdin.
Allah’ın inayeti olmadıkça Allah yolunda hiçiz hiç! Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler onlardan can bulur, gelişirler. Mustafa “Beni görene, benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi. İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark yok. Nuru, dilersen son gelenlerin mumundan gör, dilerken geçmişlerin mumundan.
Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve saf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, bu sırra akıl ermez. Bunu duy da bil ki Allah, kimi kendisine davet ettiyse o kimse bütün dünya işlerinden vazgeçmiştir. Ey körler güruhu! Ne iştesiniz, ne yapıyorsunuz? Aranıza bir gören kişi alın! Sen de sana sopa verenin eteğini tut.
Bak bir kere Âdem Peygamber istidlâl ve isyan yüzünden neler çekti? Bu din lezzeti eğer akla aykırı olmasaydı bunca mucizeye hacet var mıydı? Yarabbi, muhtaçlara ihtiyaçları olan şeyi verenleri doyur verdikleri her dirheme karşılık yüz bin ihsan et! Yarabbi, malını esirgeyenlere de ziyan içinde ziyandan başka şey verme! Ebu Cehil, Ahmet’i görüp “Benî Haşim’den çirkin bir çehre zuhur etti” dedi.
Ahmet ona dedi ki: “Haddini tecavüz ettinse de doğru söyledin”. Sıddık görüp “Ey güneş! Ne doğudansın, ne batıdan. Latif bir surette parla, âlemi nurlandır”, dedi. Ahmet dedi ki: Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin. Orada bulunanlar “Ey halkın ulusu, ikisi biri birine zıt söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin… Neden?” diye sordular.
Peygamber “Ben Rabb’imin eliyle cilalanmış bir aynayım. Türk, Hint’li nasılsalar, ben de o sureti görürler” dedi. Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vazeden ölü bile olsa söyler. Peygamberler dedi ki: “Kadınlar akıllı kişilere, ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar.” Fakat cahiller, kadına galebe ederler. “Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.”
Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse hayvanlık vasfıdır. Şaşılacak şey… Bu renk, renksizlik âleminden zuhura geldiği hâlde, renksizlikle nasıl savaşa girişir? Gül dikenden meydana gelmiştir, diken de gülden… Böyle olduğu hâlde niçin savaşa, maceralara düşmüşlerdi… gibi bir sual hatıra gelirse bil ki ya hakikatte savaş değildir, bir hikmet içindir, eşek satanların kavgaları gibi bir hiledir. Bir sanattır. Yahut ne savaş, ne hikmet…
Hayretten ibarettir. Bu viraneliktir içinde define aramak gerek. Ululuk sahibi Allah’ın kullarından velilerinden baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar. Onların kehribarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman çöpü gibi varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler.
Nâr ehliyle nur ehli, görünüşte karışıktır ama aralarında Kafdağı çekilmiştir. Dostların birbirlerine armağan sunmaları, dostluğa nazaran ancak görünüşe ait şeylerdir. Fakat bu suretle o armağanlar, gönüllerde gizli bulunan sevgilere şahadet eder. Allah, Âdem’e üç arşın bir boy verdiği hâlde ruhlarda, levhlerde ne varsa hepsini gösterdi.
Allah, ona ezelden ebede kadar ne varsa ve ne olacaksa önceden ve “Allemelesma”sından ders verdi, öğretti. Bu suretle melekler, onun ders vermesine hayran oldular, kendilerinden geçtiler. Onun takdisiyle başka bir mukaddesliğe eriştiler. Peygamber “Allah; ben, yücelere, aşağılara, yere, göğe, hatta Arş’a sığmam. Bunu, ey aziz, yakinen bil.
Fakat şaşılacak şeydir ki inanan kişinin kalbine sığarım. Beni arasan inanan gönüllerde ara buyurdu” dedi. Arş, bile o nuruyla, o genişliğiyle beraber Âdem’i görünce yerinden kalktı. Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu. Allah’ın bir çeşit cömertliği, yoksulları meydana çıkarır, bir başka cömertliği de onlara bol, bol ihsanda bulunur.
Şu hâlde yoksullar, Allah’ın cömertliğine aynadırlar. Hak ile Hak olan ve varlıktan tamamıyla geçen hakiki yoksullarsa mutlak nur olmuşlardır. Kül âşığı olanlar, bu cüz’e müştak olmazlar. Cüz’e müştak olan, külden mahrum kalır. Padişah bir havuza benzer. Maiyetini de lüleler gibi bil. Su, göllere lülelerden akar. Ama bahçıvan gülü güzün de görür.
Bu bir kişinin görüşü yok mu? Yüzlerce cihanın görüşünden iyidir. Zaten Cihan O bir kişiden ibarettir. Geri kalanlar, hep onun tâbileridir, hep onun yüzünden geçinenlerdir. Pir, yaz mevsimidir; halk ise güz ayı… Halk, geceye benzer, Pir aya… O öyle bir Pir’dir ki iptidası yoktur, ezelîdir. Öyle tek ve eşsiz inciye eş yoktur. Pir’i bul ki bu yolculuk, Pir’siz pek tehlikeli, pek korkuludur, afetlerle doludur.
Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol göstericiden baş çevirme! Ey nobran! Pir’in gölgesi olmazsa gulyabani sesi seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır. Gulyabani, sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda, nice senden daha dâhi kişiler kaybolup gittiler.