Elindeki silahı sandıktan çıkan oyla denk tutan, gırtlağına kadar siyasete batmış asker üniformalı “sözde askerler.” Ve o askerlerce kaos ortamı oluşturmak için hazırlanan darbe planları, “ıslak imza”lı komplo belgeleri, kamuoyu desteğini kazanma adına gerçekleştirilen bir dizi katliam ve provokasyon teşebbüsleri, dindar insanların evlerine yerleştirilen silahlar.
Hedeflerine ulaşma adına küçük yavruları havaya uçurmayı, camileri bombalamayı göze alabilen sapkın ve gözü dönmüş bir zihniyet.
Darbe heveslileri tarafından ucuz bir cephaneye dönüştürülen laiklik, Cumhuriyet.
Daha bir yığın şüphe ve soruşturmanın kirinden ordumuzu arındırmanın tek yolu var: Şeffaflık.
Ülkemizin güvenliği adına, refah ve huzuru adına, demokrasinin yerleşmesi adına şeffaflık.
Sözde Askerler geçmişten gelen acı ve kanlı tecrübelerin gelecekte yaşanmaması adına yapılması gerekenleri dile getirmek için kaleme alındı.
Takdim
ASKERLERİ YAKINDAN tanıyorum. Bu ünsiyetimin arkasında bir asker çocuğu olmamın yanında, kişisel hayat tecrübemin de oldukça büyük bir payı var. Askerlerin dünyasını çok yakından kavrayacak kadar, her düzeydeki askerle konuştum. Dinlediklerimi yan yana getirip, kitaplardan edindiğim bilgilerle birleştirip tablonun bütününe ulaştığımı düşünüyorum. Hayatımın hiçbir döneminde antimilitarist olmadım.
Eğer savaş kaçınılmaca ülkenizi korumak için elinize silahı alır savaşırsınız. Orduyu gerekli bir kurum, askerlik mesleğini ise çok değerli buluyorum. Hele bu coğrafyada…
Kısaca ideolojik olarak takıntılı, siyasî olarak önyargılı değilim. İlerleyen satırlarda görüleceği üzere asker düşmanı hiç değilim. Sadece siyaset yapan askerin bu ülkeye hiçbir düşmanın veremeyeceği zararı verdiğine inanıyorum. Daha ötesi bir askerin kavraması neredeyse imkânsız olan yegane şeyin gündelik politika anlamında siyaset olduğunu düşünüyorum.
Türkiye son yıllarda, tarihini belirleyen askersiyaset ilişkisinde keskin bir dönemeçten geçiyor. Bu süreç el’an devam ediyor. Gözlemlerimi, tarih bilgimi ve birikimimi, özellikle de yürüttüğüm muhakeme ile vardığım sonuçlan, gündeme gelen darbe tartışmalarına ışık tutmak üzere Zaman gazetesindeki köşemde kullandım. Geçmişe dönüp baktığım zaman, yazdığım köşe yazılarının neredeyse çeyreğinin bu konulara haşredilmiş olduğunu fark ettim.
Genelkurmayca hazırlanmış bir lâyiha, gazetelerde yer alıyor. Asker siyaseti tanzim ediyor. Size bu İşlerin memlekete vereceği zararı anlatmak düşüyor.
Ergenekon soruşturmasını sulandırmak için bir yığın adam ayağa kalkıyor. Sizin, kontrgerillayı hatırlatmanız gerekiyor.
Darbe planları, “Islak imzalı komplo belgeleri, katliam ve provokasyon teşebbüsleri gündeme geliyor. Bir şeylere yüksek sesle “dur” demek ihtiyacı hissediyor ve toplumun endişelerine tercüman oluyorsunuz.
Silahlı vesayetin berbat mantığını teşhir etmeniz gerekiyor. Laikliğin, Atatürkçülüğün ve cumhuriyetin darbe heveslileri tarafından nasıl ucuz bir cephaneye dönüştürüldüğünü anlatıyorsunuz.
Sıcak gündemler içinde ele aldığım konulardan çoğu, belki yüksek konsantrasyonun eseri olarak canlı ve cesur analizler ve iddialar içeriyordu. Bazen Genelkurmay Başkanı’nın benim yazdıklarıma cevap yetiştirdiği duygusuna kapılıyorum. “Askerler Max Weber okumalı” önerime gelen cevaplar gibi. Veya “Ordu kendi halkına savaş açamaz” hükmüne, “Biz Güney Amerika ordusu değiliz” karşılığı gibi.
İşte bütün bu düşüncelerimi ve önerilerimi, gündeme kalıcı bir katkıda bulunmak amacıyla sistematik bir şekilde düzenleme ihtiyacı hissettim. Ortaya bu kitap çıktı. Bu kitap bir makale derlemesi değil. Daha çok askersiyaset ilişkilerine dair değişik zamanlarda dile getirdiğim düşüncelerin bir mantık ve muhakeme zinciri içinde mezcedilmesinden meydana geliyor.
Asker siyasetin dışında durmalı. Peki neden? uzun uzun bir cevaba İhtiyaç var. Laikliği neden asker koruyor? Bu sorunun sorulması ve silahın koruduğu laikliğin ne menem bir şey olduğunun anlaşılması gerekiyor.
Atatürkçülüğün neden çok farklı türleri var? İç tehdit gerçekten tehdit mi?
Yoksa askerler durumdan vazife çıkartmak İçin oturup Andersen’den Masallar gibi, bize ballandıra ballandıra iç tehdit masalları mı uyduruyorlar?
Bu sorulara gücümün yettiğince derli toplu cevaplar vermeye çalıştım.
Asker hakkında bu kadar cesur analizler yapmama şaşıranlara gösterecek tek mazeretim var. Belki de kitaba bu mazeretle başlamalıyım:
“Bütün cahiller cesur olur.”
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE Nisan 2010, İstanbul
Giriş
“ASKER DÜŞMANI” OLMAK
ASKER OÜŞMANI MIYIM?
ASKERİ VESAYETE KARŞI çıkarken, bu ithamla çok sık karşılaştım. Askerin darbe yapmasını normal karşılayanlar, hatta tercihe şayan bulanlar, askerin siyasete müdahalesini eleştirenleri “asker düşmanı” olarak suçluyorlar. Doğru, Ben “asker düşmanı”yı m. Ama ben siyasetteki askere düşmanım. Bu ülkeyi sevmenin rükünlerinden birinin siyasetteki askeri hizaya getirmek olduğuna inanıyorum. Burnunu siyasete sokan askerin bu ülkeye, en hain düşmanların bile veremeyeceği zararı tek hamlede vereceğini biliyorum.
“Biliyorum” sözünü laf olsun diye söylemiyorum. Nitekim verdiler İlerleyen sayfalarda bu bilgileri bulacaksınız. İşte bu bilinçtir ki beni, elindeki silahı sandıktan çıkan oya denk tutan askerlere, gırtlağına kadar siyasete batmış olan generallere düşman etti. Aslında benim hayat tecrübem, asli görevlerini bir kenara bırakıp ülkeyi yöneten askerlerin neden bu kadar sevilişi? bir halk düşmanı” haline geldiklerinin bir Özeti. Eğer ben “asker düşmanı” haline gelmiş isem, benim değil bütün askerlerin bildiklerini ve doğru kabul ettiklerini tek tek gözden geçirmeleri icap eder. Beni nasıl bu hale getirdiklerinin hesabını birilerinin vermesi gerekir.
ASKER OLARAK DOĞMAK
Her Türk gibi ben de asker doğdum ve bundan hiç şüphe etmedim. Bugün elli yaşını aşmış bir adam olarak bile kendimi yoklarken aynı cevabı veriyorum. Eğer vatanım işgal tehdidi ile karşı karşıya kalırsa, bir anlık tereddüt bile etmeden elime silahı alır savaşırım.
Hani meşhur bir sahne vardır. Savaşlarda geri dönülmesi çok zor olan görevler için kahramanlar aranır ve gönüllülerden bir adım öne çıkması istenir. Hiç tereddüt etmeden bir adım öne çıkacak olanlar arasında mutlaka ben de yer alırım. Yazacaklarımı, yapacaklarımı ve sevdiklerimi bir an bile düşünmem. Eğer bir Ölçü ise söyleyeyim: Ben vatanım için ölmeye hazırım.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Ezberimden yazdığım bu mısraların kime ait olduğunu bilenler, muradımı daha iyi anlarlar.
Vatanı için ölmeye hazır biri, tek vazifesi vatanı korumak olan askere nasıl düşman olur?
Galiba bu soruya verilecek cevabın püf noktası “vatanı koruma vazifesi”nde. Vatanı koruyan askere kim neden düşman olsun?
Tekrar soralım:
Vatanı koruyan askere kim, neden düşman olsun? Böyle biri askere değil, doğrudan bu ülkeye düşmandır. Öyle değil mi?
…